• Sonuç bulunamadı

2.1. Türkiye’de Öğrenci Olayları ve Eğitim

2.1.1. Osmanlıdan Cumhuriyet’e Öğrenci Olayları ve Eğitim

2.1.1.4. Sultan Abdülaziz’in Tahttan İndirilmesi

30 Mayıs 1876’da meşrutiyet henüz ilan edilmemişken, öğrenci hareketleri kapsamında değerlendirilebilecek olaylardan biri, Sultan Abdülaziz’in muhalifler tarafından tahttan indirilmesidir. Bu hadisede Mekteb-i Harbiye öğrencileri, daha önceden planlanmış ve gerekli şartları oluşturulmuş bir olayda kullanılmışlardır. Sultan’ın muhaliflerinden Süleyman Paşa, Mekteb-i Harbiye’ye geç vakitte gelerek öğrencilerin uyandırılmasını ister. Subaylara: “Arkadaşlar!.. Devlet ve millet bu gece sizden büyük ve mukaddes bir hizmet istiyor. Padişahımız, memleket idaresini en büyük düşmanımız olan Rusların eline teslim etmiştir” (Kuran, 2012: 100) diyerek padişahın halline karar verildiğini ve bu görevin kendilerine düştüğünü söyler. Askerî öğrenciler yataklarından kaldırılıp silahlandırılarak Dolmabahçe Sarayı kuşatılır, diğer asker ve birliklerin desteğiyle Sultan tahttan indirilir. Çavdar (2004: 37), Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan darbenin, ordu ve sivil bürokrasi işbirliğiyle ve medreselilerin desteğiyle, Harbiye öğrencileri tarafından gerçekleştirildiğini ifade eder. Araştırmacının şu sözleri öğrencilerin bu olaydaki rolünü açıkça ortaya koyar: “Darbeyi, cuntanın en dürüst ve en ilerici kişisi olduğu ileri sürülen Süleyman Paşa kumandasındaki Harbiye öğrencileri yaptılar. Şeyhülislâmlığın medreseli öğrencileri de onların yanında yer aldı.” Aktar (1990: 59) ise bu olayı “Hal’e devlet ricali karar vermiş ve olaylar bütünüyle öğrencinin dışında gelişmiştir. Ancak toplum psikolojisinin etkisiyle Harbiye öğrencisi, olayın uygulanmasında heyecan ve şevkle görev yapmıştır” diyerek özetler.

Görüldüğü gibi hem Talebe-i Ulum Ayaklanması’nda hem de Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde öğrenciler karar verici konumunda olmayıp sadece uygulama aşamasında rol almışlar ve bu iki olayda da ciddi sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.

2.1.1.5. Birinci ve İkinci Meşrutiyet Dönemi Öğrenci Olayları

Osmanlı’da yüksekokul statüsündeki ilk eğitim kurumu, Fatih Sultan Mehmet döneminde (Sahn-ı Seman) açılmıştır. Bu eğitim kurumlarına Kanuni döneminde devlete bürokrat yetiştirmek amacıyla açılan Süleymaniye medreseleri eklenmiştir. 19. yy.da medreselerin zamanla bozulmaları, bilimsel anlayıştan uzaklaşılması ve yenilik ihtiyacından dolayı devletin öteden beri var olan ve geleneksel eğitim kurumlarının yanında Batılı anlamda eğitim kurumları da açılmaya başlanmıştır.3 Batılı anlamda

eğitim veren kurumlar açılırken eskilerin kapatılmaması ya da kapatılamaması, toplumsal düşüncede ve insanımızda anlayış farklılıkları ve ikilikler doğurmuştur. Çünkü “Medrese ne kendini yenilemeye ne de devlet tarafından yeniden düzenlenmeye razı olacak bir zihniyette[dir]” (Tekeli & İlkin, 1999: 93). Buna bağlı olarak Osmanlı geleneksel eğitim kurumlarının zamanla pozitif bilimlerden uzaklaşması ve yozlaşması, medrese-mektep karşıtlığı gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Çağdaş anlamda ilk Osmanlı Darülfünunu’nun açılmasının 1864 yılında olduğunu vurgulayan Aktar (1990: 13), eğitim sistemindeki ikiliği “bu yıllarda Osmanlı İmparatorluğundaki eğitim kurumları arasında birlik sağlanamadığı gibi orta ve yükseköğretim ilişkisinde de gerekli denge ve devamlılık kurulamamıştır” ifadeleriyle ortaya koyar. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıldaki modern anlamda bir üniversite açma denemeleri, sağlıklı bir ortaöğretim sisteminin olmayışı, tutucu çevrelerin baskısı, sistem ve program sorunları, fiziki eksiklikler gibi sebeplerle pek de başarılı olamamıştır. Modern anlamda eğitim vermek üzere açılan fen, hukuk,

3 Somel’e (2015: 35) göre geleneksel Osmanlı eğitiminde başlıca eğitsel amaç dinî bilgilerin öğretilmesidir.

Osmanlı’da devlet tarafından kurulan ilk modern okullarının 18. yüzyılın sonlarına doğru açılan askerî okullar olduğunu belirten araştırmacıya göre bu durumun nedeni Osmanlı’nın askerî ve siyasi açıdan Avrupa devletlerinin gerisinde kalması ve eksikliğin ilk olarak burada fark edilmesidir.

ilahiyat, edebiyat fakültelerinde yetişen öğrencilerle medrese öğrencileri arasında dünya görüşü bakımından farklılıklar oluşmuş, bu farklılıklar zamanla ayrışmaya hatta çatışmaya kadar varmıştır.

İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki süreçte medrese ve diğer okulların durumunu Berkes (2003: 439) şöyle belirtir:

İstanbul’da 178 medrese vardı. Bunlarda 7.000 öğrenci yaşıyordu. Buna karşılık Üniversitenin İlahiyat ve Edebiyat fakültelerinde 348, Fen fakültesinde 200, Hukuk fakültesinde 2.119 öğrenci vardı… Medrese öğrencilerinin çoğunluğunun ortalama yaşı 35'ti. Birçok da 40-45 yaşları arasında olanlar vardı. Medreseler büyük bir işsiz ve asker kaçağı yuvası olmuşlardı. Medreseleri bu durumdan çıkarmak, öğretim programlarına modern bilimleri sokmak gerekliydi.

Açılan Batı tipi eğitim kurumlarında medreselerden farklı bir dünya görüşünün var olması nedeniyle geleneksel ilmiye sınıfı ve medrese hocaları, yapılması düşünülen yenilik hareketlerine karşı katı bir duruş sergilemişler, bu durum da Batılı anlamda eğitim kurumlarının hayatta kalmalarını zorlaştırıcı bir faktör olmuştur.

Osmanlıda İkinci Meşrutiyet’in ilanından önceki dönemde üniversite ve yüksekokul öğrencilerinden kaynaklı olaylarda Genç Osmanlılar’ın ve fikirlerinin etkili olduğu söylenebilir. Kuran (2009: 25), anılarında daha Kuleli İdadisi öğrencisiyken “Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre, Abdülhak Hamit Bey'in Tarık

Bin Ziyad, Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend isimli eserlerini” okula gizlice soktuğunu ifade

eder. Yazar, askerî lise öğrencisi olduğu yıllardaki amacının, gelecekteki subay adayları arasında “mefkûre aşıklarını” çoğaltmak ve netice olarak, ileride hükûmet idaresinde değişiklik yapılmasını kolaylaştırmak olduğunu belirtir.

Findley’e (2012a: 161) göre Abdülhamit yönetimine karşı okullarda “Yeni muhalefetin ilk nüvesi 1889’da Askerî Tıbbiyede oluş[muş] (…) ve bu muhalefet hızla Osmanlı askerî okullarında yayıl[mıştır].” Aktar (1990: 57-61) ise “Yeni Osmanlılar hareketi yükseköğrenim yapan öğrenci kesimini de etkilemiş ve hep birlikte anayasal düzene geçişin savaşımı verilmiştir” ifadeleriyle İkinci Meşrutiyet’in ilanında öğrenci hareketlerinin etkili olduğunu vurgulamaktadır. Araştırmacı, bununla birlikte II. Meşrutiyet öncesi dönemde öğrenci eylemlerinin salt II. Abdülhamit’in kişisel

iktidarına yönelik olduğunu vurgulayarak gerçek sorunların değerlendirilemediğini ifade eder.

İkinci Meşrutiyet’in ilanından önceki dönemde aydınların ve öğrencilerin, çeşitli siyasi olaylara ilişkin eylemlerine rastlanır. Özellikle askerî öğrenciler arasında Sultan Abdülhamit’e karşı yoğun bir örgütlenme ve faaliyet söz konusudur. Mutluay (1973: 22), bu durumu “Abdülaziz’i deviren başlıca gücün Harbiye öğrencileri olduğunu bilen II. Abdülhamit’in, askerî okullar üzerinde kurduğu çok sıkı denetim disiplininin de karşıt tepkiler getirmesi olağan görülmelidir” ifadeleriyle açıklamaktadır. Sultan Abdülhamit yönetiminin söz konusu uygulamaları yüzünden öğrenci örgütleriyle Osmanlı idaresi arasında Meşrutiyetin ikinci kez ilanına kadar yoğun bir mücadele yaşanır. Berkes (2003: 368), öğrenciler ve idarenin ajanları arasında geçen bu mücadeleyi “1889'dan 1908'e kadar hafiye ordusuyla asi gençlik arasında yirmi yıla yakın süren bir savaş başladı” diyerek niteler.

Askerî öğrenciler İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonraki dönemde padişahla olan mücadelelerine devam ederler. Bu durumun sebebini “Harbiye Mektebi talebeleri Sultan Abdülhamit’in tahtında bırakılmasını mantıksız buluyor ve bir an evvel hal’ini istiyordu. Bu yapılmadıkça da Meşrutiyetin yeniden tehlikeye düşmesinden korkuyordu” biçiminde açıklayan Kuran’a (2012: 506) göre askerî öğrenciler, tepkilerini dilegetirerek Sultan Abdülhamit’e karşıt bir duruş sergilemişlerdir.

Benzer Belgeler