• Sonuç bulunamadı

Allah ve Ahlâkî Eylemlerin Rasyonel Temeli

A

llah olmadan ahlâkî eylemlerin rasyonel bir temele dayandırılması mümkün gözükmemektedir. Çünkü yapılan eylemin rasyonel bir temele dayandırılabilmesi için Allah’a ve dine ihtiyaç vardır. Ahlâkî değerleri dü-şündüğümüzde geleneksel olarak ahlâkî değerler en iyiyi yani Allah’ı temel alır. Ama şayet Allah yoksa ahlâkî de-ğerlerin bir temeli kalır mı? Allah yoksa insanların ah-lâkî açıdan bir değerinin olduğunu düşünmek için geçerli bir sebep var mı? Ateizmin en popüler şekli natüralizm yani doğalcılıktır. Doğalcılık bize doğa dışında bir ger-çeklik olmadığını söylerken aynı zamanda var olan her şeyin ancak en iyi bilimsel teoriler ile açıklanabileceğini savunur. Ancak bilim ahlâkî açıdan tarafsızdır; bir test kabında ahlâkî değerler bulamazsınız. Bu durumda do-ğalcılık anlayışı açısından ahlâkî değerlerin aslında var olmadığı ve tüm bunların insanlar için bir yanılsama ol-duğu sonucu çıkmaktadır.63

Allah yoksa objektif ahlâkî değerler için bir temel kalır mı?

Ateist bakış açısına göre insanlar yalnızca hayvandır ve hay-vanların diğerlerine karşı ahlâkî yükümlülükleri yoktur. Bir aslan bir zebrayı öldürdüğünde, zebrayı öldürmüş olur, fa-kat cinayet işlemiş olmaz. Kocaman bir köpek balığı dişi-siyle güç kullanarak çiftleştiğinde, güç kullanarak çiftleşmiş 63 William Lane Craig, On Guard, s. 131.

olur fakat tecavüz etmiş olmaz. Çünkü onlar için olayların ahlâkî boyutu yoktur. Ne yasaklanmışlardır ne de yüküm-lülükleri vardır.64

Ahlâkın dinden dolayısıyla Allah’tan bağımsız olama-yacağı ifade edildiğinde bu inanca yönelik getirilen eleşti-rilerin başında insanların ahlâklı davranmak için Allah’a ya da dine inanmalarına gerek olmadığı, pekâlâ inançsız yani ateist birinin de ahlâklı olabileceği iddiası gelmek-tedir. Buradaki problem söz konusu iddiada bulunan ki-şilerin ahlâkî değerlerin kökenini sorgulamamalarından ve bir yaratıcı olmasa da söz konusu ilkelerin insanlar ta-rafından bilinip uygulanabilir türden değerler olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. Elbette inançsız bir kişi de pratik açıdan ahlâklı olabilir. Yani başka bir ifa-deyle bir kişinin ahlâklı davranması için mutlaka Allah’a inanması gerekmez. Ancak işin teorik, basit ve yüzeysel bir ‘kim daha ahlâklı’ tartışmasının ötesine geçerek köken-sel ve rasyonel boyutu ayrı bir pencere açmaktadır. Ahlâ-kın dinden bağımsız kılınamayacağı ifade edilirken şayet bir yaratıcı yoksa ahlâklı davranmanın rasyonel bir temeli olamayacağı gerçeğine dikkat çekilmektedir. Yoksa tüm inançlı insanlar ahlâklı, inançsızların tamamı ise ahlâksız şeklinde bir iddiada bulunulmamaktadır. Objektif bir ah-lâktan söz edebilmek için mutlaka ahlâkın Allah gibi do-ğadışında bir otoriteye dayandırılması gerekir. Aksi halde ahlâkın objektifliğinden söz etmek mümkün olamayacağı gibi herkesin kendi kabulleri ve bakış açısı doğrultusunda bir ahlâkî değer ortaya koyması da kaçınılmaz olacaktır.

64 William Lane Craig, On Guard, s. 132.

E M R E D O R M A N

Çoğu zaman ahlâk ile ilgili halk arasında süregelen tartışmalarda teori ile pratik birbirine karıştığı için bazı felsefeciler ahlâkın pratik yönünü tartışmaktan çekinip bu alanı sosyologlara bırakabilmektedir. Burada sosyolog-lar kimin ahlâklı veya ahlâksız olduğunu değilse de ah-lâkîlikle ilgili fikirlerimizi tartışmalarına konu edinmek-tedirler. Örneğin bu bağlamda yapılan bir araştırmada halkın ateistlerin ahlâklı olup olmadığıyla ilgili görüşleri analiz edilmiş ve genel olarak insanların, ateistlerin pra-tik uygulamalarda daha az ahlâkî davrandıkları yönünde görüş bildirdiği görülmüştür.65 Ahlâkın sırf teorik değil, pratik yönünün de bulunduğu bir gerçektir. Dolayısıyla doğrunun ne olduğu sorusu kadar neden doğrunun ter-cih edilmesi ya da yapılması gerektiği sorusu da önem ka-zanmaktadır. Teoride neyin doğru olduğunun bilinmesi yeterli değildir. Önemli olan teorinin pratiğe geçirilebil-mesidir. Örneğin hırsızlığın kötü bir eylem olarak görül-mesinin insan doğasından kaynaklandığı iddia edilebilir.

Ancak bir çanta dolusu paranın bulunması durumunda bu çantanın neden sahibine verilmesi gerektiği üzerine verilecek olası cevapların makul olabilmesi için din ve ahiret inancının önemi inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebepledir ki Kant ahlâkî teo-lojisinde Allah ve ahiret inançlarını postüla66 olarak koy-muştur. Ahiretin varlığı hakkındaki bilgiye ise din olma-dan ulaşabilmek mümkün değildir. Öte taraftan Allah ile

65 ‘Atheists believed to be less moral, says study’, BBC internet sitesi, htt-ps://www.bbc.com/news/world-us-canada-40856942, 7 Ağustos 2017.

66 Teorik olarak ispat edilemeyen; düşüncenin akışında varlığı zorunlu olan ve geçerli sayılan önerme.

ahlâkî yasalar arasındaki bağın ancak din üzerinden ku-rulabilecek olduğunun unutulmaması gerekir. Allah, ah-lâk ve ahiret arasında bağ kurabilmek için dine ihtiyaç vardır. Kant’ın ahlâk anlayışı deontolojik (ödev bilimi/

ahlâkı) olmasına rağmen, o bile, bireysel ahlâk için Al-lah inancıyla beraber ahiret inancını gerekli görmüştür.

Allah’ın ahirete dair bir bildirimde bulunmaması halinde insanların ahiret inancına sahip olmaları ve ahlâklarını bu inanca göre oluşturmaları mümkün değildir. Ahlâkî açıdan sadece doğru davranışın ne olduğunun bilinmesi yeterli değildir. Çünkü esas olan neden doğru davranı-şın tercih edilmesi gerektiği yani pratik anlamda ahlâkı uygulamanın mantığıdır. Bu ise ancak Allah, din ve ahi-ret bağlantısı ile mümkün hale gelebilir.

Bu konuda altı çizilmesi gereken bir nokta da şudur.

Ahirette insanların alacağı ceza veya ödüller tek başına bir motivasyon aracı olarak görülmemelidir. Elbette bu tür bir motivasyon son derece önemlidir. Benzer bir şe-kilde insanların kamera ya da radar bulunan noktalarda daha dikkatli olduklarını inkâr etmek mümkün değildir.

Yani insan fıtratı gereği cezadan kaçmak ve ödüllendiril-meyi istemektedir. Ancak Allah’ın ve dinin ahlâkla iliş-kisi bu tür bir motivasyonla sınırlı değildir. Allah aynı zamanda insanı doğası gereği ahlâka yatkın yaratmıştır.

İnsan doğuştan bazı eylemleri sergilemeye daha yatkın-dır. Yani Allah hem insan doğasını ahlâka uygun yarat-mış hem de gönderdiği vahiy ile onu ahlâklı davranmaya motive etmiştir.

İnsanın ahlâka yatkın yaratıldığını kanıtlayan çalış-maların başında Yale Üniversitesi’nden psikolog Paul

E M R E D O R M A N

Bloom, Karen Wynn ve Kiley Hamlin’in yürüttüğü çalış-malar gelmektedir. Bu isimler John Locke gibi felsefeci-lerin veya Freud gibi psikologların iddia ettikfelsefeci-lerinin ak-sine dünyaya ahlâkî eğilimlerle geldiğimizi göstermeye çalışmışlardır. Nitekim çalışmalarında önemli başarılara imza atmayı başarmışlardır. Bu deneylerde henüz konu-şamayan çocuklar belirli senaryoları izlemekte ve belirli seçimler yapmaktadır. Çalışmalarda henüz konuşama-yan hatta bazen işaret bile edemeyen çocukların seçilme nedeni çocukların henüz sosyalleşmemiş olduklarından emin olmaktır. Böylece araştırmacılar, çocukların senar-yolara tepki verirken ailelerinden öğrendiklerini değil doğuştan eğilimli olduklarını yaptıklarından emin ola-caklardır. Sonuç olarak bu deneylerde çocukların ezici çoğunluğu haksızlığa uğrayan kukla ile empati kurmuş, onu korumuş veya sevmiştir. Senaryo icabı olarak kötü davranan ve hile yapan kuklalar ise çocuklar tarafından cezalandırılmıştır.67 Bloom ve arkadaşları tarafından yü-rütülen bu araştırmalar çığır açıcı bir etki yaratmayı ba-şarmıştır. Adam Smith ve Thomas Jefferson gibi düşünür-lerin ortaya attıkları ancak ispatlayamadıkları doğuştan ahlâkî bir eğilimle yaratıldığımız iddiası böylece somut bilimsel destek bulmuştur.68

67 Paul Bloom, “The Moral Life of Babies”, 5 Mayıs 2010, Kaynak: https://

www.nytimes.com/2010/05/09/magazine/09babies-t.html.

68 Michael Shermer, The Moral Arc, Henry Holt and Company, New York, 2015, s. 44.