• Sonuç bulunamadı

1. NURİ PAKDİL VE DENEMELERİNE GENEL BİR BAKIŞ

1.5. Tarih ve Coğrafya Bilinci

1.5.2. Afrika

Orta Doğu’dan sonra en çok Batı’nın emperyalizmine maruz kalan Afrika söylemindedir. Çünkü Afrika da İslam coğrafyasının bir parçasıdır. “Peki onun bu coğrafyaya ilişkin bir ideali var mı? Varsa nedir? Elbette Pakdil’inde tıpkı Sezai Karakoç gibi, hatta ondan tevarüs ettiği İslam coğrafyasına ilişkin bir ideali vardır. O nedenle, denemelerinde bu coğrafyanın yaşadığı problemlere ve bunların çözümüne geniş yer verir. Pakdil’e göre, İslam coğrafyası; Orta Doğu ve Afrika parçalanmış, birbirinden koparılmış, uygarlıklarına yabancılaştırılmış; hatta bağımsızlıklarını ellerinden alınmıştır.(…) Bu bağlamda, Afrika sorunlarını inceleyecek bir Afrika Enstitüsü kurulmasını önerir.” (Karaca, 2013: 244)

Afrika, sömürgeciliğin çığır açtığı yerdir. Felakete Batı ülkelerince sürüklenmesine rağmen Afrika Batılılar tarafından; medeniyetten uzak, insani vasıflara haiz olmayan aşağı bir coğrafya olarak görülmüştür. Bu coğrafyada katliamlar yapan Batılılar medeni sayılırken maruz kalan Afrikalılar barbar ve vahşi olarak addedilmiştir. Kendini üstün gören Avrupalı, sömürdüğü coğrafyayı her daim ötekileştirmiş, ırkçılığı meşrulaştırmıştır. İstilaya, işkenceye, köleliğe uğrayan acı dolu coğrafyanın failleri ne sorgulanmış ne de kendilerini suçlu hissetmişlerdir. Bu sebeple Orta Doğu’da olduğu gibi Afrika’da her an Pakdil’in zihnindedir. Yazarlara da bunu salık verir: Afrika’yı, Filistin’i, Kudüs’ü düşünmek ve bir veba gibi kimliğimize bulaşan Batı özentisinden kurtularak başımızı ait olduğumuz uygarlığa çevirmek. “Yazar kardeşlerim, Afrika’yı düşünelim.” (Pakdil, 2015ç: 75) demektedir. Paris’teyken bile Afrika’ya seslenir: “Ne ki Paris’te sigara uzun bir zencidir: Saint Michel bulvarında ağzınızdaki sigarayla, olsa olsa, bir dakika durabilirsiniz: sömürülen Afrika’nın hüznü, sigaranızı hemen karartır: külünden, damarlarınızda biraz yiğitlik dolaşıyorsa, tüm Afrikalılarla bütünleşme isteği sizi hop oturtup hop kaldırır: çağırırsınız: Afrika, Afrika !” (Pakdil, 2015c: 58)

“Kuyu derin; omuz omuza vererek çıkabileceğiz; mütemadiyen de karanlık püskürtülmektedir üzerimize ıssız topraklarıyla Afrika gelip oturuyor şurama kalbinizi göstertiyorsunuz bay yazar. Afrika’yı keşke, tam orada, tüm dramıyla duyabilsem?” (Pakdil, 2015ç: 98)

Afrika’da ise Cezayir’in yazar için ayrı bir önemi vardır. İlk kez çocukluğunda annesinden öğrendiği Cezayir onun için kutlu mekânlardan biridir. Cezayir, yiğitliğin yılmaz savaşçıların olduğu diyardır, Cezayir umuttur. Pakdil’in İstanbul’da gördüğü yalnızca Kudüs değildir. İstanbul’daki herhangi bir görünümden yola çıkarak yeryüzünün herhangi bir yerine kolayca geçiş yapar. İstanbul merkezli zihinsel sıçramalarında İslam coğrafyası başta olmak üzere bütün yeryüzü onun ilgi alanındadır.5

Pakdil Bir Yazarın Notları II’de şöyle söyler: “ Üniversiteye gittiğim yıllardaysa, Cezayir Savaşı vardı. Veznecilerden yukarı doğru çıkarken ikide bir Kirazlı Mescit Sokağı’ndan geçmek isterdim; hele akşam üstleri, doyulmaz Osmanlı olup çıkardı evlerin yüzleri, pencerelerin çiçekleri; bir kırmızı saksı alıp götürürdü beni Cezayir’deki kan gölüne; Süleymaniye Camii’nin dört minaresi de, Önder’ den sonraki ilk dört büyüğün simgesi olurdu gözümde; ve bu kanlardan umut kuşları yapıp bırakırdım gökyüzüne.” (Pakdil, 2017a: 34)

Pakdil çağrışımlarla mekânlar arasında gezen hayali bir seyyahtır. Doğudayken, Batı’da, Batı’dayken Doğu’dadır. Pakdil’de coğrafya ve mekân algısı fiziki ölçülerle sınırlı değildir. Bütün bir dünyayı algılama şekli geniş, sınırsız ve evrenseldir. Pakdil için kentlerin, kasabaların, köylerin, mekânların birer ruhu vardır. Şehirlerin tarihe dönüklüklerini irdeler ve tarihten izler bulmaya çalışır. Tüm Orta Doğu ve Afrika coğrafyasını mekândan ve zamandan münezzeh olarak zihninde adımlar. “İngiliz renkli tebeşirleriyle çizili atlaslar umursanmaksızın, Sınırsız Ortadoğu bilinciyle odanın içinde yürünür. Yeryüzü dolaşılır bir de. Ne büyülü genişlikmiş şu odanın içi! Nusaybin’den çıktım yola: Şam’a ve Bağdat’a, Cizre üzerinden dönüş. (Pakdil, 2014f: 110)

Kültür ve medeniyet sorunlarını tartıştığı her yerde Batı kendine yer bulur. Kudüs’te, Filistin’de, Afrika’da Batı’nın kirli elleri vardır. Batılı medeniyet algısı hiçbir vakit Pakdil’de yer bulmamıştır. Çünkü ona göre Batı’da madde manayı gizlemiştir. Doğu’nun güzelliği, derinliği Batı’da yoktur. Batı zulmün, sömürünün, kötülüğün kaynağıdır. Batılılaşma önce zihinleri talan etmiş ardından ulusları

5 Asla ve Daima, Nuri Pakdil Belgeseli, TRT. (12.05.2019)

parçalamıştır. Fiilen ve zihinlerde Batı’nın istilası halen devam etmektedir. İslam coğrafyası kendisini parçalayan Batı emperyalizmi için birlik olması gerektiğinin farkında olsa da Müslüman halklar belirli bir plan ve dayanışma içerisinde olmadıkça kesin sonuç alınamayacaktır. Müslüman halklar, topyekûn bir mücadele ve uygarlık bilincinden yoksun oldukları sürece sömürülmeye devam edilecektir. Müslüman zihinlerin önce bunu idrak etmesi gerekir. Pakdil’e göre Batı; geçmişte aynı uygarlığın çatısı altında olan ulusların bilhassa Orta Doğu ve Afrika’nın uyanışından, İslam birliğinin yeniden sağlanarak öze dönüşünden endişe duymaktadır. Bu sebeple Pakdil coğrafya algısında Batı’ya karşı elbette olumsuz bir yaklaşım sergilemiş, Doğu’yu ise yüceltmiştir. Tarihi açıdan ise Pakdil’in Osmanlı devrine genel itibariyle olumlu baktığı görülürken, Tanzimat ve Cumhuriyet devirlerine bakışının menfi olduğu görülür. Çünkü batılılaşma, yabancılaşma, kimlikten, öğretiden ve tarihten kopuş bu devirlerden sonra meydana gelmiştir. Pakdil’de hem tarih hem coğrafya bilincinin İslam öğretisine bağlı olarak şekillendiği görülür.