• Sonuç bulunamadı

Anadolu’da Oğuzlar

Belgede Bilecik ili ağız incelemesi (sayfa 36-44)

1.1. BĐLECĐK TARĐHĐ

1.1.2. Anadolu’da Oğuzlar

Oğuz veya Türkmen adıyla bilinen toplulukların Anadolu'ya göç etmesi ve yerleşmesi, büyük ölçüde Büyük Selçuklu Đmparatorluğu'ndaki siyasî ve demografik gelişmelerle ilgilidir. Ancak bu gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için Oğuzların Anadolu'ya gelmeden önceki durumlarına ve Anadolu'ya doğru yönelmelerinin sebeplerine kısa da olsa temas etmek lâzımdır. Göktürk ve Uygur devletlerinin önemli bir unsuru olan Oğuzlar, 9. asrın ilk yansında Sır Derya (Seyhun) boylarıyla onun kuzeyindeki bozkırlarda yaşamaktaydılar. Yaşanılan hayat tarzı ise daha ziyade göçebeydi ve göçebelerin yegâne ekonomik faaliyeti hayvancılıktı. Bu bakımdan bunların hayvanlarını otlatacakları geniş yaylak ve kışlak alanlarına ihtiyaçları vardı. Bunun yanında Oğuzlara mensup olanlar arasında yerleşik olanlarda vardı. O dönemlerde yerleşiklere, tembel manasında "yatuk" denmesi, göçebe hayatın cazibesini gösterse gerektir.

Oğuzlar genelde göçebe bir hayat tarzı yaşamalarına rağmen kendi içlerinde siyasî, idarî ve sosyal bir yapılanma içindeydiler. Üzerinde pek çok nazariyeler ileri sürülen "Oğuz" kelimesinin, hakim bir görüş olarak "kabileler", "kabileler birliği" veya "akraba kabilelerin birliği" manasına geldiğinin belirtilmesi, böyle bir

2 Đlhan Şahin, Osmanlı Döneminde Konar-Göçerler (Nomands In The Ottoman Empire), Eren Yayınevi, Đstanbul 2006

yapılanmanın işareti olmalıdır. Başka bir ifade ile "Oğuz", siyasî, idarî ve sosyal teşkilâtlanmanın bir ifadesiydi. Erken dönemlerden itibaren muhtelif sayıdaki boylardan meydana gelen Oğuzlar, bu teşkilâtlanmanın klasik döneminde iki ana kısma ayrılmaktaydılar: Üç-Ok ve Boz-Ok. Bu iki ana kısım ise müsavî olarak kendisine mensup boylardan meydana gelmekteydi. Bu boylar Kayı Bayat Alkaevli (Alkabölük), Karaevli (Karabölük), Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beydili, Karkın, Bayındır, Peçenek, Çavundur, (Çavuldur), Çepni, Salur, Eymir, Alayuntlu, Yüreğir, iğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık adlarını taşımaktaydı. Oğuzlar, böyle bir teşkilâtlanma içinde başlarında Yabguların bulunduğu bir devlete sahiptiler. Bu devletin başkenti, kışlak bölgesindeki Yenikent idi. Devletin karşılığı olarak ise o dönemde daha çok il (el) adı kullanılmaktaydı.

1071 Malazgirt Savaşı'nı takip eden yıllarda başlayan ve aralıklarla yüzyıl son çeyreğine kadar devam eden göçler sonunda Anadolu'ya ilerin de üzerinde Türkmen gelmiş olmalıdır. Ancak bu döneme ait kaynakların yetersizliği yüzünden bunların nüfuslarına dair bir bilgi vermek ün olamamaktadır. Bununla birlikte bazı kaynaklarda bunların yoğunlaştığı bölgeler üzerine az da olsa bilgilere rastlanmaktadır. Nitekim bir Latin kaynağı, 11. yüzyılın sonlarında Denizli bölgesiyle Isparta bölgesindeki göçebelerin 100.000 çadır civarında olduğunu vermektedir. Coğrafyacı Đbn Sa’id ise XIII. yüzyılın ikinci yansında Denizli bölgesinde 200000, Bolu bölgesinde 30.000 ve Kastamonu bölgesinde 100.000 çadır göçebe halkın yaşadığını yazmaktadır. Yine bu dönemlerde Suriye bölgesinde 40.000 çadır göçebe halkın yaşadığı dikkati çekmektedir.

Bu bilgilerin yanı sıra Anadolu'daki yer adları, bahis konusu Türkmenlerin coğrafî bakımdan bulundukları bölgelerin tespitine yardımcı olmaktadır. Bu adlar, göçebelerin bilahare birçoğunun meskûn bir hâle geldiği yer olan ve Anadolu'nun güney ve kuzey kısmında batıdan doğuya uzanan Toros ve Karadeniz dağlarının iç eteklerinde geniş bir bölgede yoğunlaştığını gösteriyor. Yoğunlaşılan bölgeler, kuzeyde daha çok dağ silsilelerinin iç kesimlerinde yer alan Bolu, Kastamonu, Çorum, Tosya ve Tokat ovalarıyla Ankara bölgesiydi. Güneyde, Orta Anadolu steplerinin güney sınırı boyu ile Çukurova ve Göller bölgesiydi. Ayrıca batıda, özellikle Menderes ve Gediz ovalarının bulunduğu geniş bölgeydi. Bu bölgelerdeki

göçebeler, kışlak olarak daha çok dağların sahil kesimine doğru başlayan geniş ova ve vadileri kullanırken, yaylak olarak Anadolu'nun iç kesimlerine doğru bakan dağların eteklerindeki veya o dağların yayvanlaştığı yerlerdeki yaylaları kullanmaktaydılar. Bu bakımdan coğrafi şartlar gereği, bu bölgelerdeki göçebelerin yaylak ve kışlak alanları arası uzun sayılabilecek bir mesafe yoktu. Ancak Anadolu'nun doğusu ve doğusunda durum bundan oldukça farklıydı. Buradaki göçebeler, yayla dönemlerini genellikle Anadolu'nun orta ve doğusundaki yüksek platolar üzerinde geçirirlerdi. Kışlakları ise daha çok bugünkü Suriye ve Irak bölgesindeydi.

Anadolu'da Türkmen boylarına mensup olan göçebe grupları, sadece mensup oldukları Türkmen boyunun adını taşıyanlar olarak düşünmemek lâzımdır. Eğer bir boyu çınar ağacına benzetecek olursak, bu çınar ağacını gövdesi, şüphesiz boyun kendisiydi. Bu gövdenin üzerindeki dallar veya budaklar ise boyun alt birimleriydi. Diğer bir ifade ile her boy, kendisine mensup olan gruplara veya birimlere sahipti. Erken dönemlerde boyu teşkil eden birimlerin sayıca çok fazla olduğu şeklinde bir düşünceye sahip olmamak lâzımdır. Ancak bu boyların, Anadolu'ya geldikten sonraki süreç içinde daha fazla alt birimlere ayrılmaya başladığını ve hatta aynı boya bağlı birimler arasında zamanla asıl boy adı unutularak alt birim adlarının ön plâna çıktığını belirtmek icap etmektedir. Bunun böyle olmasında şüphesiz önemli bazı faktörler rol oynamıştır. Bu faktörlerin başında Anadolu'daki Moğol nüfuz ve baskısını, boylar halinde yaşayan grupların nüfusunun giderek artmasını, buna paralel olarak yaylak ve kışlak mahallerinin kifayet etmemesini söyleyebiliriz. Ayrıca bu alt birimlere ayrılmada, Osmanlı öncesinde ve Osmanlı döneminde yerleşikler gibi bunların idarî ve malî bir organizasyon içine alınmasının da önemli bir rol oynadığını hesaba katmak lâzımdır.

Anadolu'ya gelen Türkmenler, Osmanlı döneminde "Türkmen" adının yanında "Yörük" veya "Yürük" umumî adıyla da bilinmekteydiler. Onlar için Anadolu'da ortaya çıkan "Yörük" veya "Yürük" tabiri, "yürümek" fiilinden türetilen ve "yürü" veya "yörü" nün sonuna gelen "k" ekiyle türetilmiş bir kelimedir. Osmanlı arşiv kaynaklarında "Türkmen" adının daha çok Anadolu'nun orta ve doğu bölgesinde, "Yörük" adının ise çoğunlukla Anadolu'nun batı bölgesindeki göçebeler

için kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte coğrafi saha itibariyle bu iki tabiri birbirinden kesin çizgileriyle ayırmak güçtür. Zira bu tabirler, aynı bölgede aynı göçebe grubunu ifade etmek için zaman zaman birbirinin yerine kullanılmaktaydı. Bunun yanında onlar için yaşadıkları hayat tarzının bir ifadesi olarak "Konar-göçer", "Göçer-evli", "Göçerler" ve "Göçebe" gibi tabirler de kullanılmaktaydı.

Osmanlı döneminde Türkmen veya Yörükler, yerleşikler gibi idarî ve malî bir organizasyon içinde idiler. Bu idarî ve malî organizasyon içindeki büyük gruplar, Bozulus Türkmenleri, Yeniil Türkmenleri, Halep Türkmenleri, Şam Türkmenleri, Dulkadırlı Türkmenleri, Danişmendli Türkmenleri, Atçeken (Esbkeşan), Karaulus, Ulu Yörük, Ankara Yörükleri, Bolu Yörükleri gibi hususi adlarla bilinmekteydiler. Bu adların onlara genellikle merkezî idare veya merkezî idarenin bürokratları tarafından verildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu isimlerin onlara gelişigüzel bir şekilde verilmediği dikkati çekicidir. Bunda özellikle coğrafi saha olarak yaşadıkları bölgeler ve Osmanlı döneminden önce mensup oldukları Türkmen beyliklerinin payı büyüktür. Bunun yanında Osmanlılardan önceki idarî ve sosyal teşkilâtın izlerini taşıyan "il" veya "ulus" gibi tabirler de bu gibi isimlendirmelerde rol oynamıştır. Büyük grupların dışında kalan münferit veya daha küçük göçebe gruplar ise hangi eyaletin veya sancağın dâhilinde bulunuyorsa, idarî ve malî bakımdan o eyalet veya sancağa bağlıydı.

Osmanlı döneminde bu günkü Anadolu bölgesine tekabül eden muhtelif eyalet ve sancaklara ait XV. ve XVI. yüzyıl Tahrir defterlerine dayanmak suretiyle Türkmen veya Yörük umumî adı altında bilinen teşekkül, grup veya birimler hakkında sıhhatli bilgiler tespit edebilmek mümkün olabilmektedir. Ancak bu tespitlerin, genelde o dönemdeki durumu yansıttığını gözden uzak tutmamak lâzımdır. Daha önce bahsedildiği gibi göçebe grupları, siyasî, sosyal, ekonomik ve demografik amillerin tesiriyle muhtelif gruplara bölünmekte ve asıl gruptan ayrılan grup, yeni bir adla anılabilmektedir. Dolayısıyla böyle gruplar veya birimler, daha somaki tahrirlerde veya kayıtlarda yeni adlarıyla yer almaktaydılar. Ayrıca pek çok göçebe grubu, erken dönemlerden itibaren yerleşik hayata geçerek kırsal kesimde köyler teşkil etmesinden ve hatta birçok şehir ile kasabanın sakinleri arasında yer almasından dolayı XV. ve XVI. yüzyıllara ait Tahrir defterlerinde göçebe değil

yerleşik unsur olarak kaydedilmişlerdir. Bu şekilde kaydedilen pek çok yerleşim yerinin adından onların esasında göçebe olduklarını belirlemek mümkün olabilmektedir.

XV. ve XVI. yüzyıllara ait Tahrir defterlerinde Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde yoğun bir şekilde yörük gruplarının yaşadığı dikkati çekmektedir. Bu durumu, Osmanlı Devleti'nin en olgun dönemi olarak kabul edilen Kanunî döneminde bütün imparatorluğa şâmil olarak yapılan 1530'lara ait icmal mahiyetindeki Tahrir defterlerinin Anadolu'ya ait olanlarını esas almak suretiyle tespit etmek mümkündür. Ancak bu tespitler yapılırken bahis konusu tarihten önce veya sonraya ait bazı Tahrirleri de dikkate almak gerekmiştir.

Yörüklerin Anadolu'nun Batı Karadeniz bölgesine doğru en kesif olarak yaşadıkları yerlerin başında Bolu gelmekteydi. Bu bölgedeki yörükler, 1515'de toplam 21 cemaate sahipti. Bu cemaatlerden ikisi, belki de Horasan içlerinden gelmelerinin bir yansıması olarak Horasanlı adıyla bilinmekteydi. Bazı cemaatlerin kışlak mahalleri Tefenni, Ereğli, Ulus ile Taraklıborlu (Safranbolu)'nun güneyindeki Viranşehir bölgesiydi. Bazıları ise Düzce bölgesini içine alan Konurpa ile Devrek ve Mengen arasındaki Hızırbeyili'nde yerleşik bir hâle geçmişlerdi. Tarakcılu adıyla bilinen diğer önemli bir cemaatin ise Taraklıborlu bölgesinin iskânında önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Bolu bölgesindeki yörüklerin önemli bir nüfus kesafetine sahip olması, onların XVI. yüzyıl sonlarına doğru idarî bakımdan bir kaza haline getirilmesini icap ettirmiştir. Daha sonra bu kaza dahilindeki yörüklerin iki kaza halinde teşkilâtlandınldığı dikkat çekmektedir. Bunlardan biri "Đfrâz-ı Yörükân-ı Bolu", diğeri ise "Yörükân-ı Taraklı" yani "Taraklı Yörükleri" idi. Kazaya Taraklı Yörükleri adının verilmesi, daha önce bahsedilen Tarakcılu cemaati mensuplarının, kazanın asıl nüvesini teşkil etmesinden ileri gelmekteydi. Bolu'nun yanı sıra Kastamonu bölgesinde önemli bir yörük grubuna rastlanmaması oldukça şaşırtıcıdır. Bu durum onların Osmanlı beyliğinin kuruluşuna paralel olarak Batı uç bölgesine doğru göç etmesiyle alâkalı olmalıdır. Tabiî olarak bunda erken dönemdeki yerleşmeleri de hesaba katmak lâzımdır. Kocaeli bölgesinde yörük grubuna rastlanmaması ise hem erken dönemlerdeki yerleşmelerden hem de bölgenin coğrafî

Hüdavendigâr (Bursa) bölgesinde en yoğun yörük gruplarının bulunduğu yerlerin başında Söğüt gelmekteydi. Osmanlıların tarih sahnesine çıktığı bu yöredeki yörükler, 1530'larda iki grup halinde bulunmaktaydılar. Sultan Murad vakfı reayası olarak kaydedilen bu gruplardan biri 556 hane, 983 mücerred, 1 imam ve diğeri 12 hane, 12 mücerred vergi nüfusuna sahipti. Bunların müteferrik olarak kaydedilmesi, muhtelif yerlerde dağınık ve yerleşik bir hâle geldiklerinin işareti olmalıdır. Bu arada Adranos, Kepsud ve Tarhala (Soma) taraflarında bir kısmı sakin, bir kısmı da müteferrik az sayıda yörük grupları vardı. Bunun yanında Bergama'da 356 hane, 6 mücerred vergi nüfusu olan ve Bergama Yörükleri adıyla bilinen önemli bir yörük grubu mevcuttu. Buradaki bir başka önemli yörük grubunu 333 hane, 120 mücerred vergi nüfusuyla Karacalar teşkil etmekteydi. Karacaların bir diğer önemli grubu, Tarhala'da bulunmaktaydı. Ayrıca bazı gruplar hem göçebe hem de müteferrik olarak bir kısım köylerde yerleşik hayatlarını devam ettirmekteydiler.

Osmanlı devrinde konar-göçer aşiretlerin adlandırılmaları konusunda bir fikir beyan edilebilmesi, şüphesiz Osmanlı arşiv belgelerinin sistemli bir şekilde incelenmesiyle mümkündür. Bu hususta üzerinde durulması gereken arşiv malzemesinin, muhtelif perakende belgelerin yanında bilhassa Tahrir defterlerinin olduğu belirtilmelidir. Konar - göçer aşiretlerin isimlendirilmesine dair bize bazı karineler veren ve hareket noktası sağlayan bu defterlere, her eyalet ve sancaktaki aşiret grupları, bu grupların çoğu defa idarecilerinin adları, hayvancılığa esas olan ekonomik faaliyetleri ile yaylak ve kışlak Đlanları kaydedilmiştir. Ancak bu aşiret gruplarının isimlerini, isimlendirilmelerine vesile olan karineleri tespit edebilmek ve bu hususta bazı neticelere varabilmek için her eyalet ve sancağa ait bahis konusu kaynakların kronolojik bir şekilde ele alınması ve konuyla ilgili kayıtların mukayeseli bir şekilde tahlil edilmesi icap etmektedir. Osmanlı döneminde konar- göçer aşiretlerin, önemli nüfus kitlesiyle muhtelif gruplar halinde geniş bir coğrafyaya yayıldığı dikkate alınacak olursa, bu araştırma çerçevesinde bütün aşiret gruplarını incelemekten ziyade, onların isim almalarını anlamamıza yardımcı olacak toplu gruplar halinde bulundukları yerlerin Tahrir defterlerinin incelenmesi yoluna gidilmiş ve bazı müteferrik vesikalarla araştırmalardan da istifade edilmiştir.

Osmanlı devrinde Türkmen veya Yörük adıyla bilinen konar-göçer aşiretler, toplu olarak bulundukları yerlerde "Halep Türkmenleri", "Yeniil Türkmenleri", "Bozulus", "Atçeken (Esbkeşan)", "Dulkadırlı (Zülkadirli) Yörükleri", "Đfrâz-ı Zülkadriyye Yörükleri", "Ramazanlu ulusu", "Hama Yörükleri", "Danişmendli Türkmenleri", "Ankara Yörükleri", "Bolu Yörükleri", "Teke Yörükleri", "Söğüt Yörükleri", "Ellici Yörükleri", Turhal Yörükleri", "Cemele Kalesi Yörükleri" ve "Yüzdeciyan" gibi muhtelif adlarla bilinmekteydiler. Rumeli'dekiler ise "Naldöken", Tanrıdağı (Karagöz)", "Selanik", "Ofçabolu", "Vize" ve "Kocacık Yörükleri" v.b. adlarla anılmaktaydılar.

Bu genel tarihi bilgilendirmeden sonra bölgedeki köy isimleriyle Oğuz Boyları isimleri arasındaki benzerliklere temas etmek, bölgenin göç hareketlerinin seyri hakkında daha detaylı bilgi verecektir.

II. Reşidüddin’e göre Oğuz Boyları:

Bozoklar Üç Oklar Kayı Bayındır Bayat Beçene Alkaravlı Çavuldur Kara-ivli Cebni Yazır Salur Döğer Eymür Dodurga Ala-Yuntlu Yaparlı Üregir Avşar Yigdir Kızık Bügdüz

Beg Dili Yıva

Karkın Kınık

Bu boy isimlerinden hareketle bölgedeki köy ismi olarak halen kullanılan:

• Dodurga Kasabası (Bozüyük)

• Kınık Köyü (Pazaryeri)

• Yörükçepni (Bozüyük)

• Yeniçepni (Bozüyük)

• Bayat (Gölpazarı)

• Yeniüreğil (Bozüyük)

• Ciciler [Ceceler, (Osmaneli)]

Đsimler bu bölgenin sadece Kayı Boyu’nun göç bölgesi olmadığını ve Bayat, Dodurğa, Çebni, Üregir, Kınık, Cece boylarının da küçük guruplar halinde bölgeye çeşitli dönemlerde göç ettiğini göstermektedir.

16. yüzyılda Hüdavendigar Sancağı’na bağlı Söğüt Kazası’nda Bayat Boyu’nun bir köyünün bulunduğu Prof. Dr. Faruk Sümer’in “Oğuzlar” kitabında geçmektedir. Aynı zamanda 16. yüzyılda coğrafi olarak yakın bölgelerde çeşitli boyların ikamet ettiği tespit edilmiştir. Bunlar, Bolu Sancağı’na bağlı Dodurğa Boyu’na ait 7 köyü, aynı sancağa bağlı Çebni Boyu’nun 5 kazası, yine Kütahya Sancağı’na bağlı Yüreğil Boyu’nun 1 kazası, yine aynı boyun Kastamonu Sancağı’na bağlı 6 köyü bulunmaktadır. Aynı eserde Hüdavendigar Sancağı’na bağlı Göynük Kazası’nda 15 nüfus, Bolu Sancağı’nda 3 ayrı bölgede, Kastamonu Sancağı’nda 4 bölgede ve Kocaeli Sancağı’nın Kandıra Kazası’nda Kınık Boyu mensuplarının yaşadığı tespit edilmiştir.

Yine Karaman Beylerbeyliği’nin güney uç bölgesinde yer alan Đçil Sancağı’nın daha çok Gülnar ve Selendi nahiyelerinde bulunan Cece Boyu’nun bu bölgeye ne zaman geldiği konusunda sağlıklı bir bilgi edinilememiştir. Fakat bölgede bulunan Ciciler (Ceceler) Köyü’nün bu boyla ilişkisi olduğu muhakkaktır.

Bölgedeki ana etnik yapı olan Manav’lar aslında yörüklerle aynı tarihi göç hareketini izlemelerine rağmen, yörüklerden daha önce yerleşik hayata geçmeleri sebebiyle hem isim olarak hem de yaşayış olarak farklılık göstermektedir. Dolayısıyla bu etnik yapıyla ilgili bir bilgilendirme çalışmamızın etnik yapıyla ilgili bölümünde detaylı olarak anlatılacaktır.

Belgede Bilecik ili ağız incelemesi (sayfa 36-44)

Benzer Belgeler