• Sonuç bulunamadı

İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (Human Immunodeficiency Virüs, HIV) bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilen bir virüsü, Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (Acquired Immunodeficiency Syndrome, AIDS) ise HIV enfeksiyonunun ilerlemiş ve hastalık belirtileri başlamış şeklini ifade etmektedir (Yıldırmak ve Taşdelen Fışgın, 2016).

HIV enfeksiyonuna karşın etkili antiretroviral ilaçlar olduğu halde bu virüsün bir insanın vücudundan tam anlamıyla yok edilmesi henüz mümkün değildir. Günümüzde HIV enfeksiyonu, öncekilere kıyasla yan etkileri daha az olan ve kullanımı daha kolay ilaçların birlikte kullanımı sonucunda ölüm riski olan bir hastalık durumundan uzaklaşıp, ömür boyu ilaç/ilaçlar kullanmayı zorunlu kılan bir çeşit süreğen hastalık olmaya çevrilmiştir (Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, 2019).

Mevcut durumda dünya genelinde 37,9 milyon kişinin HIV ile birlikte yaşadığı tespit edilmiştir. 2018 yılında, AIDS’le ilişkili sebeplerden 770 bin ölüm ve 1,7 milyon yeni HIV tanısı alan insan olmuştur. Yine 2018 yılında, antiretroviral tedavi (ART) alan HIV tanılı kişi sayısı 24.5 milyondur. 2018 yılında, yaklaşık 1.7 milyon [1.4 milyon - 2.3 milyon] HIV tanısı almışken, 1997 yılında 2.9 milyon [2.3 milyon - 3.8 milyon] yeni HIV tanısı almıştır ve böylelikle yeni HIV tanıları, 1997’deki zirveden bu yana

21

%40 oranında azalmıştır. 2010 yılında yeni HIV tanısı alanlar 2,1 milyon [1,6 milyon - 2,7 milyon] iken, 2018 yılında 1,7 milyon [1,4 milyon - 2,3 milyon] insan yeni HIV tanısı almıştır ve böylelikle yeni HIV tanıları tahminen %16 oranında azalmıştır. Ancak, yıllık yeni tanı sayısı Orta Asya ve Doğu Avrupa’da artış göstermiştir. 2010 yılında dünya genelinde AIDS kaynaklı hastalıklardan 1,2 milyon [860 000 - 1,6 milyon] hayatını kaybetmişken, 2018'de yaklaşık 770.000 [570 000-1,1 milyon] kişi hayatını kaybetmiştir. AIDS kaynaklı ölüm oranı 2010'dan bu yana %33 oranında azalma göstermiştir (UNAIDS, 2019).

Tüm dünyada cinsel yolla bulaşan hastalıklar genel olarak değerlendirildiği zaman, küresel bir halk sağlığı sorunu olduğu; bireyin kendisini, cinsel eşini ve çocuklarını da etkileyerek yalnızca biyolojik ve tıbbi problemlere yol açmasının yanı sıra sosyal ve politik problemlere de yol açtığı görülmektedir. Bu yüzden HIV/AIDS gibi hastalıkların tanısı, tedavisi ve kontrolü bütünsel bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Tedaviye başlanması ile birlikte danışmanlık hizmetinin yürütülmesi, cinsel eşin tanı ve tedavisi, korunmasız cinsel ilişkinin önlenmesine yönelik davranış değişikliği çalışmalarının yürütülmesi, ilaçların yeterli ve uygun kullanılmasının sağlanması, enfeksiyon hakkında eğitim verilmesi sağlanmalıdır. Bu açıdan düşünüldüğü zaman HIV/AIDS enfeksiyonu, başlı başına yalnızca bir sağlık sorunu olarak değil, bunun yanı sıra toplumsal olarak herkesi kapsayan sosyal problem olmaktadır. Bu yüzden hastalıkla ilgili olarak doğru şekilde bilgilendirme yapmak, bu konuda bilinçlenmenin oluşmasını sağlamak, korunmanın ne şekilde yapılabileceğini kavramak önemlidir. Ayrıca hastaların sağlık hizmeti alımı için başvurudan kaçınmamalarını için HIV enfekte kişilerin toplumdan dışlanmamaları, ayrımcılığa uğramamaları için küresel düzeydeki diğer ülke deneyimlerinden yararlanılması önemlidir. HIV enfeksiyonu önemli bir sağlık sorunu olmasının yanı sıra kültürel, yasal, ekonomik, sosyoekonomik durumları da içermekte olup, ilgili tüm paydaşları katarak geniş bir bakış açısı ile ele alınması gereklidir (UNAIDS, 2018).

HIV’in Bulaştığı Durumlar: - Cinsel ilişki,

- Kan bulaşması,

- Anneden bebeğe bulaşma,

22

Cinsel ilişkiyle bulaşma: Tüm HIV bulaşmaların % 80-85 kadar büyük bir oranı korunmasız şekilde gerçekleşen cinsel temas aracılığıyla olduğu bilinmektedir. Virus, HIV tanısı almış olan pozitif erkeklerin sperminde, kadınların ise vajinal salgılarında bulunmakta ve cinsel temas esnasında bütünlüğü bozulmuş vajina, anüs, penis ya da ağız mukozalarından vücuda girer. Korunmasız cinsel ilişkisi olan bireyler arasında (erkeklerden kadınlara, kadınlardan erkeklere, erkeklerden erkeklere ya da kadınlardan kadınlara) bulaşabilmektedir. HIV tanısı almış olan pozitif bir kişiyle korunmasız olarak girilen tek bir cinsel ilişki bile bulaşma riski taşır. Korunmasız cinsel ilişki sayısı arttıkça bulaşma riski de artar.

Kan yoluyla bulaşma: Virüs, HIV-pozitif bireylerin kanında bulunur. Virüs taşıyan kan ve pıhtılaşma faktörlerinin nakliyle sağlıklı bireylere bulaşır. Ülkemizde 1987 yılından beri tüm kan bağışçıları HIV açısından taranmaktadır. Bu nedenle kan ve kan ürünleriyle bulaşma oldukça nadirdir. Kan yoluyla bulaşma, daha çok tanı almış hastaların kanının bulaştığı aletlerle yaralanma veya bu kanın deri veya mukozalarla teması sonucunda; özellikle de sağlık çalışanları için bu durum daha fazla söz konusu olmaktadır.

Virüsü taşıyan bir bireyde kullanılmış ve sterilize edilmeden bir başka kişide yeniden kullanılan şırınga, iğne, cerrahi aletler, diş hekimliğinde kullanılan aletler, dövme, “piercing” ve akupunktur gereçleri aracılığıyla bulaşma olabilir. Ortaklaşa kullanılan jilet, makas ve tırnak makası gibi kesici ve delici aletler de kişiden kişiye bulaşmaya aracılık edebilir.

HIV tanısı almış olan pozitif erkekler ve kadınların cinsel uzuvlarında oluşan kanama ya da âdet kanı gibi sıvıların penis, vajina ya da ağız içerisine temas etmesiyle de bulaşma olabilir.

Damar içi madde bağımlıları tarafından kullanılan şırınga ve iğnelerin veya uyuşturucu madde eritilen kaşıkların paylaşılması da bulaşmaya ve bulaşmanın artmasına neden olmaktadır.

Anneden bebeğine bulaşma: HIV-pozitif olan bir anne, virüsü bebeğine gebelik sürecinde, doğum veya emzirme sırasında bulaştırabilir. Bu yüzden HIV-pozitif olan annenin, doğumdan sonra bebeği emzirmesi önerilmez.

23 HIV’nin Bulaşmadığı Durumlar

HIV’in gündelik hayatta, virüsü taşıyan bireylerle aynı oda içerisinde bulunmakla, aynı okul içerisinde okumakla, aynı hava soluması yapmakla bulaşması olması mümkün değildir. HIV’in sağlam deriden geçmesi de mümkün olmamaktadır. Sağlam ve sağlıklı deri, HIV için mükemmel bir engeldir.

Aşağıdakiler HIV bulaşmasına neden olmaz: - Aksırık, öksürük.

- Tükürük, gözyaşı, ter, idrar, dışkı gibi vücut çıkartıları.

- Tokalaşma, el ele tutuşma, sarılma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, öpme.

- Aynı kaptan yemek yeme, aynı bardaktan içecek tüketme, ortak kaşık, tabak, bardak, çatal, telefon kullanma.

- Aynı tuvaleti, duşu ve musluk gibi elle tutulan aletleri kullanma.

- Aynı yüzme havuzunda yüzmek, deniz, sauna, hamam gibi ortak alanları kullanma ve ortak kullanılan havlu.

- Sivrisinek ve benzeri böcek sokması (Yıldırmak ve Taşdelen Fışgın, 2016).

HIV/AIDS’in bulaşmasını engellemeye yönelik çalışmalar yapıldığında ve gerekli tedbirler alındığında, yeni vaka sayısında; yani bulaş oranında azalmalar yapılabildiği görülmektedir (Firedman, 2014). HIV/AIDS hastalığına karşı toplumda önyargı, korku ve damgalama da yaygın olarak görülmektedir ve bu durum hem Türkiye hem de dünyada hızla yayılmaktadır (Bulduk, Esin ve Umut, 2006). Bu durumun başlıca nedeni olarak, ilk AIDS olgusu raporunun bildirilmesinden günümüze dek neden olduğu ölümlerin çokluk teşkil etmesi, etkisi güçlü olan bir tedavi veya aşının hala keşfedilememiş olması, hastalık etkeninin hızla yayılmasıdır. HIV/AIDS ile ilgili yaşanan tüm süreç boyunca hastalığın durumuna yönelik olarak toplumdaki bireylerde gerçek olan ve gerçek olmayan korkuların oluşması ile birlikte sosyal anlamda önyargıların geliştiği görülmüştür. Bu durum ise hastaların; korku, sessizlik, şiddet, inkâr, damgalama gibi olumsuz tutumlara maruz kalmasına neden olmuştur (Terzioğlu, 2004).

24

HIV ve AIDS’in hızla yayılmasına ve ilk teşhisinden bu zamana kadar 20 yılı aşkın süre geçmesine rağmen, bu hastalığa karşı olumsuz tepkiler halen kişi ve toplumlarda devam etmektedir. Bunlar; HIV/AIDS ile yaşayan kişilere karşı şiddet, damgalama, inkâr, suçlama, sessizlik, korku ve ayrımcılık gibi davranışları içermektedir. HIV/AIDS ile yaşayan bireyler bu ciddi hastalıktan dolayı toplumdaki hostilite (düşmanlık) duyguları ile reddedici ve acımasız davranışlarla karşı karşıya kalırken, bir yandan da psikolojik açıdan yıpranma yaşamaktadırlar (Hancock, 2003). Buna ek olarak toplumlarda HIV/AIDS ile yaşayan bireylere karşı psikolojik dayanıklılıklarını zedeleyici ve aşırı suçlayıcı şekilde davranışlar sergilenmektedir. Toplumda yanlış bilgilerin mevcut olmasından veya HIV/AIDS hakkında yeterli bilgi donanımının olmaması kaynaklı olarak bu davranışlar görülmektedir. HIV/AIDS ile yaşayan bireyler toplumun bu şekilde bilinçsiz davranışına bağlı olarak, durumunu paylaşmak yerine kendini gizlemeyi tercih etmekte, derin suçluluk ve utanç duymaktadırlar. Bireyin kendisini toplumdan dışlama (izole etme), üzüntü, sosyal içe dönüklük ve içe kapanma gibi birçok olumsuz durumu yaşayarak depresyona sürüklenmesine neden olmaktadır (Maj, 1990). Sosyal destek, bireyin kendi destek algısı ve kişilerarası etkileşimler HIV/AIDS hastalığına olan kişinin uyumunu olumlu yönde etkilemektedir (Packenham, Dadds ve Terry, 1994).

Benzer Belgeler