• Sonuç bulunamadı

Yunanların yazdıkları destanlar bize ilk Yunanlıların ne demiri ve nede yazıyı tanıdıklarını göstermektedir. Destanların tasvir eyledikleri devrede Yunanlılar henüz zabt ve istila eyledikleri bir sahada hiçbir şehri bina etmemiş bir haldedirler. Asıl memleketlerini terketmiş olduklarından cenuba doğru yürümektedirler. İstila ettikleri mıntıkalar o zamana kadar daha esmer derili bir millet tarafından işgal edilmekte bulunuyordu ki bu milletinde Bahr-i Sefid yahut İberya ırkına mensup olduğu el yevm tahmin edilmektedir. Tekrar etmiş olsak da yine bir noktada ısrar edeceğiz. İlyada bize menşe’i Ari olan bu mıntıkada tesâdüf edilen Neolitik hayattan bahs eylemektedir. Serahaten yeni şerait-i hayatiyeye doğru istihale devresinde bulunan tarz-ı maişeti bize İra’e eylemektedir. Tanis edilmiş hayvanları ile çanak çömlek gibi mutfak alet ve edavatıyla tarz-ı tabahatı ile pek kaba ve ibtida‘i ziraat parçaları ile bu ibtida‘i Neolitik hayatın bir taslağını çizmiş idik. Ormanların tekessürü ve yağmur devresinin feyizli ve mebzul nebatatı ile beraber Neolitik hayat tarzları eski dünyanın kısmı küllisine Nijer’den Huwang-Hu ve İrlanda’dan, cenubi Hindistan’a kadar yayılmıştır. Vasi’ toprak sahaları tekrar eski kuraklıklarına avdet etmeye ve bin netice çıplak ve açık arazi miktarı çoğalmaya başlayınca ibtida‘i Neolitik hayat tarzı iki zıt istikamette tekamül ve inkişaf ediyordu. Bir taraftan insanları yaz ve kış yaylakları arasında daimi bir muhacerat ve seyr-ü seferi istilzam eden seyyar bir tarzı kabul ediyorlardı ki buna göçebecilik “Nomadisme” namı verilmiştir. Diğer taraftan güneşin ziyasını mebzul olarak alan ve içinden bir nehir geçen vadilerde bazı unsurlar iska ve irva fikriyle bu sulardan setler yaparak istifade eylemeye çalıştılar. İlk şehirlerde toplandılar ve ibtida‘i medeniyeti icad ve tesis ettiler. Seyyar ve göçebelerin bir kaç bin sene zarfında nasıl olupta mutrad bir ahenk ile muttasıl medeni şehirlere hucum eylediklerini yukarıda vazihen gösterdik. Fakat şurasını tesbit etmeliyiz ki, (İlyada)’nın bize tasvir ettiği Yunanlılar ne her türlü medeniyetten mahrum sadece Neolitik seyyar insanlardır, ne de hakikaten mütemeddin kimselerdir. Bunlar bir takım göçebe insanlardır ki medeniyetle

ilk temasları kendilerini hali galeyan ve heyecana sokmuştur ve medeniyeti sarfı mücadele ve yağma fırsatı telakki eylemektedirler.

(İlyada’nın) tasvir ettiği ibtida‘i Yunanlılar çetin muhariplerdir. Fakat hiçbir disipline tabi değillerdir. Onların muharebeti nihayetsiz münferit mücadelelerinin heyet- i mecmuasından ibarettir. Atları vardır; fakat süvari askeri yoktur. (S.29) Arilerin yeni netice zafer ve keşifleri olan atlardan sırf muharebelerde kabataslak hucum arabalarını çekmek için istifade etmektedirler. At bunlar için hala o kadar yeni bir şeydir ki, kendilerine korku ilka eylemektedir. Koşum hayvanı olmak üzere öküzü kullanıyorlardı. Bu Arilerin yegane rahipleri muharipleri ve sair mukaddes mahalleri muhafazaya memur olan kimselerdir. Ailelerin birincileri olan bir takım rüesa vardır. Bunlar merasim-i diniye ifasıyla mükelleftirler. Yanlız dinleri çok esrar ile ve ayinlerin icrası birçok eşkalı mahsusa ile muhad ve mukayyed değildir. Yunanlılar muharebeye gittikleri vakit, rüesa ve kudema akd-ı meşveret ederler ve bir kral nasb eylerler ki, bu kraliyetin salahiyetleri gayet mübhem bir surette tahdidu tayin edilmiştir. Kanun yoktur. Yanlız adetler vardır. Sabit bir ahlak telakkisi de mevcud değildir.

Eski Yunanlıların harp arabası

Amazonlara hücüm eden bir harp arabası. Millattan evvel beşinci asra ait bir atik vazosundan iktibâs olunmuş. Atlar önden harp arabalarını çekerlerdi ve ancak milattan evvel ilk bin senedirki

askerler atların üzerine binmeye başladılar.

Bu ilk Yunanlıların ictima‘i hayatları reislerin ikametgahları etrafına müteveccih ve mütekarib bulunuyordu. Şüphesiz çobanlar için kulubelere ve çiftlik binalarına tesâdüf ediliyordu. Fakat reisin sarayı eğlenmek, şairleri dinlemek, yarış ve idmanlar yapmak için gidilen vasi’ bir merkezi ictima‘i idi. İbtida‘i sanatkarlarda orada

toplanıyorlardı. Sarayın etrafında ağıllar, ahırlar ve sair muteferri binalar vardı. Avam-ı nas bilahire kurun-u vustada şato hayatı süren senyörlerin maiyetlerindeki insanlar el- yevm Hint ikametgahlarındaki eşhas gibi, nerede rast gelse orada övüyorlardı. Sırf şahsa ait bazı mevad ve eşya müstesna olmak kaydı ile kabilenin kabul eylediği tarz, pederşahi bir komünizm idi. Kabile yahut kabilenin müdürü sıfat ve selahiyeti ile reis, meralara sahip bulunuyordu, ormanlar ve nehrirlerin mutasarrıfı yok idi, Ari teşekkül ve taadudu, bütün ibtida‘i cemiyetlerde olduğu gibi bugünkü Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi ictima‘i hüceyra rolünü ifa eden ayrı ayrı küçük ikametgahlar usulünü bilmemişe benzer, kabile büyücük bir aile idi. Millet de kabileler grubundan müteşekkil idi. Her ailede ekseriye oraya mensup yüzlerce fert vardı. Aile teşkilatı cemiyetin inhilalı ve infisah etmek üzere bulunduğu zamanı tehir eylediği dakikadan itibaren, bir cemiyeti beşeriye tesis etti. Hayvanat aleminde de aynı istihale ve tekamüle şahit olmaktayız. Şarki Afrikadaki arslanlar daha cemiyetçi olmaya başlamışlardır. Çünkü gençler yetiştikten çok (S.30) zaman sonra da analarının yanında kalmakta ve bin netice grup halinde av aramaktadırlar. Eğer bugün erkekler veya kadınlar, ailelerine eskisi kadar merbut kalıyorsa, bunun sebebi hükumet veya cemiyetin kendilerine vakti ile ancak aile grubunda bulabilen istinatgahı, suhuleti ve itimatı temin eylemesindedir. Bugünkü Hint cemiyetinde halen cemiyet-i beşeriyenin ilk merhalelerindeki vasi‘ aile teşkilatına tesâdüf kabildir. Mösyö Bupendranath Bazu son zamanlarda gayet şâyân-ı dikkat bir Hint ailesi dahilinden bahseylemiştir. (Hindistan’da ictima‘i hayatın bazı safhaları Some Aspects of Social lif in India), binlerce senelik medeniyet inceliklerini ve belagatlerini bu ailelerin içine sokmuştur. Mamafih ictima‘i nokta-i nazardan Ari destanların bize bahseyledikleri evlerin teşekkülatı ictima‘iyesinin hemen aynı olan bir taaddu‘ karşısında bulunuyoruz. Mösyö Bazu diyor ki: müşterek bir surette aile hayatı hatırlatmayacak kadar eski bir zamandan beri bizde mevcuttur ve Arilerin pederşahi sistemleri hala Hindistan’da caridir. Bu teşekkül, çok eski olmakla beraber hala hayatiyetini ve zindeliğini muhafaza eylemektedir. Aileler birliği adeta koperatif bir cemiyettir ki içinde erkekler ve kadınların muayyen bir mevki‘ileri vardır. Cemiyetin başında ailenin en yaşlı uzvu ve ale’l ekser en müsin erkek bulunur; fakat bu mevcud olmadığı takdirde ekseriye en yaşlı kadın icrai nufuz eyler (Odessada ki Penelope ile mukayese).

İlk Yunanlıların kıyafetleri

Erigbil, Hermiyu’ne altın gerdanlık hediye ediyor, ilk Yunanlıların kıyafetleri hakkındaki bize fikir veren bu resim, (Lecce)’de bulunan eski bir atik vazosundan alınmıştır.

Vucutları sağlam olan bütün efrat, aile birliği, sayilerinden ve kazançlarından müstefid etmeye mecburdurlar. Bu sa’yi ve kazanç ister şahsi maharet ve kabiliyetlerinden neşet etsin, ister ziraat ve ticaretten ileri gelsin, birlik en aciz azası dullar, fakir hısımlar, behmehal mazhar muavanet olmalıdırlar. Evlat, yeğenler, biraderler, amcazade, halazade, teyzezadeler aynı tarz muamale görmelidirler. Çünkü gayri muhik herhangi bir tercihi alamet ve eseri, aile bağını bozabilir. Amca, teyze ve halazadaleri gösterecek ayrıca bir kelime bizde mevcud değildir. Onlara ya birader veya hemşire derler. İkinci derecede amca veya halazade bizce meçhuldur. Amca ve dayılarımızın çocukları birader ve hemşirelerinizin çocukları kadar sizin yeğenlerinizdir. Bir adam hemşiresi ile nasıl izdivaç edemez ise, öylece, ne kadar uzak olursa olsun amca, dayı, teyze ve halazadesi ile de izdivaç eyleyemez. Yanlız dayısının kızıyla izdivaç edebilir. Aile muhabbetleri, aile rabıtaları daima çok kuvvetlidir. Binaenaleyh azai aile arasında musevayi muamele yapmak bidayette zan olunabileceği kadar müşkül değildir.

S.31