• Sonuç bulunamadı

123

yönlendirmeye çalışmaktayız. AGİT’in NATO ve AB genişleme süreçleri dışında kalan Kafkasya, Karadeniz ve Orta Asya ülkelerinde istikrar ve güvenliğin tesisine yönelik rolünün artarak devamını gerekli görüyor, bu yöndeki faaliyetleri destekliyoruz.

Ülkemiz ayrıca, yabancılara karşı ayrımcılık, ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele konularının Örgütün gündeminde yer almaya devam etmesini sağlamaktadır.

AGİT ülkelerinin tamamının üye olduğu, askeri faaliyetler üzerinde şeffaflık temin eden siyasi bağlayıcı nitelikteki güven ve güvenlik artırıcı önlemleri içeren Viyana Belgesi’nin (VB) güncellenmesine ilişkin çalışmalar kapsamında VB-2011 kabul edilmiştir. Ülkemiz bu belgenin elan devam eden güncelleme çalışmalarına da aktif şekilde katılmaktadır.

Konvansiyonel silahlar alanındaki en kapsamlı ve tek hukuki bağlayıcı düzenleme olan Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) rejimi, halihazırda bir kriz içerisindedir. NATO’nun genişlemesine tepki olarak AKKA yükümlülüklerini 2007 yılında askıya almış olan RF’nin Antlaşma’ya geri dönmesi yönünde 2007-2008 ve 2010-2011 yıllarında NATO tarafından getirilen iki ayrı öneri üzerinde yürütülen müzakereler sonuçsuz kalmıştır.

Diplomatik çabaların sonuç vermemesi üzerine, ülkemizin de dahil olduğu AKKA’ya taraf NATO üyeleri ile Gürcistan ve Moldova, Antlaşma’nın uygulanmasını münhasıran RF’ye karşı olmak üzere 22 Kasım 2011 tarihinden itibaren durdurmuşlardır. AKKA ve ilgili belgelerden kaynaklanan yükümlülüklerimizi diğer üye ülkelere karşı uygulamaya devam etmekteyiz.

Bu meyanda, NATO müttefiklerinin Avrupa-Atlantik konvansiyonel güvenlik mimarisine dair yeni yaklaşımını tespit etmek üzere 2011 yılı sonuna doğru bir danışma süreci de başlatılmıştır. Sözkonusu danışmalar kapsamında ülkemiz, başta ABD olmak üzere müttefiklerle istişarelerde bulunmakta, ayrıca İttifak bünyesindeki Yüksek Düzeyli Görev Gücü çalışmalarına katkı sağlamaktadır.

Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK/CICA), ülkemizin aktif rol oynadığı önemli bir uluslararası platformdur. Türkiye 16 kurucu üyesinden biri olduğu CICA’nın çalışmalarına başından itibaren güçlü destek vermiştir. Ülkemiz Haziran 2010’da İstanbul’da gerçekleştirilen Üçüncü Zirve’de iki yıllık bir süre için Dönem Başkanlığını üstlenmiş; Dönem Başkanlığımız üye ülkeler tarafından Nisan 2012’de alınan kararla iki yıl süreyle (2012-2014) uzatılmış; CICA Şanhay Zirvesi’nde (20-21 Mayıs 2014), Haziran 2010 İstanbul Zirvesi’nden beri yürüttüğümüz Dönem Başkanlığı ÇHC’ye devredilmiştir.

124

Dönem Başkanlığımızda CICA’ya siyasi ve askeri gündem kazandırılması, CICA coğrafyasında AGİT benzeri bir Güven Arttırıcı Önlemler (GAÖ) kültürü oluşturulması ve bu amaçla etkin bir diyalog mekanizmasının tesis edilmesi hedeflerinde önemli mesafe katedilmiştir. Buna ek olarak, Asya’da oluşmakta olan yeni güvenlik anlayışının CICA temelinde yapılandırılması hedeflenmiştir.

Tüm boyutlarda GAÖ’lerin uygulanmasına ivme kazandırılmış; dört temel askeri-siyasi GAÖ’nün uygulanmasının kararlaştırılması bu alanda bir ilk teşkil etmiştir.

Türkiye’nin Dönem Başkanlığı’nda CICA’nın uluslararası alandaki görünürlüğü daha da artmıştır. Bu dönemde Irak, Vietnam, Bahreyn, Kamboçya, Bangladeş ve Katar CICA’ya üye olmuş, Filipinler ve Sri Lanka gözlemciliğe kabul edilmiştir. CICA bugün coğrafya ve nüfus bakımından Asya kıtasının

%90’ından fazlasını kapsayan bir oluşum haline gelmiştir. Artık üçüncü on yılına adım atan CICA, farklı din, dil, ırk ve kültürlerden 4 milyarı aşkın insanın yaşadığı bir coğrafyada güvenlik işbirliğinin tesisini amaçlamaktadır.

Kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarının yayılma riski uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditler arasında ön sıralarda yer almaktadır. Yayılma riskinin yüksek olduğu bölgelere yakın bir coğrafyada yer alan Türkiye, uluslararası planda, silahların kontrolu, silahsızlanma ve yayılmanın önlenmesi çabalarına aktif destek vermektedir.

Türkiye yayılmanın önlenmesi alanındaki tüm temel uluslararası belgelere ve ihracat kontrol düzenlemelerine taraftır. Ülkemiz bu çerçevede, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) 1979, Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması’na (CTBT) 2000 yılında taraf olmuştur. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne 1997 yılından, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’ne ise 1974 yılından bu yana taraf olan Türkiye, 1996 yılında konvansiyonel silahlar ve çift kullanımlı malzeme ve teknolojinin ihracat denetimlerine ilişkin Wassenaar Düzenlemesi’nin kurucu üyeleri arasında yer almış, 1997 yılında Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi’ne katılmış, 1999’da Zangger Komitesi’ne, 2000 yılında Nükleer Tedarikçiler Grubu ile kimyasal ve biyolojik maddelerin dışsatımının kontrolü alanında faaliyet gösteren Avustralya Grubu’na üye olmuştur. Ülkemiz 25-26 Kasım 2002 tarihlerinde Lahey’de düzenlenen uluslararası konferansta kabul edilen Balistik Füze Yayılmasına Karşı Lahey Davranış İlkeleri Rehberi’ni de bu alanda uluslararası çapta kabul görebilecek bir yasal çerçevenin ilk adımı olarak değerlendirerek konferans sonunda anılan düzenlemeye taraf olmuştur. Ülkemiz taraf olduğu ihracat kontrol düzenlemelerinin siyasi düzeyli genel kurul ve teknik düzeyli çalışma/uzmanlar grubu toplantılarına aktif katılım ve katkı sağlamaktadır.

125

Türkiye, nükleer yayılmanın önlenmesi rejiminin çerçevesini oluşturan NPT’nin yayılmanın önlenmesi, silahsızlanma ve nükleer enerjiden barışçı amaçlarla yararlanma hakkını içeren üç temel boyutuna, birbirini tamamlayan unsurlar olarak eşit derecede önem vermektedir. Bu çerçevede, yayılmanın önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlerin, NPT’den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getiren ülkelerin nükleer enerjiden barışçı amaçlarla yararlanma hakkına engel teşkil etmemesi gerektiğini ilgili forumlarda güçlü biçimde savunmaktadır.

Ülkemiz, bu politikaları çerçevesinde, beş yılda bir düzenlenen NPT Gözden Geçirme Konferanslarına ve ara dönemdeki Hazırlık Komitesi toplantılarına aktif katılım sağlamakta, bu konferanslarda kabul edilen ve uluslararası oydaşmayı yansıtan tavsiyelerin her üç boyutta dengeli bir ilerleme sağlayacak şekilde uygulamaya geçirilmesine yönelik çabalara katkıda bulunmaktadır.

Müteakip Gözden Geçirme Konferansı Mayıs 2015’te New York’ta düzenlenecektir.

Türkiye, nükleer alanda son dönemde CTBT’nin yürürlüğe girmesini kolaylaştırmaya, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın güvence denetimleri sisteminin güçlendirilmesine, Orta Doğu’da kitle imha silahlarından arındırılmış bölge (WMDFZ) tesisine ve Silahsızlanma Konferansı’ndaki tıkanıklığın aşılmasına yönelik girişimlere aktif destek vermektedir.

NPT hedeflerinin hayata geçirilmesine yönelik çabaları desteklemek amacıyla Japonya ve Avustralya’nın öncülüğünde dünyanın farklı bölgelerinden on ülkenin (Türkiye, Japonya, Avustralya, Kanada, Almanya, Hollanda, Polonya, Meksika, Şili, BAE) Dışişleri Bakanları düzeyinde biraraya gelerek oluşturdukları, bilahare Filipinler ve Nijerya’nın da dahil olduğu Nükleer Yayılmanın Önlenmesi ve Silahsızlanma Girişimi (NPDI) bünyesinde yer alan Türkiye, grubun faaliyetlerine aktif katkı sağlamaktadır. Ülkemiz Haziran 2012’de NPDI’ın Bakanlar düzeyindeki mutad yıllık toplantısına evsahipliği yapmıştır. NPT Gözden Geçirme Konferansı öncesinde gerçekleştirilecek 2015 toplantısının yeri ve tarihi henüz kesinlik kazanmamıştır.

Nükleer silahsızlanma hedefinin hayata geçirilmesi nükleer silah sahibi ülkelerin bu alandaki taahhütlerini yerine getirme yönünde ciddi bir siyasi irade sergilemelerine bağlıdır. ABD ile RF arasında sonuçlandırılan Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşması’nı (START) Türkiye memnunlukla karşılamıştır. Antlaşma konuşlandırılmış stratejik savaş başlıkları ve bunları fırlatma vasıtalarında azaltıma gidilmesini öngörmektedir. Türkiye diğer nükleer silah sahibi ülkelerin de dahil olacağı silahsızlanma müzakerelerinin ilerletilmesini ve stratejik olmayan silahlar dahil olmak üzere nükleer silahlarda daha fazla azaltıma gidilmesini teşvik etmektedir.

126

Nükleer terörizmin ve nükleer ve radyolojik maddelere yetkisiz çevrelerce erişimin önlenmesi çabaları yayılmanın önlenmesi rejiminin giderek ön plana çıkan bir boyutunu teşkil etmektedir. Türkiye yasadışı nükleer ticaretin ve nükleer terörizmin önlenmesi, ayrıca nükleer malzemenin emniyet ve güvenliğinin sağlanması hedeflerine yönelik çabaların birleştirilmesi amacıyla Nisan 2010’da Vaşington’da düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne (NSS) katılan 47 ülke arasında yer almıştır. 2010 Vaşington ve 2012 Seul Zirveleri’ne Sayın Başbakanımız, 2014 Lahey Zirvesi’ne de Sayın Cumhurbaşkanımız başkanlığındaki heyetlerle iştirak edilmiştir. Tarafımızdan ara dönemlerdeki Zirve hazırlık ve izleme toplantılarına da aktif katılım ve katkı sağlanmaktadır.

Ülkemiz Kasım 2012’de İstanbul’da 2104 Lahey Zirvesi hazırlık toplantılarından ilkine evsahipliği yapmıştır. Müteakip Zirve 2016 yılında ABD’nin evsahipliğinde düzenlenecektir.

Kritik bir coğrafyada yer almasından ötürü, ülkemiz ayrıca önemli bir transit güzergah teşkil etmekte, bu ise silah ve her tür kontrollü ve hassas malzeme ve teknolojinin ülkemiz üzerinden arzu edilmeyen alıcılara ulaştırılması riskini beraberinde getirmektedir. Ülkemizin yer aldığı coğrafya, ihracat kontrolleri anlamında uluslararası toplumun ülkemiz üzerinde yoğun şekilde odaklanması sonucunu doğurmaktadır.

Bu itibarla ülkemiz, uygulamakla yükümlü bulunduğu BM Güvenlik Konseyi kararları ve üyesi bulunduğu uluslararası ihracat kontrol rejimlerinden kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak, ihracat kontrol sistemini etkin şekilde uygulama gayreti içerisinde bulunmakta, yayılma riskine işaret eden tespitler ve istihbari bilgiler ışığında, ilgili kurumlarla yasadışı veya sakıncalı sevkiyatların önlenmesi yoluna gidebilmektedir.

Ülkemiz aynı şekilde, küçük ve hafif silahların yasadışı ticareti ve transferi konusunda da hassas bir tutum sergilemekte ve bu alandaki toplantı ve oluşumlarda aktif rol oynamaktadır. Ülkemizin bu konudaki tutumu, son olarak konvansiyonel silahların yasadışı ticareti ve transferinin önüne geçilmesi ve bunların evrensel kurallara bağlanması maksadıyla hazırlanarak Haziran 2013’te BM Genel Kurulu’nda imzaya açılan Silah Ticareti Antlaşması’nı 2 Temmuz 2014 tarihinde imzalamasıyla da kendini göstermiştir. Antlaşmanın onay sürecine ilişkin çalışmalar devam etmektedir.

Türkiye, 1997 tarihli Antipersonel Kara Mayınlarına İlişkin Ottava Sözleşmesi’ne henüz üye olmadan önce, 1996 yılında antipersonel mayın kullanımını ve sözkonusu mayınların üretim, satış ve transferini yasaklayan üç yıllık ulusal moratoryum ilan etmiş; moratoryumun süresini 1999 yılında yenilemiş ve 2002 Mart ayında süresiz olarak uzatmıştır. 1998 Ocak ayından

127

itibaren mayınlama faaliyetleri durdurulmuş ve temizleme çalışmalarına başlanmıştır. Halen Sözleşme’ye taraf ülke sayısı 162’dir. Taraf olmayan ülkeler arasında ABD, RF, İsrail, Hindistan ve Pakistan’ın yanısıra, komşularımızdan Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran ve Suriye de bulunmaktadır.

Sözleşme’nin 5. Maddesi, taraf devletlerin arazide döşeli anti-personel kara mayınlarını, Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden itibaren on yıl içinde imha etme yükümlülüğü getirmektedir. (Gerekçelendirilmek suretiyle, sözkonusu yükümlülüğün tamamlanabilmesi için ilave 10’ar yıllık süre uzatımı talebinde bulunulabilmektedir.) Ülkemiz açısından normal süre, onuncu yılın tamamlandığı 1 Mart 2014’de dolmuştur. Halihazırda Yunanistan, Bulgaristan ve Gürcistan sınırlarımız dışındaki tüm sınırlarımızda ve bazı iç bölgelerde mayın bulunmaktadır. Ülkemiz, 5. Madde yükümlülüğünü Mart 2014’e kadar yerine getiremeyecek olması nedeniyle, Nisan 2013’te Ottava Sözleşmesi Taraf Devletler Toplantısı Başkanlığı’na süre uzatım talebini açıklayan bir rapor tevdi etmiş ve bu çerçevede sekiz yıllık bir uzatma talebinde bulunmuştur. Sözkonusu talebimiz Aralık 2013’te Cenevre’de yapılan Taraf Devletler Toplantısı’nda kabul edilmiştir.

Ülkemizde mayın temizliğine ilişkin faaliyetlerin Milli Mayın Faaliyet Merkezi’nin kurulmasına yönelik kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce onaylanmasını takiben hız kazanması beklenmektedir.

Türkiye, ülke içinden ve dışından kaynaklanan terörizme hedef olmuş bir ülke olarak, terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalarda aktif rol almaktadır. Bu kapsamda, gerek uygulamanın gerek kavramsal çerçevenin geliştirilmesi çabalarına katkıda bulunmakta, gerekçesi ve amacı ne olursa olsun terörizmi “insana karşı işlenebilecek en ağır suçlardan biri” olarak nitelemektedir.

Ülkemiz, bu amaçla son dönemde terörizmle mücadele faaliyetlerini gerek uluslararası kuruluşlar nezdinde gerek ikili planda yoğunlaştırarak sürdürmektedir. Halihazırda 70’e yakın ülkeyle güvenlik işbirliği anlaşması imzalanmış olup, çok sayıda ülkeyle de anlaşma müzakereleri sürmektedir.

Ülkemiz aynı zamanda, BM’nin bütün terörle mücadele sözleşmelerine ve protokollerine taraftır.

Bilindiği üzere Türkiye, 1970’li yıllardan bugüne kadar birçok terör örgütü tarafından hedef alınmıştır. Bu çerçevede, kökleri ülkemiz dışında olan ASALA, 17 Kasım ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin yanısıra, etnik bölücü PKK, aşırı