• Sonuç bulunamadı

Prof. Dr. Ekrem Ulsoy Anısına “GÜNÜMÜZDE JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ” SEMPOZYUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Prof. Dr. Ekrem Ulsoy Anısına “GÜNÜMÜZDE JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ” SEMPOZYUMU"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

TMMOB

HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ

Prof. Dr. Ekrem Ulsoy Anısına

“GÜNÜMÜZDE JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ

MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ”

SEMPOZYUMU

15 Şubat 2005

YTÜ – Oditoryum, Beşiktaş-İST.

Aralık /2007 İstanbul

(3)

Yayın Adı : Günümüzde Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Eğitimi ISBN : 978-9944-89-451-7

Genel Baskı : Aralık 2007, 500 Adet

Yayımlayan : TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi İletişim : TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 19 Mayıs Mh. Samanyolu Sk. No: 116/1 D:2 Onur Apt.

Şişli / İstanbul

Tel: 0212.232 89 89 (3 hat), Faks:0212.232 94 28 www.hkmo.org.tr; e-posta: istanbul@hkmo.org.tr Baskı : Yapım Tanıtım Basım Yayın Ltd. Şti., İstanbul

Kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar dışında, yayımcının yazılı izni olmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz.

(4)

Önsöz

Dünyayı, ülkeyi ve yaşamı tanıyan, anlayan ve ona göre politikalar üreterek yaşama geçiren bir çalışma anlayışı içerisinde olan TMMOB; “Mühendislik ve Eğitimi”

konusuna özel bir önem vermektedir. Çünkü TMMOB; neo-liberal küreselleşme ideolojisinin toplumsal ve kamusal alanları yeniden tanımlayarak, bu alanları bireysel yarar ve piyasa süreçlerine bağlı kıldığını, toplumsal ilişkilerin tümüne bağlı olarak eğitim alanını da etkilediğini bilmektedir. Halen üniversitelerimizde çağdaş, nitelikli ve bilimsel mühendislik eğitimi yapılamadığını bilmektedir. Mühendisin, iyi eğitim almış ve yeterli sayıda öğretim üyesi, yeterli laboratuar ve altyapı olanakları ve çağa uygun bir eğitim programı ile yetişeceğini bilmektedir. Mühendislik alanındaki eğitimde, gerek açılan okullar gerek arttırılan kontenjanlar açısından planlama anlayışının olmamasının, özellikle belirli bölümlerden mezun mühendislerin istihdam sorununu arttırdığı gibi, bu kitlenin mesleki kimliklerinde erozyon yarattığını bilmektedir. Üretim süreçlerinde ortaya çıkan değişimin, mühendisleri yeniden biçimlendirdiğini, mesleki formasyonlarını değiştirdiğini, istihdamı daralttığını bilmektedir. İşsizliğin artmasının ücret politikalarını olumsuz yönde etkilediğini ve mühendisin emeği ile orantılı ücret alamadığını bilmektedir. Türkiye’deki eğitim ve mühendislik eğitiminin toplumun çıkarlarına göre değil, uluslararası iş bölümünün bir sonucu olarak şekillendiğini de bilen TMMOB; uluslararası mühendislik rekabeti süreçleri içerisinde eğitim alanından başlayıp istihdam aşamasına kadar yaşanan sorunlar yumağının farkındadır. Küresel sermayeye eklemlenme sürecinde, gelecek yıllarda çok daha karmaşık ve etkili bir şekilde yaşanacak olan sorunlar karşısında, üyelerinin eğitimi, mesleki, teknik ve bilimsel düzeylerinin yükseltilmesi ile istihdamı gibi alanlarda yapması gereken çalışmaların öneminin arttığını görmektedir.

Mühendislik eğitimi, istihdam ve işsizlik konuları, TMMOB ve bağlı Odalarının gündemlerinde kapsamlı ve sürekliliği olan bir çalışma ve proje alanı olarak vardır.

TMMOB; yaşanan sorunlar yumağı karşısında, mühendislik alanında dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri, bu gelişmelere bağlı olarak mühendislik hizmetlerindeki üretim sistemlerini, iş süreçlerini, hizmetlerin tanımını, uygulama ve denetim süreçlerindeki konumunu, mühendislik eğitimindeki yeni düzenlenmeleri izlemekte, değerlendirmekte ve yönlendirmektedir.

TMMOB ve Odamız “Üniversiteler Üniversite Bileşenlerinindir!” demektedir. “Eşit, Parasız, Demokratik, Bilimsel Eğitim İstiyoruz!” demektedir.

Şubemiz tarafından Şubat 2005 tarihinde gerçekleştirilen “ Günümüzde Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu ” nun yayın haline getirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Saygılarımızla,

TMMOB HKMO İstanbul Şubesi 19.Dönem Yönetim Kurulu

(5)
(6)

Prof. Dr. h. c. Ekrem Ulsoy Anısına

“GÜNÜMÜZDE JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ”

SEMPOZYUMU - 15 Şubat 2005 -

YTÜ – Oditoryum, Beşiktaş-İST.

SUNUCU - Odamızın kuruluşunun 50. yıldönümü kutlamaları ve Prof. Dr.

Ekrem Ulsoy anısına Odamız Genel Merkez ve İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen “Günümüzde Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Eğitimi”

temalı eğitim sempozyumumuza hoş geldiniz.

Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Tevfik Ayan’ı kürsüye davet ediyorum.

Prof. Dr. TEVFİK AYAN (Düzenleme Kurulu Başkanı) - Sayın Milletvekilim, Sayın Rektörüm, değerli hocalarım, değerli meslektaşlarım, sevgili öğrencilerim; düzenleme kurulu adına hepinize en içten, en derin sevgi ve saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bir gün sürecek, çağrılı bildirilerden oluşan bir oturum ile bir panelden oluşan eğitim sempozyumumuza katılımlarınız ve fikirlerinizle yapacağınız katkılar için çok teşekkür ediyorum. Bugün yine meslek sorunlarımıza çözüm aramak üzere bir araya geldik. Meslek sorunlarımıza çözüm aramak hepimizin görevidir. Haritacılar görev bilincine sahip insanlardır. Görev bilinci yanında erdemli olmayı da benimseyen bireyler olarak, bugünkü etkinliğimizde kadirbilirliğin gereğine uyduk. Mesleğimize gönül vermiş, emek vermiş, hizmet anlayışıyla tutkuya dönüşmüş değerli bilim adamı ve hepimizin üzerinde hakkı olduğuna inandığımız hocalarımızdan, 20 ay önce aramızdan ayrılan saygıdeğer Prof. Dr. Ekrem Ulsoy’u bugün bir kere anmayı görev bildik. Bu nedenle etkinliğimizin başına “Prof. Dr. Ekrem Ulsoy anısına”

yazarak, bir bakıma ona hesap verme sorumluluğumuzu da unutmadık.

Saygıdeğer meslektaşlarım; eğitim sempozyumu yapılandırılırken, bir güne sığacak bu etkinlikte geniş bir yelpazeye yayılan konuların verimsizliğe yol açabileceği göz önünde bulundurulmuştur. Bu nedenle eğitimin çok özel bir konusuna odaklanmış hedeflenmiştir. Günümüzde mesleğimizin bir dönüşüm sürecinde olduğu bilinmektedir. Bundan hareket ederek, bugün Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinin içeriği, değişik bakış açılarından mercek altına alınmak istenmiştir. Burada ifade edilecek düşüncelerin kaynaklarının farklı

(7)

zaman kesitlerinden seçilmesiyle de içerik sorununun bir bütünsellik içinde ele alınması amaçlanmıştır.

Değerli meslektaşlarım; düşünceleri, tartışmaları, çözüm önerilerini ürüne dönüştürerek, sonuç alabilme özlemimizi canlı tutabilmek için, öğleden sonraki panelimize başlık olarak “ne yapmalı?” sözcüklerini seçtik. Hem konuşmacılardan, hem de sorularıyla katkı koyacak meslektaşlarımızdan, başlıkta yer alan “ne yapmalı?” sorusuna yanıtlar üretmelerini bekliyoruz.

Ancak o zaman amaca yaklaşılmış olacaktır. Bu umutla, sözlerimin başında, yoğun çalışmalarından zaman ayırarak toplantımıza katılan İzmir CHP Milletvekili Sayın Erdal Karademir meslektaşımıza ve Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Durul Ören’e özellikle teşekkür ediyorum.

Teşekkürlerim elbette bunlarla sınırlı kalmayacaktır. Konuşmacı ve panelist olarak görev kabul eden, bilgileriyle bizleri aydınlatacak olan, düşüncelerini paylaşan değerli meslektaşlarıma da teşekkür ediyorum. Ayrıca, eğitime önem vererek, bu sempozyumun düzenlenmesi kararıyla katkı koyan Harita Kadastro Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetim Kuruluna, düzenlenmesinde aktif görev alarak, özveriyle çalışan Harita Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetimine, bize bu konforlu salonlarını vererek, bu mutlu çalışma ortamını yaratan Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne ve son olarak, hiç itiraz etmeden, her çağrımda çalışmaya koşarak, gönüllülük örneği veren, bana doyumsuz bir çalışma zevki yaşatan, özveri anıtı yürütme kurulu üyelerine huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum.

SUNUCU - Açılış konuşmalarını yapmak üzere Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Sayın Mehmet Ali Candaş’ı kürsüye davet ediyorum.

MEHMET ALİ CANDAŞ - Sayın Milletvekilim, Sayın Rektörüm, Sayın Oda Başkanım, değerli hocalarım, sevgili meslektaşlarım, değerli konuklar, sevgili öğrenci arkadaşlarım; Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak Prof. Dr. Ekrem Ulsoy anısına düzenlemiş olduğumuz Eğitim Sempozyumuna hoş geldiniz. Hepinizi Şube Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgiyle selamlamak istiyorum.

Değerli katılımcılar; bugün bu etkinlik ile sevgili hocamız Ekrem Ulsoy’u anmayla birlikte, Odamızın 50. yıldönümünü kutlama etkinlikleri çerçevesinde bir eğitim sempozyumunu gerçekleştirmekteyiz. Hocalarımızın hocası, ülkemizde jeodezi ve fotogrametri mühendisliğinin gerek eğitime başlaması ve gerekse gelişmesiyle birlikte, Odamızın 1954 yılında kurulmasına büyük katkı ve destek veren ve Odamızın 1 nolu kurucu üyesi değerli bilim insanı, sevgili güzel insan Ekrem Ulsoy’un kısa özgeçmişini sizlere sunmak istiyorum:

(8)

1912 yılında Halep’te doğdu. 1932 yılı başında jeodezi ve fotogrametri öğrenimini yapmak üzere Almanya’ya gönderildi. Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği öğrenimini Berlin Yüksek Teknikokulu’nda 16.07.1938’de tamamladı. Öğreniminden sonra Boston Jeodezi Enstitüsü, Münih Harita Dairesi ve Münih Rasathanesinde staj yaparak yurda döndü. Yurda döndükten sonra, Harita Genel Müdürlüğü Fen Şubesinde işe başladı. 1939’da askerlik hizmetini yapmak üzere ayrıldı. Askerlikten sonra, 1941 tarihinde yeniden Harita Genel Müdürlüğüne döndü. 1945’te istifa ederek ayrıldı. 1946–1947 tarihleri arasında Toprak İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştı. 1947–1950 tarihleri arasında tekrar Harita Genel Müdürlüğünde çalıştı. Harita Genel Müdürlüğünde, bugünkü modern Türkiye’nin planlanmasında nirengi başlangıç noktası saptanıp, gözlemlerinin ortaya konulmasında çeşitli etapların yürütülmesi ve teknik esasların saptanmasında önemli rol üstlendi. Daha sonra 1950 yılında İstanbul Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Jeodezi ve Fotogrametri Bölümünde görev aldı. Eğitimle birlikte bölümün kuruluşu, gelişmesi hususunda da gereken çabayı gösterdi. Bölümün ilk başkanı oldu, aralıksız 19 senelik Başkanlıktan sonra, idari görevden ayrılarak, yalnız eğitim ile meşgul oldu. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak da çalıştı. 13.07.1982 tarihinde yaş haddinden dolayı emekli oldu. Üniversitenin ve bölümün isteği dolayısıyla, bölümde emekli öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Değerli katılımcılar; Eğitim Sempozyumumuzda, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinin kilometre taşları, içeriği ve değişim eğilimleri, Avrupa ve Amerika’da Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği, akreditasyon ve ABET örneğine ilişkin bildirilerle birlikte, panel bölümümüzde yasal düzenlemeler, Avrupa Birliği sürecinde mesleğimiz, arazi yönetimi kavramının getirdikleri, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasına düşen görevler ve geniş bakış ile birlikte ilgili konuda geniş boyutta tartışılarak, bizlere, yol haritamıza ışık tutacaktır.

Değerli katılımcılar; bazı sayılar köşe taşları sayılır. Bu köşe taşı sayılar içerisinde 50. yılın, yarım asırlık bir geçmişin derin izlerinin hepimizin belleğinde ve ülkemiz sürecinde önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Odamız ve TMMOB kurulduğu 1954 yılından bugüne, ülkemizin sadece mühendislik, mimarlık ve teknoloji alanında değil aynı zamanda toplumsal ve kültürel tarihinde de siyasal süreçlerde hep ön safhalarda yer almış, kamu yararı ve toplumun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde çalışmalarını sürdürmüş, demokratik bir meslek örgütü olarak üzerine düşün görev ve sorumluluğu yerine getirmiştir. Bu süreç içerisinde yer alan tüm değerli meslektaşlarımızı bir kez daha saygı ve sevgiyle anmak istiyorum. Macit Erbudak, Burhanettin Tansuğ ve Ekrem Ulsoy ülkemizde mesleğimizin üç temel taşıdır ve bu üç değerli

(9)

bilim insanının mesleğimizdeki yeri ve sevgisi hiçbir zaman azalmayacak ve gelişerek kuşaktan kuşağa devam edecektir.

Değerli katılımcılar; bilindiği üzere, Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletlerinde 19. yüzyılın ortalarından başlayan mühendis ve mimar örgütlenmesi, ülkemizde 2. Meşrutiyetle başlamıştır. 1908’de İstanbul’da çok sayıda sivil örgütün kurulduğu bilinmektedir. Bunlardan biri de, Osmanlı Mühendis Mimar Cemiyeti’dir. Dernek tüzüğünün amaç maddeleri arasında, Osmanlı mühendis ve mimarlarının hukukunu muhafaza etmek ilk sırada yer almaktadır. Cemiyet, yabancı ülkelerden mühendis ve mimar getirilmesine karşı, ülkedeki mühendis ve mimarlara öncelik verilmesini savunmuştur.

İstanbul’un topografik haritasının çıkarılmasına Cemiyet olarak talip olunmuştur. İşin yabancı mühendislere verilmesi üzerine, Cemiyet üyelerinin, bu işleri yerli mühendis ve mimarların yapabileceğini belirterek, hiç olmazsa 5 yerli mühendisin bilgilerini artırmak amacıyla yabancıların yanında çalışmalarına izin verilmesi yönünde üst düzeyde girişimlerde bulundukları tarih sayfalarında yer almaktadır. Günümüzde hizmetlerin serbest dolaşımı kapsamında, GATS çerçevesinde aynı sürecin yaşandığı, imzaların atıldığı bir dönemde, bu Eğitim Sempozyumunun yapılması ayrı bir önem içermektedir.

Sizleri, sevgili hocamız Ekrem Ulsoy’un “en iyi hoca, en iyi öğrenci olandır, sonsuza kadar öğreneceğiz” sözleriyle tekrar selamlamak ve etkinliğimizin başarılı geçmesini diler, saygılarımı sunarım.

SUNUCU - Açılış konuşmalarını yapmak üzere Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Hüseyin Ülkü’yü kürsüye davet ediyorum.

HÜSEYİN ÜLKÜ - Sayın Milletvekilim, Sayın Rektörüm, değerli bilim insanları, değerli meslektaşlarım, değerli genç meslektaşlarım; Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Genel Merkezi adına tümünüzü saygıyla, sevgiyle kucaklamak istiyorum.

Çağımızı bilgi çağı diye tanımlıyorlar. Oysa bilginin iktidarı çağlar boyu sürüp gelmiştir. Bilgi kime hizmet ediyor, bilim kime hizmet ediyor; asıl olan o, sorulması gereken ve yanıtının “topluma” diye rahatlıkla verilmesi umudumuz ve amacımız olan şu günlerde kısaca bilginin iktidarını, geçmişten bir anımsatma yapmak istiyorum. Adı Domenico Scan Delay’dı, ancak hemen hemen hiç kimse onun gerçek adını kullanmazdı, yaygın olarak Maneco derlerdi. Kendisi değirmenciydi, yeteri kadar eğitim almamıştı. Eline geçirdiği birkaç kitabı okumuş ve kilisenin kitaplarına karşı, o bilgi iktidarına karşı kafa tutmuştu. Varoluşu şöyle tanımlıyordu: “Kokuşmuş bir peynirden kurt oluştuğuna göre, sizin oluşum felsefeniz yetersizdir” diyordu. Engizisyonda iki kez yargılandığında, “ben çok eğitimli bir insan değilim, bu düşüncelerimi de çok ciddiye almayın” deyip, geri çekildiğinde affedilmişti. Ama üçüncüsünde

(10)

kazığa oturtulma kararı verildi. Kendi çağdaşı ünlü matematikçi Bruno ile birlikte engizisyon kararları sonucunda yaşamına son verildi. Bu değirmenci İtalya’da bir dağ köyünde 1532’de doğmuştu. Bilimin ve bilginin hangi zorluklar ve güçlüklerle üretilip geldiğini, ama sonuçta bu bilginin bazı tekellerin elinde nasıl ticarileştiğini hepimiz biliyoruz.

Bu Eğitim Sempozyumunun yapıldığı hafta öncesi, Başbakanlık bir açıklama yaptı. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, ülkemizdeki 19 milyon nüfusun yoksul olduğunu açıkladı. Bu resmi rakam, gayri resmi rakamlara bakıldığında, bu yoksulluğun çok daha fazla olduğunu bizler biliyoruz. Yine, geçen hafta içerisinde yapılan bir araştırmanın açıklaması yapıldı. Kamuda çalışan arkadaşlarımız bilir, biz de biliyoruz; Türkiye giderek kamu alanlarının daraltıldığı, özelleştirme politikalarıyla hizmet ticareti anlaşmalarıyla, özel sektörün genişlediği bir evreye girdi. Bu evrede eğitimin de özelleştirilmesi üzerinde çokça duruluyor, ama Türkiye’nin fotoğrafı şöyle: Kamuda çalışan bir profesör, 10 ay boyunca hiçbir harcama yapmazsa, kendi çocuğunu özel okulda okutma şansına sahip. 9 uncu derecede bir öğretmenin çocuğunun ücretleri 7 722 dolar ile 14 667 dolar arasında değişik tıp fakültelerine gönderilmesi için 29 ay yemeden, içmeden maaşını bir kenara koyup, çocuğunu okutması gerekiyor. Kamuda çalışan en düşük memurun ise, 46 ayının gelirini çocuğunu özel okulda okutabilmesi için vermesi gerekiyor. Bu insanların neredeyse tümü, -işçi kuruluşlarının yaptığı araştırmalara baktığımızda- yoksulluk sınırı içerisinde. Bir ülkede böylesine bir gelir adaletsizliği varken, eğitimin ticarileştirilmesi, gerçekten bizleri kaygılandırıyor, düşündürüyor. Çünkü bu program, yoksulluğun ve sefaletin, ailelerin çocuklarına miras kalmasının temel nedenini oluşturuyor ve bu program uzun süre Türkiye’de uygulanarak geldi, özel üniversitelere ormanlar tahsis edilirken, resmi üniversitelerimizin bütçelerine yeteri kadar kaynak aktarılmadığını bizler biliyoruz.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bileşeni Odalar ve onların içinden biri olan Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, eğitimin ticarileştirilmesine karşıdır

Değerli dostlar; çok yakında ülkemize Bill Gates geldi, gitti. Ne kadar önemli ki, Türkiye’de çok az bir zaman kalıyor, 1 gün bile kalmıyor, ama Başbakanla, Milli Eğitim Bakanıyla görüşebiliyor. Ben sormak istiyorum; ülkemizin bütün gençlerini eğiten ve sorumluluklarını omuzlarında taşıyan kaç rektörümüz bu kadar hızlı Başbakanla görüşme şansına sahiptir? Biz meslek Odası olarak, aynı hızla görüşme şansına sahip değiliz. Ancak Avrupa Birliği projelerinin altında paydaşlar tanımı içerisinde bizlerden çok söz edilir, bütün yasalarda katılımcı gösteriliriz. Ama şu bir gerçek ki, Türkiye’nin bugün Anayasası, yasaları, eğitimi, ekonomisi dış güçler tarafından yönetiliyor, yönlendiriliyor ve işin ilginç yanı kültürlerimiz de paramparça edilerek, iç kavgalar

(11)

körüklenerek, yine yabancı ülkeler tarafından yönlendiriliyor. İşte biz bütün bu bilgiler ve olumsuzluk içerisinde bu etkinliği düzenlemişsek, halen umudumuz ve direncimiz olduğu içindir ve gerçekten biz Microsoft’un gizli amaçlı yazılımlarına değil, özgür bir yazılımla Türkiye’nin bütün yetişmiş elemanlarıyla Türkiye’nin geleceğinin kurulabileceğini, Türkiye’nin kaynaklarının en iyi kullanılabileceğini düşünüyor ve inanıyoruz.

Bu Eğitim Sempozyumumuzun sonucunda biz, yeni çalışmalarımızla birlikte, mutlaka Odamızın bir eğitim raporuna ulaşmayı amaçlıyoruz. Bu çalışma burada kalmayacak, daha ileri boyutlara götürülecek.

Değerli dostlar; bu söylediklerim, belki politik olarak algılanır. Algılanması da geçmişten beri hep böyle olmuştur. Tanıklık yaptığım bir konuyla ilgili sözlerimi noktalamak istiyorum. Kamu İhale Yasasının değişikliğiyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin komisyonlarında tartışırken, biz TMMOB adına iş bitirme belgelerinin süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkmasını önerdik.

Komisyonun AKP’li üyelerinin çok büyük bir bölümü bu görüşümü benimsedi, destekledi; ama Sayın Bakan Kemal Unakıtan aynen şunu söyledi: “Biz IMF’yle anlaştık, bu tasarıda herhangi bir değişiklik yapamayız.”

Söylediklerim Odamızın yorumu değildir, gerçeklerdir. Bu gerçekler mutlaka değişecek. IMF bir kamu kuruluşu, kamu kuruluşlarının tasfiyesini isteyen bir kamu kuruluşu; ne kadar talihsiz bir şey değil mi? Sizlerin paralarıyla kurulmuş olan IMF, en büyük ortağı Amerika olduğu için, kamu kuruluşlarının, kamu üniversitelerinin, kamu eğitiminin tasfiye edilmesini, gençlerimizin müşterileştirilmesini istiyor. Onların gücü Kurtuluş Savaşında yetmedi, bugün de, yarın da yetmeyecek umutlarıyla, hepinizi saygıyla, sevgiyle tekrar selamlıyorum.

SUNUCU - Açılış konuşmalarını yapmak üzere CHP İzmir Milletvekili Sayın Erdal Kardemir’i kürsüye davet ediyorum.

ERDAL KARADEMİR - Sayın Rektörüm, sayın hocalarım, Sayın Oda Başkanım, değerli meslektaşlarım; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Böylesi bir ortamda, mezun olduğum bir okulda hocalarımın huzurunda hitap etmenin ne kadar zor ve güç olduğunu da biliyorum. Onun için heyecanlıyım.

Ama meslektaşlarımız, başta meslek odalarımız, odamız, mesleğimizle ilgili, mesleğimizin en önde gelenlerimizden biri, çok değerli hocamız Ekrem Ulsoy’un anısına böyle bir sempozyumu düzenlemiş olmaları, gerçekten bizleri ve bu sektöre katkı koymuş herkese sahip çıktığı duygusunun bir anlayışı olarak görüyorum. Onun için bu Sempozyumu düzenleyen tüm arkadaşlarıma, Odama ve katkı koyanlara tekrar teşekkür ediyorum.

(12)

Bildiğiniz gibi, Ekrem Ulsoy, hepimizin hocası, Harita Kadastro Mühendisliğinin en önde gelen, kurucusu olan, eğitmeni olan bir hocamız.

Gerçekten sektörde olan misyonerliğini, inanıyorum ki, bundan sonra gelen tüm hocalarımız da devam ettireceklerdir. En azından onun misyonerlik görevinin yarısı kadar, bizlerin de bu sektöre yönelik misyonerlik yapma gayreti içinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Ben şahsım adına, böylesi bir hocanın öğrencisi olmaktan, onun geleneklerini, göreneklerini, sektöre olan katkılarını, en az onun yarısı kadar özel yaşamımda, meslek hayatımda ve de bulunduğum kurumdaki, şu andaki Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmaya çaba sarf eden arkadaşlarımızdan biriyim.

Ekrem Ulsoy’u hem sektörümüzde, hem de toplumda tanıtan arkadaşlarımızdan biri, Erol Köktürk hocaya da buradan teşekkür etmek istiyorum. Çünkü onun adına bir kitabı toparlamış, bizlerin okumasına, Ekrem hocamızın bilemediğimiz yanlarını bilmemiz konusuna katkıda bulunmuştur. O kitabı okuduğumda hatırlıyorum ki, Ekrem Ulsoy Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in yurtdışına gönderdiği çok az sayıdaki öğrencilerinden biri.

Almanya’da eğitimini görmüş, bilgiyi, eğitimi orada almış. Bu eğitimi alırken de, gerçekten zor bir yaşam, bir eğitim süreci geçirmiş. Nazi döneminde SS’lerin onu alıp, Yahudi kamplarına götüreceği bir süreci yaşamış, ama o kamplara gitmemiş. Neden gitmemiş? Bildiğiniz gibi, o Mustafa Kemal’in Türkiye’den Almanya’ya gönderdiği öğrencilerden biri. Bir Alman komşusu, Naziler onu kampa götürürken müdahale etmesi, “o Türk’tür, o Mustafa Kemal’in öğrencisidir” demesi, onun okula olan devamlılığını sağlamıştır. İşte böylesi bir süreçten, cumhuriyet değerlerinin bir eğitmeninin anısına bir sempozyumun düzenlenmesi, onun geleneklerinin yaşatılması, anılması gerçekten çok hoş. Onun için ben hem sözlerimi uzatmadan, tekrar bu sempozyumu düzenleyen hocalarımıza, bu imkânları veren, olanakları sağlayan Yıldız Üniversitesi Rektörümüze tekrar sonsuz saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

SUNUCU - Konuşmalarını yapmak üzere, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Durul Ören’i kürsüye davet ediyorum.

Prof. Dr. DURUL ÖREN - Sayın Milletvekilim, değerli harita kadastro mühendisleri; bildiğiniz gibi, bunu benim size tekrar etmemin bir anlamı yok, ama sadece anmak açısından söylüyorum. Türkiye’de harita mühendisliğini kuran üç temel sütundan biri Prof. Dr. Ekrem Ulsoy. Onların bu hizmetlerini hiç değilse bu tür günlerde anmak gerçekten bir vefa duygusu. Sizleri bundan dolayı kutluyorum.

Üniversiteler topluma bilgi üretmeye, toplum yararına kullanmaya çalışan kuruluşlardır ve zaman içinde teknolojideki gelişmeler, halka teknik elemanlar

(13)

tarafından aktarılır. Üniversitemiz 1986’dan beri 4 defa ders programlarında değişiklik yapmıştır, yani çağa hep uyum sağlamaya çalışılmaktadır, yenilikler konulmaktadır. Örneğin, burada yaklaşık benim yaşımda olan, burada master yapmış olan arkadaşlar hatırlarlarsa, okudukları bir modern fizik dersi vardı, bugün modern fizik dersi masterde değil, üniversite ikinci sınıfta veriliyor. Bu zaman içindeki değişime ayak uydurmayı gösteriyor. Bu sürekliliği sağlamamız gerekiyor ve bilgi bazı branşlarda 3–4 senede bir yenilenmek zorunda. Bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bundan 20 sene önce delikli makineler, kartları delerek kullandığımız bilgisayarlar vardı, koskoca odalar işgal ederlerdi. Bugün ise, artık bunlar küçük bir hesap makinesi içinde.

Teknolojinin eriştiği yerlerden yararlanmak zorundayız.

Bu mantıkla üniversiteler hareket ederken, acıdır, ama biraz önceki Sayın Oda Başkanımın söylediği gibi, 15 yeni üniversite kurulmaya çalışılıyor. Bir üniversitenin gerçek anlamda üniversite olması için Batılılar 100 sene diyorlar.

Üniversite kurmaktaki gerekçe çok acı; oranın ekonomisini canlandırmak. Bu anlamda üniversite kurulmaz, üniversite bir şeyler üretmek için, geleceğe yeni, akıllı, çağdaş, yol gösterecek insanlar yetiştirmek için kurulur. Sempozyumun başarılı geçmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

SUNUCU - “Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinin Kilometre Taşları”

başlıklı konuşmasını sunmak üzere Sayın Prof. Dr. Ahmet Aksoy’u kürsüye davet ediyorum. Prof. Dr. Ahmet Aksoy 1932 yılında doğdu. 1948 senesinde girmiş olduğu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesini 1951 yılında bitirdi. 1955 yılında Yıldız Teknik Okulu Harita ve Kadastro Şubesindeki öğrenimini tamamlayarak, mühendis diplomasını almaya hak kazandı. 1956–60 yılları arasında Bonn Üniversitesindeki öğrenimini tamamlayarak, doktor unvanını aldı. 1963–75 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesinde görev yaptı. 1967 yılında Doçentlik unvanını aldı. 1970–74 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesinde Öğretim Üyesi olarak hizmet vermiş ve 1974 yılında Profesör unvanını almıştır. Halen İstanbul Teknik Üniversitesindeki görevini ve Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasında Hakemli Dergi Editörü olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. AHMET AKSOY - Değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler;

sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bu sempozyumun Ekrem hocamıza adanması beni ayrıca mutlu etti.

Ayrıca, bir noktayı daha açıklamak istiyorum: Bu öğretim, eğitim sempozyumu ilk değildir, daha önce sanıyorum iki kez sempozyum düzenlendi. Temennim, öğretim-eğitim sempozyumunun periyodik bir biçimde, 2 yılda bir ya da 3 yılda bir tekrarlanmasıdır. Böylece “geçmişte neler oldu, gelecekte neler olmalıdır?” noktasında sanıyorum, fikir alışverişinde bulunmamızın büyük

(14)

faydası var. “Geçmişte neler oldu?” konusu söz konusu olduğunda, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği ve öğretiminde kilometre taşlarına ilişkin bir konuşma yapmam istendi. Bu konuyu ben aslında çok önemsiyorum, çünkü geçmişte olanların, kilometre taşı oluşturacak şekilde girişimlerde bulunmanın bilinmesinin, yani tarihimizin bilinmesinin çok önemli olduğu kanısındayım ve bu konuşmayı hazırlarken, bu hususta önemli noksanlıklarımız olduğunu da gördüm. Tarihi bilgilerin sanıyorum işlevi var. Onlardan biri, toplumların geçmişine sahip çıkması ve olanları teşekkürle ve takdirle anabilmeleri, yani şükran duygularını geliştirmeleridir. Diğeri ise, gençlerin motive edilmesi, çünkü gençleri motive etmenin yollarından biri de, şimdiye kadar olanların, şimdiye kadar gösterilen özverilerin tanıtımı olarak düşünüyorum. Kilometre taşı deyince, bu tartışmaya açık bir konudur. Ben kendime göre değerlendirme yaptım. Kuşkusuz bu değerlendirmem yeterli değildir. Kilometre taşı olarak değindiğim konular da mutlaka yeterli değildir. Pek çoğunu başlıklar halinde geçeceğim. Benim temennim ve beklentim, bu konunun arkadaşların katkısıyla daha da genişletilmesi, başlıklar arasındaki boşlukların doldurulmasıdır, ama kilometre taşı deyince, benim değerlendirmem, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği öğretiminde sürekliliği olan köklü değişim ve girişimlerin başlangıcıdır. Bu başlangıçlar ya kişisel girişimlerle ya da kurumsal girişimlerle olmuştur. Kurumsal girişimlerin arkasındaki kişiler genellikle açıklıkla bilinemez, ancak ön plana gelen bir iki kişiden söz edilir. Kilometre taşı deyince, biraz tarihe uzanmak lazım, ama zamanımız buna müsait değil. O yüzden, sadece öğretimdeki bazı girişimlerin, bazı ilklerin burada sergilenmesini yeğleyeceğim.

Jeodezi ve fotogrametri, eski adıyla sadece jeodezi, trigonometrici, geometrici gibi isimlerle öğretimden bahsetmek gerekir. Bunun da mühendislik formasyonunda ilk öğretim 1825 yılında Karlsruhe’de Politeknik Okulu açılıyor ve ilk harita mühendisliği diyebileceğimiz, geometrici ve trigonometriciler yetiştirilmeye çalışılıyor. Ama bu okul üniversite düzeyinde değil. Bu okulun, yüksek teknik okulu 1825 yılında üniversiteye dönüştürülmesinden sonra 1868 yılında ilk pratik geometri ve jeodezi kürsüsünün açılmasıyla üniversiter bir kapsama kavuşuyor.

Türkiye’de 1950 öncesi bazı girişimler var, onları hızla geçeceğim. Önce 1905, 1904 yılında mühendishane diye bir okul açılıyor, sonra bunun ismi Mühendishaneyi Bahri Hümayun, daha sonra Mektebi Bahriye ve sonra Tersaneyi Amire adını alıyor. Bu okullarda haritacılıkla ilgili bilgiler veriliyor, ancak tüm bir haritacılık olarak eğitim-öğretim söz konusu değil. Harita okulu açılıyor ve 1925’te Harita Mektebi Âlisi açılıyor. Bu okulun açılışı dikkat ederseniz, Cumhuriyetin ilanına rastlıyor. Gerçekten Türkiye’de harita hizmetleri, özellikle Cumhuriyet döneminden sonra yoğunlaşıyor. Bir tarafta Silahlı Kuvvetler bünyesinde Harita Genel Komutanlığının ülke nirengi ağını

(15)

ve ona dayalı olarak 1/25000 ölçekli topografik haritaların yapımını üstlenmiş ve yoğun bir biçimde bu işe girişmişken, diğer taraftan kadastronun ilk 1935’te uygulanmaya başlamasından, belediyeler imar uygulamaları ve teknik hizmetlerin yürütülmesi için, halihazır haritaların yapımında, Orman Genel Müdürlüğünün orman kadastrosu yapmasından, diğer kurumların kendilerine ihtiyaç duydukları haritaları yapmalarında önemli bir yoğunluk gözükmektedir.

Bu çalışmalar 1950 yılına kadar harita kadastro çalışmaları da dahil olmak üzere, sivil sektörde her kurumun kendi bünyesinde oluşturduğu, ortaokul sonrası kurslarla yetiştirilen kurs elemanlarıyla yürütülmeye çalışılmakta. Çok az sayıda ülke dışında, harita mühendisliği öğrenimi yapmış elemanlar görev aldığı görülmekte ve daha çok Türkiye’de haritacı olmayıp da, ona yakın kollarda, örneğin inşaat, ormancılık, ziraat gibi üniversite öğretimlerinde o konuya ilişkin aldıkları bazı derslerle uygulama yapmaktadırlar. Harita Genel Müdürlüğünün bünyesinde 1925’te Harita Mektebi Âlisi kuruluyor. Bu 1940’ta bu okul Harita Okulu adını alıyor ve 1969’da Milli Savunma Bakanlığı Harita Yüksek Teknik Okulu adını alıyor, ama yine de bu okullar da mühendislik formasyonu verme amacını gütmüyor.

Türkiye’de 1950 öncesi durum ve gelişimleri bu şekilde özetledikten sonra, 1949 yılı teknikokulu ve sonrasındaki gelişimler bizim için önemlidir. Bu sürede demin sözünü ettiğim harita çalışmaları yanında, bir de 1950’de tüm Türkiye’yi kapsayacak kadastro çalışmaları, arazi kadastro çalışmaları, tapulama çalışmaları dediğimiz çalışmalar başlatılmaktadır. Ama bu çalışmaların genelde tekniğe ve bilime uygun bir biçimde, bilinçli bir biçimde yapılabilmesi için mutlaka mühendislik formasyonuna sahip haritacıların devreye girmesi zorunluluğu görülmüştür ve bu zorunlulukla ilk 1949 yılında hepimizin bildiği gibi, o zamanki Yıldız Teknik Okulunda Harita ve Kadastro Şubesi açılmıştır. Bu şubenin açılış Sayın Mümtaz Tarhan ve Sayın Macit Erbudak, okulu açmışlardır. Hemen akabinde Ekrem Ulsoy hocamız Harita Genel Müdürlüğünden buraya tayin edilmiştir. Diğer hocalarımız, Erbudak, Burhan hocalarımız da ek görevli olarak öğretim görevlerini yüklenmişlerdir.

Burada Ekrem hocanın bu okuldaki rolünü ve önemini belirtmek için, Macit hocanın bir sözünü belirtmek istiyorum: Kendisi bir konuşmasında diyor ki,

“benim bu okulda yaptığım en yararlı iş, Ekrem Ulsoy’u buraya aldırmaktı.”

Gerçekten Ekrem hoca, eğitimde, öğretimde bu kurumun üç savaşçısından biri olarak, ama ön planda uzun süre bölüm başkanlığı, şube başkanlığını yürüterek, büyük hizmetlerde bulunmuştur ve kendisi gerçekten camiamızda diğer hocalarla birlikte sembolleşmiş bir yere, bir konuma sahiptir. 1912 yılında Harita ve Kadastro Mühendisliğinde ilk mezun olan arkadaşlarımız olmuştur. Bu arkadaşlar, bir kararla ikinci sınıftan başlatılan ilk Harita ve Kadastro Mühendisleridir. Bu arkadaşların isimleri; Ahmet Turan Yılmaz,

(16)

Ahmet Polat, Ethem Tercan, Kemal Akman, Mehmet Asri Ünsür ve Necati Yürektürk’tür.

Öğretimle ilgili girişimlere değindiğimizde, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasının kuruluşunu da bu kilometre taşları arasında söylemek istiyorum.

Çünkü bu Oda üyelerinin ülke çıkarlarına etik koşullara uyarak ülke çıkarlarına uygun çalışmaları yanında, özellikle hizmet içi eğitimi diyebileceğimiz mezuniyet sonrası eğitimde de önemli rol yüklenmişlerdir ve bu işlevlerini de yerine getirme çabası içerisinde olmuşlardır. İlk Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Songu ve 1 numaralı üye de Ekrem Ulsoy’dur.

Bu teknik okulu üniversiter bir düzeyde olmadığı için, buradan mezun olanların önce yüksek mühendis, sonra doktora yaparak akademik kariyer yapmaları olanağı yoktu, yani bu yol kapalıydı. O zaman Türkiye’de de iki kademeli öğretim yoktu, yani önce mühendis, sonra yüksek mühendis diye, lisans ve yüksek lisans diye bir olanak da yoktu. Bu durumda üç arkadaş -ben de bu üçün içerisindeyim- Fahrettin Aydın Ohio’da 1957 yılında yüksek mühendislik unvanı almış, kayıtlarda öyle görünüyor. Ama biz, Erdoğan Özbenli ve ben, 1955’te mezun olur olmaz bir süre uygulamada çalıştıktan sonra kendi olanaklarımızla1955 yılı sonunda Almanya’ya gittik. Almanya’da da iki kademeli öğretim yoktur, orada da yüksek mühendislik okulu vardır.

Mühendislik okulu mezununun yüksek mühendis olabilmesi, yani yüksek mühendis okulunda öğrenimine devam etmesi hemen hemen imkânsız gibi, olağanüstü şartları gerektirirdi. Oradaki mühendislik okulu 3 yıllık bir okul, biz burada 4 yıl öğrenim gördük. Değişik üniversitelere başvuruda bulunduk.

Bazıları ilk yarıyıldan başlatmayı kalkıştı, bazıları hiç oralı olmadı, ama Bonn’da bu olanağı bulduk. Biliyorsunuz, Almanya’da iki sınav dönemi vardır;

biri ön sınav dediğimiz, ilk 2 yıldan sonraki, 4. yarıyıldan sonraki dönemdir.

Bütün derslerin sınavı verilirse, öğrenimine devam edilir ve sonra da 2 yıl sonra asal sınav diye ikinci bir sınav olur. Bizi beşinci yarıyıldan sorumlu olmak koşuluyla, altınca yarıyılda başlattılar. Tabii, bu bir başlangıçtı. Beşinci yarıyıldan sonra sorumlu olmamız şunu gösteriyor: Bizim öğrenimimizi sınav öncesi öğrenim olarak kabul ettiler, sonra 2 yıl daha okumamız gerekir. Ama başvurduğumuzda, beşinci yarıyıl bittiği için, biz altıncı yarıyıldan başlayabildik ve mezun olduk. Sonra yine Erdoğan arkadaşımızla ben doktora öğrenimine başladık; ben 1960 yılında, Erdoğan Özbenli de 1962 yılında başladık. Bunları anlatıyorum, eğer kilometre taşlarından söz edilecekse, bunlar bireysel girişimler, ilkler değil de, bundan sonra bütün diğer arkadaşlarımız da aynı yolu izlemişlerdir ve bizim bu başlangıcımız, diğerlerinin daha rahatlıkla o okullarda, özellikle Bonn Üniversitesinde öğrenim görmelerini sağlamıştır. İlk diye, yani benim de içinde olmam nedeniyle anlatma gereğini duyduğum bir durumdur.

(17)

1959–60 yıllarında Yıldız Teknik Okulunda ilk yüksek lisans öğretimi başladı.

İlk öğrenciler; Ahmet Yaşayan, Cahit Özbay, Celal Öner, Erdoğan Örüklü, Haldun Özen, Kazım Örtüm, Mehmet Yerici, Mustafa Yılmaz, Nazmi Yıldız, Şakir Sönmez ve Ziya Çoban’dır. Yine aynı yıllarda, 1960’ta Yıldız Teknik Okulu sonrasında ITC’ de fotogrametri uzmanlık eğitimi başladı. Bu ilk başlangıç Mahmut Şatır olarak kayda geçmiş. Diğer arkadaşlar onu izlediler.

Yine, bir kilometre taşı, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasında Harita Kadastro Dergisinin yayına başlanmasıdır, bu da bir ilktir. Bu derginin çıkarılmasında çok emeği geçen arkadaşlarımız vardır. İkisi burada; Kemal Özden arkadaşımız, Ahmet Yaşayan arkadaşımız. Sanıyorum, bu başlığın altını onlar dolduracaklardı. Bu dergi 2002’ye kadar yayınını sürdürmüş ve 2003 Ocak ayından başlayarak, “Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi” adı altında hakemli dergi olarak yayınına devam etmektedir. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasının düzenlediği ilk teknik kongre 1966’da yapılmış. Burada da Düzenleme Kurulu olarak, Ekrem Ulsoy Başkan, Dr. Erdoğan Özbenli, Mehmet Nuri Ergin, Kemal Özden, Selahattin Öner, Ahmet Yaşayan isimleri geçiyor. Bu kongre de daha sonra, 1987’de Harita Teknik Kurultayı adıyla 2 yılda bir tekrarlanan periyodik bir etkinliğe dönüşmüştür.

İlk doçentimiz Kasım Yaşar, Ankara Üniversitesinden 1966’da. YTÜ’ den sonraki ilk doçentlik, o da bana nasip oldu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde, bu da bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilir. Bundan sonra diğer öğretim kurumlarında, özellikle üniversitelerde bölümler açılmaya başlandı. Bunların ilki 1968’de Karadeniz Teknik Üniversitesinde Jeodezi Enstitüsünün açılmasıdır. Jeodezi Enstitüsü olarak açılmış, daha sonra ismi Jeodezi ve Fotogrametri Bölümü olarak değiştirilmiştir. Bu üniversite bu öğretimin açılması da şu bakımdan bir ilktir, çünkü ilk defa üniversite çatısı altındadır ve oradan mezun olan arkadaşlarımızın Türkiye’de akademik kariyer yapabilmeleri için önü açılmış durumdadır. Başlangıçta öğretim kadrosu, Doç.

Dr. Erdoğan Özbenli, Araştırma Görevlisi Salih Uzuner, yine Araştırma Görevlisi Türkay Tüdeş, Araştırma Görevlisi Ahmet Yaşayan, Araştırma Görevlisi Onur Gürkan ve Öğretim Görevlisi Dr. Muzaffer Şerbetçi’dir. Bu başlığın altı da tabii, ilgili arkadaşlar tarafından doldurulmalıdır. Burada bir ilk daha var: Aslında 1965 tarihine gelmesi lazım, burada bir yanılma olmuş.

Yıldız Teknik Okulunda yüksek lisans öğrenimi verildikten sonra, Almanya’da bir doktora yapılmıştır. Bu da, maceralı bir konudur. İlk doktora, Yüksek Mühendis Nazmi Yıldız tarafından Bonn Üniversitesinde sözlü bir bilgi yeterlilik sınavından sonra çalışmalarına başlamış, 1969 yılında doktorasını vermiştir. Bu arkadaşın ilk girişimini de daha sonra daha başka arkadaşlar izlemiştir. Nazmi Yıldız’ın başarılı bir biçimde orada verdiği sınav, daha sonraki arkadaşlarının sınavsız olarak bu işe başlamasını sağlamıştı. Ama daha sonraları sanıyorum, Mehmet Selçuk arkadaşımız bir sınav vermiştir. Onun

(18)

ayrıntıları olmadığı için onu buraya almadım. Onu da noksanlıklar arasında zikretmek gerekir. Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinde ilk profesörlük, yine hocalarımız, Prof. Ekrem Ulsoy, Prof. Macit Erbudak, Prof. Burhan Tansuğ. 1969 tarih ve 1184 sayılı Yasa ile Yıldız Teknik Okulunun İstanbul Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisine dönüştürülmesi çerçevesinde öğretim üyelerine tanınan bir hakla, bu üç hocamız profesörlük unvanını kazanmıştır. Yıldız Teknik Okulu sonrası Türkiye’de ilk doktora Türkay Tüdeş’ e aittir.

Burada bir şeyi daha zikretmem gerekiyor: Her ne kadar Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği olmamakla birlikte, değişik branşlarda öğretim görüp de, kendi kurumlarında yahut başka kurumlarda jeodezi yahut kartoğrafya ya da topografya kürsüsü altında akademik kariyerlerini yapan ve unvan alan bazı arkadaşlar var. Bunların arasında Gündoğdu Özgen, Kemal Erkin, Mustafa Aytaç, Tahsin Tokmanoğlu vardır. O arkadaşların, haritacılığın gelişmesinde ve özellikle jeodezi ve fotogrametri alanında akademik kadronun yetişmesinde önemli katkıları olmuştur. Kuşkusuz, kendilerine minnettarız.

Sonra İstanbul’da Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği öğrenimine başlanmıştır ve bunu diğer üniversiteler takip etmiştir. Bir ara da, Harita Genel Komutanlığı bünyesindeki Harita Yüksek Teknikokul, yüksekokul olarak tescil edilmiş ve buradan mezun olanlara da, Milli Eğitim Bakanlığınca verilen yeterlilikle mühendislik unvanı verilmeye başlanmıştır. Bu da, haritacılıkta bir ilktir diye düşünüyorum. Sonra Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisinde Harita ve Kadastro Mühendisliği Bölümü açılıyor. Sonra YÖK Yasasına göre, burası da yine Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği adını alıyor ve böylece devam ediyor. İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinde Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinde ilk doktora Abdullah Pektekin ve Turgut Uzel tarafından verilmiştir. Boğaziçi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Jeodezi Ana Bilim Dalı kurulmuştur. Bu da, çok önemsenecek bir kilometre taşıdır. Yüksek lisans ve doktora öğretimi vermek yanında, özellikle jeodinamik araştırmalarda jeodezinin işlevini güncellemektedir. 1993’te Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü açılıyor. Orada da ilk yıllarda Prof. Dr.

Hayrettin Gürbüz, Prof. Dr. Erdal Koçak, Prof. Dr. Şenol Kuşçu, Araştırma Görevlisi Gürcan Büyüksalih, Araştırma Görevlisi Akın Kısa, Araştırma Görevlisi Hakan Kutoğlu ve Araştırma Görevlisi Metin Güngör görev almışlardır. Afyon Kocatepe Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü 1995’te açıldı. Burada da görev alan arkadaşlar, Araştırma Görevlisi Neriman Gülbay, Araştırma Görevlisi Abdullah Varlık, ikinci yıl Araştırma Görevlisi Fikret Karalar, Araştırma Görevlisi Murat Uysal, Araştırma Görevlisi Ayşen Değirmen, Araştırma Görevlisi Ömer Yıldırım’dır.

Gebze İleri Teknoloji Enstitüsünde Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği

(19)

Bölümü açılmış. Bu bölümde yüksek lisans ve doktora öğrenimi yapılmaktadır.

Burada da ilk görev alanlar, Prof. Dr. İbrahim Baz, Yrd. Doç. Dr. Halit Saka, Yrd. Doç. Dr. Bahadır Örgün ve Yrd. Doç. Dr. İrfan Sayın’dır. 1997’de Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü açılmış, Doç. Dr. Sabahattin Bektaş, Araştırma Görevlisi Rukiye Doğan, Araştırma Görevlisi Arzu Özdemir, Araştırma Görevlisi Sedat Doğan görev almışlardır. Sanıyorum, bu kadro hâlâ görevine devam etmektedir.

Konuya ilişkin yerli ve yabancı çok sayıda kaynak var. Bunlardan Türkçe olarak en önemlileri, Dr. Muzaffer Şerbetçi’ ninki, yarın kendisi bypass ameliyatı olacak, kendisine burada acil şifalar diliyorum. Türk haritacılık tarihi, Haritacılık Tarihi, Bilim Tarihi önemli yapıtlarındandır. Diğer bir yeni yayın, eser, “Haritacılığın 5 Bin Yıllık Yürüyüşü” dür.

Beni sabırla dinlediniz, teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. Tekrar ifade etmek istiyorum: Bu bir başlangıçtır, birçok noksanlıklar olabilir. Belki bazı hatalar da olacaktır. Temennim, bu başlangıcın devam ettirilerek, çok daha zenginleştirilmesidir. Çünkü tarihimizi bilmenin bence çok gerekli olduğu inancını taşıyorum. Teşekkür ederim.

SUNUCU - Teşekkür ederim hocam. “Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliğinin İçeriği ve Değişim Öngörüleri” başlıklı konuşmasına yapmak üzere Prof. Dr. Onur Gürkan’ı kürsüye davet ediyorum. Prof. Dr. Onur Gürkan 1938 yılında doğdu. 1956 yılında Tapu ve Kadastro Meslek Lisesini bitirdi.

1960 yılında Yıldız Teknik Okulu Harita ve Kadastrosu Şubesi lisans, 1961 yılında yüksek lisans derecelerini aldı. 1970–73 yılları arasında Bonn Üniversitesi Teorik Jeodezi Enstitüsünde doktora eğitimi alıp, Doktor unvanını aldı. 1978 yılında Doçent, 1987 yılında Profesör unvanlarını aldı. 1968 ve 1987 yılları arasında Karadeniz Teknik Üniversitesinde çeşitli görevlerde bulundu.

1975–76 yıllarında Ohio State Üniversitesinde doktora sonrası çalışma yaptı.

1984–85 yıllarında Boğaziçi Üniversitesinde konuk öğretim üyesi olarak bulunmuş olup, 1987 yılından bu yana tam zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Halen Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinde Deprem Enstitüsü Jeodezi Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nı yapmaktadır Ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı Harita Yüksek Teknikokulunun yarı zamanla öğretim üyesidir. Buyurun.

Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Teşekkür ederim. Şöyle bir planlama yapmıştık:

Birkaç cümleyle vermek istediğim bir mesajım vardı, bundan sonra Tevfik hoca yine aynı içerikle ilgili bir sunumunu hazır halde tutmuştu. Ancak şimdi biraz program sarktığı için, sanırım bunu yapmak durumunda kalmadı.

Düzenleme Kuruluna teşekkür borcum var. Teşekkür borcum şuradan kaynaklanıyor: Daha doğrusu, konuşmanın Tevfik Ayan tarafından bana rica

(20)

edildiğinde, “hoca, mesleğin içeriğiyle ilgili bir konuşma yapar mısın?” diye,

“ben seve seve” dedim. “Niye?” derseniz, 1982 yılının Aralık ayında Harita Genel Komutanlığında benden bir konferans istemişlerdi. Konferansın konusu:“Jeodezinin görevleri ve içeriğine, 1983’ün başlarında toplu bir bakış”

idi. Şimdi “Jeodezi” diyeceğim, Aksoy hocamız, kelimeye takılmamak, bunun meslek olduğunu söylemek, anlattı da. Ben de sadece mesleğimizi jeodezi diye kısaca söyleyeyim, o zaman da öyle isim koymuşuz. Bu konuyu oldukça da merakla izliyorum. Bu konferansın tam metni 1983 yılı Harita Dergisinin bir sayısında 20 küsur sayfa yayınlandı. Görevlere baktığımız zaman, mesleğimizin görevlerinde pek büyük bir değişiklik yok, ancak içerikte büyük değişiklik var. İçerikteki değişiklik nereden kaynaklanıyor, ne oluyor; buna birazcık değinmek istiyorum. Orada göreceğimiz içerikle ilgili tespitlerimin de kaynağını birazcık anlatmak istiyorum. Konferans metni elimde şöyle, buradan altını çizdiğim bazı satırlar okuyacağım. Bu satırlarda arada yorum da yapacağım.

Uygarlık geliştikçe ortaya çıkan sorunlar ve gereksinimlere göre oluşan bazı kavramlar da birbirini tamamlar nitelikte, farklı doğruluklarda biçimlenmeye başlamıştır. Bu işbirliği ve işbölümüdür, yani uygarlığın bize öğrettiği şeylerin en başında, işbirliği yapın, işbölümü yapın vardır. Bu olaya biraz sistematik baktığımız zaman, işbirliği demek, toplum düzeyinde organize faaliyetleri kotarmak demek. Organize faaliyetler ne demek? “Pek çok meslek tarafından planlanmış, programlanmış, mal ve hizmet üretmeye dönük sıralı işlemler topluluğu” olarak ifade edilebilir. Hele hele günümüzde herhangi bir faaliyet, bir tek mesleğin işi değil, çok disiplinli çalışmaları gerektirir ve iş akış şemasına baktığınız zaman bu çok disiplinli çalışmayı görürsünüz. Dolayısıyla, işbirliği dediğimizde, faaliyetleri düşüneceğiz. İşbölümü dediğimizde de meslekleri düşüneceğiz. Meslek ve onun uzmanlık alanlarını oluşturan teorik ve pratik bilgi ve beceriler, görev üstlenmesi beklenen faaliyetlerinin sistematik bir taranmasının yapılmasında yarar var. Bizim mesleğimizin başka disiplinlerle birlikte görev aldığımız faaliyetler; ulusal savunma, her türlü kadastro, imar uygulaması, arazi toplulaştırılması, kentsel, kırsal toprak ve tarım reformu, bölge, kent, kır planlaması, doğal kaynakların envanteri, bütün bunların hepsinde görev alıyoruz. Daha yüzlerce sıralayabiliriz. Mesela, yeryuvarın biçim ve büyüklüğünün belirlenmesini, yeryuvarının gravite alanının belirlenmesi, yapay yer uydu yörüngelerinin belirlenmesi, yer dinamiği parametrelerinin belirlenmesi, depremlerin önceden kestirilmesi, petrol, maden arama vb. Bir başka grup da, sulama-kurutma işlerinde, enerji iletiminde, karayolu, demiryolu ve benzeri yol yapımı, su getirme, götürme, kanalizasyon, sanat yapılarının yapımı, petrol, maden çıkarma, çevre koruma, düzenleme ve buna benzer bir sürü daha faaliyet sıralayabilirsiniz. Bunların hepsinde biz başka disiplinlerle, başka mesleklerle birlikte çalışırız. Peki, bizim

(21)

tek başımıza, kendi mesleğimizle kotardığımız hiçbir faaliyet yok mu? Var.

Bunları da birkaç tane başlık altında toplamak mümkün. Ülke temel jeodezik ağlarının kuruluşu ve yaşatılması. Ülke temel jeodezik ağlarının kuruluşu ve yaşatılması faaliyetinin başından sonuna sadece biz işçi falan kullanırız, her şeyi kendimiz yaparız; bu bir altyapı faaliyetidir. Mesela, ülkede temel jeodezik ağlarıyla ilgili söylediğim cümlenin biri şu: Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, temel ağlar konusuna yeni bir boyut getirme eğilimindedir;

1982 yılında söylenmiş bu. Bu zaman boyutudur. Bu boyut uygulamalara yaygın bir biçimde yansıtıldığında, yeryüzüne işaretlenen noktaların üç koordinatı ile gravite değeri, bugün olduğu gibi, artık biraz büyüklük olarak değil, ama zamanın birer fonksiyonu olarak tasarımlanacaktır. Böylesi bir durumda, temel ağların kuruluş ve yaşatılmalarının bir tek faaliyet halinde organize etmek gerekecektir. Şu anda her koordinatın, her noktanın koordinatının zamanın bir fonksiyonu olarak sürekli bir şekilde güncel tutuluyor. İkinci bir faaliyet, temel haritaların yapımı ve güncelleştirilmesidir.

Bu da, standart bildiğimiz, işte 1/500.000’den, 250.000’den başlayan, 1/5000’e kadar inen haritalar. Burayla da ilgili bir küçük saptama yapmıştım: Bu mesleğin içeriğindeki gelişme bakımından önemli bir şey. Buraya değin harita sözcüğü, çizgisel bir yeryüzü anlamına kullanılmıştır. Oysa günümüzün bilimsel ve teknolojik olanaklarıyla sayısal harita yapımı ve güncelleştirilmesi de gerçekleştirilebilmektedir; 1982 yılının sözlerinde bu söz. Bu anlamda haritalar, yeryüzünün doğal biçim ve yapay tesislerinin modeli olarak ya matematik fonksiyon ya da sayı kümeleri biçiminde olmaktadır. Tespit şu:

Ancak dünyada bugün en gelişmişinden, en geri kalmışına kadar, şu ya da bu standartlarda çizgisel temel haritaları olmalarına karşın, henüz hiçbir ülkenin sayısal temel haritaları olmadığı gibi, şimdilik yapımına başlamak için en küçük bir girişim bile yoktur. Bununla beraber çok değişik ülkelerin bazılarında sayısal kadastro ve özel amaçlı sayısal harita yapımı ve geliştirilmesi faaliyeti sürdürülmektedir. Sayısal harita yapımı için, bilim ve teknolojiden kaynaklanan en küçük bir darboğazın bile olduğu söylenemez.

Buna rağmen, her türlü olanaklarla donatılmış en gelişmiş toplumlarda bile, sayısal harita, temel harita yapım faaliyetinin başlatılması için en küçük bir kıpırtının bile olmamasının nedeni, mevcut ve gelecek için beklentiler bakımından, doğruluk, güvenirlilik, kalite ve hız yönünden kaynak tahsisini zorlayacak bir durum olmamaktadır. Çünkü sayısal harita yapımında maliyet yüksektir. Bu yüzden kaynakları bol ülkeler bile, sayısal harita yapımını lüks bulmaktadır. Maliyet belirli bir düzeye indiği zaman, çizgisel haritalara göre sağladığı sayısız yarar bakımından sayısal temel harita yapımının da ileride gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Şu anda Türkiye’nin sayısal temel haritaları var ve bunun yapımı o kadar ucuzladı ki, hatta şimdi fiilen bizim de yapmamız gerekmez, uydu alıntılarında belirli bir ölçüye kadar var. O zamanlar CBS, coğrafi bilgi sistemi kavramı henüz oluşmamış, ama burada vurgulanmış olan

(22)

şöyle bir şey var: Veritabanı oluşturma ve sürdürme, yani CBS’nin altlığını oluşturma.

Bu görevler bütünü içerisinde olaya baktığınız zaman, görev aldığı faaliyetlerin sistematik bir taramasından sonra mesleğin içeriğini oluşturan teorik ve pratik bilgi ve becerilerin açıklanması biraz kolaylaşmış. Ancak bunlara geçmeden önce, açıklamadaki yaklaşım biçiminden biraz söz etmek istiyorum: Yukarıda mesleklerin ve giderek uzmanlık alanlarının ortaya çıkışında etmenin bireylerin yetileri olduğu söylenmişti. Eskilerde bir mesleğin her türlü ayrıntısı bir kişi tarafından özümsenebiliyordu, oysa artık bu olanaksızdır ve giderek uzmanlık alanları doğmaktadır. Bununla beraber, yine de bir mesleğin içeriğinin sınırlarının çizilebilmesi, en azından hangi uzmanlık alanlarından oluştuğunun söylenebilmesi gerekir. Bunu becerebilmek için de, çeşitli yaklaşımlar da denenebilir. Burada hem öz, hem de biçim yönünden bir ölçüt olarak meslek öğretiminden yola çıkmak en gerçekçi yol olduğu benimsenmiştir. Meslek öğretimiyle de, hizmet öncesi olanı amaçlanmaktadır, çünkü hizmet içi eğitim- öğretim genellikle faaliyetler ve onları yürüten organizasyonların özelliklerine göre düzenlenir.

Çok genel laflar söyledik, hiç mesleğe dokunmadık; ancak mesleğimizin birazcık böyle bir topoloji biçiminde ifade edilmesi gerekirse, şunları söylemişim: Jeodezi mesleği üstlendiği görevleri başarırken, bilimin araştırma, inceleme, çözümleme, deneme ve benzeri için öngördüğü bir yolu izler. Bu yolun başlangıç noktası iki temel çevre kavramıdır. Bunlara fiziksel ve model çevreler denilmektedir. Fiziksel çevreyi, çalışmanın kapsamına giren mesleğe ve olayların bizzat kendileri oluşturur. Model çevre ise, meslek adamlarının tarihin akışından kendi öznel olanakları ve koşullanmalarıyla çalışmanın konusu olan fiziksel çevreye benzeterek, tasarımladıkları bir modeldir. Jeodezi mesleğinde istenenlerin bir bölümü, çalışmanın konusu olan fiziksel çevrenin ilgilenilen özelliklerini olabildiğince gerçeğe yakın bir biçimde yansıtan bir model çevrenin üretilmesidir. Yaptığımız iş aslında bir fizik ve bu fiziği bir şekilde bir model haline dönüştürüyoruz. Bu çizgisel olur, sayısal olur, matematik fonksiyon olur, ama bu mesleğimizde bunun bir de tersi var. O da tasarlanmış bir modelin çevreye, ortama aplike etmek, uygulamak. Dolayısıyla bu bağlamda baktığımız zaman, şöyle bir sistem yaklaşımı içerisinde şöyle özetlemek mümkün: Çalışmanın kapsamına giren fiziksel çevre ya da tasarımlanmış bir model çevre üzerinde gerekli ölçüler yapılır, belgeler taranıp, kişilerle görüşülerek ve benzeri yollarla veri ve düşüncesi derlenir. Derlenen bu veri ve bilgiler, gerekirci ve/veya olasıcı düşünce biçimleri biçiminde hesaplamalar, çizimler, karşılaştırmalar, sınıflandırmalar, ayırmalar, birleştirmeler, çizmeler ve benzeri yollarla işlenir ve biz aldığımız veriyi işleriz. Daha sonra model çevre olarak tasarımlanan kütükler, kayıtlar, çizelgeler, harita ve planlar, belgeler, raporlar, sayı kümeleri, matematik

(23)

fonksiyonlar ve benzeri ile fiziksel çevre olarak yaratılan yeryüzü işaretler ve benzeri biçimlerle işlenmiş veri ve bilgiler depolanır ya da sergilenir. Özet olarak jeodezinin içeriği, toplu yaşama, doğayı tanıma ya da ona egemen olma ilkelerine dönük faaliyetlere ilişkin belirli bir fiziksel çevreyi temsil edecek model çevreyi tasarlayarak üreten ya da tasarlanmış bir model çevreye uyan fiziksel çevreyi yaratan, teorik ve pratik bilgi ve becerilerin tümünden oluşur.

Bu özet bir tanımlamadır. Bunun sadece eğitim-öğretim, farklı şekillerde, farklı bilgi kümeleri halinde içeriği açmak mümkün.

Sanıyorum, Tevfik hoca bunu bir şekilde yapmıştı. Ancak o tarihte biraz tarihsel, hem de gelişmeleri görmek bakımından eğitim-öğretim açısından ben bu konuşmada açmışım ve içeriği yedi grup halinde söylemiştim. Bunlardan biri, pratik jeodezi ya da bizim bildiğimiz ölçme bilgisi. Nedir ölçme bilgisinin içeriği? Alım ve aplikasyonun kuramsal temelleri ve yöntemleri, alım ve aplikasyon amaçlı araç ve gereçler. Burada dikkat ederseniz, çok global laflar var, ama 1982 yılında kullandığımız alım ve aplikasyon araç gereçleriyle şimdikiler arasında hiçbir ilişki yok. Bunun teorik temellerinin de değişmesi lazım. Buna benzer söyleyeceklerimin hepsinde benzeri olaylar var. İkinci bir grup, hata kuramı ve dengeleme hesabı. Üçüncüsü; fotogrametri ve uzaktan algılama. Dördüncüsü; kartoğrafya. Kartoğrafya çok ilginç bir gelişmedir, belki de bu saydıklarımızın içinde en hızlı gelişendir. O zaman elimizle çizimler yapılıyordu, paftalar oluşuyordu, ama şimdi artık kimse, elle çizgi çizmiyor.

Ben öğrenciliğimde harita çizimi diye bir dersi vardı. Çizgiyi iyi yapabilmek için elimizi kırmaya dönük bir eğitimdi. Böyle bir eğitime ihtiyaç yok, yani eğitim açısından bakıldığında. Bir başka çarpıcı şey, o zaman söylemişim, beşinci grup olarak kamu ölçmeleri. Sosyoekonomik yapı ve politik tercihler karşısında mesleğin işlevleri, kadastro ve benzeri faaliyetleriyle bunları yürüten kurumlar. Önce bu içeriğin içerisine bu kurumları tanımak gerekir.

Koordinasyon, planlama, projelendirmenin ana ilkeleri, yöntemleri, kamu ölçmelerinde içerik bunlara dönük de olmaz. Örneğin, kamu yönetimi, iş idaresi, proje yönetimi, ölçme ekonomisi, ayrıca ilgili kuralların oluşumu, biçimlenişi ve bunlara uymanın hukuksal temelleri. Kamu ölçmeleri şu anda sanıyorum, mülkiyet yönetimi, arazi yönetimi biçimine dönüşen bir olay haline geldi. Kuramsal jeodezi, yeryuvarı ve evrenin geomatik ve fiziksel yapısı olarak tanımlanabilir. Arkadaşlar; Uzay’a çıkıldıktan bu yana, kuramsal jeodezide biz sadece yeryuvarının gravite alanıyla ilgiliydik. Şimdi yer yakını uzay kesimi bizim ilgi alanımızın içerisinde. Yer yakını uzay kesimi denildiği zaman da, aklınıza şu gelmesi lazım: Yeryuvarı ile güneş arasındaki evrenin bir parçası. Bir de, yedinci grup olarak, veri yönetimi denilmiş. Jeodezik veri ve bilgilerin yapıları, depo tasarımları ve mantık değerleri vesaire.

Sistematiği belirli bir mantık zincirinin ürünü olan yukarıdaki bilgi ayrıştırmasının yine de eleştirilere açık olduğunu ve daha da

(24)

olgunlaştırılabileceğini itiraf etmek gerekir. Konulardaki sınırlandırmalar, derinlikler, bindirmeler, bilgi yinelemeleri ve benzeri hususlarda analitik bir düzenleme yapılmış değildir. Böyle bir çalışmanın bir tek kişi tarafından yapılmayacağı, her uzmanlık alanında teorik ve pratik bilgi ve beceriler edinilerek, derinleşmiş, otoritelerin görev alacağı bir ekipçe yapılması zorunluluğu ortadadır. Dahası, böylesi bir çalışmanın sürekli olması kaçınılmazdır, çünkü teorik ve pratik bilgi ve deneyim birikimlerinde bir kesiklik yoktur. Bu süreç tüm dinamikleriyle işlemektedir.

Esas vermek istediğim mesaj şu: Aksoy hocamızın biraz önce sözünü ettiği, kilometre taşlarını tespit edelim. Bunlar bizi motive eder; ancak eğitim- öğretimin programlanması, müfredat programlarının oluşması için benim kafamda bir model var, bir matematik model var. Bu biraz önce okuduğum cümleyle örtüşen bir şey. Bu konuşmayı yaptıktan sonra gelişen bir düşüncedir bu. Üç eksenli bir uzay düşünün, birinde faaliyetleri sıralıyoruz, birinde bu faaliyetler için gerekli bilgi, becerileri sıralıyoruz, bir tanesinde de meslekleri sıralıyoruz. Mesleklerden sadece bizim mesleği alırsanız, bizim mesleğin içeriği ortaya çıkar. Demek ki, toplum düzeyine, böylesine bu tarzdaki bir çalışmayı başlatmakta yarar var. Bu bilgi, işte pedagoji vs. bilgileriyle bütünleşirse, eğitim programları, bütüncül eğitim programları, üretime dönük yararlı eğitim programları çok daha kolay elde edilebilir ve bu belki de Odaya düşecek görevlerden biridir. Bir çalışma grubu biçiminde böyle bir şey başlatılabilir. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.

SUNUCU - Prof. Dr. Onur Gürkan’a teşekkür ediyoruz. “Avrupa ve Amerika’da Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği” başlıklı konuşmasını yapmak üzere, Sayın Yrd. Doç. Dr. Çetin Mekik kürsüye davet ediyorum. Yrd.

Doç. Dr. Çetin Mekik 1967 yılında Zonguldak’ta doğdu. 1988 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümünde lisans öğrenimini tamamladı. Newcastle Üniversitesinde yüksek lisans öğrenimini 1991 yılında tamamladı. 1996 yılında yine aynı üniversiteden doktora unvanını aldı. Halen Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Jeodezi Ana Bilim Dalı Başkanlığı ve Hazırlık Sınıfı Koordinatörlüğü görevini sürdürmektedir.

Yrd. Doç. Dr. ÇETİN MEKİK - Öncelikle bütün hocalarıma, meslektaşlarıma hoş geldiniz diyorum. Her ne kadar broşürlerde, “Amerika ve Avrupa’daki Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği” denilse de, ben birazcık abarttım, “dünyada Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği” diye bir genelleme yapma yoluna gittim, isim değişikliğinden kusura bakmayın. Yansıda da gördüğünüz üzere, sunum “Dünyada Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Eğitimi ve Sertifikasyonu” adını taşıyor.

(25)

İlk önce kısaca bir giriş yapmak istiyorum: Bildiğiniz üzere, bir ülkedeki eğitim sistemi devletin ve toplumun ilişkileri üzerinde etkin olan, etmen olan tarihi ve kültürel faktörlerden etkilenmektedir. Avrupa’da geleneksel eğitim sistemleri vardı. Dikkat ederseniz, “vardı” diyorum. Geleneksel olarak İngiliz eğitim sistemi, Fransız eğitim sistemi, bunlar literatüre de girmiş terimler olarak görülmekte. Yalnız 1999’daki Avrupa Birliği Amsterdam Anlaşması gereğince, bunları artık daha modüler ve biraz daha toparlayıcı ve eşgüdümlü sisteme dönüştürme çabaları doğrultusunda ülkelere tipler verildi ve hazırlıkların yapılması istendi. Bundan sonra artık geleneksel eğitimlerden yavaş yavaş, Avrupa düzeyinde ortak bir eğitim sistemine geçiş hızlandırıldığı için, o yüzden artık “vardı” ifadesini kullanmaya başlayabiliyoruz.

Birçok ülkede mesleğimizi tanımlamada kullanılan terimlerde uyuşumsuzluk görülmektedir. Siz de internette dünyayı dolaştığınızda, bu uyuşumsuzlukları çok rahatlıkla göreceksiniz. Geomatik Mühendisliği terimi, Kanada’da çok güçlü kabul görmekte; ama Amerika Birleşik Devletlerinde ise, akademik olarak Geomatik Mühendisliğine ilaveten, coğrafi bilgi bilimi terimini yerleştirmeye yönelik bir hareket de başlamış durumda. Avrupalıların bir kısmı, daha çok Almanca konuşan kesim, geo-informatik terimini tercih ederken, Avustralya’da geomatiğe ilaveten, yine konumsal bilgi sistemi de ağırlık kazanmaya başlamıştır. Güney Afrika’da ise, hem geomatik, hem de geo-informatik terimleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Tercih edilen terminoloji, tarihsel gelişmelerin ve mevcut eğitim sistemlerinin bir fonksiyonu olarak görülmektedir, karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet Aksoy hocam benim işimi kolaylaştırdı, Türkiye’deki gelişimi, tarihsel süreci ve kilometre taşlarını çok güzel özetledi. Bana sadece dünyadaki birazcık temel kilometre taşlarına değinmek kaldı. Buna geçmeden önce de, dünyada, en azından 2005 yılında geomatik deyince ne algılanıyor, genel bir kabul gören tanımı vereyim istedim, çünkü çok geomatik lafı edeceğim bu sunum boyunca. Baştan bir tanımlayalım, nedir diye araştırdığımda, karşıma şöyle tanımlar çıktı: Geleneksel haritacılıkla birlikte, yani bugüne kadar yapıla gelmiş bilgilerle, teorilerle birlikte, jeodezik referans sistemleri, küresel konumlama sistemleri, coğrafi bilgi sistemleri, fotogrametri, uzaktan algılama ve kartoğrafya konularını içermekte ve matematik, fizik, kimya, astronomi, fiziksel jeodezi ve uydu teknoloji teorilerine dayanmaktadır. Geomatik;

Veritabanı yönetimi, bilgisel grafikleri ve yapay zeka araçlarını kullanmaktadır. Kullanım yerleri ise, topografik ve tematik harita üretimi olan ve çok sayıda kullanım amacına yönelik ziraat, coğrafya, çevre bilimi, oşinografi, ormancılık, jeoloji, jeofizik, inşaat mühendisliği, biyoloji gibi, şu anda sayamadığım birçok alanda da kullanım alanı bulabilen kurumsal veri yönetimini de içermektedir. Mesleki ve ekonomik ilgiden kaynaklanan özel alanları ise, geleneksel olarak kadastro imar planları hazırlama, arazi yönetimi,

Referanslar

Benzer Belgeler

Sefercioğlu hocamla ilk karşılaşmam 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nden, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya

Ben, Ege Üniversitesi İç Hastalıklarında 1964 yılında asistanı iken, Ege’de ilk kurulacak kalp kateterizasyonu ve anjiyografi laboratuvarında çalışmak için kürsü

Tüm bu incelem elerin ışğm da ortaya şu sonuç çıkmaktadır: Nasreddin Hoca ile İkkyu bir çok ortak özelliğe sa­ hip olm akla birlikte sonuç itibariyle farklı iki

Celâl Es’ad bey, Churchill seçimi ve iktidarı kaybettiği zaman bütün bunları kendisine güzel bir mektupla ifade ederek yalnız benzemeyen tek tarafı, nazır

Moodle öğrenme yönetim sistemi altında çalışan, Syracuse öğretim tasarım modeli ile tasarlanmış Bilgisayar II dersinin, Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nde

(2) The degree of understanding patient safety system, leadership, teamwork, and patient safety training were lower within administrator groups than physicians, nurses, and

Son bölüm olan üçüncü bölümde ise, kara para aklama sorununa karşı önlem olarak oluşturulan kurum ve kuruluşlara, düzenlenen belgelere, yapılan anlaşmalara yer verilerek,

[18] Yeh YT: Integrating patient education into shared diabetes shared care, Master thesis, Graduate Institute of Medical Informatics, Taipei Medical University, June 2004...