• Sonuç bulunamadı

Alışılmamış Bağdaştırma

Şiir dili düzyazıdan farklı olarak çağrışım gibi özelliklere sahiptir. Şiir dilini düzyazıdan farklı kılan özelliklerden bazıları benzetmeler, bağdaştırmalar, mecazlardır. Alışılmamış bağdaştırmalar, bağdaştırmaların bir çeşidi olup “duyduğumuzda ilk anda bizi irkilten, ‘acaba yanlış mı anladım?’ gibi bir düşünceye yönelten bağdaştırmalardır ki, kimi zaman bize komik gelir. İşte bu yadırgama, bağdaştırılan öğelerin anlam açısından birbirleriyle uyuşmamalarından doğar” (Aksan, 1998, s.203)

Nurullah Genç, şiir türünün özelliklerinden olan bağdaştırmaları şiirlerinde kullanmıştır. O da çoğu şair gibi okuyucuyu şiirin ürperten dünyasına çekmek için şiirin bağdaştırma özelliğinden faydalanmıştır.

“Rüya” (MM, s.727-728) şiirinde şair, bir perinin ellerinde uyanmayı arzulamaktadır. Bir kumrunun kanadında geceyi dağların yamacına taşımak istemektedir. Kalbini sur kapılarında dilendirmektedir.

“Pervasız” (MM, s.725) şiirinde korkular sevgiliyi rüzgarla aldatır. Sevgilinin bahçesinde mevsimler savrulur. Tohum bazı topraklara kalbini açar bazısına açmaz. Şair, alevin onun da ruhuna dokunmasını ister. Hicran yokuşları yüreğinin taşından oyulmuştur.

Şair, “Oya” (MM, s.723) şiirinde “İplik iplik çözüp yalnızlığımdan / Tertemiz yıkasan gözyaşlarınla” demekle alışılmamış bağdaştırma örnekleri vermiştir. Şiirin

80 ilerleyen dizelerinde şair, sevgiliden yoksun olarak kendini yıllarca dokuduğunu söylemektedir.

“Nikap” (MM, s.722) şiirinde perdeler zülüflüdür. Sevgili yüzünde bir rüya kilidi taşımakta göğün bilinmeyen katında saçını taramaktadır.

Şair “Bâde” (MM, s.698) şiirinde “Bir kalbin dağlarında doğuya gidiyorum” der. “Harflerin Simyası” (MM, s.691) şiirinde sevgiliyi bekleyen ölüm bir sükût zindanıdır. Sevgilinin titreyen canı yerlerde, yüzü rüzgarlıdır. Aynı şiirde en dikkat çekici ve hayalleri zorlayan bağdaştırma ise “korkunun dudakları” ifadesinde kendini bulur.

“Can Gazeli” (MM, s.686) şiirinde şair, sevgiliyi hüznün mehtabından geçirmiştir. Başka bir dizede şair, sevgiliyi yıllarca ateşinde kavrulduğu bir evin gazabından kaçırmaktadır.

“Sine Paramparça Su Buzbulanık” (MM, s.684) şiirinde sevgili, mahkûm adamların gözbebeklerinden ihanet toplamaktadır. Şiirin devamında karayelin dilinden kan damlamakta yalnızlığın gözlerinde kervan yürütülmektedir.

“Muhalif” (MM, s.650) şiirinde şairin dudakları, yaralı bir makberin kanıyla yıkanmıştır. Ölüm, göz nuruyla yıkanmıştır.

“Umuttepe Kardelen” (MM, s.580) şiirinde gölge, keklik bakışlıdır. Şiirin ilerleyen dizelerinde şair “İklimin dudakları çatlamıştır her yerinden” der. Zaman, dağların sinesine elini uzatmaktadır.

“K Şiirleri” (MM, s.520) şiirinde sevilenin gözlerinden mavi buzlar sarkmaktadır.

Şair, “Yanlış Soruların Şiiri” (MM, s.480) şiirinde sevgilinin yüzünde karanlığın ayak izleri olduğunu söyleyerek bir bağdaştırma yapmıştır.

“Elma” (MM, s.457) şiirinde bakışlar susuzdur. Şiirin devamında şair, Özdemir şahsına hitaben, kalemi gökyüzüne batırarak tarihi yaz der. Şiirin son dizesinde “Perdeler kalkacaktır göveren (yeşeren) kalbimizden” demekle kalbe perdeli ve yeşeren bir özellik vermekle bağdaştırma yapmıştır.

“Kralın Canı Sıkkın” (BT, s.9-12) şiirindeki “Elmas gözlerini çıkarıp dünyanın”, “Saçlarından kıvılcımlar süzülür”, “Renkler özürlü, çığlıkları, sevdaları” ve “Kölelerin yırtılan gözleri” dizlerde alışılmamış bağdaşıklıklar vardır. “Masa” (BT, s.13-15) şiirindeki alışılmamış bağdaşıklık “kanlı bir dünyanın damarları” dizesinde vardır. “Somaki” (BT, s.22-23) şiirinde ruhların buzları çözülmüştür. “Efekare” (BT, s.66)

81 şiirinde “Gözleri eriyip aktı yollara / Atların başını vuran celladın” dizlerinde” gözler erimiş ve akmış olarak hayal edilmiş böylelikle bağdaşıklık yaratılmıştır.

“Birinci Tablet” (SBT, s.9-13) şiirinde mağara, “gözleri olmayan”dır. Yürek, “yedi katlı”dır. Şair, “Beşinci Tablet” (SBT, s.31-33) şiirinde gönlündeki tespih tanelerini kırmıştır. Denizler, tutuşmuştur. Kelimelerin kıyısı kanamıştır. “Sekizinci Tablet” (BT, s. 49-51) şiirinde harita, kanla çizilmiştir.

2.6.Anlam

Nurullah Genç’in şiirlerine anlamın güçlüğü ve sadeliği bağlamından baktığımızda, şiirlerinin bir kısmının anlamsal zorluğunun “anlaşılmaz, anlamsız şiir” tanımına gerek kalmadan anlaşıldığını söyleyebiliriz. “Efkârlı Bir Türkü” nün (MM, s.93); “Hicranname” (MM, s.113); “Kopardın” (MM, s.117); “Elveda Çiçekler” (MM, s.146); “Rüveyda” (MM, s.176); “Haticeyle Horasan Konuşması” (MM, s.259) gibi şiirleri bu kategoriye dahildir.

Şiirde şairin okuyucuya vermek istediği mesajlar mensur eserlerde olduğu gibi ilk elden ulaşılan, bir çırpıda kavranan nitelikte değildir. Şiirdeki anlamsal çağrışımlar çoğu zaman okuyucuyu yoran, onu düşünceye sevk eden mahiyettedir. Nurullah Genç’in şiirlerinin çoğunluğu yukarıdaki ifadeye paralel özellikler taşımaktadır. Bu şiirlerinde şiir türünün doğası gereği imge, imajlar ve söz sanatlarını kullanarak şiirin anlaşılmasına bir nebze de olsa yoğunluk ve derinlik katmıştır.

Nurullah Genç, yukarıda bahsi geçen “dini, ideolojik” kavramlarının her ikisine de örnek olabilecek şiirler yazmıştır. Şairin “Umut Gazeli” (MM, s. 81) ve “Çığlık” (MM, s.17) gibi şiirlerinde böylesi bir anlam yoğunluğuyla kaşımıza çıkar. “Çığlık” şiirin son dörtlüğünden alınan “Beni bu dünyada bekleyen ezan/Söyle hangi zaman, nerde okunmuş” (MM, s.17) dizeleri İslam dinine özgü “ezan” kavramına yer vermekle şiire dini bir çağrışım yaratmıştır. Genç’in “Umut Gazeli” şiiri de bu kategoride ele alınabilir. Şair bu şiirin hemen hemen her bölümüne İslam dinine özgü kavramları şiire malzeme olarak alır. Genç, “Umut Gazeli”nin:

“Akabesinde ömrün bir iz bulandır içim Zamanın ilmeğinde mahsur kalandır içim”

Mısralarında “Akabe” sözcüğüyle “Mekke’nin Akabe mevkiinde, 621-622 yıllarda Medineli Müslümanlarla Hz. Peygamber arasında yapılan ikili anlaşma” (Önkal, 1989, s.211) olarak bilinen tarihi olayı hatırlatmıştır. Genç, şiirin devamında:

82 “Gurbetin en çaresiz yollarında avare

Feyz umduğu Ravza’ya mecnun olandır içim”

Dizeleriyle Ravza-ı Mutahhara olarak bilinen “Mescid-i Nebevî içinde Hz. Peygamber’in kabri ile minberi arasındaki bölüm.” (Bozkurt, 2007, s.475) kutsal bölüme atıfta bunarak şiire dini bir hava vermiştir.

Nurullah Genç, şiirinin anlam penceresindeki genel özelliği anlamın yoğun ve karmaşık olduğudur. Onun şiirleri de birçok şairin şiiri gibi akıntıya ters yüzmek gibidir, anlaşılması için özel bir çaba gerektirir. Şairin bu ayırımdaki şiirlerinde anlam, sanatsal ve imgesel bir perdenin arkasından okuyucuya sunulur. Genç’in çoğu şiirini gerçek anlamda okumak, anlamına erişmek için ciddi bir şiir kültürüne sahip olmak gerekmektedir. Yeri geldiğinde tarihsel kişilikleri, olayları, olguları bilmek, bu şiirleri anlamak için elzemdir. Çoğu şiirinde Doğu edebiyatının müstesna hikâyesi olan Leyla ve Mecnun hikayesinden alıntılar yapar.

Nurullah Genç, şiirinin anlamsal yönünü okuyucuya ilk tanışmasında teslim etmez; onu zihnen yorduktan sonra hakkını verir. Genç’in şiirinin anlaşılmasını zorlaştıran özelikler ise şunlardır: Yeterli manada söz dağarcığı, yerinde kullanılan söz sanatları ve imgelerdir.