• Sonuç bulunamadı

1. İNCE MEMED I

1.4. MEKÂN

1.4.2. Algısal Mekânlar

1.4.2.2. Açık ve Geniş Mekânlar

“İki gönül bir olunca samanlık seyrangah olur.” Kurmaca metinlerdeki mekân tasvirleriyle kahramanların ruhsal durumları ve olaylar arasında sıkı bir ilişki vardır. Mekân, olay(lar)ın gelişimi hakkında da ipuçları taşıyabilir. Hatta kimi zaman kişilerin/olayların sembolik olarak karşılığı olabilir. İnce Memed-1 adlı romanın birinci bölümü mekân betimlemesiyle başlar. Eserin bu bölümü neredeyse tamamen Toroslar ve civarını betimlemeye ayrılmıştır. Eserin basım aşamasında YK’nin aşağıdaki kısım için söylediği “Acımdan ölsem de bu romana adımı koymam, başındaki Çukurova betimlemesini de çıkarmam.” (Kemal 1994: 72) cümlesi bizi mekân üzerinde düşünmeye zorlar.

“Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döğen ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!

(…) Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten sonradır ki, kayalar birdenbire başlar. İnsan birden ürker. Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar. Çamların birer billur pırıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. İlk çamlar geçildikten sonra, gene düzlüklere varılır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç… Buralardan Torosun karlı dorukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmış gibi gözükür.

Dikenlidüzü bu düzlüklerden biridir. Dikenlidüzüne beş kadar köy yerleşmiştir. Bu beş köyün beşinin de insanları topraksızdır. Cümle toprak Abdi Ağanındır. Dikenlidüzü dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları, töresi olan bir dünyadır. Dikenlidüzünün insanları, köylerinden gayrı bir yer bilmezler hemen hemen. Düzlükten dışarı çıktıkları pek az olur. Dikenlidüzünün köylerinden, insanlarından, insanlarının ne türlü yaşadıklarından da kimsenin haberi yoktur. Tahsildar bile iki üç yılda bir kere uğrar. O da köylülerle hiç görüşmez, ilgilenmez. Abdi Ağayı görür gider.

(…)

Buralardan akçadağa kadar öyle kayalık, öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden daha büyük toprak parçası görülemez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir geyik, bacaklarını gerip, sonsuzluğa bakarcasına durur.” (İnce Memed-1: 7-8)

Yukarıdaki metin parçalarında, mekân anlatıcının bakış açısından damıtılarak okuyucunun düşler âlemine iletilmiştir. “İtibari mekân, harici âlemi aksettirme endişesiyle tanıtılıyor ve tasvir ediliyorsa ‘mimesis’e bağlı yapma ve yaratma tarzına uygun bir esere vücut veriliyor demektir.” (Aktaş 2000: 127).

Abdi Ağa’nın ölüm haberini alan köyde;

“Davul zurna başladı. Türküler başladı. ‘Bizim İnce Memedimiz.’

‘Bizim İnce Memedimiz.’

‘Onun böyle bir adam olacağı çocukluğundan belliydi zaten.’ ‘Belliydi.’

‘Öküzler de bizim.’

‘Herkes ektiği tarlayı, istediği gibi ekecek. Üçte ikisini vermek yok gayri.’ ‘Aç kalmak yok gayri, kış ortasında.’

‘Bizim İnce Memedimiz.’ ‘İnekleri satmak yok.’ ‘Zulüm yok.’

‘Herkes istediği yere gider.’ ‘Herkes evine misafir bile alır.’ ‘Dilediği…’

‘Herkes kendi başına buyruk.’ ‘Bizim İnce Memedimiz.’ (…)

İki gün, iki gece davullar zurnalar durmadan çaldı. Öteki dört köy şenlik içindeydi. Koygun koygun davul sesleri geliyordu oralardan da. Geceleri bütün Dikenlidüzü ışık içinde kalıyordu. Çılgın bir neşe taşa toprağa, suya, ağaca işliyordu.” (İnce Memed-1: 332-333).

Köyün üzerindeki kapkara bulutlar dağılmıştır, “makus talih” düzelmiştir. Köylüler “var oldukları” için mutludurlar artık. Öyle ki “taş, toprak, ağaç” Abdi’nin ölümüyle dertten,

tasadan kurtulmuşlardır. Bu gibi ifadelerde “nesnenin, insani bir duygunun yerini aldığını görürüz” (Baldıran 2002: 108). Abdi köylülerin elinde ne var ne yok hepsini gasp etmiştir. Hatta özgürlerine, canlarına kastettiği için Abdi’nin ölüm haberi köylüler için düğün bayram gibi bir kutlamaya neden olmuştur.

Hatçe’nin annesi her cuma ziyarete gelir. Hatçe’ye çoğu olumsuz anlamda olmak üzere Memed’le ilgili abartılı haberler getirir;

“Bu sefer Memedin kötülüğüne değil, iyiliğine. Tarla dağıtma, çakırdikenliği yakma işini de bire beş katarak anlatmıştı. ‘Memed,’ diyordu, ‘bir büyümüş, bir uzamış kalınlaşmış. Aynen minare gibi olmuş.’ Hatçe sevinçten uçuyordu. Hapishane hapishane değildi artık. Cennete dönmüştü. Saatte bir Irazın boynuna sarılıp öpüyordu. Irazda da aynı sevinç!” (İnce Memed- 1: 372).

Hapishaneyi cennete çeviren haberler, her yeri açık mekâna dönüştürmüştür.

Jandarmalar, Hatçeyi Çukurova’dan geçirip başka bir hapishaneye nakledeceklerini öğrenen Memed, kararlı olmanın verdiği güvenle mutludur. Kararlılık, korkunun Memed’e ilişmesine izin vermez. Gireceği oda açık mekân halini alırken Memed de soyut bir kavrama dönüşmüştür;

“Kapıdan içeri bir top sevinç halinde girdi. Cabbar Memedi tanıdı tanıyalı hiç böyle görmemişti. Sefil Ali de görmemişti. Memedi böyle sevinçten kanatlanmış görmek bir hoşlarına gitti. Memed oynak türküler söylüyordu damın içinde dolaşarak” (İnce Memed-1: 381).

Dağın zirvesinde, dik yamaçlarla çevrili, tehlikeli yerlerden geçilerek/tırmanılarak ulaşılabilen bir mağaraya gelen Memed, Hatçe ve Iraz için zemini kuş gübreleri ile dolu olan bu yer açık mekândır;

“Iraz:

‘Bizim evimiz.’

Hatçenin sevinçten, gözleri ıslak ıslaktı: ‘Haydi evimizi temizleyelim.’

(…) Hatçe:

‘Bir ayna,’ dedi. Iraz güldü:

‘Hey gidi gençlik hey!’

‘İki minder, iki minder. Bir çam bardak, bir tencere, bir saç, un, başka da can sağlığı, gerisini sen düşün.’ ” (İnce Memed-1: 402)

Yukarıdaki parçada insanların çevreyi dünyalaştırdıklarına tanık oluruz. Alidağı’nın zirvesinde, ıssız bir yerde, çok kötü koşullarda bile “insan”ın nasıl “değer kattığını” orayı nasıl da mağara olmaktan çıkarıp “ev” yaptıklarını gözlemleriz. Edebî anlatılarda nesnel mekânlarla kahramanların yarattığı açık/kapalı mekânlar arasındaki ilişkisizliği, Hatçe’nin mağaraya girince gözlerinin mutluluktan ıslanmasından anlayabiliriz. Mağara, orayı “ev/yuva” olarak gören kahramanlar için “açık mekân”dır. İnce Memed ve Hatçe “cenneti dünyada emekleriyle kurmaya çalışmaktadırlar.” (Korkmaz 2004: 108).

Eserin başkişisi için çoğu kez açık mekân olacak “dağlar”, babasız/annesiz/kimsesiz olan İnce Memed’in sırtını dayadığı sonsuz bir güç kaynağı ve “ev” olarak işlev üstlenir.

Benzer Belgeler