• Sonuç bulunamadı

ÜRETİM YÖNETİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

İngilizcede "imalat/üretim" kelimesinin karşılığı olan

"manufacture", latince kökenli manus (el) ve factum (yapmak) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmektedir.

Üretim kavramı, ilk çağlardan günümüze kadar; bir şey oluşturmak, meydana getirmek veya ürünün fiziksel özelliklerini değiştirmek gibi anlamları taşımıştır. Mısırlıların piramitleri, Çinliler'in Çin Seddi, Inkaların şehir düzenlemeleri, imalat teknikleri, üretim faktörlerinin bir plan ve program çerçevesinde kullanıldığı klasikleşmiş örnekler olarak bilinmektedir.

1770'lerde Adam Smith'in, işin kısımlara ayrılması veya işbölümü ile üretim artışında sağlanacak gelişmeleri belirlemesi ve 1830'larda Charles Babbage'ın iş bölümü prensibinin uygulanması ile sağlanacak yararları ayrıntılarıyla saptaması; iş basitleştirme, uzmanlaşma ve reorganizasyon ile üretkenliğin artırılması yolunda deneyler yapması, üretim yönetimi alanında bilinen ilk bilimsel çalışmalardır.

1900-1920 arasında Frederick Taylor'un bilimsel yönetimin kurallarını, klasikleşmiş eseri Principles of the Scientific Management ile ortaya atması, adeta devrim niteliğinde gelişmelere yol açmıştır.

Üretim yönetiminde; verimlilik artışı, organizasyon, insangücü verimi, iş yeri düzeni, ve benzeri temel kavramların Taylor ile ortaya çıktığı kabul edilebilir.

Gerçekten, Taylor'un bilimsel yönetim kuralları,

a) İş analizlerinde parmak hesabı yerine bilimsel yöntemlerinin kullanılması,

b) Çalışanların seçme, eğitim ve yetiştirilmesinde sistematik yöntemleri uygulanması,

Modern üretim yönetiminin gelişiminde, en önemli isimlerden birisi Henry Ford'dur. Amerikalı mühendis Henry Ford , "seri üretim" ve "montaj hattı" kavramlarının adeta babası olarak kabul edilir.

Bu yöntemler ile, 1903 yılında orijinal A Model ve daha sonra 1908'de T Model otomobil üretimini gerçekleştirmiştir. T Model otomobil, bugünkü anlamıyla dahi modern bir üretim tarzı ile üretilmekte idi. Ford' un gerçek başarısı, 20. yüzyılın başına kadar ancak seçkinlerin yararlanabildiği bir mamulü, kitlelere standartlaştırılmış ve basit haliyle sunmuş olmasıdır.

Onun başarısı, günümüzün dev motorlu araç endüstrisinin temellerini atmıştır. Bu nedenle, Henry Ford' un katkılarına ve 20'lerden itibaren otomotiv sektöründeki birtakım gelişmelere daha yakından göz atmak yerinde olacaktır.

Başlangıçta, seri üretimin temel unsuru, hareket eden veya sürekli bir montaj hattı değil, daha ziyade, herhangi bir parçanın, yenisiyle tam ve tutarlı olarak değiştirilebilir olması ve montajdaki basitlik idi.

1913 yılında, Ford'un Detroit'deki yeni Highland Park fabrikasında önemli bir gelişme sağlanmış, otomobili işçinin önüne getiren "hareketli montaj hattı" (yürüyen bantlar) devreye sokulmuş ve bunun neticesinde montaj çevrim süresi yarı yarıya azaltılmıştır.

1930'lı yıllarla birlikte istatistik kalite kontrol, envanter modelleri, kapasite planlama yöntemleri, 1940'lı yıllardan itibaren tesis planlama, fabrika içi malzeme taşıma-yerleşim metodları, istatistik analizler, mühendislik ekonomisi ve daha sonraları ise doğrusal programlama-simülasyon, şebeke planlama tekniklerinde önemli gelişmeler sağlanmıştır.

1960’tan günümüze kadar, toplam sistem kavramının ve geniş kapsamlı simülasyon modellerinin üretim sistemlerinin dizaynında kullanılması, haberleşme, planlama ve araştırmada bilgisayarlardan geniş şekilde yararlanılması sağlanmıştır.

Yine bu süreç içerisinde imalatta kullanılan araç-gereçlerde, takım tezgahları, robotlar ve ilk bilgisayar örnekleri gibi dev adımlar atılmıştır. Otomotiv sektörü, tüm bu gelişmelerde önemli roller üstlenmiştir.

Üretim yönetiminin tarihsel perspektifi içerisinde,

"mekanizasyon" ve "otomasyon" olgularının ön plana çıktığı görülmektedir.

Zaten bu kavramlar, Endüstri Devrimi ile birlikte modern üretim yönetimi dinamiklerinin temelinde yer almaktadır.

Teknoloji kavramı da, doğrudan bu unsurlarla ilintilidir.

Endüstri Devrimi'nden bu yana, insangücünün yerini makinaların almasıyla birlikte, "mekanik teknoloji" dönemi ve daha sonra çok hacimli üretimle beraber "otomasyon teknolojisi" başlamıştır.

Geçmişten günümüze, imalat ve hizmet örgütlerinde otomasyonun ve gelişmiş teknolojilerin önem kazanması şu nedenlere bağlanabilir:

 Rekabetin uluslararası boyutlara ulaşması ve teknolojik yeniliklerin verimlilik artışı için zorunluluk kazanması,

 Yığın üretimi gerektiren çeşitli tip ürünlere aşırı bir yönelmenin olması,

 Ürünlerin kısa süreler pazarda kalmasını arzulayan pazarlama baskılarının, üretim sistemlerinin değişmelere çabuk ayak uydurabilmesini gerektirmesi,

 Ürünlerin karmaşıklığının artmasının, üretimle ilgili problemleri daha da güçleştirmesi,

Son 30-40 yıl içinde, pek çoğu Japon firmalarının öncülüğünde olmak üzere, sıfır hatalı parça üretimi, topam kalite yönetimi, sıfır stok düzeyini amaçlayan tam zamanında tedarik (JIT ve KANBAN) yöntemleri, esnek imalat sistemleri (FMS), bilgisayarlı dizayn ve imalat (CAD, CAM) gibi devrim oluşturan uygulamaların tüm dünya ülkelerinde hızla yayıldığı görülmektedir.

20. yüzyılın ilk yarısı, iki büyük dünya savaşıyla ve ülke sınırlarının alt üst olmasıyla şekillenmiş ve sanayileşme ile teknolojik ilerleme anlamında, önceki dönemlere kıyasla yavaşlama ortaya çıkmıştır.

Bu durağanlıkta, savaşlar kadar pek çok ülkede, özellikle de ilk iki devrim sürecinde sanayileşmiş olan ülkelerde, yıkıcı etkiler yaratan 1929 küresel krizi gibi olumsuz ekonomik gelişmeler de rol oynamıştır.

Bu doğrultuda sanayinin yeni bir gelişme yakalayabilmesi ancak krizin etkilerinin azalması ve 2. Dünya Savaşının bitmesinin ardından, 1950’li yıllarda mümkün olabilmiştir.

1950’li yıllarla birlikte, dijital teknoloji gelişmeye başlamış ve III. Sanayi Devrimi’nin temelleri atılmıştır. Özellikle Z1 olarak adlandırılan ve mekanik elektrikle çalışan hesap makinesinin üretilmesi, akabinde de bilgisayara kadar uzanan, çığır açıcı dijital gelişmeler, üretim süreçlerine de yeni bir boyut kazandırmıştır.

III. Sanayi Devrimi’ni ortaya çıkaran bir diğer önemli gelişme süper bilgisayarla birlikte iletişim teknolojilerinin gelişmesidir. Üretim süreçlerinde bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin kullanılmaya başlanması, çok daha küçük, mekanik ve pratik ürünlerin gündelik hayata girmesini sağlamıştır.

Öyle ki; bu süreçte makineler, iş hayatında olduğu gibi gündelik hayata da hakim olmaya başlamış, böylece beden gücüne duyulan gereksinim kişisel yaşam içerisinde de ortadan kalkmaya başlamıştır.

Bu aşamadan sonra artık 4. Sanayi Devrimine girilmiştir ki, sanayide genel olarak makinelerin insan gücüne gerek kalmaksızın kendilerini ve üretim süreçlerini yönetmeye başlamaları süreçleri ortaya çıkmıştır.

Makineler bu üst düzey ve güncel yapılarını; bilgisayar, iletişim ve internet teknolojilerinin harmanlanmasıyla ortaya çıkan karma teknolojiye borçludurlar.

“Nesnelerin İnterneti” kavramıyla anılan bu ileri düzeyde gelişmiş yapı, nerdeyse üretim gerçekleştiren bir fabrikanın kendi kendini yönetebilmesine kadar uzanmıştır.

4. Sanayi Devrimi ya da diğer sık kullanılan adıyla Sanayi 4.0, ilk kez 2011 yılında Hannover Fuarı’nda dile getirilmiştir. Fuara katılan uzmanlar tarafından, bilişim çağının modern yüzünün, üretim süreçlerine yepyeni bir boyut kazandırdığı ve yeni bir Sanayi Devrimi’nin yaşanmakta olduğu ifade edilmiştir.

Almanya Hükümeti’nin, dile getirilen bu görüşleri, yeni bir sanayi stratejisi olarak ele almasıyla, 4. Sanayi Devrimi kavramsal olmaktan öte, resmi bir nitelik de kazanmıştır.

Resmi başlangıcı 2011 yılı kabul edilen Sanayi 4.0, sadece 4 yıllık bir süre içerisinde teknik bir terim olmaktan öteye geçip, milyarlarca Euro’luk bir piyasa haline gelmiçtir.

2020 yılına kadar sadece Avrupa’da, bu alanda yıllık 140 milyar Euro’luk yatırım gerçekleştirilmesi beklenmektedir.

Ayrıca yine 2020 yılında nesnelerin interneti aracılığı ile 14 milyar cihazın birbiriyle etkileşime geçmiş olması planlanmaktadır.

Endüstri 4.0 kavramının temeli; endüstriyel üretimde ilgili tüm birimlerin birbiriyle haberleşmesine, bütün verilere gerçek zamanlı olarak ulaşılabilmesine, bu veriler sayesinde optimum katma değerin sağlanmasına dayanıyor.

Benzer Belgeler