• Sonuç bulunamadı

Ürünlerdeki Kalite ve Tasarım Bozukluğu

SANAT VE ZANAAT

3.2 Ürünlerdeki Kalite ve Tasarım Bozukluğu

Sanat ve zanaatın birbirlerinden kopması ve ayrışması, sanatı özel bir noktaya taşısa da hayatın içindeki estetik kavramları yok ediyordu. Endüstrinin ortaya koyduğu hızlı, ucuz ve makine üretimi için sağlanan ürünler toplumun görsel zevkini köreltiyor ve “zevksiz” olanı “normalleştiriyordu”. Sanat işlevsellikten ayrılırken toplumdan da böylece kopuyordu. Tasarım ve estetiği insan değil makine yönlendiriyordu, yeni teknolojiye uyum sağlamak için formlar değişiyordu.

“1830‟larda objeler her zamankinden daha çabuk ve ucuz üretiliyordu. 1840‟lara gelindiğinde duvar kağıdı, tekstil ve demir işleri bir derece mekanikleşmişlerdi. Buna cevap olarak üreticiler çok miktarlar da satacak ve toplu üretimi rahat oluşturacak tasarımlar arıyorlardı. Stiller kozmopolitanlaşmıştı...”67

Ticari açıdan kar etmek için pazar alanını geliştirmek gerekiyordu. Böylece, “fabrikalardan çıkan ürünler”in tek bir ulusun zevkini yansıtmasının aksine daha evrensel olması faydalıydı. Bu durum ise ortaya bazen daha karmaşık, bazen de daha basitleştirilmiş formlar çıkarıyordu. Dünyanın imalathanesi haline gelen İngiltere çoklu uluslar ve çeşitli devletler için ürettiği bu ürünlerin kalite kontrolunu kaybediyordu. Yerel zevkler birbirine karışıyor, toplumsal zevkler farklılaşıyordu. “Zanaat ortadan kaybolmaya başlarken, zanaatçı üretim üstündeki kontrolünü,

67

aletlerini, kalite kontrolünü, kazancını ve iş ortamını kaybetmişti. Estetik işleyişin ortadan kaybolması yabancılaşma sorununu da ortaya çıkarmıştı.”68

Seri üretim sayesinde nesneler daha “kusursuz” gibi gözükse de makineye uyarlama istenci onu malzeme bakımından da form açıdan da kalitesizleştirmekteydi.

Jean Baudrillard‟a göre;

“Modern nesneye bir statü kazandıran şey Model/Seri karşıtlığıdır... Toplumda belli ayrıcalıklara sahip bir azınlık sayesinde art arda ortaya çıkan stiller her zaman yerel zanaatkârların ürettikleri çözümler, yöntemler, tecrübeleri daha sonradan yaygınlaştırdıkları bir deney alanı olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte sanayileşme öncesinde bir „model‟ ya da „seriden‟ söz edebilmek kolay değildir. Eğer sanayileşme dönemi öncesinde bütün nesneler az çok birbirlerine benziyorsa bunun nedeni üretim biçimlerinin el becerisine dayalı olması, daha geniş kapsamlı işlevlere sahip olmaları, biçimleri kapsayan kültür yelpazesinin daha sınırlı olmasıdır.”69

Baudrillard‟ın sözünü ettiği Model/Seri kavramları, fabrika sisteminin yaygınlık kazanmasıyla Sanayi Devrimi döneminde yerleşmiştir ve dolayısıyla zanaatçıların ürettiği tek tip ürünlerin seri üretim ile taklitleri ortaya çıkmıştır. Toplumun her kesimine satma amacı için kaliteden özveride bulunulmaya başlanmıştır. Kraliçe Victoria Dönemi‟nde daha çok orta ve orta alt sınıfın satın alma gücüne hitap eden ürünler, daha sonra ki yüzyıllarda kapitalist sistemin getirisi olarak daha çok alıcıya ulaşmak için hepten ucuzlamıştır. Eski sistemde (lonca sisteminde) çok önemli olan nitelikler görmezden gelinmeye başlamıştır. Kârın minimumda tutulması ve yerel halkın ihtiyacını karşılamak gibi temel prensiplerin terk edilmesi üzerine otomatik olarak kalite ve tasarım özgünlüğü gibi özellikler yitirilmeye başlanmıştır. Dönemin Alman Mimar ve Sanat Eleştirmeni Gottfried Semper, (1803-1879) sanayinin ve sanatın, modern pazarlara göre yöneltildiğini belirtir.

“Yeni pazar için tasarlanmış olan herhangi bir eşya evrensel olmalı ve çok çeşitlilik içermelidir. Söz konusu olan eşyanın kullanım amacı ve sahip olduğu materyalin dışında başka özellikler belirtilmemelidir. Objelerin nihai istikameti belirsizdir, aynı şekilde onlara sahip olacak kimsenin kişisel nitelikleri de. Bu sebepten dolayı objenin yerel özellikler ve renkler

68

James A. Schmiechen, Reconsidering The Factor, Art- Labor, and the Schools of Design in

Nineteen - Century Britain, The MIT Press, Cambridge - MA. 2011, s.58. 69

taşımasına izin verilmez. Onun yerine her yere uygun hale getirilip, her çevre tarafından kabul edilecek kapasitede olmalıdır.”70

Semper, sanayisi henüz gelişmemiş devletlerin kendilerine ait form tasarımlarının ve renk özelliklerinin bozulmamış olmasına gıpta eder ve bu devletleri gözlemlemek gerektiğini vurgular. Onların formlarında insana özgü bir takım özellikler bulunduğunu, yarattıkları objelerde tinin dışavurumunu gözlemlediğini belirtir. Sanayi gelişip ekonomiye hizmet ettikçe, amaçsız bir modaya büründüğünü ve çeşitliliğini kaybettiğini söyler. Kraliçe Victoria Dönemi‟nde zirveye ulaşan sanayi, toplum içinde genel estetik yargısını değiştirmeye başlamıştır. Ortaya çıkan yeni ekonomik üstünler aynı zamanda yeni “tüketici” sınıfını oluşturuyor ve piyasayı yönlendiriyordu.

“Kral George döneminde pahalı olan halı, mobilya, duvar kağıdı gibi birçok ürün fabrikaların toplu üretimi sayesinde bu yeni paralı orta tabakaya kolay ulaşılabilir duruma gelmişti. Aynı zamanda statü göstergesi olan eşyalar Kraliçe Victoria Dönemi evlerini kalabalık ve uyumsuz eşyalarla dolmuşdur. Düşük bedellerle elde edilen süs eşyaları, lüks göstergesi olarak oturma odalarında sergilenmekteydi. Bu insanlar, ürünleri kendi zevkleri için değil eve gelen misafirlere gösterişte bulunmak için bulunduruyordu. 1850‟lerde Kral George döneminin sadeliğinin yerini süsleme çılgınlığı almıştı”.71

Değişen teknoloji beraberinde ortada olmayan yeni stiller de getirmiştir. Ortaya çıkan yapay boyalar mevcut olan renkleri daha cesurlaştırmış ve parlaklaştırmıştır. Duvar kağıtları, makine baskısı yöntemi sayesinde ucuzlaşmış ve böylece artık daha çok eve girmeyi başarmıştır. Dokuma tezgahlarının gelişmesi halı üretimini kolaylaştırmış, tıpkı duvar kağıtları gibi onlar da daha kolay ulaşılabilir hale gelmiştir. Böylece İngiliz insanın evi değişmekte ve farklılaşmaktadır.

“XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bugün bizim çok iyi bildiğimiz çok- katmanlı (multilevel) kültür biçimi belirmeye başlıyordu...Görsel sanatlar alanında ise, bir yandan taş baskının icadıyla birlikte işçi sınıfının daha yüksek tabakaların satın alabileceği görece ucuz röprodüksiyonlar piyasaya sürülüyor, öte yandan kopya da olsa resim ve heykel edine bilen bir orta sınıf gelişiyordu. Sadece bir değil birden fazla sanat kamuoyunun ortaya çıkmasının anlamı şuydu: Artık çeşitli üslup ve katmanlarda sanatlar bir arada

70

Gottfried Semper, “From Science, Industry and Art”, Art in Theory 1815-1900, Blackwell Publishing, Podstow 2003, s.305.

71

yaşayabilirdi ama bu katmanlardan herhangi birinde, bağımsız deha idealiyle piyasanın talepleri arasındaki gerilim daima tartışmalıydı.”72

72