• Sonuç bulunamadı

Değişen ve dönüşen dünyaya koşut olarak kentsel alanların yenilenmesi sürecinde ortaya çıkan ve bilgi toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak bir model olarak öne sürülen akıllı kent yaklaşımı yukarıda detaylı şekilde aktarıldığı gibi kentsel refahın artırılmasına yönelik olarak pek çok olumlu özelliğe sahip olmasına karşın birçok eleştiriye de konu olmaktadır.

Eleştirilerin ilki akıllı kent kavramının tanımlanmasında yaşanan zorluğa ilişkindir. Akıllı kentin yaygın kabul gören bir tanıma sahip olmaması kavram kargaşasına ve uygulamaların dağınıklığına yol açmaktadır (Kes Erkul, 2017). Bazı kriterlerin ortaya konmuş olmasına rağmen her kentin kendi özellikleri ve finansal durumuna göre şekillenen akıllı kentler için belli sınırların çizilmemiş olması akıllı kent olmayan ancak “akıllı” etiketiyle övünen ve kendini “akıllı” olarak pazarlayan pek çok kentin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Hollands 2008: 305). Bu nedenle akıllı kentin sahip olması gereken özelliklerin belirtilmesi ve standartların oluşturulması gerekmektedir.

Eleştirilen diğer bir konu akıllı kentin yalnızca teknoloji odaklı olarak ele alınmasıdır. Hollands’a göre (2008: 314) BİT’in kentsel altyapıya yerleştirilmesiyle

44 kentin otomatik olarak dönüştürülüp iyileştirilebileceğine yönelik yanlış ve yaygın bir inanış bulunmaktadır. Halbuki bir kentin BİT altyapısına sahip olması akıllı olmasının garantisi değildir (Hollands 2008: 310). Akıllı kentin oluşturulmasında yalnızca teknolojik başarıya ulaşmak yetmemekte aynı zamanda bu teknolojinin kamu yararı yaratmak için kullanılıyor olması gerekmektedir (Dameri, 2013: 2545). Bununla birlikte teknolojinin kent yönetimini ve işleyişini geliştirebilmesine, insanların yaşam kalitesini artırabilmesine ve pek çok fırsat sunabilmesine karşın toplumda eşitsizliğe ve dijital bölünmeye yol açması da mümkündür (Chourabi vd., 2012: 2291). Dijital bölünme (digital divide) toplumun bilgi ve iletişim teknolojilerine erişiminin olması ile olmaması arasındaki uçurumu tanımlamaktadır (Baran ve Erdem, 2017: 1506). Sanayileşme sürecini tamamlamış olan gelişmiş ülkelerde bile toplumun her kesimi için teknoloji ulaşılabilir bir unsur değilken, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda pek çok sorunla baş etmek zorunda olan ve teknolojiyi gelişmiş ülkelerden ithal eden gelişmekte olan ülke toplumları için bu durum daha da önemlidir. Teknolojiye erişimin toplumun her kesimi için mümkün olmadığı, erişim mümkün olsa bile teknolojiyi kullanma becerisinin olmadığı toplumlarda hayata geçirilen akıllı kent uygulamalarının ne ölçüde başarı sağlayabileceği tartışılmaktadır.

Akıllı kent vizyonunu hayata geçirmek için temel unsurlardan biri olan büyük veri diğer bir eleştiri konusudur. Büyük veri akıllı kent savunucularına göre kent hayatının gerçek zamanlı analizini mümkün kılan, daha etkin, sürdürülebilir, rekabetçi, üretken, açık ve şeffaf kentleri öngörmek için hammadde sağlayan böylelikle kentleri bilinebilir ve kontrol edilebilir kılan bir unsurdur (Kitchin, 2014: 1). Vatandaşlar için kent yaşamına dair kavrayışlar sunan, gündelik yaşamı ve karar vermeyi kolaylaştıran veriler, kent yönetimlerinin de etkili bir yönetim gerçekleştirmelerine yardım etmektedir. Bununla birlikte kent sakinlerinin gündelik yaşamları, kentteki hareketleri, kentsel hizmetleri kullanımları gibi pek çok bilgiyi içermesi nedeniyle kişisel verilerin mahremiyeti ve

45 korunması açısından büyük bir tehdit olarak görülmektedir (Kes Erkul, 2017). Kentte dijital cihazlar aracılığıyla insanlar hakkında, insanların haberi olmaksızın her türlü bilgi toplanabilmekte ve yine insanlardan habersiz şekilde üçüncü kişilerle paylaşılabilmekte ve kullanılabilmektedir (Kökciyan ve Yolum, 2017: 1). Aktan’a göre (2018: 18) büyük veriyi ellerinde bulunduranların ve büyük veriyi bilgiye dönüştürebilenlerin toplumları yönetme kabiliyetini elde edebilecekleri yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte bu güce sahip olanların her zaman iyi niyetli olarak hareket etmeyeceği de açıktır. Bu durum yani büyük verinin kimlerin çıkarına hizmet ettiğinin bilinmemesi, kentlilerin akıllı kent uygulamalarına güvenmemesine ve bu uygulamalara direnmesine yol açabilmektedir.

Demokrasiye ve devlete olan güveni korumak için büyük veri analitiğinin faydalarını bireysel ve toplumsal haklarla dengelemek gerekmektedir (Kitchin, 2014: 12).

Akıllı kentlerin dünyadaki en büyük yazılım ve donanım şirketleri tarafından destekleniyor olması akıllı kentlere yönelen diğer bir endişe kaynağıdır. Akıllı bir kent işletmeler, çok uluslu şirketler için canlı bir ekonomi olarak görülmektedir (Hollands, 2008: 308). Kentin gelişimi ve yönetimine yönelik teknolojik çözümlerin en güçlü savunucuları da kendi sermayelerinin sürekliliğini sağlama hedefinde olan büyük şirketlerdir (Kitchin, 2014: 10). Bu şirketler önemli ölçüde yatırım gerektiren akıllı kent teknolojilerinin kent yapısına entegre edilmesinde devletin en önemli ortağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortaya konulan politika ve uygulamalarda süreçleri daha çok teknoloji şirketleri yönetmektedir. Bu durum kullanıcıların planlama sürecinin dışında, yalnızca gelişen teknolojik süreçlerden faydalananlar olarak değerlendirilmesine ve kentsel katılımın geri plana atılmasına neden olmaktadır (Doğan, 2017: 32). Oysa yapılması gereken bireylerin ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, şirketler, enstitüler gibi pek çok kurumun kendi yerel ihtiyaçları doğrultusunda yerel çözümler üretebilmelerine olanak verecek altyapı ve anlayışı geliştirmek olmalıdır (Ertan, 2014:

134).

46 Akıllı kentin çevresel sürdürülebilirlik hedefine sahip olduğunun ileri sürülmesi tartışılan bir diğer konudur. Ekonomik büyüme ile çevresel sürdürülebilirliğin ne kadar uyumlu olduğuna bakmak gerekmektedir. Ekonomik büyümenin itici gücü olan kentler aynı zamanda büyük miktarda kaynak tüketicisi ve çevresel atığın yaratıcısıdır (Hollands, 2008: 310). Dünya toprakları üzerinde %2’den daha az yer kaplayan kentler, dünyanın doğal kaynaklarının dörtte üçünden fazlasını tüketmektedirler (Doğan, 2017: 32).

Mundoli vd. (2017: 104) çevresel sorunlara çözüm getirmeyi amaçlayan akıllı kentlerin, ihtiyaç duydukları enerji ve malzemeler nedeniyle çevresel sürdürülebilirliği baltayabileceklerini ileri sürmektedir. Her geçen gün daha fazla gelişen teknoloji nedeniyle mevcut teknolojik uygulamalar geçerliliğini yitirebilmekte ve güncellenmeye ihtiyaç duymaktadır. Teknolojinin sürekli olarak yükseltilmesi kaynakların hızla tüketilmesine, çevresel zararların ortaya çıkmasına ve önemli ölçüde atık yaratılmasına neden olmaktadır. Akıllı kentlerin çevresel sürdürülebilirliği sağlama hedeflerinden biri de sahip oldukları BİT altyapısı ile insanların evde çalışabilmelerini mümkün kılmak ve bu sayede insanların evlerinden ofislerine giderken yarattığı ulaşım kaynaklı çevre kirliliğinin azaltılmasını sağlamaktır. Ancak bu hedef çok ileri bir aşamayı işaret etmektedir. İnsanlar hala çalışmak için işyerlerine gitmekte ve ulaşımın yarattığı kirlilik devam etmektedir (Hollands, 2008: 313).

Kentlerin yüzyılı olarak isimlendirilen içinde bulunduğumuz yüzyılda dünya kentlerinin 2.9 milyar insanı daha barındırmak zorunda kalacağının altı çizilmekte ve bu durum BİT altyapısına sahip yeni kentlerin kurulmasının temelini oluşturmaktadır (Doğan, 2017: 34). Bu projeler arazi edinmek, altyapı oluşturmak ve büyük ölçekli yerleşim yerlerinin kurulması için ciddi yatırımlar ve çevresel kaynaklar gerektirmektedir. Özellikle Çin, Hindistan gibi ülkelerde artan nüfus nedeniyle yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulmaktadır (Doğan, 2017: 34). Bu alanların oluşturulması için mevcut çevresel değerler ve doğal kaynaklar yok edilmektedir. Mundoli vd. (2017)

47 vatandaşlara temiz, sürdürülebilir çevre, iyi altyapı, iyi yaşam kalitesi sağlama hedefinde olan akıllı kent modelinin Hindistan’da çevresel sürdürülebilirliği göz ardı ettiğini, yeni akıllı kentler yaratılırken yeşil alanların yok edildiğini, yerli halkın yaşam alanlarından uzaklaştırıldığını ve toplumsal ayrışmaların oluştuğunu ileri sürmektedir.

Son olarak Keleş’e göre (2013b: 274) son yıllarda sıkça kullanılan ve uygulamaya egemen kılınması arzu edilen akıllı kent modeline ihtiyatlı bir şekilde yaklaşmak gerekmektedir. Akıllı kentlerde bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak kentlerin planlanmasında, kentsel kamu hizmetlerinin sunulmasında olumlu sonuçların doğmasına, verimliliğin artmasına, mal oluşlarda üstünlüklerin sağlanmasına karşın, başarılı bir sonucun elde edilmesi büyük ölçüde insan davranışlarına bağlı kalmaktadır. İnsanlar akıllı olmadıkça, insanların karar ve davranışlarına akıl yön vermedikçe hataların dijital teknoloji ile giderilmesine olanak yoktur (Keleş, 2013b: 274). Kendi yaşam alanlarını, kentlerini, çevrelerini akıllıca yönetmekle yükümlü olan insanlar, modern teknolojinin ürettiği akıllı cihazlara yetki vererek kendi sorumluluklarından kurtulamazlar (Keleş, 2012: 9).