• Sonuç bulunamadı

Oturum Başkanı: Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ

Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ (Oturum Başkanı) - Değerli arkadaşlarım, hepimizin takdir edeceği gibi “Eğitim” başlığı altında konuşacağımız çok şey var. Konuyu biraz da temel hedeflere yönlendirebilmek açısından bazı konulara

öncelik vermemizde yarar olduğunu düşünüyoruz. O yüzden AB sürecini, mesleki bütünleşme açısından da önemli, hatta tarihi bir fırsat olarak görüyoruz.

”Bu süreçte bu değişimin neresindeyiz, neresinde olmalıyız?” perspektifi içerisinde, yani vizyonumuzun bir bakıma ülkemizin kalkınması, ulusumuzun mutlu bir yaşam sürmesi genel perspektifi içinde meslektaşlarımız nasıl mutlu olabilirler arayışı içerisinde kalite sürecini öne almamız gerektiği ortaya çıkıyor. Kalite ve verimliliği mutlaka öne çıkarmamız gerekiyor.

Bu süreçte birkaç başlık vermek istiyorum, ama diğer başlıkları siz de tartışabilirsiniz. Bu değişik sürecinde yalnız meslek içeriğiyle değil, içeriğe uygun adıyla da konuşuluyor, tartışılıyor. Bizim tartışmalarımız geleceği şekillendirmek bakımından, mesleki daha popüler hale getirebilmek, daha nitelikli öğrencilerin talebini karşılayabilmek bakımından bu konuyu önemsiyoruz. Mesleğimizin adı diğer ülkelerdeki değişimler halinde ne olsun?

Bu konuyu gündemin ağırlıklı bir konusu olarak zaten arkadaşlarım dile getirdiler.

Diğer konu da kaliteyle ilgilidir. Avrupa Kredi Sistemi, Avrupa Birliğinin gelecekte bize zorunlu kılacağı bir yeterlilik sistemi, akreditasyon, yani eşdeğerlilik, tabii ki üniversitelerimiz için ileride vazgeçilmez olan ve bana göre daha da önemli bir süreç olan akademik değerlendirme süreci.

Arkadaşlarımız ifade ettiler akreditasyon bir bakıma minimum standartları arayışıdır. Yani bu standartları koruyanlar, tutturabilenler gibi ders geçmek gibi bir şeydir, ama akademik değerlendirme bu sürecin özüdür. Sürekli bir dinamik bir değişik süreci içerisindedir.

Buna ilave edeceğimiz başka konular da var. Bunlardan birini örnek olması bakımından veriyorum: Acaba bizim toplumsal sorumluluğumuz nedir? Biz ürettiğimiz hizmetlerle, eğittiğimiz insanlara bu topluma neden bir katkıda bulunuyoruz? Bu talebi acaba karşılayabiliyor muyuz? Burada açıklarımız var mı? Mesleğimizin işsizliğinin yüksek olduğu bu durumda meslek insanlarımıza yeni alanlar yaratabilir miyiz? Yaratılabileceğini görüyoruz, ama Türkiye koşullarında, Türkiye’ye özgü olarak konuyu tartışmaya açıyorum.

Söz isteyen arkadaşlar var mı? Sayın Arif Delikanlı, buyurun.

ARİF DELİKANLI - Kısaca iki hususu vurgulamak istiyorum: Birincisi, Sayın Ahmet Aksoy Hocamızın özellikle mesleğimizde ilkleri belirttiği konuşmasında birtakım meslektaşlarımızın -ki bunların bir kısmı halen aktif olarak aramızda çalışıyor- bazı ilkleri becerdiğini gördük, anladık. Bu ilkler gerçekten gerek ulusal ölçekte, gerekse uluslararası ölçekte mesleğimizin gelişmesinde yardımcı olmuş, adım atmış, ilk kapıları açmış olan insanlar bu

ilkler. Bir defa bunlara karşı olan bir kadirbilirlik görevimiz var; bunu hiç unutmayalım. Örgütümüzün çok önemli meselesidir bence. Bu ilkler aramızdan ayrıldıktan sonra onlar için çok güzel şeyler söyleyeceğimize onlar bizim aramızda yaşarken onları doğrusu layık oldukları şekilde ağırlamalıyız diye düşünüyorum; bu bir.

İkincisi, ne yapmalı? Hocalarımız çok güzel anlattılar. Rasim Deniz Hocanın, Orhan Hocanın, Zerrin Hocanın anlattıklarından çıkardığım sonuç şudur:

Bundan sonra bizim meslektaşımız bugüne kadar yaptığı çalışmaları, bundan sonra diğer ülkelerin bu mesleği yapan insanlarla yarışmak suretiyle yapacak.

Yani ben bugüne kadar Ahmet’le, Mehmet’le yarışıyordum Türkiye içerisinde, ama dünyanın geleceği öyle görünüyor ki, özellikle bu küreselleşme bugün Türkiye’nin Harita ve Kadastro Mühendisleri veya fotogrametri mi ne derseniz deyin, bu mesleğin insanları, yarın bir gün Portekizliyle, İtalyan’la, İspanyol’la yarışmak zorunda kalacaktır.

Ben, 35 sene evvel Amerikalıların İncirlik Havaalanında bir işini yaparken bana dedi ki “Türkiye’de senden istediğimiz şunlar, bu işleri yapabileceğine ilişkin standartlarını getir bakayım bana, ülkende neler var, neler yapılıyor?”

dedi, şaşırıp kaldım. Sonra İngilizce bir kitapçık verdi bana ve ben şunları istiyorum senden diye. Ben onları bir hafta çalıştıktan sonra yerine getirebileceğimi anlattım ve işi öyle yaptım. Yani şimdi Türkiye’de Harita ve Kadastro Mühendisleri, dünyanın diğer mühendisleriyle yarışmak zorundadır.

Biz Avrupa Birliğine girelim, girmeyelim, Avrupa Birliğine girmesek bile Avrupalı firmalar gelecek Türkiye’den iş alacaksa, o kendi aradığı standartlara uygun insanları barındıracaktır. Ya bizler o standartlara kavuşacağız veyahut da o, o standartları taşıyan başka Avrupa ülkelerinden insan getirecektir oraya.

Bizim yasa bugün dışarıdan gelecek mühendislere kapalıdır, ama Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği Yasası engel olmasına rağmen, dünya kadar mühendis vardır dışarıdan gelmiş çalışıyor.

Bir başka mesele de “ne yapmalı?” derken bir mekâna ihtiyacımız var. Biraz özele düşecek bu söyleyeceklerim, ama 2 500’e yakın meslektaşımız bizim İstanbul Şubemizin üyesidir. Ama ne yazık ki İstanbul Şubemizin çok güzel derli toplu bir mekâna sahip olmadığını görüyoruz. Bizim diğer şubelerimiz, Odamızın diğer şubelerinin son derece güzel yerleri var. Ama İstanbul Şubesinin mekânı bence çok geniş olmalı. Uluslararası toplantılarda konuklarımızı rahatça götürebileceğimiz, ağırlayabileceğimiz bir mekân olmalı. Üniversitelerden emekli olmuş olan hocalarımızın yayınları var, onların kitapları var, onların kitapları yerlerde sürünüyor, o kitapları koruyabileceğimiz mekânımız olmalı ve bunlar Şubede olmalıdır. Onun için Şubemize geniş bir mekân edindirelim. Ben bunun uğraşı içerisindeyim, her gittiğim yerde de bunları söylüyorum ve bu çanta elimde dolaşacağım, İstanbul Şubesine layık

300–400 metrekarelik ve belki birkaç katlı bir yer edindirelim, yoksa ne yapmalı? Nerede yapacağız? Önce yer bulmamız lazım.

Tabii Ekrem Hocamı bu arada saygıyla anıyorum, O’nun anısı önünde saygıyla eğiliyorum, teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ - Biz de teşekkür ediyoruz, sağ olunuz. Buyurun efendim.

Prof. Dr. AHMET AKSOY - Sayın Milletvekilimiz bir noktaya değindi; bu bizim iç yaramız, içten içe kanayan bir yaradır ihalelerde akla gelmeyecek şekilde indirmeler yapılması.

Buna karşı ne yapılabilir? Bunu tartışmamız lazım. Bunun nedenlerini de tartışmamız lazım. Bu nedenleri sadece sistemde ya da işlerin azlığında görmek bence biraz kolaylıkçı olur. Eğer mantar gibi yerden bitercesine özel sektör savaşına giren arkadaşların gelişi böyle çoğalırsa, sanıyorum nasıl bir çözüm getirirseniz getiriniz olumlu bir sonuca ulaşmayacaktır.

Şunu hatırlıyorum: Bundan iki yıl önce Konya’da bir vesileyle bulunduğumda Konya Şubesinin açılışı vardı. Orada bir sohbet esnasında bana da soruldu “Ne olabilir, özel sektörün önü nasıl açılabilir, özel sektör karşılaştığı sorunların üstesinden nasıl gelebilir?” diye. Konuşmacı arkadaşlarımızdan anladığım kadarıyla bu sorunların çok daha büyüdüğünü ve çok geniş bir kapsama ulaştığını gösteriyor. Ben de orada Sayın Milletvekilimizin dediği gibi, daha doğrusu uyguladığı gibi şunu söyledim: “Birleşmek zorundasınız. Öyle 1 kişilik özel sektör olmaz, 2 kişilik özel sektör olmaz. Bir teodolit, bir nivo alarak piyasaya çıkamazsınız, bu sizin sonunuz olur. Binaenaleyh ne yapmalısınız? Güçlerinizi birleştirmelisiniz, teknolojiyi mutlaka günü gününe takip etmelisiniz, güç birliği yapmalısınız. İçinizde değişik doğrultularda, değişik yeteneklerde insanlar olacaktır. Bazılarınız bilgisayarı çok iyi bileceksiniz, bazılarınız diyelim ki, en modern jeofizik ölçmelerde ustalaşacaksınız, yani mutlaka bir işbirliği, güç birliği yapacaksınız ki, direnme gücünüz olabilsin.”

Bu hususta acaba Odanın bir rolü olamaz mı? Özel sektörde bu tür şirketleştirmeleri sağlayacak bir girişim olamaz mı? Bunu da öğrenmek istiyorum. Erdal Beyden bu kırmaların geniş boyutta nedenlerini düşünmeleri doğrultusunda açıklamalarını rica ediyorum. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ - Teşekkür ederim Hocam. Mutlaka bu tartışmaya katılacak arkadaşlarımız vardır, özellikle özel sektörden arkadaşlarımız buradalar. Prof. Dr. Ömer Aydın, buyurun.

Prof. Dr. ÖMER AYDIN - Ben 2003’te kaybettiğimiz Değerli Hocamız Ekrem Ulsoy’u rahmetle anarak ve aynı zamanda bizleri yetiştiren Değerli Hocamız Ekrem Biryol’ u da kaybettik, Saygı değer Hocamız da 2000 yılında, Burhan Tansuğ Hocamızı 1995 yılında kaybettiğimiz Erdoğan Örüklü değerli katkıları olan Hocamız, bir de geçen yıl 2004 Mart ayında kaybettiğimiz Değerli Arkadaşımız Ali Tuğluoğlu’ nu rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum. Ancak bu fırsatı bulabildim. Söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Eğitim konusunda arkadaşlarımız konuştular ve Karaelmas Üniversitesinden Öğretim Üyesi arkadaşımız dünyadaki eğitim konusunu gayet güzel özetledi.

Rasim Deniz arkadaşımız da İTÜ’ deki eğitim konusunu anlattı. Biz de üniversitemizde sizin de Rektörlüğünüz döneminde çok büyük önem verdiğimiz eğitim konusuna burada bir-iki cümleyle değinmek istiyorum.

Bizler gerek İTÜ, gerekse Yıldız Teknik Üniversitesi, yeni gelişmeleri eğitim programlarına aktarma yollarını arıyorlardır. Biz Yıldız Teknik Üniversitesi olarak 1997 yılında tamamen batıyla uyum sağlayacak şekilde ders planlarımızı geliştirdik ve hazırlık sınıfı konuldu. Yani bizden mezun olan her arkadaşımız belli düzeyde yabancı dil biliyordur, İTÜ’ de de öyledir. Bugün Avrupa’daki üniversitelerdeki Batıdaki ders planlarını, ders planlarımıza yansıttık. Yine sizin Rektörlük döneminizde tekrar revizyondan geçirdik, revize ettik, eksiklikleri giderdik. Ama bugün için eksiklikler var.

Tamam, laf söylemek kolay da, bunları nasıl gerçekleştireceğiz. Sayın Milletvekilimiz öğrencimizdir, benim de öğrencim oldu. Kendisine biraz da hatırlatma olsun diye söylüyorum, belki oralarda dile getirir de üniversitelere kaynak aktarırlar. Bunları yapabilmek için kaynak lazım, kaynaksız olmuyor.

Kaliteli eğitim için laboratuar gerekiyor, alet-edevat gerekiyor. Artık bugün klasik ölçme yöntemleri bir tarafa bırakıldı, modern ölçme yöntemleri geldi.

Artık elektronik ölçme aletlerini kullanıyoruz, uydu tekniği aletlerini, GPS’ leri kullanıyoruz. Artık bunları öğretiyoruz. Bir başlangıç olarak da klasik aletleri gösteriyoruz.

Biz bölüm olarak uygulamaya çok önem veren bir bölümüz; kuruluşumuzdan bugüne kadar da öyleyiz. Bizden mezun olan arkadaşlarımız bunu çok iyi bilirler ve çok da başarılı olmuşlardır, onun için kaynak gerekiyor. Bu kaynağı yaratmadan eğitimde kaliteyi artıramazsınız; birincisi budur.

İkincisi, bildiğiniz gibi Sokrates Programı var. Yani üniversiteler arasında öğrenci değişimi programı var. ATT kredileri var, biz onlara öğrenci gönderebiliyoruz, onlar bize öğrenci gönderebiliyorlar. Artık öyle bir eğitim vermeliyiz ki, Almanya’dan, İngiltere’den diğer Avrupa Birliği ülkelerinden bize öğrenci gelmeli, 1–2 yıl okumalı, biz onlara öğrenci göndermeliyiz, yani o

durumdayız. Üniversite olarak da zaten bu anlaşmaları yaptık. Bu tabii kaynağa bağlıdır.

Sayın Oda Başkanımızdan en önemli ricam. Ben senelerdir meslektaşlarımla konuşuyorum, hatta Rektörün kendisine de söyledim, ama pek başarılı olamadım. Dedim ki, yahu şu mesleğin adını değiştirelim. Sizleri bir arada bulmuşken bunu söylemek durumdayız. Jeodezi ve fotogrametri, bunlar birer ölçme yöntemi. İnşaat mühendisliğinin adı statik mukavemet mühendisliği mi?

Meslekler yalın kelimelerle ifade ediliyor, inşaat mühendisliği, elektrik mühendisliği, makine mühendisliği yahut harita mühendisliği veya jeodezi mühendisliği neyse. Şimdi yeni bir akım var, olabilir, saygı duyuyorum, yani bu mesleğin adını değiştirmemiz gerekiyor. O da bu konuda gerekiyorsa bölüm başkanlarını bir araya getirmeliyiz. Yani Türkiye’de bugün eğitim veren 7 tane jeodezi, fotogrametri mühendisliği var. Bu bölümlerin yöneticilerini Oda bir araya getirsin, bir yerde bir toplantı düzenlesin ve bunun adını koyalım artık, zamanı geldi. Ondan sonra gerekli yasal düzenlemeler için Sayın Milletvekillimizden de yardım isteriz. Benim dileğim budur.

Anadolu’daki üniversitelerde kaliteyle, yani bizim buradaki kaliteyle, İTÜ’deki kaliteyle 19 Mayıstaki, bilmem Afyon Kocatepe’deki üniversitede 1 profesör, 2 yardımcı doçentle bu iş olmaz arkadaşlar. Yani bunların konuşulup bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. Bu konuda Odamızın bir çalışma yapmasını istiyorum. Çok şey var, ama zaman almak istemiyorum, teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ - Bölüm Başkanımıza teşekkür ediyorum. Yanıt için söylemiyorum, ama kaynak derken sadece mali kaynağı vurgulamadığını düşünüyorum. Asıl olan temel kaynağın insan kaynağı olduğunu mutlaka bilmeliyiz. Bunları yapmadan, yani eksikliklerimizi görmeden, laboratuarda, teknik altyapıda bunları, bu süreç içerisinde saptamadan, bir projeden yapmadan maddi kaynaklara, mali kaynaklara talep hakkımız da doğmuyor. O yüzden yapılan çalışma gerçekten hedefindedir.

İstanbul Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Başkanımız Prof. Dr. Doğan Uçar; buyurun efendim.

Prof. Dr. DOĞAN UÇAR - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Ömer Aydın meslektaşımın söylediğiyle devam edeyim. Bu bölüm başkanlarının bir araya gelmeleri yeterli olmaz diye değerlendiriyorum doğrusu. Bir defa bunun kişisel görüşlerin orada ifade edilmesi için kurumsal bazda bu çalışmaların yürütülmesinden yana olmuşumdur her zaman için.

Dolayısıyla bir defa bu tür yaklaşımların, bu tür platformlarda, daha sonra bölüm içindeki uzun soluklu çalışmalarla -bölüm içinde derken bölüm akademi kurulu gibi- oralarda belli bir olgunluğa kavuştuktan sonra belki bölüm

başkanları toplantısı ya da böyle bir toplantı düzenlenebilir. Çözüm bulunabilir diye düşünüyorum. Bizim Bölümümüzde aslında böyle bir çalışma başladı.

Böyle bir konu kurulumuzda değerlendirildi ve buna gidişin nasıl olması gerektiğine ilişkin bir strateji planı geliştirildi. Dolayısıyla bugünkü toplantıyı da ben aslında bu strateji planımıza veri sağlanması bakımından çok çok önemsiyorum. Bu bakımdan da çok ciddi notlar tutuyoruz. İzin verirseniz sonradan bu yazılı ve sözlü dokümanları sizden rica edeceğiz, çözümlemesini bizzat biz yapabilmemiz için. Tabii Oda bunu yapacaktır, ama biz de kendimize göre bir çalışma yapmak istiyoruz, bunları ayrıca değerlendirmek istiyoruz.

Diğer bölümler meselesine gelince, tabii ki iyi mühendis yetişmiyor arkadaşlarım. Yani iyi bir mühendis yetiştirmenin çok değişik parametreleri var. Bunları Rasim Hocam aslında dile getirdi, yani oradan alınacak çok ipucu vardı. Yalnız iyi mühendis maalesef yetişmiyor.

Stajyer konusunu zaten Göksel vurguladı, staj bunlardan bir tanesi. Eskinin üretim teknikleri bundan biri. Fiziksel mekânların yeterliliği var, vesaire var.

Bunları teker teker sıralamak istemiyorum, burada bırakıyorum.

Ama bütün bunların yanında ve en azından ülke genelindeki eşdeğerlilik için ya da kaliteyi belli seviyede -sizin ifadenizle minimum seviyede- tutabilmek için başka bölümlerin açılması, altyapısı oluşmamış, değişik bakımlardan altyapısı oluşmamış, yalnızca öğretim üyesi bakımından değil, bir süre dediğim gibi iyi mühendis yetiştirmenin başka koşulları vardır. O bakımdan olgunlaşmamış bölümlerin açılmaması konusunda, bu tür başvurular olduğunda, acaba Odamız bir çalışma yapabiliyor mu YÖK genelinde? Netice olarak Odamızın da bizim istihdam politikamıza ilişkin bir projeksiyonu olması lazım; tahmin ediyorum vardır. Bu projeksiyona uygun olarak şüphesiz ilgili yerlere başvurularda, girişimlerde bulunması lazım. Zaten milletvekilimiz de buradalar, kendisi de tahmin ediyorum o girişimlere destek verir.

Tabii yalnızca sayısal değil, ayrıca nitelik bakımından da birtakım projeksiyonlar yapmamız lazım. İşte nasıl bir nitelikte mühendis olması gerektiği gibi, o projeksiyonları kısmen burada yapmaya çalışıyoruz.

Bütün bunların dışında konuşmacıların bazıları yöneltmek istediğim sorular var, izin verirseniz onlara değineyim. Erdal Beye soruyorum: Özel sektörü güçlendirmek anlamında sıkıntıların olduğunu biliyorum, zayıf olduğunu biliyorum. Başta davranış eksiklikleri var. Hocam da neler olabilir diye söyledi. Acaba, bu mekanizmalar şimdiye kadar oluşturulmuş mudur, oluşturulmuşsa uygulamada ne gibi sıkıntılar çıkmıştır; bu mekanizmalar özel sektörü güçlendirmek anlamında neden ürün vermemiştir? Biz mi acaba zayıf kaldık, biz mi burada üretemedik sektör olarak? Bunları rica ediyorum.

Buradan bizim mühendislerimizin hangi eksiklikleri teşhis edilmiştir, yani bizim mühendislerimiz bunu niye beceremediler? Eğitim ve öğretimden kaynaklanan birtakım eksiklikleri mi var, beceri eksiklikleri var, yani etik vesaire gibi çıktılarda mı birtakım eksiklikleri var meslektaşlarımızın?

İkincisi, “birlikte hareket edemiyoruz” dedik. Bu birlikte hareket edebilmek için acaba eğitim-öğretim planlarımıza hangi unsurları monte etmek, entegre etmek durumundayız. Piyasanın içindesiniz, uygulamanın içindesiniz, neleri yaparsa eğitim-öğretim kurumları, meslektaşlarımızdaki bu eksiklikler ortadan kalkar?

Üçüncüsü Hüseyin Ülkü Beye: Yeni kölelik anlayışından söz etti. Acaba, yine planlarımıza ya da eğitim-öğretim sistemimizin içine, yalnızca C planıyla olmuyor, hangi unsurları monte edebilmeliyiz ki, bu yeni kölelik anlayışına karşı durabilecek mühendisler yetiştirebilelim ülkeye?

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Başka arkadaşlarıma da sorularım var, ama sırası gelince sorarım. Şimdilik fazla geniş olmasın. Teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ - Evet, bunlar galiba bir test sorusu gibi. ABET sürecinde sorulan soruların testi anlamını taşıyor galiba? Ama hepsi için teşekkür ediyorum, sağ olun.

Daha çok söz alanların hocalar olduğunu görüyorum. Diğer katılımcıların da söz istemelerini bekliyorum. Sayın Prof. Dr. Ahmet Açlar, Hüseyin Erkan, Önder Çelik, Tahsin Bey, Mehmet Bey, Çetin Bey, Uğur Bey, Elif Hanım söz istediler efendim. Buyurun Sayın Prof. Dr. Ahmet Açlar.

Prof. Dr. AHMET AÇLAR - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Mesleğimizin sürekli olarak yeni açılımlara, yeni hedeflere koşması için öğretim üyeliği sıramda çok büyük hizmetler yapmaya çalıştım, çaba harcadım ve bunu Sayın Başkan Ülkü, yaptığı konuşmasında çok güzel dile getirdi. Maalesef mesleğimiz hâlâ bir tomruk görevi görüyor. Yani işin kaymağını bizler üretiyoruz, birçok kesim maalesef alıyor ve bu 40–50 senelik mesele ki, Sayın Milletvekilimiz Erdal Karademir de değindi, haritacılık hizmetleri kamulaştırma olsun, Karayolları, DSİ gibi belki 20–25 kurum sayabiliriz, bu kurumların yaptığı ihalelerin içinde ilkokul mezunu, ortaokul mezunu birtakım topograflara yaptırılıyor hâlâ. Bunun nedeni belki bir bilgi sistemi olayını CBS vesaire bunları tam olarak halka yansıtamadığımızdan içindir.

Son yıllarda özellikle şunu da düşünüyorum ve zaten ağırlıklı olarak üzerinde duruluyor. Dünyadaki ekonomik gelişmeler artık dünyadaki kaynakların insanlar için kullanılmasını gerektiriyor ve sermaye de bu yönde hareket ediyor her tarafa. Fakat kanaatimce biz önce kendi ülkemizdeki taşınmazları

halkımızın en iyi şekilde yararlanması için kullanmak sonra da diğerlerini bu yönde sevk etmektir diye düşünüyorum.

Görüyorum ki, Türkiye’nin en gelişmiş iki üniversitesinde, örneğin Teknik Üniversitede arazi yönetimi ya da taşınmaz yönetim geliştirilmesi konusunda hiçbir kadrolaşma olmadı, olamadı. Maalesef Teknik Üniversite bu konuyu ikinci ya da seçimlik ders gibi gördü ve hâlâ da bu konuda kadrolaşma olduğunu sanmıyorum. İnşallah yeni Bölüm Başkanı arkadaşımız Almanya’da da yetiştiği üniversitenin bu konuda ne kadar gelişmiş olduğunu biliyor. Çaba harcar ve Teknik Üniversite de bu konuda gerekli kadrolaşma sağlanır.

Yıldız’da da ben emekli olduktan sonra Zerrin Hocayı zorla tutuyoruz gibi bir şey. Yıldız’da da bir kadrolaşmayı sağlayamadık. Bunda belki Ayhan Alkış Hocamızın bize desteğini kesmesinin rolü de söz konusu olabilir. Bir taşlama olarak belirtmiyorum, ama kendisi perde arkasındaki nedenleri biliyor.

En çok üzüldüğüm bir nokta da Ayhan Alkış Hocanın YÖK’te en yetkili üye olduğu, en etkin devrinde bizim Ana Bilim Dalımızın doçentlik alanlarından çıkarılması oldu. Yani kamu ölçmede ana bilim dalı Türkiye’de bu konuda hizmet verecek elemanları yetiştirecek, kamulaştırma konusu, imar konusunu, kadastro konusu ve diğer yasalarla mesleğimizin ilişkisini kuran -Zerrin Hoca bu konuyu çok iyi dile getirdi- maalesef bizim üniversiteden de silindi gibi ve

En çok üzüldüğüm bir nokta da Ayhan Alkış Hocanın YÖK’te en yetkili üye olduğu, en etkin devrinde bizim Ana Bilim Dalımızın doçentlik alanlarından çıkarılması oldu. Yani kamu ölçmede ana bilim dalı Türkiye’de bu konuda hizmet verecek elemanları yetiştirecek, kamulaştırma konusu, imar konusunu, kadastro konusu ve diğer yasalarla mesleğimizin ilişkisini kuran -Zerrin Hoca bu konuyu çok iyi dile getirdi- maalesef bizim üniversiteden de silindi gibi ve

Benzer Belgeler