• Sonuç bulunamadı

ÖZERKLİGİNYARATTIGI BAG

Belgede Richard Sennett. Otorite (sayfa 103-110)

Aşağıdaki vaka araştırması haziran 1 965 'te Harvard Business Review'da yayımlandı. İş çevrelerinde, bir işverenin kendisinden istekte bulunan bir işçiyle nasıl baş etmesi gerektiğini gösteren bir model olarak sık sık anılan bu araştırmanın bir bölümünü aktarıyorum.

Fizik araştırma merkezinde çalışan Dr. Richard Dodds ofise geldi ve şefi Dr. Blackman'a bir mektup gösterdi. Başka bir araştırma kurumun­

dan gelen bu mektupta Dodds'a iş öneriliyordu. Blackınan mektubu okudu.

Dodds: "Ne dersiniz?"

Blackman: "nöyle bir mektubun gönderildiğini biliyordum. Mektu­

bu göndermelerinin uygun olup olmadığını sormuşlardı . Ben de, istiyor­

sanız gönder in dedim."

Dodds: "nöyle bir mektup beklemiyordum, özellikle geçen defa bana söylemiş olduklarınızdan sonra [duraksamal . Burada gerçekten oldukça muduyum. Ayrılmayı düşündüğüm fikrine kapılmanızı istemem. Ama

mektubu yazan kişiyi ziyaret etmem gerektiğini düşündüm -en azından o bunu bekleyecektir- ve şunu bilmenizi istedim: Bu ziyareti yapmam buradan ayrılmayı düşündüğüm anlamına gelmez; çok olağanüstü bir öneriyle karşılaşmazsam, tabi."

Blackman: "Bütün bunları neden anlatıyorsun bana?"

Dodds: "Çünkü, başka bir araştırma kurumunu ziyaret ettiğim için buradan ayrılmayı düşündüğüm şeklinde söylentiler duymanızı isteme­

dim. Biliyorsunuz, buradan ayrılmak gibi bir niyetim gerçekten yok;

kuşkusuz, geri çeviremeyeceğim kadar olağanüstü bir öneriyle karşılaş­

mazsam. Bunu onlara söyleyeceğim, yani laboratuvarlarına bakmayı iste­

diğimi ama olağanüstü bir öneri olmazsa, buradan ayrılmaya niyetim olmadığını söylemeyi düşünüyorum."

Blackman: "Bu sana kalmış bir şey."

Dodds: "Siz ne düşünüyorsunuz?"

Blackman: "Ne? Ne hakkında? Kararı kendin vermelisin."

Dodds: "Bu işi fazla ciddiye almıyorum. Pek olağanüstü bir şey öner­

miyor. Ama ne söyleyeceğini merak ediyorum ve laboratuvarını görmek istiyorum."

Blackman: "Eninde sonunda, nerede çalışmak istediğine karar ver­

mek zorunda kalacaksın."

Dodds sert biçimde yanıtladı: "Bu, yapılan öneriye bağlı, değil mi?"

Blackman: "Hayır, gerçekte öyle değil; iyi biri her zaman önerilerle karşılaşır. İyi bir öneri alıp gidersin ve gider gitmez başka iyi öneriler alırsın. Karşılaşacağın tüm iyi önerileri değerlendirmek kafanı karıştırır.

Bir de, ne ölçüde istikrarlı olmak istediğin meselesi var, öyle değil mi?"

Dodds: "Ama ben piyasamı yükseltmeye falan çalışmıyorum ki. Bunu söylemiştim. Onlar bana mektup gönderdiler, bana mektup göndermele­

rini ben istemedim. Bütün söylediğim, onları ziyaret etmem gerektiği ve bu da size göre piyasamı yükseltmeye çalıştığım anlamına geliyor."

Blackman: "Daha iyi bir öneriyle karşılaşırsan buradaki sorurrılulu­

ğundan vazgeçebilirsin. Tek söylediğim şu: Gitsen de, bir yerde durman gerektiği sorunu çözülmeden kalacak; bu yer neresi olacak?"

Tartışma, Dodds'un bu noktada iş değiştirmesinin nasıl karşılanacağı üzerinde sürdü ve sonunda Dodds şöyle dedi:

"Bakın, buraya sizinle dürüstçe konuşmak için geldim; ancak siz ken­

dimi suçlu hissetmeme neden oluyorsunuz, bundan hoşlanmıyorum."

Blackman: "Son derece dürüstsün."

..12.i...

Dodds: "Buraya kavga etmeye gelmedim. Sizi rahatsız etmek istemi­

yorum."

Blackman: "Rahatsız olmuyorum. Başka bir yerde çalışmanın daha iyi olacağını düşünüyorsan, bunun bence bir sakıncası yok."

Bu noktada, Dodds'un gerçekte ne istediğine ve ayrılmasının başkala­

rınca nasıl değerlendirileceğine ilişkin uzun bir tartışma olur. Sonun­

da Dodds asıl düşüncesini ağzından kaçırır:

"Sizi anlamıyorum. Buraya sizinle dürüstçe konuşmak için geldim ve siz kendimi suçlu hissetmeme neden oluyorsunuz. Bütün istediğim bu mektubu size göstermek ve ne yapacağımı bildirmekti. Size ne söyleme­

liydim?"

Blackman: "Mektubu okuduğunu ve bu koşullar altında, mektubu yazan profesörü ziyaret etmen gerektiğini düşündüğünü, ancak burada mutlu olduğunu ve elindeki işi tamamlayıncaya kadar kalmak istediğini söyleyebilirdin."

Dodds: "Anlatamıyorum. Bu laboratuvardan başka olmayı tercih ede­

bileceğim bir yer yok sanıyorsunuz .. . "

Tartışmanın amacı basit görünüyor. Birisi patronuna bir iş önerisi al­

dığını bildiriyor. Büyük olasılıkla aklının bir köşesinde, patronunun şunu söyleyeceği umudu yatıyor: Ne öneriliyorsa, kendisi de aynısı­

nı verecektir; ancak tartışma ilerledikçe patron öyle bir şekilde yanıt verir ki, adam ayrılmayı düşünmüş bile olmaktan ötürü sadakatsiz ve suçlu hisseder kendini. Görüşmenin sonuna gelindiğinde, Dr. Dodds, kariyerine ilişkin makul bir karar verebilecek durumda değildir.

Konuşma sırasında patronun tutumunun, George Pullman'ı anı m­

sattığı bir yer var. Dr. Dodds mektuptan ilk söz ettiğinde, Blackman şöyle der: "Böyle bir mektubun gönderildiğini biliyordum. Mektubu göndermelerinin uygun olup olmadığını sormuşlardı. Ben de, istiyor­

sanız gönderin dedim." Blackman, gerçekte, mektupla gelen öneriyi onaylamış oluyor; yani işçisinin böyle bir fırsata sahip olması da onun sayesinde gerçekleşmiş oluyor.

Üst, gerçekliği denediyor. Maddi gerçekliğin yanı sıra psikolojik gerçekliği de. Tartışmanın ortasında Dodds, Blackman'ın, kendisini suçlu hissetmesine neden olduğunu söylüyor ve Blackman şu yanı­

tı veriyor: "Son derece dürüstsün." Birisi kendisini suçlu hissettiği-.J.Q2...

ni söylüyor ve diğeri son derece dürüstsün diye yanıt veriyorsa, iki farklı duygusal platformdan konuşuyorlar demektir. Ast, belirli bir tartışmanın onda uyandırdığı duygular platformunda; üstse, karşısın­

dakinin tüm ahlaki karakterini yargılama platformunda konuşuyor.

Derinliğine inilmediğinde bu yargı bir iltifat gibi görünebilir; ancak karşısındakini tümüyle yargılamak amacıyla olaya derinliğine bakan birinin düşüncesi yıldırıcı ve boyun eğdirici bir etki yaratır. Bu etki, Dodds'un sonraki tümcelerin doğrudan yansır: "Buraya kavga etmek için gelmedim. Sizi rahatsız etmek istemiyorum."

Pullman çalıştırdığı kişilerin, işlerinin yanı sıra tüm gerçeklikle­

rini, evlerini, sigara içişlerini, sosyal yaşantılarını da denetim altında tutuyordu; Pullman, işçileri onların bu alanlarda kendilerini denetle­

yebileceğinden daha iyi bir biçimde denetleyebileceğini düşünmek­

teydi. Dodds ile Blackman arasındaki tartışmada, patron, astının görüp denetleyemediği bir gerçekliği denetlediğini dile getirmektedir: Hem diğer araştırma kuruluşunun Dodds'a iş önerisi yapmasına izin ver­

miş hem de psikolojik olarak, Dodds'un hissettiği bir şeyi anlatmasına onun karakterine ilişkin bir yargıya vararak yanıt vermiştir.

Öte yandan, eski tarz paternalist patronla bu işveren arasında bü­

yük bir fark vardır. Pullman'ın her yaptığı dikkatleri kendi üzerinde topluyordu; kasabadaki her işçi, refahını sağlayan insanı kişi olarak ta­

nımalıydı. Dodds ile Blackman arasındaki görüşmede, işveren dikkati kendi üzerine çekmez. Sürekli bir biçimde, işçisini, kendi yanıtları, istekleri ve duyguları üzerine düşünmeye yöneltir. İşveren, "ters ya­

nıt" olarak adlandıracağım bir teknik uygulayarak, işçiyle ikili bir ilişki içine girmekten kaçınır.

İşveren ters yanıtlar vermeye neredeyse tartışmayla birlikte başlar.

Dodds, şu anki işinde mutlu olduğunu, ancak olağanüstü bir öne­

riyle karşılaşırsa ayrılacağını söyler. "Elbette" ya da "Gitmeyin" ya da

"Olağanüstü demekle ne kastediyorsunuz?" gibi doğrudan bir yanıt vermek yerine Blackman, "Bütün bunları neden anlatıyorsun bana?"

deyip, işçisinin kendisini haklı çıkarmasını ister ve konuşmanın bü­

tün yükünü Dodds'a yıkar. Dodds, kendisini haklı çıkarmaya çalışarak yanıtlar. "Çünkü başka bir araştırma kurumunu ziyaret ettiğim için buradan ayrılmayı düşündüğüm şeklinde söylentiler duymanızı iste­

medim." Artık ikisi de işverenin dayattığı koşullarda konuşmaktadır.

....!QL

İşveren, doğrudan bir yanıt vermekten kaçındığı için denetimi elinde tutmaktadır; yani Dodds'a bir karşı-öneri yapabilir ya da yapacaktır ama bunu belirtmez. Bunun yerine, tartışmada Dodds'un sadakatini sorgular.

Üstten bir talepte bulunulduğunda ya da üste meydan okundu­

ğunda, üstün ters yanıt tekniğine başvurduğu görülüyor. Dodds, an­

cak kendisine daha iyi bir iş önerisi yapılırsa ayrılacağını yinelediğin­

de Blackman şöyle der: "Bu sana kalmış bir şey." Daha sonra Dodds üzgün biçimde, "Sizi rahatsız etmek istemiyorum" dediğinde, nötr ve kişisel olmayan bir yanıtla kesin karşılığını verir: "Rahatsız olmuyo­

rum. Başka bir yerde çalışmanın daha iyi olacağını düşünüyorsan, bu­

nun bence sakıncası yok."

Bürokratik gayri şahsiliğin mükemmel bir örneğini gördüğümü­

zü düşünebiliriz burada (bir farkla; ast bu ters yanıtları derinliğine hissetmektedir) . Dodds tartışmaya ne kadar çok girerse, o kadar çok sinirlenmektedir; çünkü danışmaya geldiği kişi, kendisini olayın dışın­

da tutmakta ve konuyu döndürüp dolaştırıp Dodds'un duyguları ve seçimi noktasına getirmektedir. Patron kendisinden bir şey katmadığı için, işçi kendi sadakatini (patronun "Konumuz sensin, ben değil" şek­

lindeki çok yardımcı olan yaklaşımının katkısıyla) kendi sınamaktadır.

Ters yanıtların en şiddetli duygusal etkisi tartışma kavramının kendisi üzerinde olur. Bu tür yanıtlar, karşımızdaki kişinin sözlerinin gizli bir anlam içerdiği imasıyla bu sözleri kötülemektedir. Bir işveren ya da şef işçinin meslek yaşamındaki geleceğine ilişkin görüşlerine karşılık olarak "Bütün bunları neden anlatıyorsun bana?" diyorsa (ne­

den anlattığını açıkça bildiği halde bunu bilmezlikten gelerek) aslında işçiye şunu söylemektedir: Anlattıkların niyetini açıkça belirtmiyor;

gerçek niyetini gizliyorsun. Blackman tüm tartışma boyunca bu yön­

teıni izler. İşveren, işçisinin tek başına kavrayamadığı bir şeyi kavra­

masına yardımcı olmaktadır. Kendisine bağımlı bir kişinin anlattıkla­

rını gizli niyet taşıdığı gerekçesiyle kötüleyerek Blackman, Dodds'u, mesleki durumundan ayrı olarak duyguları üzerinde yoğunlaşmaya zorlamayı sonunda başarır: Bu duygular istemeyerek de olsa, rahatsız edici olurlar. Sonuçta, Dodds gitgide kendisini denetleyemez duru­

ma gelir; işverenine, diğer şirketten gelen öneriye eş bir öneride bu­

lunması için baskı yapmaz; işverenine, işverenin önceden haberinin .J..QZ...

olduğu bir mektup aldığını duyurur ve bu durumda nasıl davrannuş olması gerektiğini sorar.

Bu işverenin yaptığı gibi, ters yanıt birkaç amaçla kullanılır. Birin­

ci olarak, başkalarınca tanınma (kabul edilme) mücadelesi başlatılır.

işçi sorununa değiştirme mevzusu- açık bir yanıt, daha doğrusu, sorulduğu biçimiyle yanıt verilmesini istemektedir. Patronsa , şu anki işinin aslında yeni öneriden daha iyi olduğunu söyleyerek ya da bir karşı öneride bulunarak yanıt vermez. Tam tersine, patron kayıtsızlı­

ğını sürdürerek egemen konumunu sağlamlaştırır. "Başka bir yerde çalışmanın daha iyi olacağını düşünüyorsan , bunun bence sakıncası yok." Daha biraz önce, aynı işçisine gelecekte pek çok iş önerisi alabi­

lecek kadar yetenekli olduğunu söylemiş birinin bu sözleri söylemesi tuhaftır. işçi sinidendikçe patron sükunetini korumaktadır. Karşısın­

dakinin öfkesine karşı sükuneti korumak her zaman için bir çatışmada çlenetimi elde tutmanın bir yoludur; ancak burada, dostça başlayan bir konuşma, bir tarafın sorulara istendiği biçimde yanıt vermeyişi nede­

niyle sert bir tartışmaya dönüştürülmektedir. Dahası, tam da bu ters yanıt tekniği sayesinde işçi, işverene duygusal bakımdan bağımlılaşma belirtileri göstermektedir. İşçinin konuşmasının şu bölümü son derece çarpıcıdır.

Sizi anlamıyorum. Buraya sizinle dürüstçe konuşmak için geldim ve siz kendimi suçlu hissetmeme neden oluyorsunuz. Bütün istediğim bu mek­

tubu size göstermekti ve ne yapacağınu bildirmekti. Size ne söylemeliy­

dim?

Patron işçisine, nasıl daha uygun davranmış olabileceğini söyleme­

ye koyulur. Patrona göre, işçi uygun davranmış olsaydı sinidenmezdi.

Burada patron, işçisinin çok canlı bir biçimde dile getirdiği şu e:er'çe,�e kayıtsız kalmaktadır: işçiyi sinirlendiren, işverenin davranışındaki bir şeydir. Oysa tersine işveren işçiye kendisini nasıl daha iyi anlayacağını öğretir.

Bu süreç Foucault'nun şu görüşünü yansıtır: "Ne zaman ki sağlık­

lı, normal ve yasalara saygılı bir yetişkini bireyselleştirmek isteriz, ona , ruhunda ne ölçüde çocukluk bulunduğunu, hangi gizli çılgınlıkları barındırdığını ve hangi büyük suçu işlemeyi düşlediğini soram!' Bu sakin işveren, yalnızca yüzeysel olarak serinkanlı ve olgun davranarak

..LQ!..,

işçisinin çocukça öfkelenmesini sağlanuştır. "Derdin ne senin?" Bu soru bireyselleştirici bir sorudur; açıklamak ve haklılığınızı göstermek amacıyla kendi üzerinizde yoğunlaşmanıza yol açar. İşverense kendine ilişkin hiçbir açıklamada bulunmanuştır: O etkilenmez, etkide bulu­

nur. Bu dengesizlik onun özerkliğinin temelidir.

Bu iki kişi arasındaki bağ, bu dengesizlikten kaynaklanmaktadır.

Dodds ilk olarak şunu sorar: "Burada kalmama değecek bir düzen­

leme yapacak nusınız?" Blackman şöyle yanıtlar: "Sadakatinden kuş­

ku duyuyorum çünkü istikrarsızsın, firsatların üzerine atlıyorsun" vb.

Ters yanıtlar devreye girdiğinde, bağımlı olan kişi kendine, "Bu adam ve bu iş benim sadakatime değiyor mu" sorusunu değil de, "Ben sadık biri miyim" sorusunu yöneltir.

Helen'ın itaatsiz bağımlılığı olayında, Helen ile babası arasındaki bağ, Helen'ın babasının isteklerine aykırı davranmasıyla güçlenmişti.

Dodds ile Blackman arasındaki görüşmede, ast, sadakatinden kuşku duyan işverenine kızar ve aslında görüşmeyi bir sadakatsizlik açıkla­

masıyla sona erdirir: "Bu laboratuvardan başka olmayı tercih edebi­

leceğim bir yer yok sanıyorsunuz." Böylece, duygusal açıdan işvereni­

nin esiri olmuş durumdadır. Dodds tanınmak için uğraşıyor; üstünün kendisine kayıtsızlığına son vermek, kendisini bir kişilik olarak algı­

lamasını sağlamak istiyor. Tanınma çabası ve kayıtsızlık arasında gidip gelen bu oyun kişiler arasındaki bağı güçlendirmektedir. Üst, tanıma mekanizmasının denetimini elinde tutar; astın hedeflediği ödül, üstün dikkatini çekebilmektir. Bu çerçeve içinde yadsıma, özgürlüğe götü­

ren bir adım değildir. Çekoslovak meslektaşıma bir keresinde Dodds ile Blackman arasındaki görüşmenin metnİni göstermiş ve ona işvere­

nin, "Ne istersen onu yap, umurumda değil" gibi sözleri hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Şöyle demişti: "Bana bütün bunlar bir lüks gibi geliyor; ama zaten ben bu tür oyunlar oynamak zorunda olan birisiyle hiç karşılaşmadım."

İşverenin bilinçli bir Makyavelist olduğunu düşünmek yanlış olur.

Bu tür bir görüşmeyi düzenlemesi ve yürütebilmesi içİn Blackman'ın büyük bir oyuncu olması gerekirdi. Tersine, Blackman astlarından ge­

len tehditlerle nasıl başa çıkılacağına ilişkin bir dizi varsayınu izleyip bir dizi kurala göre hareket etmektedir. Bu varsayımlara göre, karşı tehdit dışında her türlü davranış daha etkili olacaktır. XVIII. yüzyıl

fabrikalarındakinin aksine, zaten fıziksel cebir kullanmak söz konusu değildir. Blackman'ın uyduğu kurallara gelince, bunlar insanları top­

lumda doktorları ya da araştırmacı bilim adamlarını büyük şirketle­

rin yöneticilerinden "yüksekte" görmeye iten kurallardır. Bu kurallar, işçilerin kendi iç dünyalarının üstlerinden daha az geliştiğine inanıp taleplerini ifade etmede çekingen davranmalarına yol açar. İşveren, özerk bir otorite olarak işçisine etkide bulunmaktadır; bu etki, itaatsiz işçinin, kendini kabul ettirmek zorunda hissettiği güçlü kişiye bağlan­

masını sağlamaktadır.

Önceki bölümde paternalizmin insanlara sahte bir ilgi gösterdi­

ğinden söz etmiştik. Burada da, özerklik, iktidarı maskelemek gibi başka bir yanılsama yaratır; böylece iktidarın kaynağı gizlenir ve gay­

rişahsi görünmesi sağlanır. Bu maskeleme, "etki" sözcüğünde somut­

laşır.

Belgede Richard Sennett. Otorite (sayfa 103-110)