• Sonuç bulunamadı

2.2. Cumhuriyet Dönemi ve Muhafazakârlık

2.2.1. Dönemin Muhafazakâr İsimleri

2.2.1.4. Ahmet Hamdi Tanpınar

inkılâplar yapılacağını duyunca, Mustafa Kemal’e Türk milletinin Müslüman bir millet olduğunu ve bunun göz önünde tutulması gerektiğini söyleyerek, bu konudaki kararlılığını dile getirmiştir (Ayvazoğlu, 2003c: 420).

Yahya Kemal, düşünce hayatında modernleşmenin karşısında yer almayarak, modernleşme ile birlikte kendi tarihini, bugününü ve geleceğini anlamlı kılmak istemiştir.

Farklı kültürleri tanımak ve farklı kültürlerle karşılıklı etkileşim içerisinde olmak açısından Batılılaşmaya ılımlı yaklaşmıştır. Modernleşmeye yönelik bu tavrı, onu diğer düşünürlerden ayıran yönüdür (Güney, 2009: 224). Batılı toplumların yaptığı gibi, geleneklerden faydalanarak modernleşmenin gerçekleşeceğine inanmıştır (Göle, 2000’den aktaran: Güney, 2009: 227).

Yahya Kemal, Osmanlı-Türk modernleşmesini eksik bularak, bu noktada gelinen aşamayı yeterli görmemiştir. Yahya Kemal’e göre geleneği muhafaza etmek için yaşanılan çağın koşulları ile uyumlu bir hale getirmek gerekir (Bora, 1997: 23). Ziya Gökalp’le yaşadığı bir tartışmada, bağları geçmişe dayanan bir gelecekten yana olduğunu dile getirmiştir (Mollaer, 2009: 202).

Yahya Kemal, Türk rönesansının oluşmasına esin kaynağı olmayı ve milli Türk edebiyatının oluşturulmasını hedeflemiştir. Bu konuda Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’nın milliyetçilik anlayışı ile kıyaslandığında, Yahya Kemal’in somut bir milliyetçilikten yana olduğu görülecektir (Mollaer, 2009: 212). Yahya Kemal ile Ziya Gökalp’in estetiğe yükledikleri anlam farklıdır. Gökalp, estetik ve kültürü, milli kimliğin inşa edilmesine katkı sağlayan bir araç olarak değerlendirmiştir. Yahya Kemal ise, tarih ve milletin estetik gerçeklik ile oluştuğu yönünde bir düşünceye sahiptir (Koçak, 2009: 395).

2.2.1.4. Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), genç yaşlarında edebiyat alanında Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Marcel Proust ve Paul Valéry gibi isimlerin etkisi altında kalarak, edebi açıdan estetik, uyum ve mükemmel olmaya önem vermiştir. Eserleri incelendiğinde yaşadığı dönemin koşullarının etkisinde kaldığı ve bu koşulların kendi iç dünyasındaki

etkilerini eserlerine aktardığı görülecektir (Çağlıyan, 2006: 92). Onu anlayabilmek için Yahya Kemal’in incelenmesi gerekmektedir. Bir nevi Yahya Kemal’in devamı niteliği taşımaktadır (Kahraman, 2000: 17).

Tanpınar, en çok Yahya Kemal’in etkisinde kaldığını ve kafasındaki soruların yarattığı karmaşıklığın Yahya Kemal ile netliğe kavuştuğunu itiraf etmiştir (Kahraman, 2000: 15). Koyu bir Yahya Kemal hayranıdır ve bu hayranlığını Yahya Kemal (1963) adlı eserinde dile getirmiştir. Söz konusu eserinde genel olarak Yahya Kemal’in olumlu yanlarını ön plana çıkarmaya çalışmıştır (Gökhan Tunç, 2009: 96). Yahya Kemal’in düşüncelerini anlatmayı ve milliyetçi-Kemalist bir çizginin oluşumuna kaynaklık eden Ziya Gökalp’i eleştirmeyi amaçlamıştır (Çiğdem, 1997: 48).

Tanpınar’a göre bir yazarı muhafazakâr olarak değerlendirebilmek için, yapay bir medeniyet tehlikesiyle karşılaşan kültürü korumak için, geçmişe ait olan ve özgünlüğünü koruyan geleneklere sarılmalıdır. Aynı zamanda bu gelenek ve kültürü koruma isteğine sahip olmalıdır. Eserlerinde “kendi” ve “iç” sözcüklerini sıklıkla kullanmıştır ve bu sözcükleri Yahya Kemal’in milli ve halis olan düşüncesiyle birlikte ele alarak, Türk kimliğini ve edebiyatını, kendi gerçeklerimize yöneliş, asıl kimliğimiz, bizim öz maceramız gibi kavramlarla ifade etmiştir (Gürbülek, 2003: 430).

Tanpınar’ın muhafazakâr bir bakış açısıyla ön plana çıkardığı ve önem verdiği konu, devam düşüncesidir. Eserlerinde mecazi bir anlamda “zincir” kelimesini kullanmıştır. Ona göre zincir, toplumsal hayattaki din, dil gibi değerlerin ve geleneğin varlığını koruyan, devamını sağlayan bir kavramdır. Geçmiş ile ati, yani gelecek, bu zincirle birbirine bağlı olmalıdır (Ayvazoğlu, 2001’den aktaran: Safi, 2007: 160-161). Eski ile yeni arasındaki kopukluk ve değişim karşısında Türk değerlerinin, kimliğinin korunması kaygısı Tanpınar’ın üzerinde yoğunlaştığı temel konulardır. Cumhuriyet’in ilanı ile Türkiye’de eski düzen yıkılarak, yerine yeni bir düzen kurulmuştur. Bunun sonucunda geçmişe ait olanlardan uzaklaşılmaya ve yeniliklere, ileriye doğru adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu noktada Tanpınar, Cumhuriyet’in varlığına ve getirilerine itiraz etmemiş;

fakat geçmiş ile olan bağlantısını eksik bularak, geçmiş ile arasındaki bağı kuvvetlendirmesi gerektiğini savunmuştur (Demiralp, 2009: 24-28).

Tanpınar’a göre Tanzimat’tan önce her şey yerli yerinde ve bir bütün içerisinde devam etmekteyken; Tanzimat ve sonrasındaki dönemlerde, devam ve bütünlük düşüncesi yitirilmeye başlanmıştır (Tanpınar 2001’den aktaran: Safi, 2007: 161). Tanpınar’a göre geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantı koparılmamalıdır. Osmanlı tarihinde yaşananları değiştirmek mümkün değildir, bu sebeple geçmişimize bakış açımızı değiştirmeli ve bu şekilde değişim içinde süreklilik sağlanmalıdır. Tanpınar’ın değişim içinde süreklilik düşüncesi, onu diğer düşünürlerden ayıran önemli bir özelliğidir (Demiralp, 2009: 26).

Tanpınar Beş Şehir isimli eserinde, insana ve değişime bakış açısını şu şekilde açıklamıştır (Tanpınar, 2001’den aktaran: Mollaer, 2009: 101):

Her düşünen insanımız gibi, ben de hayatımızın değişmesi için sabırsızım. Daima hayranı olduğum yabancı bir romancının hemen hemen aynı şartlar içinde söylediği gibi ‘eski bir Garpçıyım’ . Fakat canlı hayata, yaşayan ve duyan insana, cansız madde karşısındaki bir mühendis gibi değil, bir kalp adamı olarak yaklaşmak istedim. Zaten başka türlüsü de elimden gelmez. Ancak sevdiğimiz şeyler bizimle beraber değişirler ve değiştikleri için de hayatımızın bir zenginliği olarak bizimle beraber yaşarlar.

Tanpınar, Tanzimat Döneminden Ziya Gökalp’e uzanan Batıcılığın kapsamını yeniden çizmeye çalışmıştır. Batıcılık konusunda kendi içinde çelişki yaşadığını, kendisinin Garpçı olduğunu, Garp’ın sınırlarını açıklamanın zorluğunu ve Süleymaniye ve birkaç musiki eser dışında, Garp ile rekabet edebilecek bir sermayenin olmadığını itiraf etmiştir (Kahraman, 2000: 25). Tanpınar, Edebiyat Notları adlı eserinde, 1908 yılından itibaren Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımları ile birlikte Garpçılık akımının var olduğunu ve bu akımların birbirleri ile bir çatışma içerisinde olduğunu söylemiştir. Bu akımlar arasındaki çatışmalar, bazen Türk milleti yararına sonuçlanırken, bazen de Türk milletine zarar verici bir boyutta olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması, bu çatışmaların Türk milletine zararlarının bir sonucudur (Türkeş, 2003: 592).

Hayata ve sanata dair sorunlar, Tanpınar’ın eserlerinde sıklıkla bahsettiği konulardır. Bu sorunları sanatsal bir bakış açısıyla ele almıştır (Üstünova ve Çanaklı, 2004:

110). Estetik anlayışında sonsuzluğa ulaşma düşüncesi vardır ve sanat ile sonsuzluğa ulaşılacağına inanır. Yaşanılan zamanın ötesine geçmek, başka bir zaman arayışı ve sonsuzluk Tanpınar’ın yazı ve şiirlerinde ön plana çıkan temalardır (Kaplan, 1996’dan aktaran: Üstünova ve Çanaklı, 2004: 110).

Tanpınar, sağcıların kendisini, Huzur ve Beş Şehir isimli eserlerinden ötürü sola yakın olarak değerlendirdiklerini; solcuların ise, ezan ve tarihi değerleri korumaktaki kararlılığı konusunda sağcılarla aynı çizgide değerlendirdiklerini söylemiştir. Kendisinden önceki kuşağın yaşadığı ikilem sorununa değinmiş ve Peyami Safa’nın yıllar önceki muhafazakâr inkılâpçı yorumunu yeniden ele almıştır. Safa gibi inkılâpçı olduğunu söyleyen Tanpınar, sağcılara karşı inkılâpçılığın geldiği noktayı koruma taraftarı olduğunu ve solculara karşı da Türk milletinin geleceğinden ve tarihi çıkarlarından yana olduğunu açıklamıştır (Kahraman, 2000: 24).

Benzer Belgeler