• Sonuç bulunamadı

Anıtların İnsan Yaşamındaki Önemi

Anıtlar çevreyle ilişki içinde ata yadigârlarıdır. Özyalçıner (1998, s. 5) çalışmasının önsöz niteliği olan Anıtların Öyküsü Üstüne bölümünde: Her gün yanlarından geçtiğimiz, fotoğraflarını gördüğümüz anıtların birer öyküsü olduğunu belirtmiştir. Bu anıtların kimler tarafından yapıldığı, ne amaçla yapıldığının önemli olduğunu söylemiştir. “Anıtların geçmişle günümüz arasındaki bağların somut köprüleri” olduğunun altını çizmiştir.

İnsanlığın geçmişte verdiği birçok eser günümüze onlardan bir mesaj taşımıştır. Bunlardan biri de heykellerdir. İlk heykellerin yapılmasının sebebi mağara resimleri gibi büyü amaçlıydı. Uzun dönem boyunca heykeller tanrıları, tanrıların temsilcilerini, siyasi ve dini yöneticileri betimlemek amacıyla kullanılmıştır (Şenyapılı, 2003, s. 22). Bu durum heykellerin anıtsal özellik kazandığını gösteren bir delil olabilir.

Büyük ve tarihi kişiler

Büyük ve tarihi kişiler

Önemli bir olay

Anma amaçlı Evrensel değeri olması Göze çarpması Hatırlama amaçlı olması Sanatsal önemi olması Tarihi, bilimsel vb. özellikler

16

Taş (2011) çalışmasında heykelin görsel, anlamsal, fiziksel ve toplumsal açıdan çevreyle ilişkisi olduğunu belirtmiştir. Ülkemizde birçok öğrencinin heykelle tanışması okul bahçesinde bulunan Atatürk büstüyle başlar. Arslan (2003) araştırmasında ilköğretim beşinci sınıf öğrencileri heykel nedir sorusuna çoğu öğrencinin “...örneğin Atatürk heykeli ve Atatürk heykeli gördüm...” şeklinde cevap vermeleri dikkat çekici olabilir.

Kentte binalar, parklar, buralarda bulunan anıtlar insanlara mesajlar verebilir. “… kent meydanına her girdiğinde, bir diyaloğun ortasında bulur insan kendini… yıllar sonra döndüğünde aynı diyaloğun sürdüğünü görürsün.” (Calvino, 1972/1990, s. 88) Anıtlar ve heykeller özellikle herkesin görebileceği yerlerden biri olan kent meydanlarına yapılır. Meydanlar kamusal mekânlardır (Çağlar, Uludağ, Aksu, 2005). Meydanların bu özelliği insanların yaşadıkları olayların, tarihin izleriyle dolu olmasını sağlar. Böylece insanlar geçmişleriyle bağ kurma imkânı bulabilirler. Böylece insanlarda yaşadıkları yere aidiyet duygusu oluşur.

Ülkemizin çoğu yerinde meydanlarda en azından bir Atatürk heykeli bulunmasından dolayı insanlar bir yeri tarif ederken heykeli nirengi noktası olarak kullanabilirler. Anıtlar her ilçe ve il meydanında, okul bahçelerinde herkesin görebileceği bir yerde bulunurlar. Sosyal Bilgiler dersindeki önemli konulardan biri mekânsal biliş ve bunun öğretimidir. “Mekansal biliş çevreyi algılama, bilme ve anlamlandırma süreçlerini içerir.” (Öcal, 2011, s. 377) Yine Öcal’ın çalışmasında aktardığı Shemyakin’in hipotezine göre birey bir yerin nirengi noktalarını ve yol bilgisini aklında oluşturduktan sonra soyut mekân bilgisine ulaşır. Buna göre meydanlardaki anıt ve heykeller de nirengi noktalarından olabilirler. Bu nirengi noktalarını zaten bilen bireylere bir de anıt ve heykelin mirası aktarılması yararlı olabilir. (Öcal, 2011, s. 378)

Anıtlar kentlerimizin süsleri olmaları yanında belirli düşüncelerin simgeleri olarak da kullanılabilirler. Anıtlar hükümetler tarafından belirli bir ideolojinin benimsetilmesi ve sağlamlaştırılması adına kullanılan simgelerdir. Heykel ve anıtlar simge olarak kullanıldıklarından ve görünür bir yerde olduklarından insanların düşüncelerini etkileyebilirler (Tekiner, 2010. s. 17). Anıtların bir simge olarak kullanılmasına bir örnek Ayastefanos Antlaşması imza edildikten sonra Ruslar İstanbul, Yeşilköy’e bir zafer anıtı dikmişlerdir. Bu anıt Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında patlayıcılar yardımıyla yerle bir edilmiştir. (Kutlu, 2008, s. 21) Rusların antlaşma sonucu elde ettikleri zaferin simgesi olan bu anıt Türkler tarafından kabul görmemiştir.

17

Cumhuriyetin ve inkılapların başlamasıyla birlikte ülkemizin her yanında anıtlar yükselmeye başlamıştır (Gezer, 1985). Ülkemizde anıt kültürünün yerleşmesi özellikle cumhuriyetin kurulması ile birlikte Atatürk heykelleriyle başlamıştır (Tekiner, 2010. s: 31). Atatürk heykelleri, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun tarafından korunur. Kanunda heykellerle ilgili şu ifadeler yer alır: “Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.” (Resmi Gazete, 1951, s. 1842)

Günümüzde milli bayram kutlamaları il ve ilçelerde Atatürk anıtlarının bulunduğu yerlere çelenk bırakılmasıyla yapılmaktadır. Ulusal ve Resmi Bayramlarda Yapılacak Törenler Yönetmeliği’nin üçüncü bölüm Resmi Törenlerde Uygulanacak Genel Esaslar bölümünde başkentte valiliğin sorumluluğunda Atatürk anıtlarına ve Anıtkabir’e çelenk koyulması, başkent dışında Atatürk anıt ve büstüne çelenk koyulması şartı bulunmaktadır (Resmi Gazete, 1981. s. 60). Bu sayede Atatürk anıt ve heykelleri milli bayramların kutlandığı merkezler haline gelmektedir.

Ülkemizde sadece Atatürk heykelleri için değil bütün anıtlar için koruma tedbirleri alınmıştır. Anıtlar kültürel miras değerli taşıdıklarından ve hepsinin tarihi birer değeri olduğundan korunmaları gerekmektedir. Anıtların korunması ile ilgili anayasa maddesi ilk olarak 1961 Anayasasında şu şekilde bulunmaktadır: “Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar.” (Resmi Gazete, 1961)

1982 Anayasasında 63. maddesinde ise “Devlet tarih, kültür ve ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır, bu varlık ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahibine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir” hükmü konmuştur.

Devletin kanun çıkarma anlamında konuya verdiği önem görmezden gelinemez. Kanunların çıkmasını sağlayan uluslararası sözleşmelerin altında da ülkemizin imzası bulunmaktadır.

Özdemir araştırmasında (2005) Türkiye’nin anıtlar ve eski eserler konusunda uluslararası belgeler imzalayarak ilerlemeler kaydettiğini; fakat bunların yeterli olmadığını sonuç kısmında açıklar. Gelecek için öneriler kısmında kültürel mirasın korunması konusunda halk katılımının sağlanmasının tartışılması gerektiğini söyler.

18

Daha önce verilen örneklerden hareketle halk katılımının sağlanması da ancak eğitimle mümkün olabilir. Bu konuda duyarlılık da okul sıralarında özellikle Sosyal Bilgiler dersinde kazandırılabilir. Sosyal Bilgiler dersinin müfredatı bu konulara daha müsaittir.

Benzer Belgeler