• Sonuç bulunamadı

3. ÖMER SEYFETTİN

3.3. Ömer Seyfettin ve Kısa Öyküleri

3.3.2. Ömer Seyfettin’de Biçem

Biçem (Üslup), bir yazarın fikrini ve duygularını yapıtında anlatmak için kullandığı kendine özel anlatış biçimi veya bir sanatçının kendine özel tarzıdır (TDK, 2009: 2062). Araştırmacılar biçemi “kişisel yetenek” (Erdem 2010: 19) ve “şahsiyetinin ifadesi” (Çetin 2006: 274) olarak ifade etmektedirler. Buna göre biçem veya üslup, yazarın fikirlerini, duygularını ve düşüncelerini kişisel yeteneğine göre ve kendine özel bir biçimde ifade etmesidir ve kendi bakış açısını, görüşünü ve şahsiyetini temsil etmektedir. Bülbül’e göre yazarın özel yazım tarzı, duygu ve düşünce biçimi, cümlelerindeki uzunluk veya kısalık, anlatımında seçtiği sözcükler ve ifadesindeki ahenk, yazarın üslubunu oluşturan özelliklerdendir (Bülbül, 2000: 4).

Öykü türünde temel anlatım biçimi giriş, gelişme, düğüm ve sonuç şeklindedir. Bunun yanında temel yapıtaşlarına göre incelenmek istenirse, öncelikle öyküde geçen olaya ve bu olayla ilgili kişilere, zamana ve olayın geçtiği mekâna bakmak gerekmektedir.

Bunların yanı sıra yazarın kullandığı bakış açısına ve üslubuna da bakmak gerekmektedir. Allen’e göre öykü sanatının yapıtaşlarını oluşturan unsurlar sırasıyla Karakterler, Mekân ve ruh hali, Bakış Açısı, Durum ve olay örgüsü, Üslup ve ifadedir (Allen, 2007: 105). Kısa öyküleri dar alanda sıkıştırılmış sınırlı sayıda kelimelerle yoğun anlam aktarılan sanatsal iletişim araçları olarak tarif eden Erden’e göre kısa öykünün vazgeçilmez üç unsuru kısalık, yoğunluk ve biçim sıklığıdır (Erden, 2002: 314).

Fransız öykücü Guy de Maupassant’ı öykücülük yönüyle kendisine örnek alan Ömer Seyfettin, öykülerinde sade ve anlaşılır bir dil kullanarak ve eserlerini halkın anlayacağı şekilde yazarak, öykülerinin herkes tarafından anlaşılmasını sağlamak istemiştir. Öykülerinde Türkçeyi başarılı bir şekilde kullanan yazar, süsten ve uzun, ağdalı cümlelerden uzak durmuştur. Gereksiz kelime kullanımından ve cümle şekillerinden, mecâzi unsurlardan ve hayali ifadelerden kaçınarak yalın bir dil kullanmıştır. Anlatımında bilinçli bir Türklük fikrini savunan Ömer Seyfettin, yapıtlarında özellikle gençlere milli ruhu aşılamak istemektedir. Bunu “Yeni Lisan’ isimli makalesinde sıkça dile getirmiştir yazar.

Ömer Seyfettin’e göre yazı dili ile konuşma dili birbirinden ayrılmamalıdır, iki unsur arasındaki farklar ortadan kaldırılarak her seviyeden okurun yazılanları anlaması sağlanmalıdır. Türkçenin, yabancı kelimelerden arındırılarak sadeleştirilip, herkes tarafından anlaşılan bir dil olması gerekmektedir. Yener’e göre Ömer Seyfettin arı bir dili savunmuştur ve bu dili yazılarında da uygulamıştır. Mizacının en belirgin özelliği olan mizahçılığı bir kenara bırakıp, işlediği konuları toplum sorunlarıyla ilgilenmeye yöneltmiştir (Yener, 1975: 45). Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünün öncüsü ve en önemli yazarlarından bir tanesidir. Öykücülük yönü, hem kendi dönemindeki öykü yazarları tarafından, hem de sonraki dönem öykü yazarları tarafından örnek alınmıştır.

Öykülerinde işlediği konular başta savaş anıları olmak üzere toplumsal ve tarihi konular olmuştur. Öykülerinde vatan ve millet sevgisi, kahramanlık ve fedakârlık, ideal devlet adamı ve devlet terbiyesi gibi konuların yanı sıra, savaş ve etkilerini de sık sık işlemiştir. Toplumsal konuları yansıttığı çok sayıda öyküsü de mevcuttur.

Ömer Seyfettin’in öyküleri, konularına göre aşağıdaki şekilde incelenmektedir (Kabaklı, 1994: 88):

1. Çocukluk dönemini işlediği öyküler (Örn. Falaka, Kaşağı)

3. Savaş konusunu işlediği öyküler (Örn. Pembe İncili Kaftan, Forsa) 4.Anadolu Halk efsanelerini konu edindiği öyküler (Örn. Yalnız Efe)

5. Belli bir fikri savunduğu veya eleştirdiği öyküler (Örn. Fon Sadriştayn’ın Karısı) 6. Toplumsal temaları işlediği ve toplumun veya kişilerin bozuk ve kötü yanlarını eleştirdiği öyküler (Örn. Yüksek Ökçeler, Zeytin Ekmek, Mahçupluk İmtihanı)

7. Dini temalar işlediği öyküler (Örn. Sanduka, İlk Namaz)

Öykü kurgusunu giriş, gelişme, düğüm ve sonuç sıralamasıyla yapan Ömer Seyfettin, süslü bir dil kullanımından sakınmış, sade ve anlaşılır kalmaya özen göstermiştir. Öykülerine bakıldığında, giriş bölümünde ana karakterler ve olay tanıtılmaktadır. Bu girişlerde okurun olayı kolayca anlayabilmesi için sıkça diyaloglardan faydalanan yazar, genellikle olayın geçtiği yeri de hemen giriş bölümünde okurla paylaşmaktadır.

Gelişme bölümünde ise Ömer Seyfettin, karakterlerin yaşadığı olaylarla okuru karşı karşıya getirerek, okuru olaya dâhil etmek istemektedir. Öyküdeki olayı çözmek değildir yazarın amacı, aksine okuru öyküdeki kişilerin arasına katmak istemektedir. Böylece okur, kendisini bir tartışmanın ortasında bulacak, okur ile kişiler arasındaki mesafe en aza indirgenmiş olacaktır (Yücel, 1982: 83). Kızılçim’e göre öyküdeki karakterlerin içten ve dıştan karşılaştığı çatışmalar aracılığıyla okur için bir tartışma ortamı oluşturularak, okurun onayı alınmaya çalışılmaktadır. Bu sayede bölümler arası geçiş kolaylaştırılmaktadır (Kızılçim, 2008: 220).

Öyküde çatışmanın doruğa ulaştığı nokta, öykünün düğüm bölümüdür. Burada yazar tarafından karakterin öyküde gerçekleştirmesi beklenen davranışı sergilenir. Karakter, işlemeyi düşündüğü suçu veya iyiliği bu bölümde gerçekleştirir ve öykücünün verdiği görevi tamamlar. Olay okurun bilgisine sunularak, çoğu zaman öyküdeki düğüm çözülmez ve olayın tek tanığı, yine okurdur (Kızılçim, 2008: 222).

Sonuç bölümünde öykü yazarın istediği şekilde biter ve öykü bir sona ulaşır. Öyküdeki düğüm çözülmüş, okurun merakı giderilmiştir. Öykü, olayın akışına göre olağan bitebilir veya okurun beklemediği şekilde bir sürpriz sona ulaşabilir.

Öykülerinde sade bir Türkçe kullanmıştır Ömer Seyfettin. Genel olarak öykülerin yazılış biçimi, giriş, gelişme, düğüm ve sonuç şeklinde kurgulanmıştır. Öykülerinde ince bir mizahın yanı sıra, hicivli cümlelere de sıkça rastlanmaktadır. Gereksiz süslü bir dil kullanmaktan itinayla kaçınan Ömer Seyfettin, uzun, mecazlı cümlelerden ziyade, kısa ve duru cümlelerle ifade etmektedir öykülerini (Kudret, 1977: 25).

Ömer Seyfettin’in eserlerinin özelliklerinden bahsederken, özellikle aşağıdaki hususlar dile getirilmektedir:

1. Konuşma dili ile yazılmış hikâyelerdir.

2. Ulusal edebiyatın, ulusal dilden doğacağını ifade ederek, yabancı kelime kullanımından kaçınmıştır.

3. Süslü ve şiirsel ifadelerden kaçınarak, açık ve yalın bir anlatımla yazmıştır. 4. Yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak isteyen Ömer Seyfettin’in bazı

cümlelerinde, bir dikkatsizlik ve acelecilik durumu göze çarpmaktadır. Öyle ki, bazen sözcükler ve deyimler yanlış kullanılmıştır veya yine bazı cümlelerde özne yüklem uyuşmazlığı meydana gelmiştir.

5. Tasvir ve psikolojik çözümlemeler yerine olayın kendisi ön planda tutulmuştur. 6. Söyleyişten çok söyleneni önemseyen Ömer Seyfettin, edebiyat aracılığıyla

toplumu düzeltme amacı gütmektedir (Kudret, 1977: 25-27).

Ömer Seyfettin’in öykülerindeki anlatı biçimine ilişkin bir araştırmasında Kızılçim (2008), öyküleri şu şekilde incelemiştir:

I. Giriş: Giriş bölümü, öyküdeki ana karakterlerin ve olayların sergilendiği

bölümdür ve genelde, okuyucuya daha anlaşılır hale getirmek için karşılıklı konuşmalar şeklinde oluşturulmuştur. Çok fazla uzatılmadan hemen olay kısmına geçilerek, kısa bir özet gibi sunulmaktadır (Kızılçim, 2008: 220).

II. Tartışma: Karakterlerin karşılaştığı iç veya dış çatışmalar ve bir tartışma

ortamının oluşturulduğu kısımdır. Ömer Seyfettin önce bir tartışma ortamı yaratmakta, ardından okurun onayını almayı denemektedir, yani olayın sahnesini oluştururken, kendi isteği doğrultusunda olayı işlemeye koyulmaktadır. Artık okur, olayın içine çekilmiştir ve karakterlerin yaşadıklarına tanıklık etmektedir.

III. Zirve: Artık yazar, gerilimi zirveye çıkarmıştır ve karakterler, işlediği suçu veya

yaptığı iyiliği gerçekleştirmiştir. Buradan sonra olayın gizemi çözülür ve karakter ile okur karşı karşıya bırakılmıştır. Basit ayrıntılarla olay okuyucuya ulaştırılarak, öykünün resmi genel anlamda tamamlanmıştır.

IV. Çözüm: Artık öykü sonuçlanmıştır. Ömer Seyfettin, buraya kadar kurguladığı

olayı, artık bir sonuca bağlamaktadır. Bazı öykülerinde bu sonuç bölümünün çizgileri çok net değildir. Öykü, karakterin veya kurbanın hayatını tüketen bir şekilde sonuçlanmaktadır. Kızılçim’e (2008) göre, “Sakin odasında hararetle öyküsünü okuyan okur, bu sessizliği bozan olayları ve öykü kişilerini görünce şaşırır ve deyim yerindeyse paniğe kapılır.

Öykülenen olaylar genellikle mantığın sınırlarını zorlayan şiddet ve korku içerir.” (Kızılçim, 2008: 223).

Benzer Belgeler