• Sonuç bulunamadı

1.1. KÜRESEL GÜÇLERİN ETKİSİ

1.1.1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)

Batılı ülkelerle sıkı ilişkileri olan Kral İdris yönetimini askeri darbeyle sonlandıran Kaddafi’nin ülke yönetimini devralmasından beri ABD ile ilişkiler hep sorunlu olmuştur. Özellikle de Kaddafi’nin bölgede SSCB ile temasta olması Reagan dönemindeki ABD-Libya ilişkilerini germiş ve ABD buna tepki olarak çeşitli boykotlar başlatmıştır. Bilhassa Kaddafi’nin emperyalizme karşı yürütülen her türlü hareketi ve yapılanmayı desteklemesi başına büyük sorunlar açmıştır. Öyle ki bazı havalimanlarındaki terör eylemlerinin Kaddafi tarafından memnuniyetle karşılanması ve 1986 yılında Berlin’deki bir diskotekte ABD askerlerinin terör saldırısıyla öldürülmesi ABD-Libya ilişkilerinin geriliminde zirve olmuştur. ABD bu terör eylemlerine aynı yıl içinde Trablus ve Bingazi’ye bombalı saldırılar düzenleyerek karşılık vermiştir. Ancak 1988 yılında ABD-Libya ilişkilerinin tamamen kopmasına neden olacak Lockerbie Faciası yaşanmış ve 103 nolu Pan-Am uçağı Lockerbie üzerinden geçerken bombalanmasıyla yolcuların tümü yaşamını yitirmiştir.

ABD bu olaylar neticesinde askeri ve ekonomik yaptırımlarda bulunmuş, ancak daha sonra 1999 yılında Kaddafi’nin adımlarıyla ABD-Libya ilişkilerinde bir iyileşme süreci başlamıştır. 2003 yılında Kaddafi Lockerbie eylemlerinin sorumlularının teslim edilmesi, kitle imha silahlarının durdurulması ve denetiminin garantiye alınması konusunda adımlar atarak ABD-Libya ilişkilerini normalleştirmeye başlamıştır (Özşahin, 2016, s. 81-82).

15 Şubat 2011’de Libya’da baş gösteren ayaklanmalar karşısında Obama yönetimi bir süre sessiz kalmış ve ilk etapta Amerikan halkının tahliye süreciyle

68

ilgilenmiştir. Obama insan haklarına yönelik ihlalleri kınasa da Kaddafi’nin görevini bırakmasına yönelik ilk açıklamayı 26 Şubat’ta yapmıştır. Ancak Kaddafi uyarları dikkate almayıp güç kullanmaya devam etmiştir. Obama yönetimi Irak işgali sonucu yaşanan olumsuz imaj nedeniyle herhangi bir İslam ülkesine yönelik askeri hareketi desteklememiştir. Bunun yerine askeri bir müdahale için uluslararası bir destek yaratarak geriden liderlik imajına başvurmuştur (Kurt S. , 2014, s. 188).

26 Şubat 2011’de BM Güvenlik Konseyi 1973 sayılı karara imza atarak askeri operasyonun önünü açan bir müdahaleye meşruiyet kazandırmıştır. Obama BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararının dışına çıkılmayacağını ve bir kara birliklerinin gönderilmeyeceğini iddia etse de geriden liderlik kavramıyla örtülü operasyonlarla muhaliflere destek vermiştir. 1973 sayılı kararla ABD diğer Batılı ülkelerin önderliğinde ortak bir operasyona başlamış ve daha sonra bu operasyon 31 Mart’ta NATO’ya devredilmiştir. Libya’ya yönelik NATO operasyonları Kaddafi’nin ölümüyle sonlanmıştır. Ancak Libya’daki Arap Baharı süreci Mısır’dakinden farklı bir seyir alarak çok parçalı bir yapıya bölünmüştür. Kaddafi sonrası dönemde ülkenin yeniden inşa sürecinde Obama geçici hükümetin kurulması, adaletin sağlanması ve bağımsız bir şekilde seçimlerin yapılması için Libya’ya yardım sözünde bulunmuştur (Şanlı, 2014, s. 12-14).

Libya’nın yeniden inşa sürecine yardımda bulunan ABD, 11 Eylül 2012’de Bingazi’de ABD Libya Büyükelçiliği’ne yapılan El-Kaide bağlantılı bir saldırı sonucu Büyükelçi Chris Stevens ve üç elçilik çalışanının hayatının kaybetmesiyle sarsılmıştır.

Öte yandan ABD bu olaylar neticesinde Libya’dan elini tamamen çekmemiş ve 2011 yılında uluslararası koalisyonun iş birliği neticesinde oluşturulan askeri operasyonun başında bulunan Carter Ham’ı AFRICOM’un liderliğine atamıştır. Libya komşu ülkelerdeki El-Kaide bağlantılı radikal İslami örgütlere yönelik operasyonunu

69

AFRICOM üzerinden yürüten ABD, bu grupların en zengin ve en iyi fonlananın İslami Mağrip El-Kaidesine yönelik hava operasyonlarına ağırlık vermiştir. Böylelikle ABD Libya ve komşularındaki terörle bağlantılı noktalara uzaktan emirle kısıtlı askeri operasyonlarla yürüterek sürdürmektedir.

Aynı zamanda ABD, 2014 yılından itibaren AB’nin ortak dış politikası olan BM Libya özel temsilciliği tarafından yapılan siyasi uzlaşı ve barış görüşmelerine destek vermiştir. ABD Libya’daki iç savaşın taraflarına yönelik siyasi diyalog sürecini desteklese de ülkede yaşanan şiddet ve terör olaylarının artması neticesinde konumunu

‘bekle ve gör‘ politikasına göre ayarlamaktadır. Bu bağlamda diğer uluslararası aktörlerden farklı olarak ABD kazananın belli olmasını beklemekte ve gelişmeleri belli bir mesafeden izlemektedir. Bu nedenle de ABD Libya’daki varlığını DAEŞ ve Mağrip El-Kaidesi’ne yönelik mücadeleyle sınırlandırmıştır. Ancak ABD’nin bu tutumu bölgesel müttefikleri tarafından eleştirilmektedir ve Libya’da bıraktığı boşluk Rusya tarafından doldurulmaya çalışılmaktadır. Dokuz yıldır süren iç savaş neticesinde Rusya iktidar savaşında güç için mücadele eden yerel aktör Halife Hafter üzerinden etkin olmaya çalışmaktadır. Ayrıca Rusya 2019 yılı Eylül ayında Libya’daki taraflar arasında arabuluculuk girişimiyle aktif olması ABD’nin Libya politikasını tekrardan ele almasına neden olmuştur (Yaşar, 2019d).

2016’dan beri DAEŞ’e karşı yürütülen mücadelede ABD güçleri “Bunyan Marsus” birlikleriyle operasyonlar düzenlemiş ve Trump hükümeti de UMH’yi destekleyerek Rusya’nın adımlarını dengelemeye çalışmıştır. Öte yandan Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinde ABD, Yunanistan, Mısır ve İsrail tarafını destekler nitelikte ifadeler verip Türkiye’nin çalışmalarının endişe verici olduğunu belirtmektedir.

ABD’ li petrol şirketi Exxonmobil Doğu Akdeniz’de gaz aramada Yunanistan İsrail ve Mısır ittifakıyla iş birliği yapmaktadır. Bu nedenle Hafter Trablus’a yönelik saldırı

70

başlattığında ABD’nin onunla iletişimde olması Hafter’i desteklediği şeklinde görülmekte ve Trump hükümeti tarafından yürütülen Libya politikaları belirsizliğini sürdürmektedir (Kurt V. , 2020, s. 14-15).

2019 yılı Nisan ayında Trump yönetimi ile UMH arasında Trans-Sahra terörle mücadele ortaklığı anlaşmasına ve ayrıca sınır ve havaalanlarına yönelik güvenlik anlaşmalarına imza atılmıştır. Bu ilişki neticesinde ABD, AFRICOM aracılığıyla Avrupa ülkeleriyle görüşmeler düzenleyerek UMH’ye destek verilmesini istemiştir.

Ancak görüşmeden 19 gün sonra Trump yönetimi Hafter’in Trablus’a yönelik düzenlediği saldırıyı ve ülkede artan gerilimi bahane ederek askerlerini geri çekmiştir.

Bu durum ABD’nin Hafter’e yönelik bir desteği olarak algılanmıştır. Diğer taraftan ABD, Trablus saldırısı nedeniyle birçok kişinin hayatını kaybetmesi sonucu Hafter’e ateşkes çağrısı yapmış ve BM Güvenlik Konseyi’ne bu konuda bir yaptırım çıkarması talebinde bulunmuştur. Ancak 9 Nisan da Trump, Mısır ve BAE ile görüştükten sonra ikna edilmiş ve ABD bu görüşmelerden sonra İngiltere’nin Hafter’in Trablus’a yönelik saldırılarını durdurması yönündeki BM Güvenlik Konseyi’ne verdiği yaptırım kararına Rusya ile veto etmiştir. Bazı Avrupalı diplomatlar İngiliz medyasına Trump’ın stratejini değiştirerek UHM’yi artık desteklemediğini belirtmiştir (İleri, 2020).

Öte yandan Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı almasından sonra Başkan Trump ” Libya’da daha fazla istikrarsızlık istemediğini” bildirmiş ve bu bağlamda ABD, Libya krizinde çelişkili tavır takınmıştır. ABD, Rusya ve Fransa’nın Libya da etkin olmasını istememektedir. ABD Kasım ayından beri Libya’nın istikrarsızlığı konusunda Rusya’yı sorumlu tutarak Trablus saldırısına yönelik Hafter’i suçlamaktadır. Ayrıca ABD pozisyonunu iki bölgesel güç Türkiye ve Mısır’ın dengelenmesi konusunda çalışarak Sisi ile iletişim kurmaktadır. Diğer taraftan Hafter ile iletişim kurarak Rusya ve Fransa’yı dengeleme amacındadır (Kurt V. , 2020, s. 14-15).

71