• Sonuç bulunamadı

AKDENİZ’DE AVRUPA- AVRUPA-ÇHC İŞBİRLİĞİ: İMKÂN VE

Belgede ANKARA Sayı: 12 / Aralık 2018 (sayfa 85-101)

ÜZERİNE ETKİLERİ: İMKÂN VE KISITLAR (*) (**)

4. AKDENİZ’DE AVRUPA- AVRUPA-ÇHC İŞBİRLİĞİ: İMKÂN VE

SINIRLILIKLAR

Akdeniz coğrafyası, önümüz-deki dönemde önemli gelişmelere, güç mücadelelerine gebe gözük-mektedir. Dini, kültürel ve iktisadi gelişmişlik farklılıklarına karşın bu coğrafyanın etki alanı genişle-mektedir. ÇHC son yıllarda, Kuzey Afrika’daki yeni doğal kaynak ke-şiflerinden yararlanmış, agresif bir yatırım stratejisi izleyerek petrol ve gaz sahaları, madencilik, balık-çılık ve tarım gibi sektörlerde söz sahibi olmuştur. Afrika, ÇHC için sadece büyük bir tedarikçi değil, büyüyen bir pazardır. Avrupa ül-kelerinin de kıtanın özellikle kuze-yi ile güçlü tarihsel, politik ve ikti-sadi bağları bulunmaktadır.

Bunlarla birlikte Akdeniz böl-gesi ilk akla geldiği kadar rakipsiz

sayılmaz. Kuzey Avrupa limanları, küresel ısınma nedeniyle kuzey kutbu üzerinden açılan ve açılması planlanan deniz ticaret yolları orta vadede daha çok gündeme gele-cektir (Prodi, 2015: 2). Ayrıca ÇHC’yi Avrupa’ya bağlayan demiryolu projeleri (ör. Bakü-Tiflis-Kars) de henüz gerekli gelişkinlikte olma-sa da yakın gelecekte bir alternatif olarak durmaktadır. 2014-2015 yıl-larında Çin devlet firmalarının da aktif katılımı ile Süveyş Kanalı’nın arttırılan kapasitesi kuşkusuz bü-yük avantajdır. Bu projenin hayata geçirilmesi ile Akdeniz’in önünü açılmış, başta Pire olmak üzere bir-çok limanın performansı artmıştır (van der Putten, 2016: 343). Bunun-la birlikte ultra-büyük konteynır gemileri için operasyonun karlılığı için birden fazla limana ihtiyaç var-dır (Prodi, 2015: 2). Mevcut Akdeniz limanları arasından ölçek ekono-misi gereklerine uygun yapılanan, modern lojistik altyapısına sahip, hızlı işleyen, gümrük formalitele-ri az olan rekabetçi limanlar öne çıkacak, ülkelerinin ekonomileri-nin kaderine doğrudan etki ede-ceklerdir. Yukarıda değindiğimiz Pire bu alanda önemli yol almış bir merkezdir.

Deniz, kara ve demir yolları-na yönelik altyapı yatırımları ge-rek bölge ekonomileri gege-rekse Çin ekonomisi için önemlidir. Ancak, yatırımların yaşama geçirilme-si ve beklenen iktisadi sonuçların gerçekleşmesi her şeyden evvel

yatırım ortamına bağlıdır. Arap devrimleri sürecinde Libya’da ka-yıplara uğrayan ÇHC bu durumun fazlasıyla farkındadır. Yatırım için istikrarlı bir politik ortam gerekli görülmektedir. İstikrarlı bir politik ortamın inşası, hem ÇHC hem de AB ve AB dışı Avrupa ekonomileri için önemlidir. Çin’in yatırımlarını güvence altına alması ve malla-rının yeni yeni girmeye başladığı pazarlarda tutunması için; AB’nin ise yoğun göçmen akımının azal-ması için Akdeniz’e kıyısı olan Af-rika ve Ortadoğu ülkelerinde istik-rar önemlidir (Fardella, 2015: 16-17; Prodi, 2015: 2).

Özetle ekonomi ve politika ÇHC ile AB’yi birlikte davranmaya it-mektedir. Ama aynı çıkarlar çö-zümler konusunda bir uzlaşmayı beraberinde getirmemektedir. ÇHC’nin Afrika stratejisini AB’yi gözetmeksizin belirlemesi bazı noktalarda kayaya çarpmaktadır. ÇHC’ye karşı kültürel bir tepkinin yükseldiğinden söz edilmektedir (Prodi, 2015: 4). Ayrıca ÇHC serbest ticaret yanlısı resmi söylemine karşın, iki yanlı ticaret ve dolaysız sermaye yatırımları konusunda AB’nin kendisine sağladığı olanak-ları Avrupa şirketlerine tanımakta süreci ağırdan almaktadır.

SONUÇ

Önemli iktisadi potansiyelleri bulunan Akdeniz coğrafyasında, iki büyük güç (AB-ÇHC) arasındaki güvensizlik, ticaret

yöntemlerin-deki ve yatırım prosedürlerinyöntemlerin-deki farklılıklar işbirliğini zedelemek-te ve iktisadi fırsatların yezedelemek-terince değerlendirilememesine neden olmaktadır. Güçlüklerin ne ölçüde aşılabileceği, dünya ekonomi-po-litik konjonktürü ile yakından alakalıdır. ABD’nin yükselttiği ko-rumacılık akımı geçici bir güç gös-terisi ve dış politika mesajı olarak mı kalacak, yoksa dış ticaret ve ya-tırım iklimini uzun süreli etkisi al-tına mı alacaktır? ÇHC’nin ABD’ye yönelik misillemeleri, bu ülkenin geri adım atmasına yol açacak bir etki yaratabilecek midir? 2018 yı-lının Eylül ayı sonunda karamsar-laşan hava, G20 forumu sonucun-da yerini temkinli bir iyimserliğe bırakmıştır. Ticaret savaşlarının dış politika manevralarının ötesi-ne geçmesi ve uluslararası ticaret rejimini tehdit etmesi halinde bu gelişmeden tüm taraflar zarar gö-recektir.

Buradaki önemli soru, en ge-lişmiş Akdeniz ülkelerini bünye-sinde toplayan AB’nin tutumunun ne olacağıdır. ABD’nin geleneksel müttefiklerini bile hedef almaktan sakınmayan korumacı dış ticaret politikaları, kendisi dışındaki ik-tisadi işbirliği girişimlerini teşvik etmeye başlamıştır. Dış ticaret ve dolaysız sermaye yatırımları ala-nındaki potansiyeli bir türlü yaşa-ma geçiremeyen, iş yapyaşa-ma biçim-leri ciddi ölçüde farklılaşan ÇHC ile AB birbirine yaklaşmaya baş-lamıştır. Gerginliğin

tırmanma-sı durumunda, ABD’nin Akdeniz coğrafyasında güç yansıtması bu yakınlaşmayı en başından sona erdirebilir, Bir Kuşak, Bir Yol giri-şimi - her ne kadar gerçekleşme olasılığı şu an için düşük olsa da- bu gelişmelerden ölümcül biçimde etkilenebilir.

Ticaret savaşlarının ötesinde, ekonomisini iç talep odaklı bir dö-nüşüme tabi tutan, ancak bu sü-reçte başta borçluluk olmak üzere çeşitli kısıtlarla karşı karşıya bulu-nan ÇHC’nin, dolaysız sermaye ya-tırımı temposunu ne ölçüde sürdü-rebileceği soru işaretidir. “Girişim” kapsamındaki projelerin karlılığı

ve finansman koşullarına yönelik eleştiriler her geçen gün yoğun-laşmaktadır. ÇHC, Akdeniz ekono-mileri üzerinde yalnızca dolaysız sermaye yatırımları yoluyla değil, mal ithalatını arttırmak yoluyla da etki kurabilir. ÇHC’nin şu ana dek bu karta başvurmadığı görülmek-tedir.

Yukarıdaki gelişmelerin izleye-ceği rota, ÇHC’nin dolaysız yatırım girişimlerinin alacağı biçimi, eri-şeceği boyutun yanı sıra, Akdeniz coğrafyasının ÇHC kaynaklı ikti-sadi fırsatlardan ne ölçüde yarar-lanacağını doğrudan etkileyecek-tir.

KAYNAKÇA

Akhtar, A. S. (2018) “The China–Pakistan Economic Corridor Beyond the Rule of Capital,” Monthly Review, June, ss. 34-48.

Cai, P. (2017), Understanding China’s Belt and Road Initiative, Sydney: Lowy Insti-tute.

English. gov. cn (2017) China-Europe land-sea fast transport route opens, http://english.gov.cn/news/international_exchanges/2017/02/08/con-tent_281475562158030.htm (18.05.2018).

Fardella, E. (2015) “China’s Debate on the Middle East and North Africa: A Critical Review,” Mediterranean Quarterly 26, 1, ss. 5-25.

Ford, N. (2017) “Algeria: $3.5bn El Hamdania port to compete with Tanger Med,” African Business Magazine, February.

Godement, F., Pavlićević D., Kratz A., Vasselier A.,Rudolf M.; Doyon J. (2017) China and the Mediterranean: Open for Business?, China Analysis, June, London: ECFR.

Gökten, K. (2016) “Çin’in Dolaysız Sermaye Yatırımları: Tarihsel ve Güncel Bir Pers-pektif,” Ekonomik Yaklaşım, 27, 101, ss. 31-61.

Gökten, K. (2018) One Belt, One Road: Capital Export with Chinese Characteristics, Economic Issues in Retrospect and Prospect I içinde (Eds. Jose R. Pires Manso, Ahmet Arif Eren), London: IJOPEC, ss. 15-27.

ICG (2018) China-Pakistan Economic Corridor: Opportunities and Risks, Asia Re-port, No 297, 29 June.

ILO (2018) Statistics and Databases, http://www.ilo.org/global/statisti-cs-and-databases/lang--en/index.htm (02.05.2018).

Ma, Y. ve Overbeek H. (2015) “Chinese foreign direct investment in the European Union: explaining changing patterns”, Global Affairs, 1, 4-5, ss. 441-454.

MGI (2017) A Look at trade in the Mediterranean, https://www.mgi.online/con-tent/2017/6/26/a-look-at-trade-in-the-mediterranean (02.05.2018).

MOFCOM (2011), 2010 Statistical Bulletin of China’a Outward Foreign Direct Invest-ment, Beijing: MOFCOM.

NBSC (2016) China Statistical Yearbook, Beijing: NBSC. NBSC (2017) China Statistical Yearbook, Beijing: NBSC.

Prodi, R. (2015) “A Sea of Opportunities: The EU and China in the Mediterranean,” Mediterranean Quarterly, 26,1, ss. 1-4.

The Economist Intelligence Unit (2017) China Going Global Investment Index 2017, London&New York&Hong Kong: The Economist Intelligence Unit Limited.

The World Bank (2018) Database, https://data.worldbank.org/ (03.05.2018). TÜİK (2008), Satınalma Gücü Paritesi, Ankara: TÜİK.

UN (2018) UN COMTRADE Database, https://comtrade.un.org/data/ (25.11.2018) UNCTAD (2018) UNCTADstat, http://unctadstat.unctad.org/wds/ReportFolders/ reportFolders.aspx?sCS_ChosenLang= en

UNDP (2018) Human Development Data, http://hdr.undp.org/en/data (25.04.2018).

van der Putten, F.P. (2016) “Infrastructure and geopolitics: China’s emerging pre-sence in the eastern Mediterranean,” Journal of Balkan and Near Eastern Studies, 18, 4, ss. 337-351.

Yao, S. ve Wang, P. (2014) China’s Outward Foreign Direct Investments and Impact on the World Economy. London: Palgrave Macmillan.

Ying, F. (2014) “An Analysis of China’s Outward Foreign Direct Investment to the EU: Features and Problems,” International Journal of Management and Economics, 41, ss. 45-59.

(*) Prof. Dr. Heinz D. Kurz ile söyleşiyi, TÜRK-İŞ’ten Araştırmacı Dr. Güven Savulun gerçekleştirmiştir. /

savulunguven@yahoo.com

(**) Graz Karl-Franzens Üniversitesi ekonomi profesörü ve Graz Schumpeter Merkezi üyesidir. Halen, finansmanını Avusturya Araştırma Vakfı’nın (FWF) yapmakta olduğu “Akıllı Makineler Avusturya Ekonomisini Nasıl Dönüşüme Uğrattı? Yeni Teknolojilere ait Ekonomik Riskler ve Fırsatlara İlişkin Sistemsel bir Yaklaşım” adlı projesini yönetmektedir. / heinz.kurz@uni-graz.at

KARATAHTA/İş Yazıları Dergisi Sayı : 12 / Aralık 2018 (s: 83-93)

n “Eğer yaklaşmakta olan bir krize sahipseniz, bunun

öncü göstergelerine sahip olduğunuzu da tabii ki

his-sedersiniz. Türkiye’nin –tahminlerimce- oldukça derin

bir krize gireceği açık bir biçimde ortada duruyor.”

n Sayın Profesör, iktisat biliminin genel kavranışı, dünya ekonomisin-deki hâlihazırdaki dalgalanmalar, kapitalist üretim tarzının geleceği, çalışma yaşamının yanı sıra örgütlü emek hareketini de etkileyen güncel teknolojik gelişmelere yönelik size birkaç sorumuz olacak. Günümüz ekonomi bilimi hakkında, “ekono-mi bili“ekono-mi, türevsel mali araçlar ve diğer matematiksel konularda yet-kin ayrıcalıklı bir zümrenin işidir” şeklinde tanımlanabilecek genel bir kanı bulunduğunu öne sürebilir mi-yiz? Bu kanıya yönelik bizlere neler söylemek istersiniz?

Sanırım ekonomi bilimi bu belirtti-ğiniz şekilde yorumlanamaz. Çünkü ekonomi bilimi nihayetinde, eko-nomik sorunları, üretimi, dağılımı, ürünlerin kullanımını, ekonomik gelişmeyi, kalkınmayı ve benzeri konuları kavrama bilimi anlamına gelir. Bunun yanı sıra, ekonomi bi-limi kapsamında, sizin söylediğinize oldukça yakın bulunan alanlar da vardır. Yani, faaliyetlerinin merkezine mali araçların yönetimi ve benzeri konuları yerleştiren alanlar. Bu eko-nomi biliminin bir kısmını oluşturur, tamamını değil.

n Anladığımız kadarıyla, eko-nomi biliminin tarihinde farklı aşamalar bulunuyor. Bu nedenle de ekonomi bilimi tarihini fark-lı aşamalarla değerlendirmeliyiz. Doğru mu düşünüyoruz?

Tabi, eğer ekonomik sistem-de, daha önceki dönemlerde çok da karşılaşmadığımız -örneğin- finansallaşmadan kaynaklı bir değişim varsa, bunun kesinlikle sorunuzda belirttiğiniz gibi değer-lendirilmesi gerektiğini söyleme-liyim. Tabii ki, finans her zaman bir tartışma konusu olmuştur. Fa-kat şimdi dijitalleşmenin yeni bir aşamasıyla karşı karşıyayız. Tabi bu durumda, deyim yerindeyse, en nihayetinde gelişmeler ortaya çıktığında, ekonomi bilimi alanın-da neler olup bittiğini anlamanız için elinizdeki araçları da ona göre ayarlamalısınız.

n 18-19’uncu yüzyıldan beri içinde yaşadığımız hakikatle ilgili, kapitalizmin sürekli kriz yaratan bir sistem olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabi, yani bunun ampirik bir bulgu olduğunu söyleyebiliriz. Fa-kat bunu söylememizi sağlayan sağlam ve güçlü gerekçeler, yal-nızca ampirik bulgulardan ibaret değil. Sistem krize girmeye me-yillidir, fakat bu aynı zamanda to-parlanan da bir sistemdir. Benzer araştırmaları, kendisinden önceki Marx’ın yaptığı, kapitalizm

üzeri-ne çalışmış en öüzeri-nemli düşünürler-den biri olan Schumpeter’e göre, kapitalizm krize yatkındır. Çünkü kapitalizm, yeniliği özümser ve özümsenmiş yeniliği elinde tutar; yeni üretim malzemelerini, yeni makina teçhizatlarını. Çöküşe gi-receğiniz bir aşama her zaman vardır. Ekonomik kalkınma istik-rarlı bir büyüme süreci değildir. Ekonomik kalkınma, kimi ülkeler-de zaman zaman görülen büyüme eğiliminin döngüsel dalgalanma-larından oluşur.

n Günümüz birikim ortamında, inşaat/yapı sektörünün yükseli-şine ilişkin neler söylemek ister-siniz?

Şunu söyleyebilirim, uçakla Ankara’ya gelirken, çok sayıda yüksek katlı evin ve benzeri yük-sek yapının inşa edildiğini gördüm ve “bu evlerin içinde ne var?” diye kendi kendime sordum. Çünkü ekonomik büyüme bakımından verimliliği önemsiyorsanız, deyim yerindeyse evlerle yol alamazsınız. Makina teçhizatları, teknik araçları vb. konularda, Türkiye sanırım çok olumlu bir görünüm sergilemiyor. Birçok ülkenin dijital devrime hazır olup olmama durumlarına yönelik bir süredir araştırma yapıyoruz. İnşa edilen tüm bu evlere ve bina-lara karşın Türkiye, dijital devrime hazırlıklı olma konusunda maale-sef iyi bir durumda değil.

sek-törünün neden yükseldiğini de sormuştunuz. Bunu şöyle değer-lendirebiliriz. Mutlak bir şekilde ekonomik büyümeye gereksinim duyarsınız. Bu eksende ele aldı-ğımızda, son birkaç yılda Türkiye oldukça hatırı sayılır bir büyüme süreci geçirdi. Bu aynı zaman-da oldukça düşük faiz oranlarıy-la gerçekleştirilmek zorundaydı. Nihayetinde inşaat sektörü ani ve kısa bir gelişme olgusunun ortaya çıkışına, emlak balonunun ikiye katlanmasına öncülük etti. İnşaat sektörünün aşırı şişmiş/balon bir sektör olduğunu düşünüyorum bu arada.

n Bu açıklamanıza bağlı olarak “İnşaat sektöründeki büyüme, sınırlı bir grup şirket ve insana devasa kazançlar sağlayan geçici bir yanılsamadır.” diyebilir miyiz?

Şöyle, inşaat sektöründe bir grup insan çok para kazanmış olmalı. En azından çok para ka-zanmayı ümit etmiş olmalı. Fakat sorun, dairelerinizi/büro mekân-larınızı kiraya veremediğinizde ortaya çıkar. Çünkü ekonomik büyüme oranlarında gerçeğe ay-kırı bir durum ortaya çıkarsa, bu binalar ve evler beklentileri tam anlamıyla karşılayamayabilir. Bu durumda da inşaat sektöründen kazanç elde etmeyi bekleyenler ciddi miktarda para kaybedebi-lirler. İnşaat sektörü ve finans sektörü üzerinden, tüm şişirilmiş

büyüme vakalarında görüldüğü gibi, bir takım kazançlar sağlana-bilir. Bu tür kazançlardan zama-nından önce kurtulmak gerekir. Çünkü bu yapı çökerse, başınız büyük derde girmiş demektir.

n Bu durum, “İnşaat sektörün-deki aşırı şişme, 2008’de ABD’de gördüğümüz türden bir krizin ön-cüsü olabilir” şeklinde yorumla-nabilir mi?

Şöyle, her zaman elinizde kalkınmada başı çeken sektörler bulunur. Eğer yaklaşmakta olan bir krize sahipseniz, bunun öncü göstergelerine sahip olduğunuzu da tabii ki hissedersiniz. Türki-ye’nin –tahminlerimce- olduk-ça derin bir krize gireceği açık bir biçimde ortada duruyor. “Türki-ye’nin yalnızca enflasyon oranını düşünün” diyorum. Maliyet patla-ması, yani yurtdışından ithal edi-len ürünler oldukça yüksek tek-nolojili ürünler; enflasyon artışıyla beraber bunlar, daha pahalı araba-lar ve daha pahalı diğer şeyler ha-line gelecekler. Yani, Türkiye’deki üretici fiyat endeksi, tüketici fiyat endeksinden zaten daha fazla yükselmiş halde ve bu nihayetin-de, diğer fiyatlarda da bir yükseli-şe –şüphesiz ki- dönüyükseli-şecek. Buna bağlı olarak, mevcut koşullarda Türkiye’deki faiz oranlarının ar-tışta olduğunu ekleyebilirim. Tür-kiye’nin faiz oranı yanılmıyorsam devasa denilebilecek bir düzeyde, yüzde 25; enflasyon oranı ise

bu-gün yüzde 18 civarında. Reel faiz oranı ise yüzde 7. Yüzde 7’lik reel faiz oranıyla insanların Türkiye’ye daha fazla yatırım yapması ve Türk Lirası alması beklenebilir. Fakat TL’nin bu mütevazı değerlenme-si, insanların, enflasyonun yüzde 18’de kalmayıp bunun artacağını

bekledikleri anlamına geliyor. Tabi bunun akabinde reel faiz oranları düşüşe geçecek. Yani mevcut gös-tergeler altında Türkiye’nin tüm bu risklerle karşılaşma durumu bulunuyor. Krize yönelik tüm bu risklerin gerçeğe dönüşmemesini umuyorum.

n Türkiye’deki kriz söylentile-rine ilişkin yönelteceğimiz soru-yu da yanıtladınız. Peki, Arjantin, Türkiye veya Venezüella aynı tür krizle karşılaşma riski bulunan benzer ülkeler olarak mı ele alın-malı, yoksa bu ülkeler ayrı ayrı mı değerlendirilmeli?

Yani, her ülkenin, tarihin belli bir anında işlevsel olan kendi geç-mişi ve kendi iç dinamikleri bulu-nuyor; bunlar arasında her zaman farklılıklar da söz konusu. Örneğin Türkiye’yi Venezüella ile kıyasla-mak istemem. Çünkü Venezüel-la’nın ciddi anlamda petrol rezervi var ve bunu çıkarıyor. Ama,

Ve-nezüella’daki siyasal sistem, şüp-hesiz ki ekonomi üzerinde birçok tahribata neden olarak bu eksende önemli bir iz bıraktı. Maduro aklı olmayan bir adam.

Diğer yandan, ülke kalkınma-sı açıkalkınma-sından önemli bir sorun ola-rak, Türkiye petrol veya doğal gaza sahip değil. Eğer TL düşüyorsa ve petrol-doğal gaz gibi metaları ithal etmek zorundaysanız, bu durum tüm metaların üretim maliyetleri-nin ve fiyatların topyekûn artışına neden olacaktır. Yani, Türkiye’yi Venezüella ile aynı gruba dâhil edemem. Arjantin ise daha zor bir konu, ama yine de sanırım

farklı-lıklar önemli.

Her şeye karşın bu ülkeleri bir boyuttan kıyaslayabiliriz. Türkiye yenilikçi üretim eksikliği sorunu yaşıyor. Teknolojik yenilikçilik so-run; bunun uzun vadede oldukça kötü sonuçları olacaktır. Bu so-runu şimdilik görmezden gelebi-lirsiniz, fakat uzun vadede neden olacağı çok büyük sorunlardan kaçamazsınız. Bizler Avustur-ya Graz’daki Schumpeter Mer-kezi’nde çalışmalar yapıyoruz. Çeşitli ülkelerin yeni teknolojik zorlayıcı dönüşüm ve devrimlere hazır olma durumlarını araştırı-yoruz. Burada bulduğumuz so-nuç, Türkiye’nin oldukça kötü bir performans sergilediği oldu. Çin’den, Orta Avrupa ülkelerinden çok daha kötü bir performans ne yazık ki. Türkiye bu konuda, çok da iyi bir performansa sahip olma-yan Bulgaristan ve benzeri Güney Avrupa ülkeleriyle aynı grupta yer alıyor. Deyim yerindeyse, Türkiye mevcut sorunun üstesinden gel-mek için eğitim ve teknolojik ola-naklar alanlarındaki eksikliklerini gidermek zorunda. Bu noktada, Türkiye’de teknoloji ve eğitim-den çok evlere ve inşaata yatırım yapılmasının bir hata olduğunu söyleyebiliriz. Tabi sizlerin benden daha iyi değerlendireceği mevzu-lar da var. Eğer belirli bir ülkeye yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcıysanız, koşullara bakıp ilgili ülkedeki sistemin ne derece istikrarlı olduğunu kendi kendinize

sorarsınız. Bunu sorgulayacak ko-numda değilim, fakat Türkiye bana çok da istikrarlı bir görünüm ser-giliyor izlenimi vermiyor. Seçimler çok da olumlu değildi. Yani neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Bir de diğer yandan, örneğin maliye ba-kanlığı gibi kurumlarda ne gibi ki-şilerin gücü elinde bulundurduğu da önemli. İlgili uzmanlık alanında yetkin insanların olmaması veya size yardımcı olacak durumunda bulunmaması da başka bir sorun.

n Teknoloji yatırımlarının ve ilgili teknolojik gelişmelere uyum-lu emek gücünün önemine dik-kat çektiniz. Örneğin, söz konusu teknolojik yatırım süreçlerinin Türkiye’deki mevcut durumunu nasıl yorumlayabiliriz? Teknolo-jik yatırımlar bakımından Türki-ye’nin konumunu nasıl değerlen-dirirsiniz.

Graz’da yaptığımız –çok sayıda ülkeyi ele alan- araştırma bulgula-rından kavrayabildiğim kadarıyla, Türkiye ekonomik kalkınmanın bu yeni alanında çok güçlü bir görü-nüm sergilemiyor. Tabi bu alanda iyi değilseniz, olumsuz sonuçları anında olmasa bile orta vadede sizi etkileyecektir. Bu alanda ilerleme-nizin yapay zekâ, makina öğrenimi ve benzeri teknolojilere sahip ol-manız durumunda olanaklı hale geldiğini biliyorsunuz. Söz konusu teknolojilerde, bir kere diğerlerinin arkasında kalırsanız, onların elle-rinde bulundurduğu öncü bilgiye

tekrar ulaşmanız çok zor. Sanı-rım en fazla geride kalınan alan-lar, eğitim genel çerçevesi altında özellikle matematik, enformatik ve benzeri alt dallar olarak karşı-mıza çıkıyor. Yani elde ettiğimiz sonuçlara göre tablo öyle çok toz-pembe değil.

n Genel anlamda, kapitalizmin geleceğine yönelik bizlere neler söylemek istersiniz?

Şöyle, reel sosyalizm olarak adlandırılan sistemin çökmesin-den dolayı, sendikaların etkileri-nin ve güçlerietkileri-nin zayıflamasından da görülebileceği üzere- kapitalist toplumlara ciddi anlamda meydan okuyacak büyük bir güç ortada kalmadı. Sovyetler Birliği iyi bir şe-kilde işlediği dönem boyunca, ka-pitalizme bir meydan okuyabilme durumu söz konusuydu. Bu durum ortadan kalktı. Yani sanırım, kapi-talizm varlığını sürdürecek, fakat bu aynı şekilde olmayacak. Önce-den de olduğu gibi, önümüzdeki dönem de değişim sürecek. Şuan-da dijital bir kapitalizm dünyasına giriş yapıyoruz. Dijital kapitalizm, sanırım kapitalizmin önceki bi-çimlerinden oldukça farklı ve bu

Belgede ANKARA Sayı: 12 / Aralık 2018 (sayfa 85-101)