• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.5. ŞİİRDE İRONİ/HUMOUR VE MİZAH

Şiir türünde kökeni çok eski tarihlere dayanan “hiciv”, Cumhuriyet şiirinde 1940 yılında ozanların toplum sorunlarına çokça eğilmesinden dolayı ortaya çıkar. Hicvin amacı çok eskiden beri aynı olup, sanatçının toplum ya da kişi sorunlarını alaya alarak konuya dikkat çekme çabasıdır. Turan Karataş’ın Edebiyat Terimleri sözlüğünde

“mizah” alay, şaka ve gülmece olarak tanımlanır. Hiciv ise mizahın daha aşağılayıcı bir hâl almasıdır. Komik Edebi Türler kitabının yazarı Oğuz Cebeci, “hiciv/satir” in eleştirel bir tür olduğundan ve belirli kişi ve hedeflere saldırdığından bahseder. Üç karakteristik özelliğe ayırır:

“1. Satir “güncel ve yerel” alanlara yönelir, genellikle “abartılı ve grotesk” olmakla birlikte, aynı zamanda “gerçekçi gözükmeye” dikkat çeken bir türdür.

2. Satir genel olarak “yumuşak” bir tür değildir; okuyucu/izleyici “şoke edici” bir nitelik taşır.

3. Genel olarak “komik”tir. Satir sözcüğü, Latince kökeni olan “satura”, (karışım, bir araya getirilmiş şeyler, örneğin bir tabak dolusu getirilmiş meyve ve kuruyemiş) kavramı açısından ele alındığında, yapısında farklı unsurlar, örneğin düzyazı ve şiiri bir arada bulundurabilen bir tür olarak gözükecektir” (Cebeci, 2008: 195).

Sanatçı eserinde hicve ya da mizaha yer verdiğinde abartı, grotesk, tersine çevirme, paradoks, üslubun ya da eserin yazıldığı türün gereklerinin yerine getirilmemesi ve okur beklentilerinin bozulması gibi özellikleri kullanır.

Modern edebiyatımızda yerginin ilk örneklerine Rıfat Ilgaz’ın şiirlerinde rastlanırken Metin Eloğlu bu tür şiirlerle ön plana çıkar (Birsel, 1974: 58). Buna rağmen Eloğlu ise mizahı sanatında en gerekli unsur olarak görmez. Geçmişten günümüze kadar gelen mizah ögesi iki şekilde ele alınır. Birincisi şiirin köken kurgusunu bir taşlama, yergi ya da güldürü ögesine yaslamak amacını taşır. İkincisi ise “elmada şeker gibisine, şiirin tümlenişinde payı olan, ama zeytinyağı gibi pek üste çıkmayan, salt şiirsel vurguyu pekiştiren bir yandaş özelliktir.” Mizah kaygısından yoksun olan sanatçılarımız ise bu ikinci özellikten yanadır (Eloğlu, 1972: 10).

Şiirlerinde mizah ögesini sıkça kullanan Eloğlu da kendi şiirindeki mizah anlayışını yukarıdaki özellikleri baz alarak tanımlar. Mizah, şiirde vazgeçilmez değildir.

Mizah, “şiirdeki öz’ün, içeriğin gerektirdiği bir tutamak; yaşam, düşün, anlatım gücümün yönergesinde bir doğal olgu; acun görüşümü yansıtırken yararlandığım bir öğe…” dir (Eloğlu, 1972: 10).

Şair, mizah ögesine gerçek bir toplumsal eleştiri ögesini şiirsellik içinde kazandırarak, yapmacık duygusallığı ve resmi ciddiyeti saf dışı bırakarak yalın bir şiir yaratır (Hilav, 1993: 159). 1940’lı yıllardan sonra sanat eserlerinde, toplumda görülen eksikliklere, politik sorunlara, insanlar arasında görülen ayrımcılığa dikkat çekmenin en etkili yöntemi mizah ve ironidir. Bunu en açık şekilde ortaya koyduğu ilk kitabı Düdüklü Tencere salt humoristik şiirlerden oluşur. İlk üç kitabı Düdüklü Tencere, Sultan Palamut ve Odun’da humour toplum eleştirisi için önemli bir unsurdur. Daha sonraki kitaplarında da kullanılan “humour”un etkisi azalmasına rağmen kaybolmaz.

Eloğlu’nun şiirlerinde sıkça kullandığı diğer bir unsur “ironi”dir. İroninin amacı da toplumsal olaylara, sorunlara dikkat çekmek ve eleştirmektir. Eleştiri yapılır ancak sorun bir çözüme ulaştırılmaz ya da çözüm yöntemleri geliştirilmez. Genellikle

“öyküleme” yöntemi kullanılırken ironiye başvurulur. Komediden farkı ise ironinin alay ve acımasız bir eleştiri sunmasıdır. Turan Karataş’ın Edebiyat Terimleri sözlüğünde

“Yaşanan saçmalıkların, karşıtlıkların daha etkili ve vurucu bir şekilde anlaşılmasını sağlamak amacıyla, asıl anlamın gizlenerek bütün bunların doğal bir olaymış gibi anlatılmasıdır” şeklinde tanımlanır. Cebeci’ye göre de ironi, “satir”in kullandığı bir tekniktir.

Çağdaş ironinin çıkışı 16. yüzyıla kadar uzanır. Bu yüzyıldan itibaren insanoğlunun hayatının temel çelişkileri giderek artar. Bu da ironinin ortaya çıkmasına ve sıkça kullanılmasına neden olur. Farklı ideolojilerin ortaya çıkışı ve bu ideolojiler arasında çıkan çatışma en önemli unsurdur. “Avrupa’da 16. yüzyıla kadar temel ideoloji Hristiyanlıktır. Bu ideoloji “içinde yaşadığımız dünya” ile “Tanrısal mekan” arasındaki hiyerarşik ayrıma dayalı bir evren anlayışını temsil eder. Bu cinsten kendi içinde bütünlüğü olan ve değişime tabi olmadığı için “kapalı” olarak nitelendirilebilecek bir ideolojinin, değişimi öngören “açık” ideolojiler tarafından tartışılmaya başlanması ve giderek yerinden edilmesiyle de “genel ironi” kavramı ortaya çıkar” (Cebeci, 2008:

282-283).

İroninin temel özelliklerinin karışıklıklar ve çelişkiler olmasından ötürü, Eloğlu’nun 1950’li yıllardan sonra ironi kavramını sıkça kullanmasının sebebi siyasaldır. Şair, İnönü döneminde yetişmiştir. Bu dönemde görece baskıcı bir totaliter politika benimsenmiş ve demokrasiye geçiş ertelenmiştir. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na katılmamasına rağmen sosyal, siyasi ve kültürel açıdan etkilenir. Savaşa katılmamasına karşın Almanya’yı gizliden gizliye destekleyen iktidar, Sovyetler Birliği’ne karşı çıkar. Sosyalist ve faşist gördüğü yazarları, şairleri tutuklatmış; dergi ve gazeteler üzerinde ise baskı uygulamıştır. 1950 yılında çok partili döneme geçiş ile İnönü dönemi sona ermiş ve Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Özgürlükten yana olduğunu iddia eden Demokrat Parti döneminde de baskı yönetimi devam etmiş, yozlaşma ve yabancı ideolojiler giderek kendini hissettirmiştir. Avrupa ve Amerika’nın baskıları bu dönemde de karışıklıklara sebep olur ve 1960 yılında askerî darbe gerçekleşir. Baskı ve korku altında yapılan sanat çalışmaları da bu siyasi olaylardan büyük ölçüde etkilenir. Şair ve yazarların bazıları bireysel konulara yönelerek kendi köşelerine çekilmeyi yeğlerken bazıları da bu kargaşanın içinde yer alır.

Metin Eloğlu, bu dönemde “ironi” vasıtasıyla olumsuzlukları eleştirmeye çalışır.

Diğer toplumsal-gerçekçilerden farklı olarak şiirine ironiyi katarak isyanını dile getirir.

O, şiirlerinde bağırmamış, kılıç kuşanmamış, kan dökmemiş sadece yüzlerde acı bir gülümseme ve kafalarda derin düşünceler bırakan bir şair olmuştur.

Kendi şiirindeki ironi ögesini kullanma nedenini ise “ironi bir bakıma kestirmeden gitme yöntemidir eleştirici ozan için. Yoksa özgün olabilmek için seçildiğinde hiçbir işlev bu yükü taşımaz. Nedir ki, ozan bilerek, isteyerek de seçemez genel yordamını; salt ekinine, yaşam serüvenine, “mizacı”na yaslı bir oluşumdur şiirsel tutumu; işte, şunca şiirimin kaçında var “ironi” dediğiniz? Toplumumuzdaki sakar gidişatı, dengesizliği “heccavlık” değilse de, düpedüz düşün ürünü sanatsal çıkışlar

“ciddi” eleştiriler ola ki tavsatır” (Eloğlu, 2010: 333) diyerek açıklar.

İkinci Yenicilerin ünlü şairi Cemal Süreya “ironi şiirde” üç isimden bahseder:

Metin Eloğlu, Can Yücel ve Salâh Birsel. Süreya’ya göre humour; bir dinamit ve ince, seçkin espri yöntemidir. Bununla beraber humour sadece bir güldürü ve eğleni değil, geniş anlamda bir espri yeteneğidir. Kişilik de humour da gelenekten doğar (Süreya, 2011: 195). Şair, yukarıda saydığımız üç ismin ironi kavramını karşı karşıya getirir ve

“Can Yücel’de ironi; aşırı ve sapkın ürünleri yan yana getirmez, sözgelimi azgınlaşarak sinizme kaymaz ya da kendi yapmacıklarını yaratmazken Metin Eloğlu ve Salah Birsel’de bu geçiş görülür. Can Yücel romantikken, Eloğlu’nda şiir bir yerde ipini koparır, ironi ögesi taşarak başlangıçta var olan moral ögeyi çatlatır, sinizme gider”

(Süreya, 1969: 75) der.