• Sonuç bulunamadı

Abbasiler Devrinde Köleliğe Kısa Bir Bakış

B. Zenci Köleler

1. Abbasiler Devrinde Köleliğe Kısa Bir Bakış

Abbasiler zamanında İslam toplumu genel olarak “havas” ve “avam” denilen iki tabakadan oluşuyordu. Halifelerin yakınları, vezirler, emirler, kadılar, alim ve ediplerle katipler birinci tabakayı; esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, askerler, köleler ve diğer gruplar da ikinci tabakayı teşkil ediyorlardı. Çok geniş bir alana yayılmış olan Abbasi halifeliğinin sınırları içinde başta Araplar, İranlılar, Türkler ve Berberiler olmak üzere muhtelif kavimlere ve çeşitli mezheplere mensup insanlar yaşamaktaydı. Sosyal gruplardan bir tanesi de Yahudi ve Hıristiyanlardan oluşan zimmîlerdi.147

Esasen o dönemde savaş esirlerinden meydana gelen köleler, toplumun önemli bir bölümünü teşkil etmekteydi. Kölelerin çoğu Slav, Rum ve Zenci menşeliydi. Mısır, Kuzey Afrika ve Kuzey Arabistan köle ticaretinin en önemli pazarlarıydı.148

147 Yıldız, “Abbasiler”, DİA, I, s.46

148 Dürri, s.63-64; Cahen, s. 117; Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslam Medeniyeti, trc.Salih Şaban, İstanbul

Bilindiği gibi İslam toplumunda Emeviler devrinde köle edinmenin yolu, genelde zafer kazanılan savaşlardı.149 Halbuki Abbasiler döneminde ise, bu yol giderek tıkandı.

Çünkü Abbasiler’de Emeviler gibi askeri fetihler çok yaygın ve dinamik değildi. Dolayısıyla Abbasiler döneminde fazla savaş ve fetih yapılmadığı için köle edinmenin önemli bir kaynağı durumundaki savaş esirliği devre dışı kaldı. İşte bu yüzden köle ticareti, git gide önemini artırarak neredeyse bir sektör haline gelmişti. Özellikle de Irak bölgesinin ekonomik durumunun gelişip ilerlemesi, çalışacak insan gücüne ihtiyaç doğurmuş; bunu karşılamanın yolu da köle edinmek olmuştu. Başta halifeler olmak üzere, valiler, yüksek rütbeli memurlar, zengin kişiler ve toprak sahipleri işlerini gördürebilmek için çok sayıda köle ediniyorlardı. Zor şartlara dayanıklı, fiyatı düşük köle edinme düşüncesi ülkenin bazı kesimlerinde köle pazarları kurulmasına sebep oldu.150 Örneğin Basra’da, “Sükü’n- Nahhasin”, Samerra’da “Sükü’r-Rarik” ve Bağdat’ta “Darü’r-Rakik” ile, “Şa’rü Dari’r- Rakik” köle pazarlarından bazılarıydı.151

H. İbrahim Hasan’a göre, Irak’a evleri korumak ve çiftçilik yaptırmak için getirilen çok sayıda erkek Zenci yanında, çok çocuk doğurmakla maruf cariyeler de oldukça fazla getirilmişti. Ona göre, böylece Irak’ta Zenci nüfusu gittikçe çoğalmış, onların çoğalması da 14 yıldan fazla devam etmiş (H.255-270/M.869-883) ve Abbasi devletine mal ve can yönünden büyük faturalara mal olan tehlikeli Zenci isyanına insani kaynak olmuştur diyebiliriz.152

Abbasi İslam toplumunda önemli bir köle grubunu oluşturan beyaz köleler ise, daha ziyade Slav ve Rum bölgeleri ile, Türkistan bölgesinden temin edilmekte idi.153 Bu dönem siyaset ve harp alanında rol oynayan Türk, Deylemli ve Kürt asıllı beyaz köleler, Birinci Abbasi devri İslam toplumunun büyük bir kesimini teşkil ediyordu. Köle yada paralı asker pazarlarının en büyüklerinden sayılan Semerkant, Maveraünnehir bölgesinden getirilmiş kölelerin yetiştirilmesinde son derece müsait bir çevreydi.154

149 Samir, s.19.

150 Adam Mez, age, s.198.

151 Yakubi, el-Buldan, s.260; H. Dursun Yıldız, age, s.82; Sağır, 19-20 152 Bkz. H. İbrahim Hasan, II, s. 390.

153 Adam Mez, age, s.197-198. 154 H. İbrahim Hasan, ay; Sağır, s.22

O dönemde İslam toplumunda kölelerin statüsü ve halifelerin onlara yaklaşımını değerlendirecek olursak, Abbasi halifeleri, hiçbir zaman köleleri küçümseyici ve hakir görücü bir nazarla bakmadıkları söylenebilir. Kaldı ki bazı halifelerin annesi köle idi.155 Mesela Mu’tasım’ın annesi Türk ırkına ve Mu’tez’in annesi de Slav ırkına mensup birer cariye idiler.156 Halife ve diğer devlet ricali, gayr-i Arap cariye edinmeye önem vermiş, hatta çoğu zaman bu cariyeleri hür Arap kadınlardan üstün tutmuşlardı. Siyah kölelerin değerleri bazen 25–30 dirhem ancak olabilirken, beyaz kölelerin değerleri zaman zaman 10.000 dirhemi buluyordu.157 Tabi ki bu fiyatlandırma kölenin kabiliyetine ve özelliklerine

göre değişmekteydi. Çünkü bu cariyelerin içlerinden ses sanatkârı ve şarkıcılar da yetişebilen, dolayısıyla fiyatları daha da artan cariyeler vardı.158

Burada yeri gelmişken, Abbasi toplumundaki kölelerin durumu ve menşei konusuyla yakından alakalı olduğunu düşündüğümüz bir başka hususu zikretmek istiyoruz. O da, Abbasi ordusundaki Türklerin menşeiyle ilgili olarak onların da köle olarak satın alındıklarına dair kimi kaynaklardaki ifadelerin doğru olmadığıdır. Nitekim Halife Me’mun ve Mu’tasım dönemlerinde orduya alınan Türk askerlerinin diğer köleler gibi, köle ticaretiyle satın alınmadıkları ve belli bir ücret karşılığında iki taraf arasında yapılan bir anlaşmayla temin edilip hizmetlerinden yararlanıldığı kanaatindeyiz.159

2. “Zenci” Kelimesi ve Manası

Burada konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Zenci kelimesinin kökenine kısaca değinmek istiyoruz. İbn Manzur Lisanu’l-Arab’da “Zenc” kelimesinin hayvanlar için kullanıldığında “çok susamak”; insanlar için kullanıldığında da “susuzluktan bağırsakları

kabız olup, yemek içmekten kalmak” manasında Arapça bir kelime ve Zencilerin de Sudanlı bir insan sınıfı olduğunu ifade etmektedir.160 Bu bilgiye göre, Zenciler hem sıcak memleketlerde yaşamakta, hem de su sıkıntısı çekmektedirler. Dolayısıyla Araplar, bu özelliklerinden dolayı onları Zenci diye isimlendirmiş olabilirler.

155 Samir, s.20.

156 Hitti, age, s. 733.

157 Adam Mez, age, s.196-197. 158 Adam Mez, age, s.196; Sağır, s.22

159 DGBİT, c.III, s.357; Abbasi ordusundaki Türklerin menşei hakkında daha geniş bilgi için bkz: H. Dursun

Yıldız, age, s.85-86; Mehmet Azimli, agm, IV, Sayı.II, s.29-47; DGBİT, III, s.353-357.

Bunun yanında bazı çağdaş araştırmacılar, Zenci kelimesinin Farsça asıllı olduğunu iddia etmektedirler. Mesela Faruk Ömer, “Zang” kir ve pas manasına gelen Farsça bir kelimedir, “Zengibar” ise, Zencilerin ülkesi anlamında iki kelimeden oluşmakta ve aslı tam olarak bilinmemektedir.” şeklinde görüşlerini ifade etmektedir.161

Öte yandan “Zenci” kelimesinin, ne Farsça, ne de Arapça kökene dayandığını, bilakis onun mahalli menşeye sahip olduğunu savunanlar da vardır.162 Görüldüğü gibi

Zenci kelimesini menşei hakkında araştırmacılar arasında tam bir mutabakat yoktur.

Terim olarak “Zenci” ise; Habeşistan’ın güneyinde ve Doğu Afrika’nın sahillerinde yaşayan ve “Bantu” dilini kullanan özel bir ırka verilen addır. Ancak zamanla bu kelime bütün siyah Afrikalılar için kullanılır hale gelmiştir.163

Türkçe’de de “Zenci” kelimesi, bütün siyahi insanlar için kullanılmaktadır. Ancak bu doğru değildir. Şemsettin Sami Kamusu’l-A’lam’da, Zenciler hakkındaki yanlış bilgileri düzelterek doğrusunu şu şekilde tarif etmektedir: “Arap coğrafyacılar, bu ismi Afrika’nın,

alelumum Zenci ırkıyla meskum cihatına ve bilhassa Mendib’den aşağı olan kısm-i

şarkiyesine verirler. Bu vecihle Bilad-ı Zenc ile Bilad-ı Sudan bir mana ifade ettikleri

halde musemmaları arasında fark olub Sudan Afrikay-ı Vusta’dan ibarettir. Asıl Zenci ismi siyah renkli, kalın dudaklı, yassı ve basık burunlu, pek kıvırcık saçlı, dar alınlı, küçük kafalı, çıkık yanaklı, kısa ve geriye çıkılmış çeneli, uzun elli ve ayaklı olan ırk-ı mahsusa ıtlak olunduğu halde, Arapların, Bilad-ı Zenc ismiyle özellikle kasdettikleri Doğu Afrika yani Somali ve Zengibar ahalisi pek de bu ırka mensup değildirler. Halk arasında genellikle yalnız renge bakılarak siyah renkli adamlara zenci nazarıyla bakılıyorsa da Zencilerin bir nebzesi beyan olunan özel alametleri haiz olmayıp ince, burnu düzgün, alnı geniş, kafası büyük, siması beyzavi ve müstevi; el ayak ve parmakları mutedil olan adamlar –her ne kadar hava ve iklimin tesiriyle siyah olsalar- yine Zenci ırkına mensup sayılmayarak Kafkas ırkından sayılmaları gereklidir. Sudan’ın her tarafına yayılmış olan Galiler, Habeşliler, Somalılar ve sair birçok Afrika milletleri bu kabildendir.”164

161 Ömer Faruk, s.146.

162 Hitti, III, s.736.

163 Ömer Faruk, ay; Samir, s.23.

Daha özel bir mana olarak Zenci kelimesi, Doğu Afrika sahillerinden köle olarak getirilip özellikle Irak’ın Basra bölgesinde tuzla çiftliklerinde çalıştırılan ve Hz. Ali neslinden olduğunu iddia eden Ali b. Muhammed tarafından daha iyi yaşam koşulları vaadiyle, ayaklanan kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu meyanda Kamusu’l-

A’lam’da; “Zenc, başlıca Irak-ı Arap’ta sakin Zencilerden mürekkep bir taife olup 255

tarih-i hicrisinde Halife-i Abbasi Muhtedi Billah’ın zamanında nesl-i Ali (R.A)’dan olmak iddiasında bulunan “Ali Habib” (el-Habis olmalı) bir şahsın taht-ı riyasetinde raf-i livayı bağy ederek Basra ve Vasıt cihetlerini zapt ettikten sonra 270 tarihinde Mu’temid’in zaman-ı hilafetinde biraderi Muvaffak Billah tarafından külliyen tenkil edilmişlerdir.”

şeklinde açıklamaktadır165.

Diğer taraftan Mesudi, Murucu’z-Zeheb’de Zencileri, Hz. Nuh’un oğullarından Ham’ın torunları, veya Ham’ın Zenc adındaki bir oğlunun soyu olarak göstermektedir.166

Öte yandan Cahız’ın verdiği bilgilere göre; Zenciler, kendi içlerinde kabilelere ayrılmaktadır. Bir kısmı diğerlerinden daha güzel ve daha çekicidirler. Cahız bu konuda şunları nakletmektedir: “Zenciler beyaz insanlara derler ki; “Siz gerçek Zencileri

görmemişsiziz. Sizler sadece Kambula sahilinden, deresinden ve tepesinden getirilen ve aşağı tabakalarımızdan, fakirlerimizden ve kölelerimizden olan esirlerimizi görmüşsünüz. Kambula ahalisinin ne güzellikleri ne de akılları vardır. Zira nasılki Araplar “Kahtan” ve “Adnan” diye iki büyük kabileye ayrılıyorsa Zenciler de “ Kambula” ve “Lenceviye” diye ikiye ayrılırlar. Siz Lenceviye kabilesinden bir şahsı ne sahilde ne de iç bölgelerde gürmüşsünüz. Eğer onları görmüş olsaydınız güzelliği ve olgunluğu unuturdunuz.”.167 Bu

bilgilerden Arap tüccarların genelde sahil kesimlerinde yaşayan Kambula Zencilerini Irak’a getirdikleri anlaşılmaktadır. Lenceviye Zencileri ise, daha iç bölgelerde yaşamakta ve köle ticaretinden uzak durmakta idiler.168

Yukarıda zikredilen bilgilerden anlaşılacağı üzere; Zenciler, Afrika’da yaşayan birkaç siyah ırktan sadece birisidir diyebiliriz. Buraya kadar, Zenci kelimesinin kökenine,

165 Sami, IV, s.2422. 166 Mesudi, Muruc, II, s.4.

167 Cahız, “Fahru’s-Sudan Ale’l-Beydan” Resail, I, s.211-212. 168 Sağır, s.18-19.

ifade ettiği terim anlamına ve yaşadıkları vatanlarına işaret etmiş olduk. Şimdi ise bu insanların, Irak’a nasıl ve hangi yollarla getirildiklerini izah etmeye çalışacağız.