• Sonuç bulunamadı

3. REZĠDANS KONUT TĠPĠNE BAKIġ

3.2 Ġstanbul ve Rezidans

Dünyanın üretimden çok tüketime ve dıĢ borçlara dayalı olarak kalkınmaya çalıĢan ülkelerinin azmanlaĢarak büyüyen kentleri, bu yarıĢta yer kapabilmek ve uluslararası sermayeyi kendilerine çekebilmek adına amansız bir rekabete girmiĢ bulunmaktadırlar. Özellikle az geliĢmiĢ dünya metropolleri, New York, Londra, Tokyo, Frankfurt gibi ―dünya kenti‖ olabilmek adına her türlü imkânı koz olarak ileri sürerek tüketme ve kontrolsüz ve plansız bir büyüme ile karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Dünya Bankasının raporlarına göre 2030 yılına kadar dünya nüfusuna katılacak olan 2 ila 3 milyar kiĢinin % 97‘ sinin yaĢayacağı ve var olan nüfus ve kentsel yoğunluklarının ikiye katlanacağı ön görülen bu mega-kentler arasında Ġstanbul da yer almaktadır (Yapıcı, 2005) (ġekil 3.6).

Günümüzde dünya metropollerinin her birinin sahip olduğu değerlere göre üstlendiği bölgesel hatta uluslararası roller vardır. Chicago ve Los Angeles bölgesel öneme sahipken New York, Tokyo gibi Ģehirler 21. yy ‗a yönelik dünya metropolleridir. Bununla birlikte Londra‘nın dünyanın finans merkezi, Paris‘in ise dünyanın entelektüel merkezi olması gibi dünya metropollerinin üstlendiği özellikli iĢlevleri de vardır. Ana hatları ile aktarılmaya çalıĢılan uluslararası metropol kavramı senaryosunda Ġstanbul‘un yerinin, kimliğinin ve konumunun tartıĢılarak ortaya konması gerekmektedir. Ġstanbul‘un ― Dünya Kenti‖ kimliği ancak bu Ģekilde tanımlanabilecektir.

Dünya üzerindeki 128 merkez arasından seçilen, 40 dünya metropolü arasında yer alan Ġstanbul, dünyanın en kalabalık kentleri arasında 21. Sırada yer almaktadır (Brinkhoff, 2010). Ġstanbul‘ un metropol tanımına uygunluğu dıĢında, diğer dünya metropolleri ile benzerlik ve farklılıkları, ülke ve ülkelerarası platformda üstlendiği rol de Ġstanbul‘un kimliğini ortaya çıkartmada temel verileri oluĢturmaktadır. Yalnız coğrafi konumu, doğal ve kentsel peyzajlarıyla yada birçok uygarlıklara beĢik olan kültür mirasıyla değil, ulusal ekonominin çok güçlü faktörleri ile yaratılmıĢ bir metropol olarak ülkesel ve giderek ülkelerarası bir öneme sahip olmaya baĢlamıĢtır. Bununla birlikte Ġstanbul dünya kenti kimliğinin pekiĢtirilmesinde en büyük engellerden biri olarak beliren yerel yönetim sorunları çözümlenemediği sürece Ġstanbul‘ un dünya kenti imajının olgunlaĢmasını olumsuz yönde etkileyecek, aynı zamanda Ġstanbul‘ un geleceğine iliĢkin ciddi bir vizyonun eksikliği ile birleĢtiğinde Ģehrin taĢralaĢmasına da katkıda bulanacaktır. 1950‘lerden itibaren Ġstanbul‘ da görülen geliĢmeler, karayolu ağırlıklı ulaĢım sistemi ve sanayileĢme süreci sıkı sıkıya bağlıdır. Böylece sanayi alanları istihdam ettiği gücü için konut alanlarını çevresine çekmiĢ, Ġstanbul belediyesi sınırları dıĢına taĢan konut-sanayi alanları yönetimsel sorunlar nedeniyle kentin kontrolsüz geliĢimine neden olmuĢtur. Bu dönem zarfı içinde kendi yetki alanları dıĢında bocalayan yerel yönetimin sorunları günümüz Ģartları altında da devam etmektedir. Günümüz dinamik ve modern toplumunun sosyo-ekonomik, siyasi beklentilerine cevap vermede yetersiz kalan bu yönetim felsefesi kamu yönetiminin, yerel düzeyde örgütlenmesini ve dolayısıyla ideal yerel yönetim bilincinin oturması yolunda bütüncül ve uzun dönemli çözümlere ulaĢmasını engellemektedir (Çubuk, 1994).

Tek Ġstanbul'dan veya merkezden söz etmek mümkün değildir. GeniĢ ve yaygın bir coğrafya olan Ġstanbul‘da kentin farklı bölgeleri birbirine bağlanmamıĢtır. YerleĢik bir tren, metro ağı olmadığı ve ulaĢım sadece karayoluyla yapıldığı için Ģehrin bütünlüğünden, entegrasyonundan ya da bir merkezinden söz etmek mümkün değildir. ġehir birbirinden kopuk, birbirine uzak, birbiriyle ilgisiz bölgeler ve mahallelerdir. O bakımdan Ġstanbul'da bir ortak kültürel dokudan da söz edilemez. Yani sadece coğrafya olarak değil kültürel coğrafya olarak da bir tek Ġstanbul yoktur. Bu kültürel kopukluk iki ayrı uçtan beslenmektedir. Birincisi gitgide daha hızlanan ve sertleĢen bir gettolaĢma olmasıdır. Bunu tetikleyen ana sebep göç ki, bu, Ġstanbul'un ana sorundur. Yılda yüzde 4 nüfus artıĢı ve yüzde 14 araç artıĢı ile bu kent sadece taĢınmaz bir insan yükü üretmekle kalmayıp aynı zamanda birbirini dıĢlayan kültürel coğrafyalar da oluĢturmaktadır. Farklı kentlerden göç etmiĢ nüfusun topluca oturduğu mahalleler bir diğerinkine kapalıdır. Bundan hareketle kentin 'eskileri' veya 'yerleĢikleri' de kendilerini siteler, 'kent'ler, 'konak'lar kurarak dıĢarıya kapatmakta ve sonuçta birbirini duymayan, anlamayan, tanımayan cemaatler oluĢmaktadır (Kahraman, 2009).

Ġstanbul kentinin yaĢadığı yerel yönetim örgütlenme sorunlarının bir diğer önemli nedeni ise planlamada olan yetersizliklerin yoğun nüfusu kaldıramayarak deforme olmaya baĢlamasıdır. Planlamada göz önünde bulundurulmayan iĢlevlere yönelik arazi kullanımları arasındaki iliĢkiler, iĢlevsel bağlılıklar, Ģehir planlarının ekonomik ve sosyal nitelikleri gibi kavramlar arka plana atılmıĢtır. Bu amaçla 1967 yılında planlama için hazırlanan ön raporlarda Prof. Piccinato 50 km. yarıçapında bulunan Ġstanbul metropoliten alanın geliĢimini etkileyen fiziksel ve ekonomik faktörleri çok daha geniĢ bir alan içinde düĢünmek gerektiğini savunmaktadır (Kortan, 1999). Tarımsal üretim, sanayi, turizm ve doğal kaynaklar, deniz ulaĢtırması, yol Ģebekesi bu geniĢ alan içinde bütünlüğü sağlayacak bir yönde planlanabildiği takdirde kalkınma yönünden yararlı bir organize yapı kurulabilecektir. Klasik dairesel planlama(radial cocentric) geliĢimi durdurarak doğrusal açık bir sistemin (linear) tercih edilmesi, aĢırı yoğunlaĢmayı önleyecek ve çeĢitli fonksiyonel değiĢim, imkânlarına daha iyi cevap verebilecektir (ġekil 3.7). Planlamada bir diğer önemli nokta ise yapılacak olan değerlendirme de metropoliten alanın çevre yerleĢimleri ile değerlendirilmesi olacaktır. Böylece yönetimsel boĢluklardan oluĢan dağınık ve rastgele bir yerleĢme modeli yerini organize olmuĢ bir bütüncül kent omurgasına

bırakarak, kentin yerleĢimi ile ortaya çıkan ekonomik, sosyal, kültürel ve politik tablo daha net okunabilecektir. Bu açıdan bakıldığında bir kentin toplumsal iĢ bölümlerinin belirlenmesinin ve yönetimsel bir örgütlenmenin oluĢmasının, kent kimliğinin ortaya konması açısından ne kadar önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Kentin yapılaĢma biçimlerini, bünyesinde barındırdığı renkleri ile yaĢam biçimlerini, tüketim kültürünü ve planlama Ģekillerini ortaya çıkaran bu özellik gerek ülke bazında gerekse ülkelerarası bazda bilgi toplumunun var olma sürecinde küresel dünya vizyonuna ne kadar adapte olabileceğinin sinyallerini verebilmektedir (ġekil 3.8). Diğer bir deyiĢle tek tipleĢmeye baĢlayan dünya yaĢam biçimlerini ne kadar özümseyebildiğini ve bu doğrultuda aynılaĢmıĢ alıĢkanlıkların doğrultusunda geliĢen yapı birimlerinin ne ölçüde doğru kullanıldığını algılayabilmekteyiz (Çubuk, 1994).

ġekil 3.7 : Luigi Piccinato‘nun Önerisi (1957-1967) (Kortan, 1999)

ġekil 3.8 : Esentepe‘den Levent‘e bakıĢ (Url-111).

Ġstanbul tarih boyunca çeĢitli yolların kesiĢtiği, ticaretin ve ithalatın yapıldığı kent olarak dünya ile iletiĢim halinde olan bir merkez niteliğindedir. Bir metropol olarak ve kozmopolit yapısının da katkısıyla farklılıklar içinde çeĢitlilik, ekonomi ve yaĢam

tarzı sergilemektedir. Farklı ulus ve bölgelerden insanları bünyesinde barındıran Ġstanbul nüfus açısından da bugün dünyanın en büyüklerinden biridir. Farklı gereksinmelere ihtiyaç duyarak mimarların diğer merkezlerde bulunmayan olanakları kullanmalarını sağlayan kent bu sayede birikim ve deneyim edinmelerine de sebep olmaktadır.

Ġstanbul yükselen yapıları ile dünyada üst sıralarda yer almaktadır. Nitekim mimarlık eserlerinde; Dünya‘daki iletiĢim ağı sayesinde odak noktalar haline gelen diğer metropollerde görülen yapılaĢma biçimi kendini göstermektedir (ġekil 3.9). Bu durum hem konumu sebebiyle bir ticaret merkezi olan Ġstanbul‘un farklılaĢan tüketim alıĢkanlıklarından hem de bu kavramın etkisi altında geliĢen yaĢam tarzından kaynaklanmaktadır. Belki de bu sebepten dolayı zaman zaman metropolün tarihi dokusunu hiçe sayılarak 21. yy.‘ın bir getirisi olan çağdaĢ yaĢam bağlamında geliĢen yapı tiplerine, baĢka çevre ve koĢulların ürünleri de olsa, daha çok rağbet edilmiĢtir. Bundan dolayıdır ki kimi çözümlerin altyapı açısından çevre verileri ile uyuĢmadığı ve kentin siluetine getireceği olumlu etkiden çok onu bozduğu gözlenmiĢtir. Bu durum modern hayatın elit kesim tarafından talep edilen lüks konut ihtiyacını karĢılayamamakta ve kullanılmamaktadır.

ġekil 3.9 : Önde Selenium Twins Residence , Arkada Polat Tower Residence ve Selenium Residence (Url-112).

GeliĢen ekonomi, sosyal yapıda gelir ve kültür uçurumunu da beraberinde getirmektedir. FarklılaĢan konut tipleri, ulaĢım, zaman kısıtlılığı, değiĢen yaĢam tarzları ve tüketim alıĢkanlıkları doğrultusunda elit kesime hitap eden bir görev üstlenmektedir (ġekil 3.10). Bir ticaret merkezi ve ülkenin kalbinin attığı yer olarak diğer Ģehirlerden farklılaĢan Ġstanbul artık yabancılar için bir çekim noktası haline gelmekte ve dünya standartlarına uyum aĢamasında değiĢime uğramaktadır (Url- 113).

ġekil 3.10 : Trump Tower dıĢ mekan ve spor alanı (Url-93).

Günümüzde pek çok nitelikli konut sitesinin sağladığı sosyal tesisler, spor merkezleri, kapalı-açık otopark, site güvenliği, profesyonel yönetim, çocuk oyun alanları, düzenlenmiĢ yeĢil alanlar gibi özelliklerin hepsini veya bir kısmını sağlamalarının yanında rezidans yapı tiplerinde ek bir takım iĢlevler de kullanıcılarına sunulmaktadır (ġekil 3.11). Bu yapı tipine asıl talebin ortaya çıkmasını sağlayan bu iĢlevler projeden projeye değiĢmekte ve bu farklılaĢma kullanıcı seçimlerine de yansımaktadır.

ġekil 3.11 : Anthill Residence açık havuz modeli (Url-6).

Bu anlamda otel konforu ve imkânları sunan rezidanslarda concierge, güvenlik, housekeeping, kuru temizleme, vale parking, spor imkânları gibi iĢlevler zamanla yarıĢan, yüksek gelire sahip, tek yaĢamayı tercih eden ya da sık seyahat eden kullanıcılara sunulmaktadır (ġekil 3.12). Yoğun çalıĢma temposu içerisinde ihtiyaçlarını gidermek için arayıĢa girip ulaĢmak için zaman ve enerji kaybetmektense bu iĢlevleri ellerinin altında hazır bulmayı tercih eden kullanıcı profilleri rezidanslara talebi arttırmaktadır.

ġekil 3.12 : Andromeda Residence fuaye (Url-5).

Rezidans‘larda yaĢayanların çoğu A-B sosyo-ekonomik grubuna dâhil, uzmanlık gerektiren bir meslek sahibi ve 30 yaĢ üstündedir. Ġstanbul‘ da B ve üst gelir

seviyesine sahip bu grup nüfusun yüzde 22‘ sine denk gelmekte ve bunların önemli bir bölümü rezidans ve lüks konutlarda yaĢama özlemi içindedir. Bu durum elit kesimin konut seçimine yönelik talebini de ortaya koymaktadır. Rezidanslara yönelen kullanıcının ev sahibi olmayı sadece bir ihtiyaç olarak görmediği, kendi zevkini yaĢadığı mekâna yansıtmak isteyen bireylerden oluĢtuğu gözlenmektedir (ġekil 3.13). Ġstanbul metropolünde üst gelir grubunun bir kısmı sessiz sakin kent çeperlerini tercih ederken bir kısmı ise Ģehirden vazgeçmeyerek rezidans tipi konut yapılarında ikamet etmeyi tercih etmektedir. Kent merkezini tercih eden bu kesim iĢleri dolayısıyla Ģehir içinde olması gereken yöneticiler, sanatçılar ve iĢ adamlarından oluĢmakta olup yaĢ ortalaması kent çeperinde yaĢamayı tercih edenlere göre daha düĢüktür (Balaban, 2006). DeğiĢen iĢ tanımları, endüstriyel yapıdan enformasyon toplumuna geçiĢ, metropollerin artan beyaz yakalı çalıĢan talebi, kültür sanat etkinlikleriyle sosyal donatıların genelde merkezde yoğunlaĢması gibi nedenler bir kente dönüĢ organizasyonunu ve buna bağlı olarak bilinçli tüketici talebini de beraberinde getirmektedir.

ġekil 3.13 : Anthill Residence dıĢ cephe modeli (Url-6).

Ġstanbul‘da son 15 senedir görülmeye baĢlanan rezidans konut tipi tüketici talebindeki yoğun artıĢ sebebiyle metropolün geneline yayılım içerisindedir. Bu

noktada yapılacak çalıĢma, Ġstanbul ölçeğinde modelin analizi ve farklı boyutlarda yarattığı etkiler anlamında değerlendirilmesi açısından önemlidir. Böylece hem günümüz koĢullarının anlaĢılması hem de gelecekte kent ve konutun geliĢimine iliĢkin öngörülerde bulunulması mümkün olacaktır.

Benzer Belgeler