• Sonuç bulunamadı

Eserin ikinci bölümünde bulunan bu mesnevi, toplamda 126 beyitten müteşekkildir. Amil Çelebioğlu’nun eserinde Hatun Destanı olarak kayıtlı olan bu mesnevinin hacminin ise 137 beyit olduğu bildirilmektedir.75

62

Kâ’be76 (Mekke) şehrinde dinine bağlı, dünyasını önemsemeyip ahirete çalışan bir kadın

yaşamaktadır. Bu dünyada hep iyi meziyetleriyle anılmaktadır. Nefesiyle ölüleri diriltmekte, kimsenin ayıbını görmemekte, namazını hiç kazaya bırakmamaktadır. Hızır ve İlyas katına gelir, Yediler sohbetinde bulunurlardı. Bu kadının kocası ölmüştü ve bir oğluyla beraber yaşardı. Oğlu mektebe gitmiş, yedi mushafın tefsirini öğrenmişti. Bu oğlan annesine saygısını ve sevgisini her zaman belli ederdi. Bir gün oğlu gece yatmış ve gaflet uykusuyla uyuyakalmıştı. Yaz günü olduğu için günler uzundu ve geceler de kısaydı. Tatlı uykusunda uyurken ezan okur ve oğlan okunan ezanı duymaz. Annesi yanına gelip oğlunu çağırır. “Ey gözümün nuru oğlum! Namaz vakti geldi, abdestini al, namazını kıl ki Allah rahmet eyleye sana” der. Oğlu “ana ben bugün namaz kılmam” diye cevap verir. Oğlu o gece korkulu bir rüya görmüştür. Rüyasında meleklerin ağıtı gökleri kaplamaktadır. Oğlunun üzerine otlar yığılmıştır. Bu haldeyken yüz karasıyla Efendimizin ayağına düşer ve ona yalvarır. Resûl (s.a.v.) ona “ey oğlan katıma gelme, Allah’a kul ve bana ümmet olma” demektedir. Oğlan her türlü günahına tövbe kılsa da Efendimiz hiçbir şekilde onu affetmemektedir. Annesinin gözünü çıkardığı ve bunu ona reva gördüğü için kendisini suçlamaktadır. O sırada annesinin gözüne bakan oğlan, ay gibi parlak yüzünün kan içinde olduğunu görür ve aklı gider. Anası bu rüyayı oğlandan dinleyince oğlunun eline bir ekmek tutuşturarak üstadının yanına varmasını ve rüyasını anlatmasını ister. Oğlan ise bu düşü kimseye anlatmayacağını söyler ve elindeki ekmeği anasının yüzüne fırlatır. Ekmek anasının sağ gözüne sert bir biçimde çarpar ve oracıkta kadıncağazın gözü çıkar. Oğlu anasının gözünün çıktığını görünce kendini paralar ve bir bıçak alarak üzüntüyle tatlı canına kıymaya kalkar. Orada bulunanlar bıçağı oğlanın elinden alırlar ve bu işe taaccüple bakarlar. Bu hadise Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve otuz üç bin sahabeye haber olunur. Dört yar ile Efendimiz atlarına atlayarak oraya intikal ederler. Atından inen iki cihan güneşi, kadının halini görünce gözünden yaşlar dökülmeye başlar. Çünkü eskiden beri bu kadını tanırdı ve daima onu takdir ederdi. Efendimizin buyruğuyla oğlanı bağlarlar. Oğlan anasının ayağına düşer ve kendisini affetmesini ister. Olayın kazayla olduğunu, imansız ölmemek için hakkını helal etmesini ve yarın cehennemde yanmamak istediğini beyan eder. Fakat anası “emzirdiğim süt haram olsun, ana deme bana” der. Bunun üzerine oğlanın elini ayağını keserler, bir deve boynuna asarak Kâ’be’yi baştan başa gezdirirler. Oğlanın yüzü toza toprağa bulanır. Efendimizin oğlanın bu durumuna yüreği dayanamaz. Anasının evine dört yar ile gider. Kadına selam verdikten sonra derler ki: “Biz oğluna bu durumu reva görmedik. Bak; elini ayağını kestiler, bir deve boynuna astılar. Tanınmayacak hale geldi oğlun. Bir kazadır olmuş. Gel sen

63

şimdi affet onu.” Fakat anası oğlunu affetmeyeceği konusunda ısrarcı olur. Efendimiz oğlanın ateşe atılacağını, bu hadisenin münafıklara ibret olarak kalacağını söylese de annesi sözünden dönmez “sütüm ona haram olsun” der. Bunun üzerine oğlanı meydana getirirler ve ateşin ortasına yatırırlar. Ateşi harlamaya başlarlar. Ateşin arasından oğlan anasına halini görmesi ve bu durumu kendisine reva görmemesi için bağırır. Fakat oğlanın anasına çağırması da fayda etmez. Bunun üzerine Hasan ve Hüseyin’e haber verilir. Hasan ve Hüseyin Efendimizin karşısına baş açık, yalın ayak çıkarlar ve iki gözlerinden yaş akıtırlar. Derler ki: “Ey dede! Kendi elinle bizi ateşe at. Oğlanla beraber biz de yanalım, bu dünyaya hiç gelmedik sayalım. Oğlana canımızı feda kılalım.” O sırada Allah tarafından bir nida gelir. O ses, Hasan ve Hüseyin’in oğlanın anasına varmalarını, oğlunu affettiği vakit hem Allah’ın rahmetine hem de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şefaatine nail olacağını, hakkını helal eylemezse de rahmet bulamayacağnı, söyler. Bunun üzerine Efendimiz Allah’ın buyruğunu Hasan ve Hüseyin’e bildirir. Hasan ve Hüseyin oğlanın anasına baş açık, yalın ayak varırlar. Kadının ayağına düşerler ve oğlunu ateşe atmaması için yalvarırlar. Fakat kadın yalvarmalarına aldırış etmez. İkisinin gözünü öperek yolcu eder. Dışarıya çıktığı vakit durumu anlar ki ortalık kızılca kıyamet. Oğlunun ateşler içinde yandığını anlar ve yüreği dayanamaz. Gözleri yaş dolu olduğu halde bağırarak oğlunun yanına koşar. Oğlunu ateşin içinde kucaklar, yüzünü oğlunun yüzüne sürer. Kendisi de oğlu da ateşler içinde yanmaya başlarlar. Allah Te’âlâ o vakit gökteki uçan kuşlara emir verir. Yüz bin kuş denize dalıp ağızlarına su alarak ateşin üzerine gelirler. Ağızlarındaki suyu bırakarak ateşi söndürürler. Cebrâil gökten yere inerek Efendimize selam verir. Allah’ın müjdesini bildirir. Kadının gözü yerine gelir ve oğlanın da ayakları tekrardan biter. İkisi de o zaman azat olurlar. Müellif son kısımda anne baba hakkından bahsetmekte ve onların gönlünü yıkan evlatların ahmak olduğunu, gönüllerini hoşnut eden evlatların ise rahmet ve şefaat bulacağını söylemektedir. Ardından ise dua, salat ve selam bölümüyle eser nihayete ermektedir.