• Sonuç bulunamadı

İ

lk olarak Allah yoksa objektif iyi ya da kötü gibi kav-ramlar ile insani değerlerden söz etmenin mümkün olmadığı söylenmelidir. Bu durumu ‘Allah yoksa objek-tif ahlâkî değerler ve görevler yoktur’ şeklinde ifade ede-biliriz. Yukarıda kısaca değindiğimiz bu iddiaya göre ‘iyi’

ve ‘kötü’ ancak bir referansla kullanabileceğimiz kavram-lardır. Bir eylem veya davranış hiçbir kritere dayanma-dan ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak nitelendirilemez. Örneğin Al-lah’a ve dine inanmayan biri tecavüzün kötü bir davranış olduğunu neye dayanarak iddia edebilir? Şayet evren ve yaşam tesadüfler sonucu ortaya çıkmış şeylerse yani hem biz insanlar hem de evrendeki her şey amaçsız atomların rasgele bir araya gelmelerinden meydana gelmişsek de-ğerlerden bahsedebilir miyiz? Ya da neden bir eylem iyi veya kötü kavramlarıyla tanımlansın? Burada dikkat çe-kilmeye çalışılan iyi ya da kötü görülen bir eylemin yapı-lıp yapılmaması değil, bilinçsiz atomlardan hareketle bu gibi kavramların oluşturulmalarının mümkün olmadığı-dır. Örneğin ateist biri Allah yok ama ben iyi işler yapı-yorum diyemez. Çünkü Allah yoksa iyi bir şey de yoktur doğada. İyi bir sıfattır; eyleme atfedilen bir isimdir. Do-ğal olarak bu tür bir iddiaya ‘kime göre, neye göre’ diye sormamız icap eder. Allah’ın dışarıda tutulduğu bir denk-lemde ancak ‘subjektif iyi’ ve ‘subjektif kötü’den söz edebi-liriz. Yani bize veya bir grup insana göre ‘iyi’ ve ‘kötü’den söz etmek mümkündür.

Burada dediğimizin yanlış anlaşılmaması için bir ha-tırlatma yapmak istiyoruz. Allah yoksa objektif ahlâktan, objektif iyiden, objektif kötüden söz edemeyiz demek din-darlar daha ahlâklı demek değildir. Burada ahlâkî eylem-lerin gerçekten de objektif bir şekilde ahlâkî olarak değer-lendirilmesi için neye ihtiyacımız olduğunu tartışıyoruz.

Kimin daha ahlâklı olduğu sorusu ise bu kitabın ilgi ala-nına girmemektedir. Örneğin insan gözünü Allah yarat-mıştır diyen biri Allah’a inananların inanmayanlardan daha iyi gördüğünü iddia etmez. Bir kişi Allah’a inan-madan da ahlâklı olabilir ama Allah hiç olinan-madan bir şe-yin objektif olarak iyi ya da kötü olması dolayısıyla ob-jektif ahlâktan söz edilmesi mümkün değildir. Bir ateist bir inanandan daha ahlâklı da olabilir. Ancak bir ateis-tin daha ahlâklı davranıyor olması ahlâkı Allah’tan ba-ğımsızlaştırmayacağı gibi ateistin de tutarlı bir tavır ser-gilediğini göstermez.60

Allah yoksa objektif ahlâkî değerler ve görevler yok-tur denildiğinde bu noktada objektif ve sübjektif arasın-daki farka dikkat çekmekte fayda var. Bilindiği gibi ob-jektif denildiğinde kişisel görüşlerimizden bağımsız olanı, sübjektif dediğimizde ise tam anlamıyla kişisel görüşle-rimize veya toplumun kabullerine bağlı ve kişiden kişiye göre değişebileni anlıyoruz. Dolayısıyla objektif ahlâkî değerlerin olduğunun ifade edilmesiyle insanların kişi-sel görüşlerinden bağımsız olarak iyi ve kötünün var ol-duğu söylenmektedir. Ahlâkın objektif olması demek bir şeyin insanlar o şeye inansa da inanmasa da onun yan-lış ya da doğru olması demektir. Diğer bir deyişle, adam öldürmek, çalmak, tecavüz etmek gibi eylemler biz on-lara inanmasak da yanlış, fedakârlık gibi eylemler ise

60 Enis Doko, ‘Aksiyolojik Argüman’, s. 108.

E M R E D O R M A N

doğrudur. Mesela Hitler savaşı kazanıp, herkesin beynini yıkayıp, insanları Yahudi soykırımının doğru olduğuna inandırsaydı bile, yine de soykırım yanlışsa o zaman ah-lâk objektiftir. Yani inanan kişilerden bağımsız olarak iyi ve kötüden söz edebiliriz. Buna göre ahlâk insanın icat ettiği bir şey değildir.61 Yine aynı şeyin yıllardır Ortado-ğu’nun kanayan yarası olan İsrail ve Filistin arasındaki in-sanlık dışı manzaralar için de söylenmesi mümkündür.

Örneğin İsrail devleti her türlü ekonomik, siyasi, medya ve kitlesel iletişim araçları gibi küresel güçlerini kullana-rak gerçekleştirdiği pek çok insanlık dışı ve orantısız güç kullanımını haklı gösterecek şekilde hepimizi inandırıp ikna edebilir. Ancak bu, zamanında kendilerine uygula-nan zulmün bir benzerini aynı topraklarda yaşayan in-sanlara uyguladığı gerçeğini değiştirmez.62

61 William Lane Craig, On Guard, s. 130-131.

62 İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, 2009 yılına kadar son 20 yılda İsrail-Filistin çatışmaları sırasında 7398 Filistinli ve 1483 İsraillinin ha-yatını kaybettiğini belirledi. Örgüt verilerine göre, son 20 yılda İsrail güvenlik güçleri, en az 1537’si çocuk 7398 Filistinliyi öldürdü. 2009, en fazla Filistinlinin öldüğü yıl olarak kayda geçirildi. B’Tselem’e göre, bu yıl içinde 315’i çocuk olmak üzere 1033 Filistinli öldürüldü. Bu ölüm-lerin çoğu, Gazze’deki operasyon sırasında meydana geldi. Yine sade-ce İsrail Savunma Kuvvetleri’nin 8 Temmuz 2014’de Gazze Şeridi’nde Filistinli sivillere yönelik başlattığı ve Filistin sınırları içerisinde ger-çekleştirilen kara, hava ve deniz operasyonlarını içeren askerî harekât sonrası on binlerce Filistinli Gazze’den sürülerek Birleşmiş Milletlerin kontrolündeki 6 okula sığınmak zorunda kaldı. İsrail ile Hamas arasın-da elli gün boyunca yaşanan çatışmalar sonucunarasın-da, İsrail ordusunun havadan, denizden ve karadan gönderdiği füzelerle hastane ve okul bi-naları da dâhil olmak üzere binlerce hedef vuruldu, yüzlercesi çocuk olan 2200’den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 18.000 ev tahrip edildi ve 100.000’den fazla Filistinli evsiz kaldı. Gazze Şeridi’nden çoğunlukla sivillerin yaşadığı İsrail tarafına atılan füzeler sonucunda biri dört ya-şında bir çocuk olmak üzere beş sivil hayatını kaybetti. Çatışmalarda 67 İsrail askeri hayatını kaybetti. Kaynak: www.btselem.org