• Sonuç bulunamadı

Özkıyım Girişimi Sayısının İşlevsellik, Umutsuzluk, İntihar Düşüncesi, Sosyal Uyum ve Anksiyete Üzerine Etkileri

GEREÇ VE YÖNTEM

E. Özkıyım Girişimi Sayısının İşlevsellik, Umutsuzluk, İntihar Düşüncesi, Sosyal Uyum ve Anksiyete Üzerine Etkileri

Özkıyım girişimi sayısına göre 4 farklı gruba ayrılan hastaların (0, 1, 2, 3 ve üzeri) KİDÖ genel ve alt işlevsellik alanları puanı karşılaştırıldığında;

gruplar arasında bu açıdan anlamlı farklılık olduğu tespit edildi (KİDÖ toplam ve tüm alt işlevsellik alanı puanları için p<0,001). 2 kez özkıyım girişiminde bulunan grubun; KİDÖ’nin toplam değer ile mesleki işlevsellik, mali konular ve özerklik alt işlevsellik alanlarından daha yüksek puan aldığı görüldü. 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş grubun ise; bilişsel işlevsellik, kişilerarası ilişkiler ve boş zaman etkinlikleri alt işlevsellik alanlarından daha yüksek puan aldığı saptandı. Özkıyım girişimi sayılarına göre gruplara ayrılan gönüllülerin KİDÖ toplam değer ve alt işlevsellik alanlarından aldığı ortalama puanları ve standart sapma değerleri Tablo-8’de verilmiştir.

53 Tablo-8: Özkıyım sayısına göre işlevsellik

Özkıyım girişimi sayısı

0 1 2 3 ve üzeri

X Sd X Sd X Sd X Sd

KİDÖ toplam değer 6,42 5,28 24,8 10,34 27,33 9,62 24,8 6,83 Özerklik 0,5 0,93 3,6 3,05 4,33 1,86 1,6 1,67 Mesleki işlevsellik 1,53 1,97 5,20 3,28 6,5 3,88 5,2 2,49 Bilişsel işlevsellik 1,89 1,72 6,95 3,01 5,83 4,21 7,4 1,51 Mali konular 0,19 0,67 1,55 1,79 1,83 1,6 0,8 1,09 Kişiler arası ilişkiler 1,68 1,49 4,95 2,13 6,33 3,44 6,6 2,88 Boş zaman etkinlikleri 0,66 0,88 2,65 1,63 2,67 0,81 3,2 0,83 X: ortalama puan, Sd: standart sapma, KİDÖ: Kısa İşlevsellik Değerlendirme Ölçeği

Gönüllülerde özkıyım girişimi sayısı ile KİDÖ’den patolojik puan alıp almama durumu karşılaştırıldığında; gruplar arasında anlamlı bir farklılık olduğu tespit edildi (p<0,001). KİDÖ cut off değeri altında puan alan gruptaki gönüllülerin %96,4’ünün hiç özkıyım girişiminde bulunmadığı, %3,6’sının bir kez özkıyım girişiminde bulunduğu; 2 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllü sayısının sıfır olduğu dikkati çekti. KİDÖ cut off değeri ve üzeri puan alan grubun %21,6’sının hiç özkıyım girişiminde bulunmadığı,

%48,6’sının bir kez, %16,2’sinin 2, %13,5’inin ise 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunduğu da görüldü. Bu karşılaştırmanın katagori yüzdeleri Tablo-9’da verilmiştir.

Tablo-9: Özkıyım girişimi sayısına göre psikosoyal işlevsellikte bozulma

KİDÖ cut off değeri % (n)

Cut off değeri altı puan Cut off değeri ve üzeri puan Özkıyım

sayısı

0 %96,4 (54) %21,6 (8)

1 %3,6 (2) %48,6 (18)

2 %0 (0) %16,2 (6)

3 ve üzeri %0 (0) %13,5 (5)

Toplam %60,2 (56) %39,8 (37)

KİDÖ: Kısa İşlevsellik Değerlendirme Ölçeği

54

Özkıyım girişimi sayısına göre gruplandırılan gönüllüler BUÖ puanı açısından karşılaştırıldıklarında; gruplar arasında anlamlı bir farklılık tespit edildi (p<0,001). 2 kez özkıyım girişiminde bulunmuş grubun BUÖ’den daha yüksek puan aldığı görüldü. Gönüllülerin BUÖ ortalama puanı ve standart sapma değerleri Tablo-10’da verilmiştir.

Özkıyım girişimi sayısına göre gruplandırılan gönüllüler İDÖ puanı açısından karşılaştırıldıklarında; gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edildi (p<0,001). 2 kez özkıyım girişiminde bulunmuş grubun İDÖ’den daha yüksek puan aldığı görüldü. Gönüllülerin İDÖ ortalama puanı ve standar sapma değerleri Tablo-10’da verilmiştir.

Özkıyım girişimi sayısına göre gruplandırılan gönüllüler SUKDÖ puanları açısından karşılaştırıldıklarında; gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edildi (p<0,001). Özkıyım girişiminde bulunmamış grubun SUKDÖ’den daha yüksek puan aldığı görüldü. Gönüllülerin SUKDÖ ortalama puanı ve standart sapma değerleri Tablo-10’da verilmiştir.

Özkıyım girişimi sayısına göre gruplandırılan gönüllüler SKE-DKE puanları açısından karşılaştırıldıklarında; gruplar arasında hem DKE puanı hem de SKE puanı açısından anlamlı bir farklılık olduğu tespit edildi (sırasıyla; p=0,014, p<0,001). 2 kez özkıyım girişiminde bulunmuş grubun DKE’den, 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş grubunsa SKE’den daha yüksek puan aldığı görüldü. Gönüllülerin SKE-DKE ortalama puanı ve standart sapma değerleri Tablo-10’da verilmiştir.

55

Tablo-10: Özkıyım girişimi sayısına göre umutsuzluk, sosyal uyum, özkıyım düşüncesi ve kaygı düzeyleri

Özkıyım girişimi sayısı

0 1 2 3

X Sd X Sd X Sd X Sd

BUÖ 1,87 1,33 6 2,9 10 4,47 6,8 3,96

SUKDÖ 48,79 5,71 33,20 6,25 29,33 5,42 33 7,38

DKE 36,89 6,85 47,60 8,66 51,83 3,65 54,4 16,31

SKE 30,97 7,04 34,3 9 41,33 8,61 38 7,58

İDÖ 1,02 1,39 6,3 2,95 9,17 2,85 7,8 2,86

X: ortalama değer, Sd: standart sapma, BUÖ: Beck Umutsuzluk Ölçeği, SUKDÖ: Sosyal Uyum Kendini Değerlendirme Ölçeği, DKE: Durumluk Kaygı Envanteri, Sürekli Kaygı Envanteri, İDÖ: İntihar Düşüncesi Ölçeği.

56

TARTIŞMA ve SONUÇ

Çalışma grubumuz Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından düzenli olarak takip edilen ve ötimik dönemde olduğu tespit edilen iki uçlu bozukluk tanılı 93 gönüllüden oluşmuştur. Bu çalışmada; iki uçlu bozukluk hastalarında özkıyım girişimi ile işlevsellik, sosyal uyum, umutsuzluk, kaygı düzeyi ve özkıyım düşüncesi arasındaki ilişki araştırılmıştır. Çalışmaya katılan gönüllüler özkıyım girişiminde bulunmuş ve bulunmamış olmasına göre iki gruba ayrılmıştır. Çalışmamızın amacı doğrultusunda hem tüm gönüllülerde hem de özkıyım girişiminde bulunmuş ve bulunmamış iki grubun kendi içinde özkıyım düşüncesi ile kaygı düzeyi, umutsuzluk, sosyal uyum ve psikososyal işlevsellik düzeyleri arasındaki ilişkiye de bakılmıştır. Geçmişte özkıyım girişiminde bulunmuş iki uçlu bozukluk hastalarında bulunmamış hastalara göre; KİDÖ, İDÖ, BUÖ, DKE-SKE puanlarının daha yüksek, SUKDÖ puanlarının ise daha düşük olduğu saptanmıştır. Ayrıca; hem tüm gönüllülerde hem de geçmişte özkıyım girişiminde bulunmuş grupta yüksek BUÖ, KİDÖ, SKE ve düşük SUKDÖ puanı ile İDÖ puanı arasında anlamlı bir ilişki olduğu da görülmüştür. Ancak benzer ilişkiye özkıyım girişiminde bulunmamış grupta rastlanmamıştır.

İki uçlu bozuklukta normal populasyona göre yaşam boyu özkıyım ile 20-30 kat daha fazla karşılaşılmaktadır. Çeşitli çalışmalarda iki uçlu bozukluk hastalarının %25-50’sinin yaşamının bir döneminde özkıyım girişiminde bulunduğu bildirilmiştir (15). Bu çalışmada da gönüllülerin %33,3’ünün yaşamı boyunca en az bir kez özkıyım girişiminde bulunduğu tespit edilmiştir.

Çalışmamıza katılan bazı hastaların birden fazla özkıyım girişimi olduğu da görülmüştür. Özkıyım girişiminde bulunmuş hastaların %64,5’inin 1 kez,

%19,3’ünün 2 kez, %16,1’inin 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişimi öyküsü olduğu saptanmıştır.

Özkıyım girişiminde bulunmuş ve bulunmamış grup sosyodemografik veriler ve klinik özellikler açısından karşılaştırıldığında, iki grup arasında meslekleri dışında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Gruplar arasında

57

bu farklılığın emeklilerden kaynaklandığı tespit edilmiş ve özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllüler içinde en fazla orana sahip grubun emekliler olduğu görülmüştür. Bu anlamlı farklılık; işlev kaybı daha fazla olan bireylerin daha erken yaşlarda emekli olmalarına, emeklilik veya ileri yaş ile birlikte kişinin kendisini boşlukta hissetmesi sonucunda özkıyım riskini artmasına, emeklilerin yaşlarının daha ileri olduğuna ve yaşı ileri olanın özkıyım girişiminde bulunmuş olma ihtimalinin daha fazla olmasına bağlanabilir.

Birçok çalışmada yaş ile özkıyım arasında anlamlı bir ilişki saptanmadığı bildirilmiştir (222). Ancak; bazı epidemiyolojik çalışmalarda ise yaşın artmasıyla birlikte özkıyım oranlarında bir artış eğilimi olduğu saptanmıştır (223,224). Ayrıca; ileri yaşın özkıyım riski açısından önemli bir risk faktörü olduğu, yaşla birikte özkıyım oranlarının giderek azalırken ölümle sonuçlanan özkıyım oranını arttığı, emekliliğin de emosyonel problemlere, ekonomik ve sosyal statü kaybına, kısıtlı sosyal ilişikilere yol açabildiği ve tüm bu faktörlerin ortak etkisi sonucunda emekliliğin özkıyım açısından bir risk faktörü olduğunu bildiren çalışmalarda da vardır (142,225,226).

Çalışmamızda hastaların hangi yaşta özkıyım girişiminde bulunduğu sorgulanmadığı için bu konuda yorum yapılamamıştır. Elde edilen bu sonuç iki grubun; hastalığın klinik özellikleri ve meslek grupları dışındaki sosyodemografik veriler açısından benzer özellikler taşıdığını göstermektedir.

Özkıyım girişimi öyküsü gelecekte özkıyım girişiminde bulunma ya da tamamlanmış özkıyım açısından güçlü bir risk faktörü olarak tanımlanmaktadır (17,22,24,227). Bu ilişkinin iki uçlu bozukluk hastaları için de geçerli olduğu düşünülmektedir. 1556 iki uçlu bozukluk hastası ile yapılan prospektif bir çalışmada; tamamlanmış özkıyım dahil olmak üzere diğer değişkenler kontrol edildikten sonra hastaların gelecekteki özkıyım davranışı için tek önemli risk faktörünün özkıyım girişim öyküsü olduğu saptanmıştır (228). Çeşitli çalışmalarda da benzer sonuca ulaşılmıştır (135,229). Buna rağmen çok az çalışmada özkıyım düşüncesiyle özkıyım girişimini bir arada ele alınmıştır (136,230,231). Özkıyım düşüncesi de özkıyım girişimi ve tamamlanmış özkıyımın habercisi olarak kabul edilmektedir. İki uçlu bozukluk hastalarıyla yapılan çalışmalarda özkıyım girişiminde bulunmuş hastaların

58

özkıyım girişiminde bulunmamış hastalara göre intihar düşüncesi puanlarının daha yüksek olduğu görülmüştür (228,232-236). Bu çalışmada da özkıyım girişiminde bulunan ve bulunmayan gönüllülerin özkıyım düşünceleri karşılaştırıldığında; özkıyım girişiminde bulunmuş grupta daha fazla özkıyım düşüncesi olduğu saptanmıştır. Elde edilen sonuç; iki uçlu bozukluk hastalarından özkıyım girişiminde bulunmuş grubun bulunmamış gruba göre;

özkıyım açısından daha fazla risk altında olduğunu düşündürmüştür. Bu gruba yönelik önlemlerin artırılması ve özkıyım açıdan dikkatli olunması olası özkıyım girişimini engelleyebilir. İki uçlu bozukluktaki özkıyım girişimi ile özkıyım düşüncesinin ilişkili olduğu düşünüldüğünde; özkıyım girişimi sayısı arttıkça özkıyım düşüncesinde de artış olması beklenebilir. Ancak bu çalışmada en fazla özkıyım düşüncesi olan grubun 2 kez özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllüler olduğu görüldü. 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllülerde daha fazla özkıyım düşüncesine rastlanmaması örneklem sayımızın görece az olmasına bağlanmıştır.

Beck (237); umutsuzluk teorisiyle özkıyım davranışını açıklamaya çalışmıştır. Umutsuzluğun özkıyım ile çökkünlük arasında köprü görevi gördüğü düşünülmektedir. Umutsuzluk çökkünlüğün karakteristik özelliklerinden biri olup; hem tek uçlu hem de iki uçlu bozuklukta özkıyım düşüncesi ve davranışının önemli bir yordayıcısıdır (39,191,192,232,235,238). Birçok çalışmada umutsuzluk ile özkıyım düşüncesi, girişimi ve nihai özkıyım arasındaki ilişki gösterilmiştir (39,182,184-186,188,189,191). Bir meta-analizde iki uçlu bozuklukta özkıyım açısından temel risk faktörlerinin geçmişte özkıyım girişiminde bulunulmuş olması ve umutsuzluk olduğu saptanmıştır (136,239). İki uçlu bozukluk hastalarının dâhil edildiği ve özkıyım girişimi ile umutsuzluğun ilişkili olduğu sonucuna ulaşan birçok çalışmada; özkıyım girişiminde bulunmuş grupta bulunmamış gruba göre umutsuzluk düzeyinin daha ciddi olduğu tespit edilmiştir (130,135,227,229,240). Bu çalışmada da özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllülerde bulunmamış gönüllülere göre umutsuzluğun daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bu sonuç umutsuzluk düzeyiyle özkıyım girişimi

59

arasında ilişki olduğu sonucuna ulaşan yayınlarla uyumluluk göstermektedir (182,187).

Umutsuzluk ile özkıyım düşüncesinin arasında bir ilişki olduğu da düşünülmektedir. Birçok çalışmada özkıyım girişimi veya özkıyım düşüncesi olan grubun daha fazla umutsuzluğu olduğunu bildirilmiştir (130,235,238,240-243). Örneğin bir çalışmada iki uçlu bozuklukta umutsuzluğun hem özkıyım düşüncesi hem de tekrarlayan özkıyım davranışı ile ilişkisi olduğu gösterilmiştir (244). Bu çalışmada da hem tüm iki uçlu bozukluk hastalarında hem de özkıyım girişiminde bulunmuş olan grupta umutsuzluğun artmasıyla ile özkıyım düşüncesinin arttığı saptanmıştır. Ancak benzer sonuca özkıyım girişiminde bulunmamış grupta ulaşılamamıştır. Elde edilen bulgu iki uçlu bozuklukta umutsuzluğun artmasıyla özkıyım düşüncesinde artış olmasının;

özkıyım girişiminde bulunmuş olan gruptan kaynaklandığını ve özellikle bu grupta umutsuzluğun olası özkıyım girişiminin habercisi olabileceğini düşündürmüştür Bu veri umutsuzluğun özkıyım girişimi ve düşüncesiyle ilişkili olduğunun gösterildiği çalışmalarla uyumluluk göstermektedir (195,196).

İki uçlu bozukluktaki umutsuzluk ile özkıyım düşüncesinin ilişkili olduğu düşünüldüğünde; geçmişte ne kadar fazla özkıyım girişiminde bulunulduysa o kadar fazla umutsuzluğun olması beklenebilir. Bu çalışmada;

en fazla umutsuzluk düzeyi olan grubun 2 kez özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllüllerde olduğu görülmüştür. 3 ve üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllülerde daha fazla umutsuzluk düzeyine rastlanmaması örneklem sayımızın görece az olmasına bağlanmıştır.

İki uçlu bozukluk psikososyal işlevsellikte düşüş ile ilişkilendirilmektedir (245). Çeşitli izlem çalışmalarında, hastaların semptomlarında zamanla iyileşme olmasına rağmen yaklaşık 2/3’ünün premorbid dönemdeki işlevsellik düzeylerine ulaşamadıkları ve işlevsellikteki bozulmanın alt işlevsellik alanlarında da devam ettiği gösterilmiştir (132,147-151,153-157,246,247). İki uçlu bozuklukta özkıyım girişimi öyküsünün de bireyin yaşam ve işlevselliğini etkilediği düşünülmektedir. Ancak literatüre baktığımızda; iki uçlu bozukluk hastalarının özkıyım girişimi olup olmamasına göre psikososyal işlevselliklerinin karşılatırıldığı bir çalışmaya rastlayamadık.

60

Çalışmamızda bu iki parametreyi karşılaştırdığımızda; özkıyım girişiminde bulunmuş olan hastaların bulunmamış hastalara göre hem genel psikososyal işlevselliklerinin daha düşük olduğu hem de tüm alt işlevsellik alanlarında (özerklik, mesleki işlevsellik, bilişsel işlevsellik, mâli konular, kişilerarası ilişkiler, boş zaman etkinlikleri) daha fazla zorluk yaşadıkları tespit edilmiştir.

Özkıyım girişimi sayısının artması hastaların psikososyal işlevselik düzeyinde azalmaya katkıda bulunuyor olabilir. Bu çalışmada işlevsellik kaybı olmayan gönüllülerin %96.4’ünün hiç özkıyım girişiminde bulunmadığı, %3.6’sının 1 kez özkıyım girişiminde bulunduğu, 2 ya da üzeri sayıda özkıyım girişiminde bulunmuş hiç kimse olmadığı görülmüştür. Ayrıca hem genel psikososyal işlevselliğin hem de işlevselliğin özerklik, mesleki işlevsellik ve mâli konular alt işlevsellik alanlarında en fazla zorluk çekenlerin 2 kez özkıyım girişiminde bulunan grubun; bilişsel işlevsellik, kişilerarası ilişkiler ve boş zaman etkinlikleri alt katagorilerinde en fazla zorluk çekenlerin ise 3 ve üzeri sayıda özkıyım grişiminde bulunan grubun olduğu saptanmıştır. Özkıyım girişiminin artması ile işlevselliğin tüm alanlarında daha fazla kaybın olması gibi bir sonuca ulaşılamama sebebi örneklem sayımızın görece yetersizliği olabilir.

Bu nedenle ulaştığımız sonucun tüm iki uçlu bozukluk hastalarına genellenemeyeceği düşünülmüştür.

Hastalığı şiddetli seyreden iki uçlu bozukluk hastalarının özkıyım girişiminde bulunma ihtimalinin daha fazla olduğu ve devam eden psikososyal işlevsellik kaybıyla daha sık karşılaşıldığı bilinmektedir.

İşlevsellikteki kayıp da kronik strese sebep olmaktadır (136,248,249). Kronik stresi olan hastaların dış stresörlere açık hale gelmesi ve daha fazla özkıyım düşüncesi ifade etmesi beklenmeyen bir durum değildir. Bu durumda iki uçlu bozuklukta; devam eden işlevsellik kaybının geçmişte özkıyım girişiminde bulunmuş grupta daha fazla olmasının yanında özkıyım düşüncesi ile ilişkili olması da beklenebilir. Çalışmamızda hem tüm iki uçlu bozukluk hastalarında hem de özkıyım girişiminde bulunmuş olan grupta; psikososyal işlevsellikte zorlanmanın artmasıyla özkıyım düşüncesinin arttığı görülmüştür. Özkıyım girişiminde bulunmamış grupta ise bu ilişki gösterilememiştir. Bu bulgu; iki uçlu bozukluk hastalarının psikososyal alanda yaşadığı zorluğun; intihar

61

düşüncesiyle ilişkili olduğunu ve bu ilişkinin özkıyım girişiminde bulunan gruptan kaynaklandığını düşündürmüştür. Ayrıca elde edilen sonuç;

psikososyal işlevselliği daha bozuk olan iki uçlu bozukluk hastalarının özkıyım girişiminde bulunma ihtimalinin daha fazla olduğu, ötimik dönemde olsalar bile bu grubun işlevselik alanlarında yaşadığı zorlukların daha yüksek oranda devam ettiği ve işlevsellik alanlarındaki zorlukların özkıyım düşüncesine katkıda bulunduğu hipotezimizi de desteklemektedir.

Çalışmamızda alt işlevsellik alanlarıyla özkıyım düşüncesi de karşılaştırılmıştır. Olguların hepsi birarada değerlendirildiğinde; bahsi geçen tüm alt işlevsellik alanlarında zorlanma düzeylerinin artmasıyla özkıyım düşüncelerinde artış olduğu görülmüştür. Ayrıca işlevsellik alanlarında zorlanma ile özkıyım düşüncesi arasındaki ilişkinin özerklik, mesleki işlevsellik ve mali konular alt işlevsellik alanında orta derecede; bilişsel işlevsellik, kişilerarası ilişkiler ve boş zaman etkinlikleri alt işlevsellik alanında ise güçlü derecede olduğu saptanmıştır. Özkıyım girişiminde bulunmuş grupta yukarıdakine benzer bir ilişkinin sadece mali konular, kişilerarası ilişkiler ve boş zaman etkinlikleri alt işlevsellik alanlarında olduğu görülmüştür. Özkıyım girişiminde bulunmamış grupta ise benzer bir ilişkinin hiçbir alt işlevsellik alanında olmadığı da saptanmıştır. Bu veri özkıyım girişiminde bulunmuş iki uçlu bozukluk hastalarında; özellikle mali konular, kişilerarası ilişkiler ve boş zaman etkinlikleri alanlarındaki zorlukların hastayı daha fazla stresörlere açık hale getirerek özkıyım düşüncesine neden olduğunu düşündürmüştür.

Çalışmamızda tüm olgular birlikte değerlendirilip KİDÖ’den patolojik puan alan ve almayanlar arasında özkıyım düşünceleri karşılaştırıldığında, işlevselliği bozuk olan hastalarının özkıyım düşüncesinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Benzer ilişki ne özkıyım girişiminde bulunmuş grupta ne de özkıyım girişiminde bulunmamış grupta gösterilebilmiştir. Özkıyım girişiminde bulunmuş grupta anlamlı farklılık tespit edilememe sebebi; bu grupta KİDÖ’den patolojik olmayan puan alan sadece iki kişi olması sorumlu tutulabilir. Her iki grupta bu açıdan anlamlı farklılık saptanmamış olsa da;

özkıyım girişiminde bulunmuş grupta KİDÖ’den patolojik puan alanların

62

%93.5 gibi çok yüksek, bulunmamış grupta KİDÖ’den patolojik puan alanların

%12.9 gibi çok düşük oranda olduğu da dikkati çekmiştir.

Psikosoyal işlevsellik kavramı, yukarıda bahsettiğimiz alt işlevsellik alanları yanında sosyal uyumu da içinde barındırmaktadır. İki uçlu bozukluk hastalarının atak sırasındaki bozulan sosyal uyumları atak geçtikten sonra premorbid dönemdeki düzeyine dönemeyebilmektedir. Ötimik dönemde olan tek uçlu depresif bozukluk ve iki uçlu bozukluk hastaları ile sağlıklı gönülülerin dâhil edildiği bir çalışmada hastaların sosyal uyumunun kontrol grubuna göre daha kötü olduğu görülmüştür (250). Altı aydır remisyonda olan iki uçlu bozukluk hastalarıyla yapılan bir çalışmada da; remisyonda olmalarına rağmen hastaların sosyal işlevselliklerindeki bozukluğun devam ettiği bildirilmiştir (251). Çalışmamızda hastaların sosyal uyumu SUKDÖ ile değerlendirilmiş ve özkıyım girişiminde bulunmamış gönüllülerin sosyal uyumlarının daha iyi olduğu saptanmıştır. Ayrıca çalışmamızda; sosyal uyum düzeyleri ile özkıyım girişimi sayısı karşılaştırıldığında en fazla sosyal uyuma sahip grubunun hiç özkıyım girişiminde bulunmamış grubun olduğu da görülmüştür. Sosyal uyum düzeyi ile özkıyım düşünceleri arasındaki ilişkiye baktığımızda; hem tüm iki uçlu bozukluk hastalarının hem de özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllülerin sosyal uyum düzeylerinin azalmasıyla özkıyım düşüncelerinin arttığı görülmüştür. Ancak benzer sonuca özkıyım girişiminde bulunmamış grupta ulaşılamamıştır. Elde edilen veri; iki uçlu bozukluktaki bu ilişkinin özkıyım girişiminde bulunmuş olan gruptan kaynaklandığını düşündürmektedir. Geçmişe özkıyım girişiminde bulunmuş grubun hastalığı daha şiddetli yaşadığı varsayıldığında; atakları daha şiddetli geçenlerin sosyal uyumunun daha çok bozulduğu, ötimik dönemde olsalar bile sosyal uyumdaki zorluğun belirgin şekilde devam ettiği ve belki de sosyal uyumdaki zorlanmanın da katkısıyla özkıyım girişiminde bulunulduğu hipotezimizi de desteklemektir.

İki uçlu bozuklukta kaygı belirtileri veya kaygı bozukluğu komorbiditesiyle sık karşılaşılmaktadır (24,150). Artan kaygı oranlarının da özkıyım açısından risk oluşturduğu düşünülmektedir. Buna rağmen iki uçlu bozuklukta kaygı düzeyini inceleyen çok çalışma olmaması dikkatimizi

63

çekmiştir. Çeşitli çalışmalarda bu hastalıkta kaygı belirtileri varlığının özkıyım riskini artırdığı gösterilmiştir (134,202-207). İki uçlu bozuklukta işlevselliği kötü olanın özkıyım girişiminde bulunmuş olma ihtimalinin daha fazla olduğunu ve özkıyım girişiminde bulunmuş olanın da işlevsellik kaybının daha fazla devam ettiğini varsaydığımızda; geçmişte özkıyım girişiminde bulunmuş iki uçlu bozukluk hastalarının kaygı düzeyinin özkıyım girişiminde bulunmamışlara göre daha fazla olması beklenebilir. Bu çalışmada özkıyım girişiminde bulunmuş gönüllülerin bulunmamış gönüllülere göre; hem sürekli hem de durumluk kaygı düzeylerinin belirgin yüksek olduğu saptanmıştır.

Ayrıca çalışmamızda özkıyım girişimi sayısı ile sürekli ve durumluk kaygı düzeyi karşılaştırıldığında; sürekli kaygı düzeyinin en yüksek 3 ve üzeri

Ayrıca çalışmamızda özkıyım girişimi sayısı ile sürekli ve durumluk kaygı düzeyi karşılaştırıldığında; sürekli kaygı düzeyinin en yüksek 3 ve üzeri