• Sonuç bulunamadı

ĐHSAN OKTAY ANAR’IN HAYATI VE SANATI

Đhsan Oktay Anar 1960 yılında Yozgat’ta doğmuştur. Ailesi Đstanbullu olan Anar, 1974’ten beri Đzmir’de yaşamaktadır. Yazarın ataları Kazan’dan 1893’te Đstanbul’a gelmiştir. Yazarın büyükbabası Đstanbul’a yerleştikten sonra soyadı kanunu ile beraber Anar soyadını almıştır. Anar’ın babası Mehmet Sait Bey, Tekel’de müskirat eksperidir. Mehmet Sait Bey, oruç tutan ancak düzenli olarak namaz kılmayan biridir. Annesi Bedia Hanım ise Đstanbullu bir bayandır. Babası gibi o da dini terbiye ile büyümüş, modern bir kadındır. Bedia Hanım, Mehmet Sait Bey gibi memurdur. Yazarın Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Evin en küçüğü kendisidir.

Đhsan Oktay Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu Đstanbul’da okumuş, lise çağlarında Đzmir’e gelmiştir. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi’ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır. Bunun üzerine yazar, lise eğitimini akşam lisesinde tamamlar. Lise eğitiminin ardından Ege Üniversitesi Felsefe bölümünü kazanan Anar, ardından yüksek lisans eğitimini de aynı üniversitede tamamlar.

Doksan sonrası Türk edebiyatının postmodern çizgideki önemli yazarlarından olan Đhsan Oktay Anar küçük yaşta kitaplarla tanışır. Bir süre sonra kütüphane tozu yutan kitap müdavimleri arasına girmiştir. Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi’nden atılır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştıran yazarın şimdiye kadar basılmış beş eseri mevcuttur. Bir de basılmamış olan Tamu adlı çalışması vardır; ancak 1991'de yazdığı bu romanı yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleri ile görüşen sanatçı, daha sonra bu eserini tekrar incelediğinde beğenmez ve yayımlatmaktan vazgeçer. Bu durum Anar’ın, eserlerine öz eleştiri ile bakabilen bir sanat anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Đhsan Oktay Anar’ın eserlerindeki olağanüstü olaylar, her şeyin mümkün olduğu büyülü atmosfer dikkat çekicidir. Bu gibi fantastik unsurlar onun eserlerini özgün kılan niteliklerdendir. Aynı zamanda bu durum, onun sanat anlayışını da ortaya koymaktadır; zira yazar eserlerini realist bir bakış açısı ile kaleme almamıştır. Aksine o, gerçekliğin sorunsallaştığı, taklidin ve gerçeküstünün ön plana geçtiği fantastik eserler ortaya koymuştur. Doğu anlatı geleneği ile Batılı modern teknikleri harmanlayarak, kendine has bir anlatım biçimi oluşturmuştur. Bu da sanatçının her iki medeniyeti kuşatan, sentezci sanat anlayışının yansımasıdır, diyebiliriz. Aynı zamanda yazar, işlediği konular, yarattığı karakterler ve

oluşturduğu mekânlar yönüyle tam anlamıyla yerlidir. Onun eserlerindeki atmosferde yabancı bir diyara özlem söz konusu değildir. Sanatçının “Ben oryantalist değilim. Yani ben Doğucu değilim Doğuluyum. Ben bu coğrafyanın insanıyım ve bu benim elimde olan bir şey değil. Bunda herhangi bir övünme ve yerinme gibi bir durum da söz konusu değil. Ben Doğuluyum çünkü ağır yağlı yemekleri severim, Evliya Çelebi okumaktan zevk alırım, Uğur Rıza'yı dinlemekten hoşlanırım. Bu zevkler benim Doğulu olduğumun küçük göstergelerinden birkaçı... Doğucu olmakla Doğulu olmak arasındaki fark, kral olmakla kralcı olmak arasındaki fark kadar büyüktür.”58 ifadeleri onun bu yönünü ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Geniş halk kitlelerine ulaşıp topluma mal olmak gibi bir kaygısı olmayan yazar “Benim eserlerimin ömrü belki on yıldır, belki de bin yıldır. Bu beni ilgilendirmiyor. Benim için o eseri çok az da olsa bir kaç kişi farketmişse ve tesselli bulmuşsa yeterlidir.”59 diyen Anar, eserlerinin bir sanat akımına dahil edilmesinden rahatsızlığını, “Romanlarımın ille de bir kategori içine sokulması gerekmiyor. Bir zamanların meşhur bir şarkısı vardı “Beni kategorize etme” diye; bu şarkının doğruluğuna inanıyorum. Herşey kendi ile vardır. Neyse odur, ille de bir yerlere bağlamak gerekmiyor. Postmodern roman olsun mu olmasın mı ya da popüler roman olsun mu olmasın mı beni pek ilgilendirmiyor.”60 sözleriyle dile getirir. Ayrıca Anar’ın sessiz sakin, pek ortalarda görünmeyen bir şahıs olması ve hiçbir zaman eserlerinin reklâmını yaptırmaması yazarın mütevazı bir kişilik taşıdığını gösterir.

Đhsan Oktay Anar romanlarını uzun bir araştırma ve okuma sürecinin ardından yazmaya başladığı eserlerindeki yıl farkından açıkça anlaşılmaktadır. Sanatçı ilk olarak anlatacağı olayı kafasında kurguladıktan sonra masasına oturur ve metinlerini oluşturmaya başlar. “Yazarken önce bir tam sayfa bitirir, sonra başa dönerek tekrar okurum. Ve kendime ne kadar zevk aldığımı sorarım. Eğer ben zevk almış isem okuyucu da zevk alır, diye düşünürüm.”61 diyen sanatçının eserleri “Bu toprakların sahip olduğu, ama nedense, özellikle son yüzyıl içerisinde hep inkâr edilmiş yahut unutulmuş yanlarımızı gözler önüne sermiştir Đhsan Oktay Anar. Bir nevi bizim gücümüzü yine bizlere göstermiştir. Binbir Gece Masalları’ndan eski Fars destanlarına, anonim hikâyelerden, efsanelerden, mitolojik kahramanlara kadar unutulmuş ne varsa, hem de nasıl becerdiği bilinmez, aynı samimiyetle ve de benzer duyguları uyandırarak anlatır bizlere. Tabi ki direkt olarak Binbir Gece Masalları’ndan alıntı yapmaz Đhsan Oktay Anar, ya da destanlardan, mitolojiden… Ama

58 Mehmet Demirci, (Temmuz, 2000); “Dünyaya Borcum Var”, Aksiyon, s. 57. 59 A.g.e. s. 57

60 A.g.e. s. 57 61 A.g.e. s. 57

onlardan beslendiği çok bellidir… Ve romanları da, tıpkı o beslendiği güzel eserler gibi, bizleri hayal âlemlerinin en ücra köşelerine kadar gezdiren, yeni isimlerde ama tanıdık giysi ve hallerde, yani bildik insanlarla tanıştıran birer şaheserdir. Đnsana yaşadığı toprakları daha bir sevdiren romanlardır bunlar.”62

Benzer Belgeler