• Sonuç bulunamadı

3.2 İstanbul’un Fethi Sonrası Dönem

3.4.2 Şehzade Külliyesi – Mevcut Eser

Şehzade Külliyesi veya Şehzadebaşı Külliyesi olarak da anılan söz konusu eser; İstanbul’un en seçkin Selatin camileri arasında yer almaktadır. Fatih ve Beyazıt Külliyelerinden sonra yapılması dolayısıyla şehrin üçüncü büyük medresesi ve Selatin camisidir. Sultan I.Süleyman (Kanuni) tarafından, Manisa valisi iken genç yaşta vefat eden oğlu Şehzade Mehmed (950/1543) hatırasına yaptırılmıştır.

Yapının mimari, ünlü Türk mimarı ve dönemin Hassa mimarlar ocağı mimarbaşısı olan Mimar Sinan’dır. Sai Mustafa Çelebi’nin kaleme aldığı Tezkiret’ül Bünyan’da külliyenin inşasına Rebiülevvel 950/ Haziran 1543 yılında başladığı bilgisi bulunmaktadır [28]. Külliyenin bulunduğu nokta, eski Bizans aksı olan ‘MESE’ üzerinde olup, Valens Kemeri ve Beyazıt akslarının kesişiminde bulunmaktadır. Camii, iki eşit kareden oluşur ve açık-kapalı mekânları eşit bir biçimleniştedir. Avlu 5x5 kubbe ile çevrelenmiş, köşelerde 1’er kubbe ve ortada 3’er revak açıkta bulunmaktadır. Caminin iç mekandanında, plan düzleminden görülen 3x3 modüllük bir alan kaplayan kubbe ve 1x2 ( 2x1’lik ) kubbe modüllerinin kapladığı 4 yarım kubbe izlemektedir. Kubbeyi 4 adet fil ayağını birbirine bağlayan kemerlerin taşıdığı bir baldaken sistem oluşturarak taşıtan Mimar Sinan, daha sonra bunu Süleymaniye ve Selimiye’de kullanarak mutlak merkezi mekân anlayışına ulaşmaya çalışmıştır.

Merkezi mekân felsefesine erişmek; Türk – İslam mimarisinde yüzyıllar boyunca önemli bir gaye olarak görülmüştür. Esasen ilk olarak Bizans kiliselerinin çatı örtüsü olarak kullanılan kubbe formu; daha sonra Osmanlı’lar tarafından geliştirilmiş, kullanılmış ve tüm dünyada Osmanlı Kubbesi olarak tanınmıştır. Kubbe formu, dairesel yapısı ve yapının plan düzleminde merkezcil orta noktasına dikkat çektiğinden dolayı İslam’ın Tevhid inancı ve felsefesine uygun bulunarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Böylelikle geleneksel örtü sistemini kubbe olarak benimseyen Osmanlı mimarlığının, İstanbul’un fethinin ardından Türk mimarisinde merkezi kubbeler, yarım kubbeler ve çeyrek kubbeleri kullanması, Batılı tarihçiler tarafından Bizans’ın kopyacılığı ve devamı olarak algılanmak istenmektedir. Fakat Bizans mimarlığında, bu strüktürel elemanın örneği olan Ayasofya’da uygulanan plan şeması, bu bağlamda kendini yenileyememiş ve 6. Yüzyıldan itibaren Bizans Mimarlığında tek olmuştur [29].

Şekil 3.14 Şehzade Külliyesi vaziyet planı [28].

Kuban’a göre iç mekanda fazlasıyla hissedilen merkezi mekan anlayışının nedenlerinden biri olarak ise yapının müezzin ve hünkar mahfilleri dışında, cemaate mahsus mahvillerin yer almayışıdır [26]. Fakat ilk defa Şehzade Cami’sinde karşılaşılan yana doğru açılan yarım kubbeler aracılığıyla kanat sahınlaşmasından söz edilmektedir. Yarım ve çeyrek kubbelerin kullanımı sonucu, camiinin kuzey ve güney tarafılarında merkezi kare plandan dışarı taşmış yan mahfiller oluşmaktadır. Söz konusu bu mahfillerin Osmanlı Mimarlığı’ndaki masif cephe görüntüsüne hareket kattığı ve kütlesel olarak yapının yüksekliğini piramidel bir şekilde aşağıya doğru yaydığı gözden kaçmayacak kadar önemli bir etki oluşturmaktadır. Yan sahınların kuzey ve güney yönündeki bitişlerinde ise minareler yerleştirilerek, camii,minare ve avlu üçlüsüne başka bir boyut kazandırmıştır [28]. Mimar Sinan, bu pratikleri daha sonra Süleymaniye Cami’nde ve Selimiye Cami’nde geliştirerek tatbik edecektir. Cami konusundaki bu yenilikler caminin planından okunabilmektedir (Şekil 3. 14).

Vaziyet planından (Şekil 3. 14) okunabileceği üzere, cami etrafında bir iç avlu ve onun dışarısında dış avlu bulunmakta. Dış avlunun etrafında , caminin kuzeydoğusuna denk gelen yer de ise medrese bulunmaktadır. Medrese, külliyenin dış avlu duvarına bitişik olarak biçimlenmiş ve yapımına 1544 yılında başlanmıştır. Yaklaşık 3 sene inşaatı süren medrese, kitabesinden okunduğu üzere 954H/1547 yılında tamamlanmıştır. Dış avlu duvarında yer alan bir kapıdan girilen medreseyi, Selçuklu kümbetini andıran şadırvana sahip revaklı bir avlu ve onun etrafındaki “U” biçimli bir yerleşim şekillendirmektedir (Şekil 3. 15). Avlu etrafında oluşan bu dikdörtgen şekilli yerleşimde, girişin hemen karşısında klasik medrese düzeninde bulunan bir eyvan yer almaktadır. Ana derslikler ise medresenin güney tarafında şekillenmiştir. Medreselerde öğrenci ve hocaların namaz kılmaları için de kıbleye doğru yönelen ve bir mihraba sahip olan derslikler aynı zamanda mescit olarak ta kullanılmıştır. Ana dersliğin önünde yer alan revak ise diğerlerinden piramidal bir kubbe ile farklılaştırılmıştır. Hücreler ise bu şekillenmede yer alıp, geçiş elemanı olarak panditifin kullanıldığı kubbelerle örtülüdür [30].

Şekil 3.15 Şehzade Külliyesi medrese kesiti [28].

Külliye içerisinde bulunan diğer yapılar ise tabhane ve ahırlardır. Tabhane ve ahır kısımları medreseyle aynı duvar ekseni boyunca birbirlerine bitişik olarak konumlanmışlardır. Erken Osmanlı mimarisinin aksine camii biriminin bitişik bir parçası olarak değil, cami biriminden tabhane birimleri bu külliyede yapıdan tamamen koparılmıştır. Koparılan bu birimler cami avlusu dışarısında konumlandırılmış ve böylelikle değişen bir fonksiyon şeması ile tabhane ve ahır “kervansaray” kompleksi içerisinde dışarıdan bağımsız olarak işlevlerini sürdürmüştür [28].

Şekil 3.16 Alman mavileri haritasında şehzade külliyesi (1913-1914)

Şehzade Külliyesinde bulunan diğer yapılar 1913-1914 yıllarında oluşturulan Alman mavileri haritalarında da görülmektedir (Şekil 3. 16). Haritadan okunabildiğine göre külliyenin içerisinde; medrese, imaret , sıbyan mektebi, kütüphane, türbeler, mezarlıklar bulunmaktadır. Ayrıca cami haziresinde Külliye’ye adını veren Şehzade Mehmet’in türbesi başta olmak üzere dönemin önemli paşalarından olan ;

• Rüstem paşa türbesi • İbrahim Paşa türbesi

Benzer Belgeler