• Sonuç bulunamadı

ABD Başkanları Bizi Sevmez 16

Belgede İsviçre den Moğolistan a (sayfa 147-154)

Dünyanın en saygın medya kurumlarından biri olan Time’ın yayın yönetmeni ilk kez geldiği Türkiye’de İstanbul’a, yine ilk kez birlikte gittiğimiz Kazakistan’da ise Türk okullarının ba-şarısına hayran kaldı. 1994’te yayına başladığında Aksiyon’un önemli ilham kaynaklarından birisi de Time dergisiydi. Son değişiklikten sonra, özellikle kapak dizaynında, Time stilinden Akdeniz dergileri tarzına kaymış olsak da, haftalık haber dergi-ciliğinin bir bakıma patentine sahip olan Time hâlâ önemli. Bi-raz da haber dergiciliğinde Türkiye’de ciddi bir rakip kalmadığı için Time ve bu kulvarın diğer uluslararası isimleri, Aksiyon’un kendisini tanımlarken ve gelecek perspektifini çizerken önemli referansları teşkil ediyor. 5 milyon civarında haftalık tirajı olan derginin Türkiye Cumhuriyeti’ninkine eşit bir tarihi bulunuyor.

Dergi kadrosunda 30 yıl çalıştıktan sonra Time yayın grubunun en tepe noktasına kadar yükselmiş Henry Muller’le geçtiğimiz günlerde İstanbul, Astana ve Almaatı’da 5-6 günü birlikte ge-çirdik. Türk dünyasına ilk kez adım atan Muller, İstanbul’da büyülendi. Tatil için tekrar gelme kararı aldı. Türkiye’de ve

16 Aksiyon dergisi, Abdulhamit Bilici, s. 395

Kazakistan’da gördüğü misafirperverlik karşısında “Keşke Ba-tı, Türkleri daha iyi tanısa...” demekten kendini alamadı. Ar-tık fahri Türk olduğunu ilan eden Muller, vatandaşı olduğu ve hâlen yaşadığı İsviçre’ye döndüğünde ilk yapacağı işin iyi bir Türk lokantası aramak olduğunu söyledi. Henry Muller’le özel-likle haber dergiciliği ve Kazakistan’daki Türk okulları üzerine konuştuk.

Haber dergiciliğinde Time’ın tarihî bir yeri var. Bu gelenek nasıl doğdu?

Time 1923’te (ilk sayı 30 Aralık 1922 tarihli) Henry Luce ve Britten Hadden adında çok parlak iki genç tarafından başla-tıldı. Bu insanlara ilham veren düşünce şu idi: Özellikle meşgul insanlara haftanın haberlerini özlü bir şekilde özetleyecek bir yayın türüne ihtiyaç vardı. Bu düşünce çok zekiceydi, çünkü o tarihten bu yana dünyanın her tarafında benzer dergiler çıktı.

Fransa’da L’Express, Almanya’da Der Spiegel ve Türkiye’de Ak-siyon yalnızca birkaç örnek.

Beş milyona yaklaşan yüksek tirajın püf noktası nedir?

Derginin ABD içindeki satışı dört milyon. Kalan bir milyon dünyanın diğer ülkelerinde satılıyor. Amerika içindeki yüksek satış, genelde 250 milyonluk pazarın büyüklüğüyle açıklanıyor.

Time yurt dışında özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok okunmaya başladı. İnsanlar kısmen Amerika’nın görüşünü öğ-renmek için, kısmen de İngilizce okumayı sevdiklerinden dergiyi okuyorlar.

Dergide editörler her hafta en fazla neye kafa yorarlar?

Time, zamanla evrilerek bu noktaya geldi. İlk dönemde, dergi başka yerlerde de yayımlanmış gündemin zekice yapılmış, yazılı bir özetiydi. Televizyonun icadı ve şimdi de internetin or-taya çıkmasıyla artık insanların aşina olduğu haberlerle yetin-mek zorlaştı. Bu, “Time daha fazlasını sunmalı.” düşüncesini

geliştirdi. Daha derin habercilik ve haber konularının daha so-fistike analizi gerekiyor. Bazen de diğer medyanın görmezden geldiği konuları ele alıyoruz.

Yüksek tiraj, okurların istediğini bildiğinizi mi gösteriyor?

Normal bir Time okuru kimdir, dergiden ne bekler?

İnsanlar Time’ı hızla değişen dünyamızı daha iyi anlaya-bilmek için okuyor. Siyaset ve ekonomiyi anlamak istiyor, aynı zamanda bilim, sanat ve popüler kültürde yeni olan şeylerden haberdar olmak istiyor. Okurlarımızın, yaşadıkları toplumların önderleri olduğunu düşünüyoruz. Onlar Time yoluyla edindikle-ri anlayışı, evde ve işte kullanıyorlar.

Time, bölgesel bazda dört beş dergi hazırlıyor. Bu dergiler merkezde mi şekilleniyor, bölgelerde mi?

Uluslararası yayın akışı bölgelerde şekilleniyor. ABD bas-kısı New York’ta, Avrupa sayısı Londra’da, Asya dergisi Hong Kong’da ve Avustralya baskısı Sidney’de belirleniyor. Tabi ana gövdeyi ABD baskısı oluşturuyor, ancak bölgeler kendi yerel dosyalarını, bazen de kapaklarını hazırlıyor. 11 Eylül gibi bazı durumlarda dört bölgedeki kapak da aynı olabiliyor.

Time’da da, Aksiyon’da olduğu gibi kapağın ağırlığı hisse-diliyor. Kapakları nasıl belirliyorsunuz?

Kapak seçimi, editörün her hafta alması gereken en önemli karar. Bu karar, yalnız kapağın satışla doğrudan ilişkisi açısın-dan değil, derginin o haftayla ilgili durum tespiti olduğu için de önemli. Yayındaki herkesin kapak konusunda elbette bir fikri olur, ama son kararı editör verir.

Normal bir haberi ya da kapak dosyasını hazırlamada farklı bir uygulamanız var. Dosyalar galiba merkezde yazı-lıyor?

Dergi New York ve diğer bölgelerdeki editörlerle, alanda-ki muhabirler arasındaalanda-ki diyaloğun sonucunda ortaya çıkıyor.

Muhabirlerin bölgeleriyle ilgili önerilerde bulunmaları, editörler-le birlikte Time’ın bu hadiseeditörler-lere nasıl orijinal bir yaklaşım geliş-tirebileceğini tesbit etmeleri beklenir. Time’da işe başladığımda bütün dosyalar muhabirlerin gönderdiği malzemeye bağlı olarak merkezde yazılırdı. Bugün artık birçok haber bizzat muhabir tarafından yazılıyor.

Bir konuşmamızda Time’ın aslında Amerika’da hâkim sı-nıfın (establishment) bir parçası olduğunu söylemiştiniz. Öyle bir imajı da var. Amerikan çıkarlarının söz konusu olduğu ko-nularda objektiiği nasıl sağlıyorsunuz?

Time, dünyanın en büyük medya şirketi olan AOL Time Warner’ın sahibi olduğu 79 yaşında bir dergi olması anlamında hâkim sınıfın parçası. Ama establishment’a ait tek bir görüş yok. Time, ne Demokrat ne Cumhuriyetçi. Partiler üstünde bir konumu var. Gazetecilerin araştırmaları sonucunda ulaştıkla-rı sonuçlaulaştıkla-rı yayımlamaktan çekinmeyiz. Time’ın, çoğulculuk, ifade ve din özgürlüğü gibi Amerikan değerlerini yansıttığı doğru. Ancak o ne Amerikan hükümetinin ne de Amerika’nın ticari çıkarlarının sözcüsü. Bunu ölçmek için Clinton’a veya George W. Bush’a sorabilirsiniz: Hiçbiri bizi dostça bulmaz.

Cumhuriyetimizin tarihi kadar bir geleneğiniz var. Bu sü-re içinde Time’da süsü-rekliliği sağlayan çok önemli psü-rensipleriniz olmalı?

Dergi, gazeteciliğin en yüksek standartlarına kesin bir şekil-de bağlı. Bunlar da doğru haber, sağlam analiz ve gerçeklerin adil bir şekilde sunumu. Editörler geçicidir, ancak bu ilkeler derginin temelini oluşturur. 79 yaşında olmasına rağmen derginin bugün hâlâ taze ve önemli olmasını sağlayan da bu ilkeler. Satışın yüz-de 95’i abone.

Birçok dergiye göre Time’ın fiyatı, özellikle aboneler için, ucuz gibi. Maliyetler reklamlarla mı karşılanıyor?

Abone ücretinin düşük olduğunu düşünmenize sevindim, gerçekte Amerikan piyasasındaki birçok dergiye göre Time pa-halıdır. Aboneleri 52 sayı karşılığı olan bedelden daha az bir fiyatla teşvik ettiğimiz doğru. Sadık müşterilere böyle yapmak doğru değil mi? ABD’deki okuyucularımızın yüzde 95’i abone.

Yurt dışında ise abonelerimizin oranı yüzde 80’e yakın. Tiraj ve reklam genel bütçede yüzde 50-50 paya sahip ki bu da bence mükemmel bir denge.

Time birlikte çalışacağı gazetecileri nasıl seçiyor, gazeteci-lik okulu mezunları mı tercih ediliyor?

Ben 30 yıl önce dergide çok az bir tecrübeyle işe başladım.

Ama bugün daha yoğun bir rekabet var. Şimdi Time’da çalışan gazetecilerin çoğu daha önce başka yerlerde görev almış gaze-teciler. Gazetecilik okulları mezunlarına karşı bir ön yargımız yok, ama biz dergiye hem uzman düzeyinde bilgi getirecek ki-şileri, hem de yeni meseleleri öğrenme açıklığı olanları tercih ediyoruz.

Time’da çalışmak çok mu cazip ki 30 yıl iş değiştirmeden kalmayı tercih ettiniz?

İnternetin patlama yaptığı dönemde parlak gençler, yük-sek maaş ve yeni medyanın cazibesiyle iş değiştirmeye alıştılar.

Ama şimdi yüksek standartları olan ve dünya çapında prestijli bir dergide çalışmanın faydalarını onlar da anlıyor. Dünyanın neresine gidersem gideyim, görüşmek istediğim kim olursa ol-sun “Ben Time’danım.” sözlerinin yeterli olduğunu görmek, benim için büyüleyici bir durum. Her gazeteci bu kadar şanslı değildir.

New York Times ve Washington Post, Amerika’nın en pres-tijli medya kurumları. Time’ın bunlar arasındaki yeri nedir?

Bu iki gazetenin hakkını yemeden şunu söyleyebilirim ki Time’ın prestiji de onlarınki kadar yüksek. Hatta ABD’nin doğu

yakasından uzaklaştıkça Time’ın prestiji daha da öne geçer. Bir-çok insanın bu gazeteleri asla görmediği yurt dışını hatırlatmaya bile gerek yok.

Dergi tarihinde gurur duyduğunuz önemli gazetecilik ba-şarıları var mı?

Aslında bu soru için ben yanlış insanım, çünkü ben bütün sayılarımızla gurur duyuyorum. Ancak elbette rakiplerimizin ne kadar iyi olduğumuzu kabul ettiği dönemler olmuştur. Wa-tergate skandalı, Soğuk Savaş’ın sonu, 11 Eylül dosyalarını örnek verebilirim.

11 Eylülden sonra ABD’nin bir dezenformasyon merkezi kurma niyeti resmen açıklandı. Sivil haklarla ilgili birçok kısıt-lamalar getirildi. Özgürlükler konusunda Amerika’nın gelece-ğini nasıl görüyorsunuz?

Şurası açık ki Bush yönetimi Amerika’nın demokratik de-ğerlerine ters ve anayasaya aykırı bazı şeyler yapıyor. Ama bu süreçte hukuk düzeninin galip geleceğine inancım tam. Ne kadar güçlü şekilde denerlerse denesinler, kimse Amerika’da bireysel özgürlükleri ve bağımsız gazeteciliği engelleyemez.

Peki medyanın bu alan dışında da faaliyet gösteren dev şirketlerin kontrolüne geçmesini nasıl buluyorsunuz? Teoride halkın güçlülere karşı gardiyanı olan medya kartellerinden hal-kı kim koruyacak?

Evet, Time’ın bir medya karteli olan AOL Time Warner’ın bir parçası olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak Time her zaman-kinden daha iyi ve daha güçlü. Çünkü bu büyük şirketleri yö-netenler biliyor ki Time’ın gazetecilik ilkelerinde bir geri gidiş olursa dergi hem güvenilirliğini hem de okurlarını kaybeder.

Büyük şirketlerin finans, enerji alanlarındaki çıkarlarıyla medya alanındaki ilkeler çakıştığında sorun doğmayacağından emin misiniz?

Bu bana çok kaygı vermiyor. Amerika’da elindeki medya-yı diğer çıkarlarını yükseltmek için hor kullanan tek medya baronu Rupert Murdoch’tur. General Electric ve AOL gibi fir-malarda asıl tehlike, bir işi en iyi şekilde yapmak için gerekli olan kaynakların maliyet düşürücü tedbirler çerçevesinde kı-sılmasıdır.

Kazakistan’daki Türk okullarını birlikte gezdik. Birçok ve-liyi, öğretmeni, öğrenciyi, devlet adamını dinledik. İzleniminiz nedir?

Orada gördüğümüz okullar gerçekten büyüleyiciydi. Onlar hem bir düşüncenin gücünü hem de kendini bu işe adamış ida-reci ve öğretmenlerin fedakârlığını gösteriyordu. Türkiye’deki herkesin bu okulların Kazakistan gibi yeni kurulmuş devletlerin gelişmesine sağladığı katkıdan dolayı gurur duyması gerekir.

Kazakistan’daki ve dünyanın diğer ülkelerindeki bu okul-lar hak ettikleri kadar biliniyor mu? Tecrübeli bir gazeteci ola-rak sizce bu eğitim faaliyetinin dünya çapında daha iyi tanıtı-mı için neler yapılabilir?

Kendimi genelde çok iyi bilgi sahibi bir gazeteci olarak ka-bul ederim. Ama bu okullar hakkında onları ziyaret etmeden önce hiçbir bilgim yoktu. Keşke daha fazla insan onları görme imkânı bulsa. Eğitime olan bu odaklanmanın, halkla ilişkilere fazla zaman ayırarak zayıamasını da uygun bulmam. Yapılan her güzel iş gerektiği gibi bilinmiyor, önemli olan iyi işler yap-maya devam etmek.

Sizce bu okullar ve onlara ilham veren düşünce, medeniyet-ler çatışmasından söz edildiği günümüzde uluslararası alanda nasıl daha etkili olabilir?

Bence çatışmaları kültürler ve dinler temelinde izah etmeye kalkmak kadar yıkıcı bir çaba olamaz. Bu okullar büyüleyici ba-rış inşa araçları. Çünkü onlar herhangi bir kültürün, halkın ya da

dinin diğerlerinden daha iyi olduğu düşüncesine değil, evrensel insani değerlere dayanıyorlar.

Soğuk Savaş döneminde Amerika’da komünizm tehdidine karşı Mc Carthizm fırtınası yaşandı. 11 Eylül şokuyla İslam’ın Batı’nın yeni düşmanı seçilme tehlikesi var mı?

Bence Batı’nın İslam’ı yeni düşman olarak seçeceği endişesi yersiz. 11 Eylülden sonra bazı istisnalar olsa da, Amerikalılar genelde İslam’la terörizmin eşitlenemeyeceğini anlıyorlar. Unut-mayın ki Amerika’da milyonlarca Müslüman var. Onlar, son za-manlara kadar Amerikalıların pek karşılaşmadığı bu dinin daha iyi anlaşılmasına olumlu katkıda bulunacaklar.

Belgede İsviçre den Moğolistan a (sayfa 147-154)