• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: FRANSIZ VE TÜRK LAİKLİK MODELİNİN

3.1. Fransız ve Türk Laiklik Modellerinin Ortak Noktaları

3.1.1. Anayasal Statü

Bu bölümde Fransa’nın ve Türkiye’nin anayasalarında laikliğe yükledikleri anlam ele alınacak olup cumhuriyetçi değerler ve ulus-devlet ile yapılan ilişkilendirmeye dikkat çekilecektir. Fransa’dan laiklik modelini iktibas eden Türkiye Cumhuriyeti bu modeli, anavatanından dahi önce, 1937 yılında anayasal statü haline getirmiş; Fransa ise dokuz yıl sonra, 1946’da cumhuriyetin laik özelliğini anayasasına eklemiştir. Gerek Fransa’da gerekse Türkiye’de anayasaların ilgili maddeleri incelendiğinde ilk olarak, din işlerini ve devlet işlerini birbirinden ayırarak bu süreç sekülarizm kelimesiyle değil; laiklik

kelimesiyle ifade edilmektedir. Burada, anayasasında laik ibaresi geçen devletlerin resmi bir dininin olmadığına; fakat sekülarizmi referans alanların, resmi bir dine sahip olabildiğine; ancak, devletin meşruiyetini herhangi bir dine dayandırmadığına işaret etmek gerekir.286 Öyle ki sekülarizm, İngiltere ve Almanya gibi Katolik inancını proteste ederek gelişen zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap geliştiren Protestanlık inancının hakim olduğu toplumlarda gelişmiştir.287 Ayrıca anayasalarda laiklik kavramının, vatandaşların inanç ve ibadet özgürlüklerini korumak odaklı olmasından daha çok; devletin vazgeçilmez, korunması gereken bir değeri olarak vurgulandığı görülmektedir. Türk Anayasasında ise anayasa mahkemesi bu anlayışa ek olarak laikliği, Atilla Nalbant’ın ifadesiyle, “Türk

devrimlerinin temelini oluşturan öğe”288 ve de toplum mühendisliğinin dayanak noktası; dolayısıyla, toplumu çağdaşlaştırmanın itici gücü olarak kabul etmektedir.289

Çağdaşlaşma ana erek nokta olduğundan, daha önce belirtilen sebeplerle birlikte, laiklik bu hedefe giden yolun ışığı olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla laiklik, hem siyasal hem de sosyal alana uygulandığı takdirde tam manasıyla bir çağdaşlaşmanın mümkün olacağı düşünülmekteydi. Bu sebeple 1961 ve 1982 Anayasalarının laikliğe atfettiği anlam, görece kapsayıcı bir niteliğe de dayanmaktadır.

Türkiye’de laikliğin benimsenmesi, eski rejimin yeniden tesis edilmesine dair umutları da tüketmeyi hedefledi. Nihayetinde laiklik ile cumhuriyet rejimini pekiştirmek amaçlanıyor olsa da eski rejimden miras, millet sisteminin yarattığı, devlet bünyesindeki çeşitlilik de sindirilmeye çalışılıyordu. Böylelikle cumhuriyete bağlılığı olan, ortak bir kanun karşısında eşit, çağdaş, tek tip ve bölünmez bir millet inşa edilmiş olunacaktı. Buradan hareketle anayasa mahkemesi de laikliği, konjonktüre uyarak ulus-devlet ile ilişkilendirerek yorumlamıştır. Zira rejimin değişmesi vatandaş ve devlet arasındaki ilişkinin de şekil değiştirmesine neden olmuş; ilişki, dini bağların yerini ulusal bağların devralmasıyla inşa edilmeye başlamıştır.290

286 Anayasasında resmi bir dine yer veren, öncelikli bir dine sahip olan ve anayasasında herhangi bir dine yer vermeyen devletler için bakınız: https://www.pewresearch.org/fact-tank/2017/10/03/key-facts-about-government-favored-religion-around-the-world/

287 Erdal Gişi, “Laiklik Kavramının Kronolojik Evrimi”, The Journal Of Europe - Middle East Social Science Studies, Volume: 1/ Issue: 1, (July 2015), s. 3.

288 Atilla Nalbant, “Türk Anayasalarında Laiklik İlkesi ve Din İşlerinin Düzenlenmesi“, Tartışılan Laiklik: Fransa ve Türkiye’de İlkeler ve Algılamalar, der. Samim Akgönül, trc. Ceylan Gürman Şahinkaya, 1. Baskı (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011), s. 65.

289 Kuru, Pasif ve Dışlayıcı Laiklik, s. 175.

İlk olarak laikliğin zemini, 1928’de İslam’ın devletin resmi dini olma statüsü kaldırılarak oluşturuldu. Resmi bir dine sahip olmama özünde seküler hukuku, tarafsızlığı ve inanç özgürlüğünü içerse de 1937’de anayasaya laiklik ibaresinin konulması, devletin laiklik modelini resmen benimsediğinin de işareti sayılabilmektedir. 1961 anayasasına gelindiğinde artık laiklik yorumu değişmekle birlikte devletin laik niteliği sorgulanamaz, tartışılamaz bir hale de dönüşmüştür.291

Anayasa mahkemesinin laiklik yorumunun temelinde din ve devlet işlerinin ayrılması değil; din ve dünya işlerinin ayrılması kabul edilmektedir. Dolayısıyla da bu yorum, laiklik modelinin spesifik karakterini de ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada kendi işlerini düzenleyen iki ayrı kurumun varlığından ziyade, devletin dini kurumu kontrol etmesi ve dinin etkisinin siyasal alandan olduğu gibi sosyal ve ekonomik, günlük hayattan dahi ekarte edilmesi söz konusudur.292

Laikliğe yüklenen bu anlam Türkiye’de zaman zaman sorgulansa da Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarına kadar kavramı yeniden tanımlamaya dönük somut olarak bir çaba gösterilmemiştir. Devlet, inşası sürecinde kabul ettiği laiklik prensibini vatandaşlarının din özgürlüğüne, dini taleplerine veya dönüşen toplumsal atmosfere göre yorumlamak yerine; ona dogmatik bir anlam yükleyerek bu anlam üzerinden demokrasi, cumhuriyet ve din ilişkisini değerlendirmiştir.293 Nitekim böyle bir çerçevede siyasi partilerin elini kolunu bağlayan ise anayasanın 24. Maddesindeki kimsenin devleti dine dayandıramayacağı ve 68. Maddesindeki siyasi partilerin program ve eylemlerinin laik cumhuriyet ilkelerine karşı olamayacağı hükümleri olmuştur. 294 Dolayısıyla laikliğe dair en ufak değişim teklifi dahi laiklik karşıtlığı olarak nitelenmekle birlikte, cumhuriyet karşıtlığına kadar varıyor; bu durum da partilerin kapatılması, siyasilerin siyasetten men edilmesiyle son buluyordu.

Modern ulus-devletlerin pek çoğu seküler hukuku benimsemelerine rağmen anayasalarında bunu ilke haline getirmemektedirler. Fransa, Türkiye’nin ilham aldığı “çağdaş” devlet

291 Paul Dumont, “Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı”, Tartışılan Laiklik: Fransa ve Türkiye’de İlkeler ve Algılamalar, der. Samim Akgönül, trc. Ceylan Gürman Şahinkaya, 1. Baskı (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011), s. 153.

292 Ahmet Kuru, Alfred Stepan, “Bir İdeal Tip ve Skala Olarak Laiklik: Türkiye, Fransa ve Senegal Karşılaştırması”, Türkiye’de Demokrasi İslam ve Laiklik, trc. Eylem Çağdaş Babaoğlu, 1. Baskı (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013), s. 106.

293 Yüksel, s. 173.

olarak kendisi gibi çağdaş olarak olarak kabul edilen çoğu Avrupalı devletten ayrılarak anayasasının ilk maddesinde Fransa’nın bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet olduğuna işaret eder. Fransız anayasanın daha sonraki maddelerinde ise yasayla belirlenen kamu düzenini bozmaması şartıyla hiç kimsenin düşüncelerinden ve dininden dolayı rahatsız edilemeyeceğine vurgu yapılmaktadır.295 Türk anayasasındaki gibi cumhuriyetin niteliği laiklikle tahkim edilmiş ve kamu yararı öncelikli parametre olmuştur. Öyle ki Fransa'daki laiklik ilkesine saygı gösterme çabalarında hükümete yardımcı olma amacıyla başbakanlığa bağlı bir laiklik gözlemevi (Observatoire de la Laicité) dahi kurulmuştur. Bu gözlemevi laikliğin tarihinin, anayasadaki yerinin ve temelde laikliğin ne olduğunun açıklandığı bir raporda laikliğin; vatandaşların özgürlük hakkı gibi bir prensip olduğunu fakat bunun sınırının kamu yararı ve kamu çıkarıyla çizildiğini; bu sınırlar sebebiyle de laikliğin pedagojik bir boyutunun olduğunu vurgulamıştır.296

Fransa’da 1946 yılında laikliğin anayasal ilke olmasından önce, ihtilal dönemi ve sonrasındaki tüm anayasalarda inanç özgürlüğüne yer verilmiş; yalnızca III. Cumhuriyetin anayasal düzenlemelerinde inanç özgürlüğünden zorunlu bir kuralmışçasına söz edilmemiştir. Fakat bu dönemde de tanınmış dinler rejiminin devam etmesi sebebiyle inanç özgürlüğünün anayasal statüsü sorgulanmamıştır. Kilise ve devletin resmen ayrıldığı 1905 yasasında ise laiklik ifadesi bulunmazken bu ifade resmi olarak, 1946’da anayasaya “Hiç kimse etnik kökeni, dini farklılıkları sebebiyle ve felsefe ile siyaset konusundaki düşünceleri nedeniyle tedirgin edilemez. Vicdan ve inanç özgürlüğü, devletin tüm din ve inançlar nezdinde tarafsız olmasıyla güvence altına alınmıştır.” şeklinde girmiştir. Böylelikle devlet, kendini dinden soyutlayarak ve tüm dinlere aynı mesafede durarak inanç özgürlüğünü sağlamayı amaçlamıştır.297

İhtilal döneminden bugüne inanç özgürlüğüne hassasiyet gösteren Fransız yasal düzenlemeleri ile laikliğin, cumhuriyetin ayrılmaz bir parçası ve anayasanın başat prensiplerinden olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca bu düzenlemelerde laiklik sadece

295 Assemble National, “Constitution du 4 octobre 1958 (Version mise à jour en janvier 2015)”, Madde I-X, erişim: 7 Ocak 2019, http://www.assemblee-nationale.fr/connaissance/constitution.asp).

296 République Française, “La Laicité Aujourd’hui, Note d’Orientation de l’Observatoire de la Laïcité”, 3, erişim: 22 Ocak 2019, https://www.gouvernement.fr/sites/default/files/contenu/piece-jointe/2014/07/note-d-orientation-la-laicite-aujourdhui_0.pdf

devleti tanımlamakla yetinmez, aynı zamanda Fransız vatandaşını da niteler.298 Dolayısıyla vatandaşın inanç ve ibadet özgürlüğündeki sınır devletin çıkarıyla paralel olmak zorundadır. Bugün Fransa’nın Müslüman vatandaşlarıyla yaşadığı problemlerin temeli de buraya dayanmaktadır. Devlet, kendisini dinden ayırdığı gibi vatandaşlarının da dünyevileşmesini beklemektedir.

Laikliğin, inanç ve vicdan özgürlüğünün bireyselleşmesi ve dinin özel alanda varlığını sürdürmesine karşılık gelmesi, anayasal düzenlemelerin ve hakimlerin yorumlamalarının bir sonucudur. Nitekim anayasa mahkemelerinin laikliğe atfettiği bu yorum, kamusal alanda her türlü dini sembolün varlığını reddeder; dinlerden ve inananlardan onun bu niteliğine göre şekillenmelerini bekler. Dolayısıyla gerek Türkiye’deki gerekse Fransa’daki laik politika ve uygulamaları anlamak üzere bu devletlerin anayasalarını retrospektif bir incelemeyle ele almak bu bağlamda önem taşımaktadır.