• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KURAMSAL ÇERÇEVE

2.4. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi ve Önemi

Türkiye; doğal güzellikleri ve kültürel özellikleriyle dünya turizmindeki yeriyle, jeopolitik konumuyla, gelişen ticari, askerî ve siyasi gücüyle uluslararası arenada önemli bir role sahiptir. Dolayısıyla Türkleri, Türk kültürünü, Türkiye’yi tanımak, ticari ilişkiler kurmak, eğitim almak gibi çeşitli sebeplerle Türkçeyi öğrenmek isteyenlerin sayısı giderek

artmaktadır. Bu sebeple yabancılara Türkçe öğretimi konusu, üzerinde çalışmaların giderek arttığı önemli bir alan haline gelmiştir.

Yabancılara Türkçe öğretme veya yabancıların Türkçeyi öğrenme çabaları her dönem görülmekle beraber Türklerin siyasi bir güç olarak öne çıktığı dönemlerde daha fazla

görülmektedir. Bu dönemlerde bazen Türkçenin zenginliklerini anlatmak ve diğer dillerden üstün olduğunu kanıtlamak, bazen de yabancılara Türkçe öğretmek için çeşitli eserler sunulmuştur. Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi tarihine bakıldığında çalışmaların

çoğunun Araplara ve Farslara yönelik olduğu görülmektedir. Ancak yakın tarihte bu değişmiş, farklı dilleri konuşanlara da Türkçeyi öğretmek amaçlanmış ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır (Aykaç, 2015).

Türkçe yazılmış ilk yazılı metin olan “Orhun Yazıtları”nın yaklaşık 1.300 yıllık tarihe sahip olduğu bilinmektedir. UNESCO’nun yaptığı tespitlere göre Türkçe ana dilde dünyada üçüncü sırada, resmî dilde beşinci sırada yer almaktadır. Bu kadar köklü bir geçmişe sahip olmasına rağmen Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi, önemsenmemiş ve bir bilim dalı olarak yeterince gelişmemiştir (İşcan, 2011).

Türkçenin yabancılara öğretiminin tarihi ile ilgili çalışmalara bakıldığında Durmuş &

Okur (2013) yabancı dil olarak Türkçe öğretiminin, Türklerin tarihte göründüğü ilk dönemlere kadar dayandırılabileceğini belirtmişler, Güzel ve Barın (2016) ise Uygurlar öncesine dair bir kanıtın olmadığını söyleyerek Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminin Uygurlar dönemi ile başladığını ifade etmişlerdir. Bu dönemde Uygur Türkçesine çeviri eserlerin yapıldığı, ticari ve siyasi ilişkilerden dolayı Türkçeyi bilen yabancıların olduğu, Asya’da Uygur Türkçesinin yaygın şekilde diğer milletlerce de konuşulduğu bilinmekle birlikte Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi maksadıyla yazılmış bir esere

rastlanamamıştır (Biçer, 2012). Ayrıca Şahbaz (2017)’ın Göğüş (1971)’ten aktardığına göre, Türkçe öğretimi İslam öncesi Türk uygarlıklarında kurumlar tarafından yürütülmemiş daha çok yaygın eğitim şeklinde toplum arasında kazanılmıştır.

Türkçenin yabancılara öğretimi konusunda bilinen ilk eser Karahanlılar Dönemi’nde Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan “Dîvânu Lugâti’t-Türk” adlı eserdir. Günümüz

Türkçesiyle “Türk Diyalektleri Sözlüğü” adlı bu eser sözlük olmanın ötesinde Türk edebiyatı, sosyolojisi, psikolojisi ve kültürüyle ilgili bilgiler içeren ansiklopedi niteliğinde bir eserdir.

Kâşgarlı Mahmud bu eserini Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazmıştır. Eser 7500 kelime ve Arapça karşılıkları, bunların kullanıldığı örnekler, dil bilgisi kuralları ve bir haritayla sekiz

bölümden oluşmaktadır. Türkçenin zenginliklerine örneklerle yer verilmiş ve Arapçadan eksik bir dil olmadığı bu eserle ortaya koyulmuştur (Kitapçı, 1995).

Akyüz (2009)’e göre, “Dîvânu Lugâti’t-Türk” adlı eserde günümüzde yabancı dil öğretiminde kullanılan tümevarım yöntemi uygulanmış, çok sayıda örnekten hareket edip kurala ulaşma yolu izlenmiştir. Bununla birlikte Kâşgarlı Mahmud eserini yazarken yalnızca salt bir dil öğretme amacı gütmemiştir. Türkçeyi öğretirken Türk kültürünü, yaşayış biçimini tanıtmayı ve öğretmeyi hedefleyerek eserini bu doğrultuda yazmıştır. Dil öğretiminde tekrarın önemini iyi bildiği düşünülen yazarın daha önce belirttiği bir kuralı belirtmekten kaçınmadığı görülmektedir. Eserini iki yıl içinde üç kez yazıp beğenmemiş, dördüncüsünde tamamlamıştır.

Bu yönüyle bir eser meydana getirmenin özen gerektiren önemli bir iş olduğunu da gelecek nesillere göstermiş olmaktadır.

Kıpçak döneminin; Türklerin siyasi bir güç olarak öne çıktığı, dolayısıyla Türk dilinin, Türkçe öğrenmenin öneminin arttığı bir dönem olduğu bilinmektedir. Memlük Devleti’nde devlet ve ordu yönetiminde önemli roller üstlenen Türklerin dili yani Türkçe;

Araplar tarafından ilgi görmüş, öğrenilmesi ihtiyaç haline gelmiş ve bu doğrultuda birçok dil bilgisi ve sözlük niteliğinde eser yazılmıştır. Bunlar: “Codex Cumanicus, Kitâbü’l-İdrâk li-Lisâni’l-Etrâk, Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî, Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye, Bülgatü’l-Müştâk fî Lûgati’t-Türk ve’l-Kıfçak, El-Kavânînü’l-Külliyye li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye, Ed-Dürretü’l-Mudiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye” (Biçer,2012, s.117-118). Bunlardan “El-Kavânînü’l-Külliyye Li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye, Et-Tuhfetü’z-Zekiyye Fil-Lûgati’t-Türkiyye” adlı eserlerde akademik düzeyde Türkçe öğretmek amaçlanmıştır. Codex Cumanicus ise yazılış amacıyla Hristiyanlık dinini yaymayı amaçlayan, konuşma becerisinin ön planda tutulduğu bir eserdir (Bayraktar, 2002).

Çağatay sahasına bakıldığında, dönemi Arapça ve Farsça sözcüklerin yoğunlukta olduğu eserlerin oluşturulduğu bir dönem olarak tanımlayabilmekteyiz. Güzel & Barın (2016)

dönemin en önemli eserinin Ali Şir Nevaî’nin kaleme aldığı “Muhâkemetü’l-Lugateyn” adlı eser olduğunu belirtmiştir. “Muhâkemetü’l- Lugateyn”adlı eserde Türkçe ile Farsça

karşılaştırılmış ve Türkçenin Farsçadan üstün özellikleri olan bir dil olduğu savunulmuştur.

“Eserde, yabancı dil öğretimi olarak dil bilgisi çeviri ve tümevarım yöntemleri kullanılmıştır.

Türkçe ve Farsçanın kavramlar bakımından karşılaştırıldığı çalışmada akademik Türkçe öğretimi amaçlanmıştır” (Arslan, 2012, s. 171). Karşılaştırmalı dil bilimin bir örneği olan eserde; ses uyumları bakımından Türkçenin Farsçadan üstün olduğu, Türkçede olup Farsçada karşılığı olmayan bazı eklerin bulunduğu, Türkçede olan ettirgen ve işteş çatı özelliğinin Farsçada bulunmadığı, yine Türkçede bulunan pekiştirmenin Farsçada bulunmadığı gibi konular bakımından Türkçenin Farsçadan üstün olduğu belirtilmektedir (Adıgüzel, 2001).

Batı Türkçesi; Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Çağdaş Türkçe dönemleri olarak incelenebilmektedir. Anadolu’da Selçukluların hükmüyle birlikte resmî yazışma ve edebiyat dili Arapça ve Farsça olarak yürütülmeye başlanmış, bu sebeple Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesiyle ilgili önemli bir gelişme yaşanmamıştır. Hatta Türkçe sadece günlük konuşma dilinde varlığını sürdürmüştür. Arapça ve Farsça eğitim veren medreseler açılmış, halk da bu medreselerde eğitim görmüştür (Ercilasun, 2007).

Bu dönemin önemli bir ismi olan Âşık Paşa, “Garîb-nâme”adlı eserinde Türkçenin değer görmediğinden, ikinci plana itildiğinden ve Türk milletinin de bu durumdan habersiz olduğundan yakınarak eserlerini Türkçe yazmıştır. (Günşen, 2006; Yavuz, 2000). Bu dönem için Türkçenin yabancılara öğretimi ile ilgili bilinen tek eser “Hilyetü’l-İnsan ve Heybetü’l-Lisân"dır. Türkçe- Moğolca-Arapça karışık bir sözlük olan eserde tümevarım ve dil bilgisi çeviri yöntemlerine yer verilmiştir (Güzel & Barın, 2016).

Osmanlı döneminde Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesine ilişkin çalışmalar kısmen artmış fakat bunlar Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya yayılmasından kaynaklı olarak daha çok yabancılar tarafından yapılmıştır. Çünkü Osmanlı Devleti fethettiği yerlere Türkleri

yerleştirerek oradaki halkla etkileşim sağlayıp entegre etme politikası gütmüştür. Barın (2010)’a göre Osmanlı Devleti’nde yabancılara Türkçe okuma-yazma öğretimi çalışmalarına rastlanmaktadır. Biçer (2012, s. 127) de konuyla ilgili yapılan bazı çalışmalardan şu örnekleri vermiştir:

 “Barker, W. B. (1854). A Practical Grammar of the Turkish Language with Dialogues and Vocabulary, London.

 Bıanchı, T. X. (1839). Le Guide de la Conversation en Français et en Turc, Paris.

 Gürcü, S. (1892). (Ecnebilere Mahsus) Elifbâ-yı Osmanî.

 Güzeloğlu, E. (1852). Dialogues Français-Turcs, Précédés d'une Vocabulaire,Constantinople.

 Hındoglou, A. (1829). Theoretisch- Practische Turkische Sprachlere, Viyana.

Manissadjiman J. J. (1893). Lehrbuch der Modernen Osmanisches Sprache, Stuttgart.

 Mihri, M. (1884). Kitabü’t-Tuhfetü’l-Abbasiyetü’l Medreset el Aliyetü’t - Tevfikiye, Mısır.

 Ruhi, M. (1893). Conversazione in Lingua Turca Elkaliona, İstanbul.

 Sinan, J. P. (1854). Abrégé de Grammaire Turque, İstanbul.

 Wahrmund, A. (1869). Practisches Handbuchder Osmanische – Turkischen Sprache, Gissen.”

Dil öğretimi konusunda dönemin en önemli gelişmesini, Ağıldere (2010), Avrupalı devletler tarafından kurulan dil oğlanları okulları olarak değerlendirmiştir. Osmanlı’nın büyük bir imparatorluk haline gelmesiyle Avrupa devletlerinin Osmanlı ile iletişim kurma

ihtiyacından kaynaklı olarak açılan bu okullarda, öğrencilerin yetiştirilerek elçilik veya konsolosluk heyetlerinde çalışmaları amaçlanmıştır. Buradaki önemli olan nokta, öğrencilere Arapça ve Farsça olmadan Türkçe öğretilecek olmasıdır (Karal, 2001).

Cumhuriyet döneminde ise Türkçe artık yeniden değer kazanarak bilim, sanat ve edebiyatta hak ettiği yeri almaya başlamıştır. Atatürk’ün isteğiyle 1932 yılında “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” kurulmuştur. Daha sonra adı Türk Dil Kurumu (TDK) olarak değişen olan bu kurum Türkçeye gereken değerin kazandırılması konusunda önemli çalışmalar yapmıştır (Gökhan, 2020).

Son yıllarda yurt içinde yabancılara Türkçe öğretimi, üniversitelere bağlı Türkçe Öğretim Merkezleri (TÖMER) tarafından sürdürülmektedir. 1984 yılında Ankara Üniversitesi TÖMER’in kurulmasıyla başlayan süreç, son yıllarda ivme kazanıp birçok üniversite

bünyesinde kurularak yabancılara Türkçe öğretimi ile ilgili faaliyetler göstermektedir (Açık 2008; Bayraktar, 2003). Boylu & Başar (2016) Türkiye’de üniversite bünyesinde YÖK’e bağlı 85 Türkçe Öğretim Merkezi açıldığını belirtmiştir. Bu kurumların amacı yurt içinde ve yurt dışında çeşitli sebeplerle Türkçe öğrenmek isteyenlere Türkçeyi öğretmek ve Türk kültürünü tanıtmaktır. TÖMER’lerden başka yabancılara Türkçe öğretmek amacıyla faaliyet gösteren bir diğer kurum ise “Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı [TİKA]”dır.

TİKA, özellikle yurt dışında eğitim veren yerli ve yabancı üniversitelerdeki Türkoloji bölümlerine ihtiyaç duydukları ders materyallerini sağlamakta ve gerektiği takdirde öğretim üyesi görevlendirmektedir (TİKA, 2017). Yabancılara Türkçe öğretme amacı güden bir başka kuruluş ise 2007 yılında kurulan “Yunus Emre Kültür Vakfı”dır. Vakfın dünya genelinde faaliyet gösteren 43 kültür merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerde yabancılara Türkçe öğretimi yanında “Türk kültürü ve sanatını tanıtmak amacıyla birçok ulusal veya uluslararası faaliyet düzenlenmektedir” (Özdemir, 2018, s.16).

Günümüzde yabancı dil öğrenimi ve öğretiminin önemi her geçen gün artmaktadır.

Özellikle İngiltere, Almanya, Fransa gibi gelişmiş ülkelerin bilim ve teknolojisinden

yararlanmak amacıyla dillerini öğrenmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün İngilizce bir bilim dili haline gelmekle birlikte dünyanın hemen her ülkesinde konuşulan, öğretilen ve

öğrenilmeye ihtiyaç duyulan bir dil olmaktadır. Türkiye, gelişmekte olan güçlü bir ülke olarak uluslararası arenada geri kalmamalı, hem anadili öğretimine hem de yabancı dil olarak

Türkçenin öğretimine önem vermelidir.

Barın (2003)’a göre yabancı dil olarak Türkçenin öğretiminde amaç, sadece birtakım kelimeler öğretmek değil, Türk kültürünü tanıtmak, sevdirmek ve yeterli ölçüde kazandırmak olmalıdır. Çünkü Türkçeyi isteyerek ve severek öğrenen bir yabancı, artık Türkiye'nin kültür elçisi durumuna gelmektedir. Dolayısıyla her bir kültür elçisi ülkemizin gelişmesi ve

uluslararası alandaki yeri için önem taşımaktadır. Bu sebeple yabancılara Türkçe öğretimi için yapılan tüm eğitimsel faaliyetler ve bu faaliyetlere ışık tutacak çalışmaların önemli olduğu düşünülmektedir.