• Sonuç bulunamadı

ĠĢletmeler Arasındaki Performans Farklılıklarını Açıklayan YaklaĢımlar

KURUMSALLAġMA VE ĠġLETME PERFORMANS

2) Çalışanlarla İlgili Boyut: Çalışanlarla ilgili boyutu, nitelikli işgörenleri işletmede tutabilme becerisi ( Wei & Nair, 2006), nitelikli işgörenleri işletmeye

1.2.2. ĠĢletmeler Arasındaki Performans Farklılıklarını Açıklayan YaklaĢımlar

İşletme performansıyla ilgili yazın incelendiğinde işletmelerin performanslarını etkileyen faktörlerle ilgili farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Bu çalışmada konuyla ilgili öne çıkan yaklaşımlar aşağıda anlatılmıştır.

Stratejik yönetim yaklaşımı, işletmeleri sosyo-teknik açıdan bir bütün olarak ele almakta ve işletmeler arasındaki performans farklılıklarını

incelemektedir. Stratejik yönetim yaklaşımı, stratejik karar verme sürecini ön plana çıkaran bir yaklaşımdır. Stratejik kararlar uzun dönemleri kapsayan, riskli sonuçlar içeren ve işletmenin bütününü ilgilendiren bir yapıdadır. Üç temel özelliğe sahiptir (Merih, 2012);

1. "Enderlik: Stratejik kararlar bir dönemde verilir ve uzun bir stratejik karara kadar değişmez".

2. "Evrensellik: Stratejik kararlar, işletmenin bütün kaynaklarının ve enerjisinin verilen karara göre harekete geçirilmesini

gerektirir".

3. "Belirleyicilik: Stratejik kararlar, kendilerinden sonra verilecek bütün kararların ve davranışların tipini ve doğrultusunu belirler".

İşletmelerin uzun dönem içinde başarıyı yakalayabilmeleri yaratıcı stratejilere bağlıdır. Yaratıcı stratejiler oluşturabilmeleri için de pazar payını temel alan bakış açısından ziyade yeni pazarlar yaratma yoluna gidilmelidir. Hamel ve Prahalad‟ın temel yetkinlik çerçevesindeki değerlendirmelerine göre, işletmenin rakipleri tarafından kolaylıkla taklit edilemeyecek becerilere sahip olması gerekmektedir. İşletmenin belirli konudaki becerisi, müşteriye işletmenin

rakiplerinden çok farklı bir fayda sağlamalıdır (Usta ve Öztayşi, 2012). Stratejik yönetim yaklaşımında öne çıkan bir diğer isim ise Porter‟dır. 1980‟lerde dünya ticaretindeki gelişmeler stratejiye yeni bir yaklaşım getirilmesini gerektirmiştir. Strateji konusunda en önemli model, Porter tarafından oluşturulmuştur. Modele göre işletmenin piyasadaki durumu (pozisyon) önemlidir. Stratejik bir pozisyon için ekonomik etkinlik gereklidir, fakat yeterli değildir. Ekonomik etkinliğin yanında daha etkin bir teknoloji kullanmak, daha iyi bir sanayi mühendisliği yapmak ve işgörenleri en iyi şekilde motive etmek gerekmektedir (Merih,2012). Ürün farklılaştırmasına dayalı bir rekabet söz konusudur (Usta ve Öztayşi, 2012). İşletmenin rakiplerinden üstün olabilmesi için devamlılığı olan ve koruyabileceği bir fark yaratması gerekmektedir (Merih, 2012). Porter‟a (1980) göre

İşletmelerin rekabet avantajı elde edebilmeleri için kaynaklarından ve yeteneklerinden faydalanabilecek bir sektör bulması, ayrıca işletmenin

çevresindeki fırsatları en iyi şekilde değerlendirerek kaynaklarını ve yeteneklerini kullanabileceği en uygun stratejiyi belirleyebilmesi ve rakiplerinden üstün

olabilmesi için belirlediği stratejiyi sürdürmesi gerekmektedir (aktaran Yalçın, 2010, ss.64-65 ).

Pazarlama yaklaşımında ise kaynak temelli (avantajı) teoride, istenilen yönetsel çabalar, varlıklar ve yetenekler olarak bir araya getirilebilecek belirli kaynaklarla sağlanabilir (Makhija, 2003; Koçak, Özer ve Gürel, 2005).

İşletmelerin sahip olduğu varlık ve yeteneklerindeki farklılığı, farklı özelliklere sahip işletmelerin performanslarının da farklı olması, bu kaynakların rekabet üstünlüğü sağlanmasında etkili olduğunu göstermektedir. Kaynak temelli

yaklaşım işletmelerin arasındaki performans farklılıklarını açıklamada önemli bir etkiye sahiptir (Hooley et al., 1999; Koçak vd., 2005). Kaynak temelli (avantajı) teori ilk olarak Hunt and Morgan‟ın (1995) geliştirdikleri bir rekabet teorisidir. Örgütsel öğrenme rekabet sürecinde yer almalıdır. Toplumsal kurumlar rekabet sürecine etki etmelidir çünkü bu kurumların rekabet kapasitesine katkısı olduğu

düşünülmektedir (Hunt & Morgan, 1997; Yalçın, 2010). Hunt ve Morgan‟a göre işletmeler finansal, fiziksel, yasal, beşeri, örgütsel, bilgisel ve ilişkisel kaynakları sayesinde rekabet üstünlüğü elde eder (Stoelhorst & Raaij, 2004).

Alderson‟a göre işlevsel (fonksiyonalist) düşünce ekolü, işletmeler

arasındaki rekabet üstünlüğünü farklılaştırma ve yenilik sürecine bağlamaktadır. İşletmelerin birincil amaçları varlıklarını sürdürmektir. İşletmeler hayatta kalmak için tüketicilerin (hanehalkının) sadakatini kazanma konusunda diğer işletmelerle rekabet eder. Day and Wensley (1988) ise rekabet üstünlüğünün doğasını

açıklamak için kaynaklar, konumlar ve performans göstergelerinden oluşan bir yapıyı önerirler (Stoelhorst & Raaij, 2004). Rekabet üstünlüğü, işletmelerin üstün kaynaklarından (daha üstün yetenekler, daha üstün kaynaklar), konumsal

üstünlüğüne (daha üstün müşteri değeri, daha düşük maliyetler) ve performans göstergelerine (memnuniyet, sadakat, pazar payı, nispi kar) doğru ilerleyen nedensel bir zincire göre açıklanır (Day & Wensley, 1988; Stoelhorst & Raaij, 2004). Dickson‟un dinamik dengesizlik yaklaşımına göre tüketicilerin zevkleri, tercihleri ve davranışlarındaki değişiklik işletmelerin arzında değişime neden olmaktadır. Alıcı ve satıcıların davranışlarındaki değişimle birlikte arz ve talebin değişmesi de işletmelere rekabet üstünlüğü açısından fırsatlar sunmaktadır (Dickson, 1996). Belirli şartlar dâhilinde pazardaki dengesizlik, ilerlemeyi teşvik eder, işletmeler açısından sektörel sıçrama sağlayarak ekonomiyi dinamik bir sürecin içine dâhil eder (Streeten, 1966; Yavilioğlu, 2002).

İşletme performansını etkileyen faktörlerle ilgi yaklaşımlardan bir diğeri ise işletme ekonomisi yaklaşımı‟dır. Bu yaklaşımda yer alan ilk görüş işletmeler arasındaki performans farklılıklarının işletmelerin verimlilik farklılıklarından kaynaklandığını belirten Chicago ekolüdür (Stoelhorst & Raaij, 2004). Chicago ekolüne göre sektördeki yüksek pazar paylarının nedeni işletmelerin üstün nitelikteki etkinlikleridir ve iktisadi etkinliğe ulaşmak amaçlanmaktadır (Ardıç,

2004; Karagöz, 2011). Üretici ve tüketicilerin artı değer elde etmesi neticesinde etkinlik ölçülebilir. Piyasada kar ya zora dayalı olarak ya da etkinlik ve verimlilik yoluyla ortaya çıkar. Zora dayalı bir paylaşımın pazarda kabul edilmemesi

neticesinde verimlilik sağlayamayan teşebbüsler pazardan çekilecektir (Arı, 2003 ).

İşletme ekonomisi yaklaşımında yer alan diğer görüş ise Schumpeter‟e aittir. Schumpeter‟e göre yenilik (inovasyon) teknik gelişme ya da yeni

kaynakların bulunması anlamına gelmektedir. Pazara yeni bir ürünün sunulması, yeni bir üretim tekniğinin kullanılması, yeni bir pazarın açılması, yeni bir

hammadde kaynağının bulunması, herhangi bir sektörün organizasyonunda değişiklik yapılması gibi süreçler yenilik olarak değerlendirilmektedir (Aydoğuş, Türkcan, Çalışkan ve Kopurlu, 2009). Yenilikçi anlayış, ürünler için olduğu kadar süreçler ve fikirler için de geçerlidir, ayrıca yeni fırsatların takip edilmesi ve değerlendirilmesi de önemli bir husustur (Fiş & Wasti, 2009). Yenilik süreci, işletmeleri teknoloji, organizasyon ve çaba konularında yenilikler yaratmaya teşvik edecektir böylelikle endüstrinin bütününde verimlilik artacaktır. Bu şekilde oluşan bir rekabet daha az verimli işletmelerin yerine daha verimli işletmelerin geçmesini sağlayarak endüstride dinamizm sağlayacaktır (Günalp; Özel 2005; Carlin, Haskel & Seabright, 2001).

Endüstriyel örgüt ekonomisi yaklaşımında ise endüstri koşullarının işletmelerin rekabet koşullarının temel belirleyicisi olduğu ifade edilmektedir. İşletmeler başlangıçta endüstri çevresine uyum gösterir fakat daha sonra rekabet arttıkça endüstri çevresine uyum sağlayan tepkici davranışlarını yenilik

yaratmaya dönük davranışlarla değiştirmek zorunda kalır. Zamanla bu yeni değerler işletmeye özgü olmaya başlar ve bu da işletme performansında oldukça önemli bir etkiye sahiptir (Öcal ve Ağca, 2010).