• Sonuç bulunamadı

2. ROMANLARIN YAPISAL ÖZELLİKLERİ VE OSMANLI TARİHİNE

2.1. KRONOLOJİYE DAYALI GERÇEKÇİ TARİHÎ ROMANLAR

2.1.1. Romancının Tarihi “Bugün”den Hareketle Yorumlaması: Popüler

2.1.1.1. Olay Örgüsü ve Şahıs Kadrosu

Bir romanın popüler tarihî roman sınıfına dâhil edilip edilmemesi hususu o romanın tarihî vakayı nasıl ve hangi niyetle ele aldığına bağlıdır. Buna ek olarak estetik sorunlardan uzak olması, güncelden hareketle bir olayın geçmişe bağlanarak tahkiye edilmesi, mekân ve zaman unsurlarının derinlemesine işlenmeyip karakter

80 Şaban Sağlık, “Popüler Roman ve Estetik Roman Kavramları Açısından Esat Mahmut Karakurt ile

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romanları Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, On Dokuz Mayıs Üniversitesi, 1998, s. 116.

81 Kenan Çağan, Popüler Kültür ve Sanat, Ankara, Altınküre Yayınları, 2003, s. 47. 82 Yazarlar soyadı sırasına göre sıralanmıştır.

54 yaratmada sığ kalmış olması bir romanın, popüler tarihî roman sınıfına alınmasında etkili olan faktörlerden bazılarıdır.

Popüler tarihî romanların bu genel yapısına “Sanatsal yönü ağır basan romanlarda ‘Nasıl anlatılır?’ sorusuna cevap teşkil eden bir sanat-estetik yapı mevcutken popüler tarihi romanlarda bu yapının yerini ‘Ne anlatılır?’ sorusu alır.

Popüler tarihi romanlarla sanatsal romanlar arasındaki en önemli fark budur”83

sözleriyle yaklaşan Şaban Sağlık bu savını da T. Eagleton’ın sözleriyle desteklemeye çalışmaktadır: “Kitle kültürü endüstriyel toplumun kaçınılmaz bir ürünü değil üretimi kullanımdan çok kâr için örgütleyen, neyin değerli olduğu değil de neyin satabileceği sorunu ile ilgilenen belirli bir endüstri biçiminin sonucudur.”84

Popüler tarihî romanın “ne” anlattığı da popüler kültüre göre şekil almaktadır. Kimi zaman millî şuurun toplum üzerinde etkili olması dolayısıyla daha çok milliyetçi duygulara yönelirken kimi zaman ise toplumda geniş bir yankı uyandıran tarihî bir dizi veya sinema filminde ele alınan tarihî olay ya da şahsiyetten hareketle benzer olay ve şahıslara yönelir.

Siyah ve beyaz renklerin hâkim olduğu popüler tarihî romanın dünyasında yazara düşen görev sadece macera kurgulamaktır. Hareketin hiç eksik olmadığı maceralarda düşman taraflar sık sık karşılaşır ve güçlerini çeşitli defalar ortaya koyar. Yazar, bazı klişelere başvurarak mutlu son aracılığıyla okuyucuya iyilerin

kazanmasının hazzını yaşatır.85

Popüler tarihî romanlar ele aldığı tarihî vakayı idealler uğruna yaşama üzerine kurmaktadır. Böyle bir atmosferde kendi ideallerinin ve özlemini çektiği dünyanın anlatıldığı hissine kapılan okuyucu sanatsal bir kaygıyla değil ideolojik bir yaklaşımla romana karşı bir bağ kurmaktadır. Bu durum da haliyle belirli ideolojiler çerçevesinde oluşan popüler tarihî romanlar gerçeğini doğurmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında kendisine İslamiyet öncesi Türklük anlayışı çerçevesinde bir gelişim sahası

83 Şaban Sağlık, “Tarihî Popüler Türk Romanlarında Yüceltilen Bir Değer Olarak Türk Kimliği”, s.

147.

84 Terry Eagleton, Edebiyat Kuramı, Çev. Esen Tarım, Ayrıntı Yayınları, 1990, İstanbul, s. 59. 85 Veli Uğur, 1980 Sonrası Türkiye’de Popüler Roman, 1. Baskı, İstanbul, Koç Üniversitesi

55 açan popüler tarihî roman, 1990-2000 yılları arasında daha çok Osmanlı’nın yıkılış sürecindeki çalkantılı döneminden yola çıkarak kendisine yeni bir saha açmıştır. Bu dönemde sözünü ettiğimiz doğrultuda yazılan romanların Osmanlı’yı olumsuz bir bakış açısı ile yansıttığını görmekteyiz. 2000 sonrasında ise siyasî alanda görülen milliyetçi ve muhafazakâr değişimin etkileriyle bu sefer kendisine özellikle Osmanlı Devleti’nin ideal devlet nizamına sahip olduğu bakış açısından yola çıkarak bir saha açmayı bilmiştir. İlk dönemlerin aksine Osmanlı devlet yapısı ve hanedanı sırf olumsuz bir bakış açısıyla ele alınmamaktadır. “Bu noktada popüler tarihî romanlarda resmî ideoloji söylemi örtüşür. Popüler tarihî romanlar sadece

okuyucunun değil resmî devlet düşüncesinin de paralelinde hareket eder.”86

“II. Mahmud da hiç öyle kolayca padişah olmamıştır. I. Abdülhamid 1789’da, Fransız Devrimi’nin olduğu yıl veremden öldü, yerine III. Selim geçti. Yeni padişah yirmi sekiz yaşındaydı. Kendisini, annesi Gürcü güzeli Mihrişah Sultan yetiştirdi. III. Sultan Selim ince ve zarif bir adamdı, şiirler yazdı, besteler yaptı, devrimci işlere girişti. Fransa ve İsveç’ten subaylar getirterek ‘Nizam-ı Cedit’ denilen yeni bir düzen içinde disiplinli bir ordu kurmaya yöneldi, Selimiye Kışlası’nı yaptırdı. Yeniçeriler bundan hiç hoşlanmadılar. Hünkâr yobaz takımını da kızdırdı, medreselerde ulema yani imam-hatip yetiştiren müderrisler ve kadı efendiler kendisine ‘Gâvur Padişah’ dediler.”87

90’lı yılların sonlarına doğru özellikle belli çevrelerce gündemde tutulmaya çalışılan “laiklik sorunu”nu Hıfzı Topuz’un tarihî bir dönemi ele aldığı romanında ele alması son derece ilginçtir. Bu durum popüler tarihî romanların güncelden beslenmesi özelliğiyle ilgili olsa da aslında yazarın ideolojik takıntılarına tarihî bir yön kazandırma isteğinden ileri gelmektedir.

Bu dönemde yazılan popüler tarihî romanların olay örgüsünde görülen bir başka özelliği, özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında yazılmış benzer romanlara oranla daha az kullanılsa da cinselliğin ön plana çıkarılma gayretidir. “Eski dönemde, A. Ziya Kozanoğlu, F. Fazıl Tülbentçi, Turhan Tan, Murat Sertoğlu gibi yazarların Türk

akıncılarıyla Bizanslı kadınların cinsel birliktelikleri sık rastlanan sahnelerdendir.”88

86 Veli Uğur, a.e., s. 296. 87 Hıfzı Topuz, Meyyale, s. 10. 88 Veli Uğur, a.g.e., s. 299.

56 Bu dönemde toplumda bu sahnelerin artık hoş karşılanmıyor olması romanlarda daha tutucu bir aşk hayatının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak Osmanlı’ya karşı bakış açısının eleştirel olduğu yazarlarda Osmanlı toplum yapısının çözülmüşlüğünü göstermek ve padişahların hazza ve eğlenceye düşkün yapılarını ön plana çıkararak onların devlet yönetmekten aciz olduklarını göstermek için bazı yazarlarda bu durumun devam ettirildiğini görmekteyiz.

“Kolay iş değil.. Zor da olsa kimin umurunda? Bizi düşünen mi var İstanbul'da? Padişah efendimiz, atlas döşeli yatağında kimbilir hangi dilber cariye ile oynaşmaktadır bu gece?89

Popüler romanlarda genel hava bu şekildedir. Halk türlü sıkıntılarla boğuşurken bu durum padişahın pek umurunda değildir. O, rahat içerisinde sarayının hareminde gününü gün ederek cariyeleriyle mesut bir hayat sürmektedir.

Popüler tarihi romanlarda gerçek tarihî kaynaklardan alıntı ve pasajlara yer verilir. Hatta romanda -tıpkı bilimsel yazılardaki gibi- dipnotlara yer verilir ve bu dipnotlarda bazen açıklamalar yer alır. Bu özelliğin en sık rastlanıldığı isimlerin başında Mehmet Niyazi gelmektedir. Tarihî gerçeklerden yola çıkarak yazdığı “Yazılamamış Destanlar” ve “Çanakkale Mahşeri” romanlarında anlattığı anekdotların ve dile getirdiği fikirlerin doğruluğunun ispatı için alıntı yaptığı kaynakları dipnot olarak vererek okuyucu nazarında inandırıcılık sorununu yaşamak istemediğini göstermektedir.

Popüler tarihî romanlarda şahıs kadrosu ise başlı başına tartışma sahası içinde olan bir yapı unsurudur. Tarihte derin iz bırakmış ve bu iz kapsamında toplumun zihin dünyasında bir konuma kavuşmuş isimlerden uzak durulmaya çalışılır. Bu isimlerin olumlu manada benimsenmiş hatta bazılarının yüceltilmiş olması romanda kendilerine yer bulmaları noktasında yazar tarafından bir risk olarak görülmektedir. Beklentileri karşılayamayacak şekilde bu kişilerin karakterize edilmesi okuyucu tarafından tepkiyle karşılanabilir. “Roman, büyük tarihsel figürlerin görülüşüne ancak ikinci derecede karakterler olarak katlanır. Büyük kişi sahneye çıktığı zaman

57

da okur onu hikâyedeki daha küçük karakterlerin gözleriyle görüyordur artık.”90 Bu

yüzden de popüler tarihî roman yazarı, edebiyatımızdaki ilk örneklerinden itibaren ya tarihî bir yönü olmayan karakterler üzerinden ya da tarihte biraz daha arka planda

kalmış ikinci dereceden şahıs kadrosu ile eserini kurgular. 91

Popüler tarihî romanlarda yazar, karakterlerini ele alırken ruh tahlillerine çok fazla yer vermemektedir. Ellerinde derinlemesine tahlil yapacak döneme ve şahsa dair bilgilerin olmayışı, “halkın sevip benimsediği tarihî bir kişi üzerinde de

dilediğince kalem oynatamamak”92 yazarı bu noktada şahıs kadrosuna daha çok

romanda anlatılan olay kapsamında değer kazandırma formülünü kullanmaya yöneltmiştir. Dolayısıyla bu tür romanlarda şahıs kadrosunda “tip” örneklerine sıkça rastlanmaktadır. Padişahlar, sadrazamlar, diğer vezirler, valide sultanlar, cariyeler, şehzadeler başta olmak üzere özellikle saray insanları bu tür romanlarda benzer özellikler çerçevesinde popüler romanlarda vücut bulur.

90 öncesi dönemde yazılmış popüler romanlarda sıkça görülen Türk tarihini belirli klişeler ve yüceltilmiş tipler aracılığıyla anlatma alışkanlığına bu dönemde rastlanmamaktadır. Bu dönemde yazılan popüler tarihî romanlar içerisinde bu yönlü kurgulanan başkişisiyle dikkat çeken roman, Reha Bilge’nin “Sur ve Sultan” isimli romanıdır. Diğer romanlarda hâkim atmosfer böyle bir karakterin bulunmasına müsait çizilmediği için bu özelliğin 1990-2000 yılları arasındaki romanlarda değişime uğradığını söyleyebiliriz. Hayatlarının büyük bir bölümü savaş meydanlarında kahramanlıklar yaparak geçen roman kişilerine bu dönemde rastlamak artık mümkün değildir. Bu kahramanların yerini saray etrafında entrika ve türlü iktidar oyunlarının parçası olmuş, ikbal peşinde koşan roman kahramanları almıştır.

Popüler tarihî romanlarda 90 öncesinde asıl kişi ve onun mensubu olduğu grup her zaman merkeze yerleştirilerek benimseyici bir üslup ile alınırken; 90

90 Georg Lukacs, Avrupa Gerçekçiliği, Çev. Mehmet H. Doğan, İstanbul, Payel Yayınevi, 1987, s.

93-94.

91 Dilek Çetindaş, “Tarihî Romanımızdaki “Kadınlar Saltanatı”: Pop Kültür Ürünleri Olarak Saray

Kadınları ve Tarihî-Biyografik Romanları”, s. 100.

58 sonrasında çoğunlukla konu Osmanlı olduğunda tarihî vakanın, roman yazarının ideolojik bakışıyla tasarlanmaya başlandığı görülmektedir. Her tarihî romanda ideolojik bakış açısına rastlama olasılığı söz konusuyken bu durum popüler tarihî romanlarda daha açık bir şekilde görülmektedir. Yukarıda dile getirdiğimiz üzere bu romanlarda estetik kaygı romanın yapısal unsurları kurgulanırken ön planda tutulmamaktadır. Herhangi bir konuda ispatın gerekmemesi, onları kendi ideolojik bakışlarına uygun bir yapı kurmada özgür bırakır. Eserlerdeki şahıs kadrosunun iki gruba ayrılarak yazarın kendi ideolojisine yakın olanları ön plana çıkarıp diğerlerini ötekileştirmesi bunun yansımasıdır.

Bu tür romanların kimilerinde sıklıkla casus, kiralık katil ve fantastik kahramanlara yer verilirken kimilerinin ise tek gayesi saray kadınlarının ihtirasları, padişahların devlet yönetmedeki başarısızlıkları, vakitlerinin büyük bir bölümünü harem hayatına ve eğlenceye ayırmaları, diğer devlet adamlarının güce giden yolda her hususu mubah kabul etmeleri gibi olumsuzlayıcı durumları okuyucuya göstermektir. Bu bağlamda padişahlar başta olmak üzere saray ile irtibatı olan kişiler, andığımız romanların tamamında gerek ahlaki gerek dinî ve millî, gerekse de cesaret

ve erdemler bakımından oldukça zayıf karakterli olarak sunulur.93 Ele alınan

padişahlar askerî manada çok başarısız ve günlerinin büyük bir bölümünü haremde geçiren tipler olarak çizilirler. Nadiren sefere çıktığını gördüklerimiz ise acımasız ve çok kolay bir şekilde cana kıyan, caniler olarak yansıtılmaktadırlar.

Benzer Belgeler