• Sonuç bulunamadı

1.3. Küreselleşme Sürecinde Çevre Analizinde Ortaya Çıkan Değişiklikler

1.3.5. Üretim Teknolojilerini Değişimi Bağlamında Esnek ve Çevik Üretim

tek tip üretimler sanayileşmenin başlangıcı olmuştur. Tek tip seri üretimde ürün ön plandayken müşterinin talepleri göz ardı edilmekteydi. 1960’lı yılların ortalarında rekabetin önem kazanmasıyla beraber işletmeler stratejilerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Pazara yeni rakiplerin girmesi ve değişen müşteri talepleri, çeşitlilik, hız, teslimat, kalite ve maliyet önemli hale gelmiştir. Bu talepler sonucunda değişen çevreye uyum sağlayarak pazarın taleplerini karşılamak için çevik ve esnek üretim kullanılmaya başlamıştır. Çünkü bir işletmenin değişen üretim teknolojileri karşısında varlığını devam ettirmesi için değişimin takipçisi ve uygulayıcısı olmak ancak çevik üretim ve esnek olabilme kabiliyeti sayesi ile mümkündür.

Çeviklik kavramı Ulusal Bilim Vakfı tarafınca şöyle tanımlanmıştır; “değişen pazar taleplerine yanıt olarak imalat girişiminin herhangi bir yönünü hızla değiştirme yeteneği”. Kidd (1995) çevikliğin temel iki unsuru olarak da esneklik ve hızı vurgular. Çevik üretimin diğer unsurları; dış çevrenin yeni pazarlarda yarattığı fırsatlara ve değişen müşteri taleplerine hızlı cevap verebilme, değişim durumun da kolaylıkla geçiş yapabilme, sürekli değişimi benimseyerek dinamik yapılı ve çok yönlü olması, çalışanlara sürekli eğitimler ve sorumluluklar vererek bilgi ve beceri sahibi olmalarını sağlayarak iş gücünü yetkilendirmesidir. Çevik üretimin merkezinde müşteri taleplerinin yarattığı değişim bulunmaktadır (Abdelilah ve diğ, 2018: 1142) (Kidd, 1995: 1-4).

Çevik üretimin temel unsuru olan esnek üretim ise işletmenin hareket kabiliyetidir. Çünkü çevik üretim sistemi müşterilerin taleplerini ve ihtiyaçlarını en kısa zamanda, en az maliyet ve yüksek kalitede karşılama yeteneğiyken esnek üretim sistemi ise pazardaki beklenmeyen bir durum karşısında çevik üretim yapan firmanın hızlı tepki vererek kaynaklarını verimli bir şekilde yeniden dağıtma kapasitedir (Abdelilah ve diğ, 2018: 1141). Talep edilen ürünlerdeki nitelik ve miktar, mevsimsel etkiler, tedarikçi kaynaklı sorunlar, personel devri gibi dış çevreden gelebilecek beklenmedik olaylara adaptaysan çevik üretimle beraber benimsenen esnek yapı yeteneği sayesinde mümkündür (Katayama ve Bennett, 1999: 44).

İKİNCİ BÖLÜM KAOS YÖNETİMİ

2.1. Kaosun Kavramsalı ve Tarihi Gelişimi

Sözlük anlamı ile kaos, “evrenin düzene girmede önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durum ve kargaşa” olarak tanımlanmaktadır. Yunanca da bir şeyi doğurmak için esneyip yarılmak anlamına gelen “khasko” fiilinden türemiştir. Kaos kendisinden sonra oluşacak durumları etkileyen düzensiz ve karmaşık durumları ifade eder. Mitolojide ilk tanrı olan kaos evrenin yaratılış kaynağıdır. Bu yaratılış kaos ile başlar (Kaçmaz, 2005: 3).

Kavramla ilgili bir diğer tanım “kompleks, doğrusal olmayan dinamik sistemlerin düzensiz ve öngörülemez davranışı” olarak tanımlanmaktadır. Kaos; iç ve dış etkilere açık, öngörülemez, kontrol edilemeyen ve küçük değişikliklerin büyük sonuçlara neden olduğu durumları ifade eder. Kaos dinamik ve kaotik sistemleri anlamamıza yardımcı olup, uzun vadede öngörülemeyen durumlara odaklanır (Yakut, 2018: 163).

Kaos teorisinin en temel özelliklerinden biri de sistemlerin kaotik olmasıdır. Kaotik sistemler; içerisinde iç ve dış birçok ögeyi barındıran, bu durumların sistemi etkilediği, değiştirdiği, doğrusal olmayan dinamik sistemlerdir. Başlangıç koşullarına bağlıdır ve başlangıç koşullarında oluşacak değişimden etkilenen kaotik yapılarda bu etkiyle yeni bir yapı ortaya çıkar fakat bu yapıların başlangıç koşullarında ki etkileri belirlenemez (Mutlu, 2006: 246).

Sistem kaosa girdiğinde içinde bulunduğu düzensiz ve kararsız durumlar kaotik olarak adlandırır. Kendini tekrar etmeyen kaotik durumlar küçük bir etki bile düzensizlik ve rastgele durumun devam etmesine neden olur. Başlangıç koşullarına hassas bağlı olan kaotik durumlarda uzun dönemli bir tahmin yapmak neredeyse imkânsızdır. Kaotik durumlar aynı zamanda fraktal bir yapıya sahiptir. Çünkü kaotik

durumda zaman arttıkça sistem aynı biçimde tekrar edip, benzer karakterde davranışları tekrar edecektir (Kılıç, 2010: 25).

Kaos geleneksel yöntemlerin dışında kalan bir bilimdir. Geleneksel metotlarla aynı yolu izlemez fakat gerçek dünyayı daha yakındır ve daha iyi modellememizi sağlar (Smith, 2007: 37).

Kaos ilk olarak fizik ve matematik gibi fen bilimlerinde kullanılmaya başlanmıştır sonrasında sosyal, ekonomi, uluslararası ilişkiler gibi sosyal bilimlerin ilgi alanında girmiştir. Dinamik, karmaşık ve karşılıklı ilişkilerin olduğu her alanda çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Çünkü kaos tek yönlü ve doğrusal olmayan toplum yapısının karmaşık ilişkilerini dinamik sistemler olarak inceler. Kaos teorisi öngörülemeyen, doğrusal olmayan dinamik her sistemin diğerlerinden ayırt edilecek bir çalışma alanına sahipti (Levy, 1994: 167).

Geleneksel bilimin yerini alan yeni bilim kuantum, kaos ve karmaşıklıkla tanımlanmaktadır. Yeni bilim doğrusal olmayan dinamik yapıdaki yaşayan kaotik sistemlerdir. Sistem kendi kendine dengeyi bulsa da bu denge bozulma eğilimindedir ve karmaşıklık içerir. İndirgemeci bir yaklaşımla sürecin bir parçasına odaklanmak yerine tüm süreci kapsayan disiplinler arası etkileşimle bütün sürece odaklanır (Kamacı, 2010: 10).

Kaosu fırtınalı dönemler olarak tanımlayan Drucker bu fırtınalı dönemlerde yaşanacakların tahminin güçlüğünden bahseder. Ne kadar bilinmez olursa olsun kaosun yer aldığı fırtınalı dönemleri anlayıp, kabul edip, hızlı ve güçlü şekilde tepki verenler için büyük fırsatlar yakalayabileceklerini belirtir (Özonaran, 2017: 255).

Yeni bilim olarak adlandırılan kaos teorisini Rockler (1991) beş madde olarak özetler;

1. Kaos kuramı, evrenin doğrusal olmayan yönlerinin açıklanmasına yardım eder.

2. Kaos kuramı, Newton mekaniğinin indirgemeci yaklaşımı ile kuantum fiziğinin rastgeleliği arasında bir köprüdür.

3. Kaos kuramı, sistemin başındaki küçük değişikliklerin büyük sonuçlara gideceğini belirtir.

4. Kaosu anlamanın bir sonucu da evrenin açık sistem olduğunun görülmesidir.

5. Birçok beşeri sistem, en iyi şekilde kaos kuramı ile açıklanabilir. İnsan vücudunun doğası ve hava tahminleri bunun en belirgin örnekleridir (Kamacı, 2010: 10).

İlk olarak fen bilimlerinde kabul gören kaos teorisi aslında sosyal bilimlerin kapsamındaki toplum yapısıyla yakından ilişkilidir. Sosyal bilimler bağlamında kaos teorisinin ilkelerini Hesse şöyle sıralar:

1. Kaotik sistemler, doğrusal değildir. Bunun sonucunda analitik olarak çözümlenemeyebilirler. Bunlarda sebep sonuç ilişkisi aranmaz.

2. Kaotik sistemler, karmaşık formlardadırlar. Her son ünitenin analizi daha fazla boyutu ve düzensizlikleri gösterir. Böylece ölçümler herhangi bir limite dönüştürülemez,

3. Kaotik sistemler, doğanın yapısında vardır. Örneğin, suya atılan bir taşın gittikçe genişleyerek oluşturduğu çemberler ve bunun her seferinde gözlemlenebilmesi zamanla tekrar eden bir olgu olup, herkes tarafından gözlemlenmektedir.

4. Karmaşık sistemler, dönüt mekanizmasına sahiptirler. Bu mekanizmada çıktı aynı zamanda girdi olarak sisteme döner.

5. Kaotik sistemler, başlangıç durumlarına aşırı hassasiyet gösterirler. Başlangıçtaki çok az gibi görülen farklılıklar çok büyük etkiler yaratabilir (Kamacı, 2010: 28).

Kaos teorisinin tarihi gelişimine baktığımızda teoriye dair ilk bulgular 19.yy’ın sonlarında ve 20.yy başlarında Batıda yapılan çalışmalarla gündeme gelmiştir fakat bu bulgular herhangi bir sisteme oturtulup sunulmamıştır. Teorinin

günümüzdeki adını alması ve önem kazanması 21. Yüzyılın son çeyreğinde gerçekleşmiştir (Kaçmaz, 2005: 6).

Kaos teorisine en önemli katkıları yapan iki isim vardır. İlki Fransız matematikçi Jules Henri Poincare diğerde MIT’de meteoroloji profesörü Edward Lorenz’dir.

İlk isim Jules Henri Poincare’dir. Bu çalışma 1889 yılında Norveç kralının merakı sayesinde olmuştur. Norveç kralı güneş sisteminin kararlı olup olmadığını merak etmiş ve bir yarışma düzenlemiştir. Fransız matematikçi Jules Henri Poincare; sistemde iki yada daha fazla cisim olduğundan sistem hareketlerinin ne yönde ve nasıl ilerleyeceğinin bilinmezliğinden ve deterministik sonuçlar elde etmenin imkansızlığından bahseder. Poincare güneş sisteminin başlangıç noktasına hassas bağlı olduğunu ve evrenin dinamik yapısı nedeniyle başlangıç noktasının bilinemeyeceğini sonuç olarak da kararlı olup olmadığının bilinmezliğinden bahseder. Hiçbir şeyin ispatlanamayacağını öne sürerek yarışmanın kazananı olur. Aynı zamanda bu çalışmasında “kaos” kelimesini ilk kez kullanarak teorinin isim babası olur (Balcıoğlu, 2017: 33). Poincare’in bu çalışmasında birden çok yapının bulunduğu dinamik sistemlerin hareketlerinin sonsuz ve sürekli değişen yapılarda olduğunu belirtir. Bu dinamik sistem içinde kaosu barındırır. Çünkü birden çok yapıyı içinde bulunduran dinamik sistemlerin başlangıç noktalarının bilinemeyeceği için sonucu tahmin etmenin yada kalıcı çözüm bulmanın neredeyse imkansız olduğunu belirtir.

İkinci Edward Lorenz’dir. Bu çalışma 1960 yılında meteoroloji mühendisi olarak MIT’de çalışan Edwaard Lorenz tarafından yapılmıştır. Lorenz’in bu katkısı tesadüfen ortaya çıkmıştır. Basit hava tahmin raporlarının uzun küsuratlı sayılarını üç haneye yuvarlayarak bilgisayara verilerini girer. Lorenz’in bu yaptığının sonucu değiştirmeyeceğini düşünür fakat beklediğinden çok farklı bir sonuç elde eder. Lorenz sayılarda yaptığı bu değişimi en hassas bir termometrenin bile algılamayacağı düzeyde yükselterek tekrar programı çalıştırdığında hiçbir değişimin olmayacağını bekliyordu fakat çok farklı bir sonuç elde etti. Uzun dönemleri kapsayan verilerin grafiği kelebeğin kanatlarına benzeyen sarmal bir şekil meydana getirmişti. Lorenz

bu çalışmasıyla kaotik davranışları nedeniyle uzun dönemli ve güvenilir hava tahmini yapmanın mümkün olmayacağını sonucuna vardı (Demirci ve diğ, 2013: 118).

Benzer Belgeler