• Sonuç bulunamadı

62 “Üstelik bıyıklarını burardı Kulağını kaşıdı Kız şimdi onun yürüdüğü kaldırımdaydı Tam

3 2 7 AYLAK ADAM ROMANININ FLANÖR DÜŞÜNCE BAĞLAMINDA İNCELENMESİ

62 “Üstelik bıyıklarını burardı Kulağını kaşıdı Kız şimdi onun yürüdüğü kaldırımdaydı Tam

ötekine geçmeyi düşündüğü sıra Kuledibi'nden Şişhane'ye çıkan yola saptı. Bu yolu tanıyordu. Bugünün hep tuhaf tesadüflerle yüklü olduğunu düşünür düşünmez, içinde eskiden burada geçmiş, hatırlasa sevineceği bir şeyi unuttuğu duygusu belirdi. Hatırlayamıyordu. Bir gün canı sıkkın, tramvayla geçerken bu sokağı görmüş -öteki ucundaki yangın kulesiyle asfaltın zıtlığı avutacak gibiydi- ilk durakta inip ona gitmiş, ama hiçbir şey değişmemişti. Bu değildi. Unuttuğu bambaşka bir şeydi. Belki tramvaydan inip geldiği gün de aynı şeyi aramıştı. O zamanlar bu sokakta anlayamadığı, Yahudice sandığı bir dil konuşulurdu. Acaba gene öyle miydi? Yoksa burada mı oturuyordu? Ne olursa olsun onunla ilk konuşması bu sokakta olacaktı. Bugün değil, yarın yahut başka bir gün, ama ille bu sokakta konuşacaktı.” (a.g.e.: 48- 49)

Romanın sonlarına doğru, C., kişiler ve olaylar hakkındaki izlenimlerini ve kendisinin bunlara karşı olan kayıtsız ama gözlemci tavrını iki kelimelik bir felsefeye indirgeyip romanı okuyucuya özetler:

“Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra; ‘Kumda yatma rahatlığı.’ A-da-ko: ‘Ağaç dalı kompleksi.’ Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki, gövdeden eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Ben buna ‘ağaç dalı kompleksi’ diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunlukla Kuyara dişidir. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako’yu budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona.”

C. bunları, Ayşe’ye kumda yatarken kalkıp yanına giderek söylemiştir. Başından beri eli paketlilere karşı gelmiş ama sonunda kumda yatma rahatlığına varmıştır, fakat; Ayşe’ye ve kendisine güveni tamdır, asi daldır o, uğraşılsa da kesilmez, yani ağaç dalı kompleksi devam eder.

Kumda yatma rahatlığı, daha çok normal insanlara ait bir davranıştır.

Alışılmış tatlar ve hazzı içinde barındırır; miskin bir aylaklık söz konusudur. Ayrıca şehre ve diğer insanlara karşı aykırı bir tavır da yoktur. Şehrin ve insanların içinde

63

ama onların gündelik telaşlarına dahil olmadan; Aylak Adam C. gibi tramvaylarda, sokaklarda vs. diğer insanları rahatsız edecek kadar rahat davranmadan sadece kendini dinleyerek, çalışmadan yaşama durumudur. Bu hâliyle “Ku-ya-ra” flanörün değil lümpenin tavrıdır. C.’nin “ağaç dalı kompleksi (a-da-ko”) diye adlandırdığı düşüncesi ise; bir yerde Deleuze ve Guattari’nin “nomad düşünce”siyle birleşir. Bu düşüncelerinde sadece nomad (göçebe) üzerinde değil, yersiz yurtsuzluk üzerinde de durmuş olan Deleuze ve Guattari’nin, bu felsefesi modern insanın köksüzlüğünü de kapsamaktadır. Bu mecburiyet aslında köksüzlüğü ifade eder. “Bu yersiz

yurtsuzluk sadece dış dünya ile alakalı değildir, insanın içinde ve zihninde de aranmalıdır.” (Sarı, 2012: 287-288) Aylak Adam’ın kendisini ayrı bir dal olarak nitelendirmesi de köksüzlüğüyle alakalıdır, zihnindeki kopukluklar, “kahramanın ve

romanın dilinin sıkıntılı olması” (Gürbilek, 2005: 53) bunların hepsi kahramanın kökten ayrılıp, kendi isteğiyle köksüz kalmasıyla, yabancılaşıp yalnızlaşmasıyla alakalıdır. Gelgelelim dal kesilse ya da başka bir yere uzasa bile kök ağaçtadır. Asla tam bir kopuş gerçekleşmez. C.’nin tedirginliği ve takıntıları da kopmak istediği/koptuğu ağaçta kökünün kalmış olmasıdır, nihai bir özgürleşme gerçekleşmemiştir. Ku-ya-ra ve a-da-ko’nun cinsiyetlerinin olması da dikkate değer bir durumdur.

Aylak Adam C. edebiyatımızda tepkiler de uyandırmıştır. İşsiz-güçsüzlüğe karşı tepki alacağını Atılgan da bilmektedir ki roman kahramanı C. “Aylakım ben” dediğinde, karşısındakilerin tepkisini ölçer ve Güler’in küçümsememesine şaşırır. (Atılgan, 2011: 61) Yine Güler, babasına ailesinin işsiz olduğunu söylediğinde ailesinin tepkisi yazarın, romanının kahramanına gelecek tepkileri bildiğini gösterir:

"Kahvaltıda babam dün gece geç geldiğimi söyledi. Yüzü asıktı ama umursamadığı belliydi. Başka şeyler düşünüyordu. Annem de öyle.

— Ressam mı? diye sordu annem. — Değil. Aylakmış; öyle diyor.

64

— Aylağım ben, demişti, param var. Hem benim yapacağım bir iş de yok.' Sonra yolda başım dönüyordu. Kapının kuytusunda öpüştük. 'Yarın evine götür beni' dedim.

'— Olmaz, dedi, evime bir giren bir daha çıkamaz. Güveniyor musun kendine?’— Bilmem.') — Nasıl geçiniyor öyleyse?

— Geliri varmış.

— Bir gün getir de tanışalım, dedi annem.

Babamın yüzü ekşidi. İşsizleri sevmez. Kızarmış ekmekleri getirdiler..." (a.g.e.: 27-28)

Her dönemde, başıboşluk çeşitli tepkilerle karşı karşıya kalsa da Aylak Adam'ın C.'si arayışını İstanbul'un önemli semtlerinde sürdürerek, dönemin caddelerindeki değişimi ve toplum kurallarının başkalaşmasını bize vermesiyle önemlidir. Sokağa çıkmanın nedeni ister topluma karşı bir tavır isterse ötekilere karşı bir kırgınlık olarak; ruhsal ya da toplumsal sebepler olsun, kalabalığın içinde kalabalığa dahil olmadan var olan C.'nin hikâyesi, Türk romanında flanör düşüncenin bir izdüşümü olarak değerlidir. Roman “onlar”a meydan okuma gücüyle onlar tarafından görülme ihtiyacı arasındaki gelgitten yapılmıştır. (Gürbilek, 2013: 141) Modernizmin dayattığı çalışma şartlarına karşı gelmeden ve alışverişlerini ve gündelik yaşamlarını kapitalizmin planladığı şekilde sürdürerek C.'yi istisna ya da kurban pozisyonuna getiren ötekilere karşı kırgınlık ve kızgınlıktan kaynaklanan dik duruşun birlikte hissedilmesi şaşırtıcı değildir. Bu sebeplerle C. de roman sonunda kendisini anlamayacak olan topluma susacaktır ve aylaklığına devam edecektir:

“Çevresindeki herkes ona düşmanca bakıyordu. Kuşatılmıştı. Artık otobüse yetişmesi olanaksızdı. Birden sol şakağındaki ağrı yeniden başladı. Yıllardır aradığını bulur bulmaz yitirmesine sebep olan bu saçma, alaycı düzene boyun eğmiş gibi kendini koyverdi. Şimdi ona istediklerini yapabilirlerdi. Yanındaki polis kolunu sarsıp, ummadığı yumuşak bir sesle sordu:

- Ne oldu? Anlat. - Otobüse yetişecektim...

65