• Sonuç bulunamadı

3. AŞIKLIĞA GENEL BĐR BAKIŞ

3.3. Aşık Edebiyatı

Aşık edebiyatının neredeyse tamamı nazım eserlerdir. Nazıma tarihte de sürekli nesir eserlerden önce rastlanmıştır ve bu yüzden de aşık edebiyatının nazım üzerine kurulmuş olması bizleri şaşırtmayacaktır. Sadece nazımın değil, aynı zamanda müzik ve raksın da özünde bulunan “ritim”, daha önce bahsettiğimiz süreçte yani bu üçünün birlikte olduğu süreçte beraber olmalarını sağlamıştır. Dolayısıyla, tarihin en erken safhalarında görülen nazımın daha da mükemmelleşerek, Köprülü’nün deyimiyle “billurlaşarak”, vezine dönüşmesi daha sonraki zamanlara denk gelir. Örneğin Dede Korkut hikayelerinde görülen secilerle veya tekrarlarla temin edilen bir tür uyum, ne nesir olarak sınıflandırılabilir ne de vezinli olarak. Đptidâi nazım tarzı dediği bu türe, kopuzla söylenen eski Türk destanını da örnek vermektedir. Türk nazımının vücuda getirdiği vezin ise hece ölçüsüne şeklinde ortaya çıktı. Hece ölçüsünde esas olan hecelerin sayısıdır ve bu da sayıya dayalı bir şekil demektir. Köprülü’ye göre hece ölçüsüne Đslam öncesi dönemde de rastlanmaktadır (Köprülü, 2004).

Halk şiirinin nazım birimi dörtlüktür. Daha önce de belirtildiği gibi, Türk halk şiirinin en yaygın biçimi koşmadır. Koşmanın uyak düzeni aaaa, bbba, ccca, veya abab, cccb, ya da abcb, çççb’dir. Çoğunlukla 11’li hece ölçüsüyle yazılan bu koşmalar, 6+5 şeklinde iki duraklı olabileceği gibi, 4+4+3 şeklinde üç durakklı da olabilir. Bunlardan kişilerin veya doğanın güzelliğini övenlerine “güzelleme”; yiğitlik ve kahramanlık temalarını işleyenlerine “koçaklama”, kişi veya toplumsal çarpıklıkları eleştirenlerine de “taşlama” denmekle birlikte, kötü bir olayın ardından yas tutan şekillerine de ağıt denir. Koşmalar kendi içlerinde çok çeşitli türler

barındırırlar: düz, yedekli, musammat, zincirleme, vs. Ne var ki, konunun dağılmaması adına, bunları tek tek incelemeyeceğiz.

Hece ölçüsünün bir diğer adı da “parmak hesabı”dır. Halk şairleri bu hesabı heceleri parmaklarıyla sayarak yaptıkları için adını buradan alıyor olsa gerek. Halk şiirinde, dizelerdeki hece sayısı birbirine eşittir. Đşte bu yüzden “quantitative”, yani sayıya dayalı denmiştir. Hecelerin toplam sayısının dizeler arasında eşit olmasına ek olarak, durak konusuna da dikkat edilmelidir zira yukarıda belirtilen iki tip durağın dışına çıkılmaz (Özdemir, 2007). Gevherî’den şu örneği inceleyelim:

Gece gündüz / bir visale / ermedim Bülbül olup / gonce gülün / dermedim Bu cefalar nedir / ben de bilmedim Var mı ki bir zalim / senden ziyade

Bu kıtada ilk iki dizedeki durak yapısı 4+4+3 şeklindeyken, son iki dizedeki durak yapısı 6+5 şeklindedir. Hecelerin toplamı ise dört dizede de 11’er tanedir. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, durakların asla kelimelerin ortasında yer alamayacağıdır. Durak sayısı en az 2, en fazla da 5 olabilirken, bir duraktaki hece sayısı 1 ile 10 arasında değişir. Varsağı, destan ve türkülerde kullanılan 8’li kalıba ve tekke şiirinde kullanılan 14’lü kalıba karşılık, aşık edebiyatında genelde 11’li ölçü kullanılmıştır (Özdemir, 2007).

Aşık edebiyatında çok önemli yer kaplayan ve literatürde de birçok terimde geçen ayak, temelde bir çeşit uyak veya kafiyedir. Ama ayak terimini sadece kafiyenin aşık edebiyatındaki karşılığı olarak düşünmek doğru olmaz. Aşık edebiyatında ayakla kasıt, kıtaların son mısralarında yapılan kafiyedir ve genelde ilk kıtanın ikinci satırında verilirler. Aşığdaki karşılaşma örneğinde bunu görebilirsiniz. Aşık edebiyatında ayağa ek olarak zaten kafiye de kullanılmaktadır ve bu da ilk kıta haricindeki kıtalarda, ilk üç dize arasında yapılan kafiyedir. Aşık şiirinde ayakların çeşitli fonksiyonları vardır. Bunlardan bir tanesi, şiirin şekillenmesinde üstlendiği belirleyici roldür. Çünkü ayak ilk kıtada verildiği zaman, takip eden kıtaların dördüncü dizeleri sürekli o ayakla uyumlu olur. Bir başka fonksiyonları ise şiire ahenk, uyum katmalarıdır çünkü bünyelerinde ortak sesler bulundururlar. Sadece şekilsel değil, anlamsal olarak da bir bütünlüğün korunmasına yardımcı olurlar. Bunlara ek olarak, karşılaşmalarda kullanıldığı şekliyle, bu karşılaşmanın zorluk

seviyesinin artmasına sebep olarak aşıkların hünerlerinin daha iyi test edilmesini sağlar.

Bu çalışmanın karşılaşma ve atışma geleneği başlığında verilen örneklere bakacak olursanız, bütün bu dediklerimizi daha iyi anlayabilirsiniz. Eğer Fidanî ile Feymanî arasında geçen atışmaya bakacak olursanız, ilk kıtanın ikinci ve dördüncü dizelerinde verilen ayakların “...arası vardır” ve “... firesi vardır” olduğunu göreceksiniz. Bu ayak iki aşık tarafından da diğer bütün kıtaların sonuna eklenmiştir ve hem anlamsal olarak, hem de şekilsel olarak bir uyum, genel bir ahenk yakalanmasını sağlamıştır. “... sarası vardır”, “... birası vardır”, “... şiresi vardır”, “... burası vardır”, vs. şeklinde. Tabi ki bunu yapmanın zorluğunun şiire kattığı edebi zenginliği de gözardı etmemek gerekir.

Anadolu aşık edebiyatında ayak bu anlama gelirken, Azerbaycan aşık geleneğinde ayağın çok farklı bir anlamda kullanıldığını görüyoruz. Azerbaycan işin ayak terimi, dörtlüklerden sonra gelen yarım mısra demektir. Örneğin 11 heceli bir şiirde dörtlük tamamlanınca ardından gelen 5 heceli ilave/ek mısranın adı ayak olur (Kaya, 2000). Elesker’den bir örnek vermek gerekirse:

Aşıg Elesker’em soruşsan adım Huş başımdan gedip yoktur savadım Sözle metlep yazmak değil muradım Arife eyhamnan yazaram rufat Gedrin olsun sat

Bu örnekte, italik olarak yazılan “Gedrin olsun sat” kısmı, Azeri aşık edebiyatındaki ayağın kullanımına bir örnektir.

3.4. Aşıklık Geleneği

Benzer Belgeler