• Sonuç bulunamadı

Kayra sabah erken kalkmıştı. Dünkü yere gidiyordu. Eşiyle vedalaştı, evden çıktı. Akşam geldiği yoldan geri dönerek ağacın altına vardı. Gün daha doğmamış, doğmasına ramak kalmıştı.

Dünyanın yüzü güneşle aydınlanırken, doğa ananın her bir parçası uyanıyordu. Sabah uyanan bir annenin kollarını açıp gerinerek eşine sarılması gibiydi tablo. Güneş dağların ardından kafasını kaldırırken yeni uyanan doğa kollarını açarak güneşi kucaklıyordu. Kainat uyanmıştı. Böcekler, hayvanlar, bitkiler, göller, bulutlar daha nicesi doğan güne merhaba demişti. Selamlaşmaları bitince her şey günlük rutinine başladı.

Çam ağaçların akonan kuşlar, alacaklı gibi sıkboğaz edercesine dalları sallıyordu. Sallanan dalların şiddetine dayanamayan kozalaklar yer çekimi kanununa boyun eğerek yere düşüyordu.

Sincaplar düşen kozalakları alıp yuvalarına, beslemesi gereken yavrularına götürüyordu.

Sonuçta hayvanlar da mideye sahipti. Doğanın döngüsünü tamamlamak zorundaydılar. Doğacak, beslenecek, büyüyecek; doğuracak, besleyecek, büyütecekti. Hayatın her alanında kanunlar yer almaktaydı. Her şey büyük bir kuralın bütünüydü...

24

Kayra vaktinin tamamına yakınını özenilerekyaratılmış bu ekosistemi izleyerek geçiriyordu. Gözlerini alamıyor, merak eden küçük çocuklar gibi etrafı inceliyordu. Kendi bakış açısıyla her şeyi yorumluyordu. Bazen anlayamadığı noktalar olabiliyordu.

***

Ufacık bir tarla faresi yaptığı yolculuğa Kayra'nın ayağında durup mola verdi. Farenin ayağında gezdiğini hissetti... Aslında hissetmedi!

Kayra'nın vücudunda bulunan binlerce his sensöründen sadece birkaçı o an harekete geçip hayvanın ayak üzerinde bıraktığı izleri yorumladı.

Algoritması gereği, bir insanın o an hissedeceği duyguyu tahmin etti ve beyine sonucu gönderdi.

Kod satırlarının tamamı harika şekilde yazılmış yüzlerce program düşünün. Her haliyle kusursuz ve görev bilinci son derece sağlam bir asker gibi verilen emirleri yerine getiriyordu. Kanlı canlı bir insan gibi görünen Kayra sibernetik bir bedene sahipti. Her detayı kusursuzca tasarlanmış, teknolojinin zirvedeki başarısıydı. Bu yapı tamamen bir insan bedenine göre tasarlanmıştı. Ayrıntıları çok iyi düşünülmüştü. Uzuvların ölçeği, çıkıntıları ve girintileri atlanmamıştı. Sibernetik bedeni başka bir insan bedeniyle yan yana koyduğunuzda hangisinin insan hangisinin sibernetik olduğunu ayırt etmeniz çok zordu. Bu tür yeniydi. En gelişmişiydi. İnsan oğlunun evrildiği milattı. Bu varlıklara Tioben adı verilmişti. Tioben bir kısaltmaydı. Açılımı Temel

25

İnsan Organizması Bazında Evrilen Nesil idi.

Baştan aşağı insanlık medeniyetinin binlerce yıl süre gelmiş tecrübesi adeta ışık saçıyordu. Fakat bu beden tek başına yeterli miydi? Bir makine mi yoksa bir insan mı olduğuna kim karar veriyordu. Ya da bedenin sahibi bunun ayrımına varabiliyor muydu ? Kayra, his sandığı dürtüyü yaşıyordu. İçi de ürpermişti. Kayraçok uzun yıllar önce her şeyin farkındaydı. Bildiği halde gerçek olmayanlara inanmayı seçmişti. Ama karakteri gereği sorgulamaktan hiç geri durmadı. Sadece miktarı azalmıştı. Uzun zaman önceYuziki ile tanıştı.

Kendini yoran bu sorulara bir ara verip aşık olmayı seçti. Yuziki de onu seviyordu, bunu her haliyle ve davranışıyla belli ediyordu. Kayra yorulduğunu anlamış, yorulmak yerine dinlenmeyi seçmişti.

Geçen yıllar boyunca birbirlerine olan aşkları da büyümüştü. Kayra artık kendine daha az soru sorar olmuştu. Aklı eşini mutlu etmenin yollarını bulmaya çabalıyordu.

Kayra bir anlığına Dona teyzenin tarlaya gelmemiş olduğunu fark etti. Sabahın erken saatlerinde hep burada olurdu. Uyku rutininde bir problem olmuş olabileceğini düşündü. Terapisine devam etti.

Rüzgarın ılık esintisini kollarında hissediyordu. Yani kollarındaki tanılama sensörü rüzgarın etkilerini ölçüyor, sıcaklık durum tespitinden sonra bir insanda oluşturması gereken duyguları oluşturuyordu. Bu algoritma sayesinde beyne iletilen sinyaller o anı bedene yaşatıyordu.

Gecikme ve algılamama durumu olmayacak kadar

26 gelişmiş bir teknolojiydi.

Kayra ılık esintiye kendini kaptırmıştı ki birden karargah iletişime geçti. Holografik çağrı sistemi çalıştı, komuta merkezinde komutan ve askerler sanki diken üstündeydi.

“Komutan Kayra acil bir durum söz konusu ivedi şekilde karargaha gelin.”

“Emredersiniz.”

Holografik çağrı sistemi aniden kapandı.

Uzun namlulu keskin nişancı tüfeğini aldı, sırtına yerleştirdi. Vakit kaybetmeden koşarak şehir merkezine yöneldi. Hava kapanmıştı. Şimşekler çakıyor ve kara bulutların eşliğinde yağmur yağıyordu. Kayra o kadar hızlı koşmaktaydı ki neredeyse normal hızda seyreden bir otomobil gibiydi. Yağmur damlaları hızlı makine bedeninin etrafında adeta bir koruma kalkanı oluşturuyordu.

Aslında onu koruduğu falan yoktu. Yüksek miktarda hız suyla temas edince bu durum normaldi.

Şehrin girişine yaklaştığında askerler komutanı fark etti. Arkasındaki kara bulutların dehlizinde devasa kudretli yıldırımlar çarpışırken komutan adeta fırtına misali şehre ilerliyordu. Hızını daha da artırınca askerler bir anda yıldırımdan çekinmeyi bırakıp asıl kudretin sahibi olan komutana baktılar.

“Komutanı görünüyor musun dostum.

Adamın kendisi zaten bir silah. Neden silah taşıdığını anlamıyorum.”

“Görüyorum adamım. Üst düzey giriş yetkisi verildi. Kapılar otomatik olarak açılacak silah sistemi onu es geçecek. Durum ciddi.”

27

Silah sistemleri ani bir irkilmeyle komutanı tanıdı. Hedefe kilitlenme modu bir anlığına pasifleşti. Gerçi bu hızda gelen bir varlığa karşı o silahların isabet edeceği meçhuldü... Tonlarca çeliğin ağırlığına rağmen kapı aniden hızlıca açıldı.

Komutan hızını daha da artırdığında artık bir otomobille kıyaslanamazdı. Kapıdan öyle bir hızla geçti ki, kapının etrafında bulunan duvarlara çamur ve ot parçaları kurşun gibi yapıştı. Yukarıda duran askerler elleriyle gözlerine siper etti.

“Dostum adam gerçekten takılan lakabı hak ediyor. Seviye olarak aramızda yüzyıllar var. “

“Komutan...Görevi hakkında hiçbir fikrim yok ama tanrı onu korusun. Acele gelişine bakılırsa bugün fazla yorulabilir.”

Kayra şehre girer girmez etrafında onu görenler şaşkına dönmüştü. Komutanlar bu hıza gerekmedikçe çıkmazlardı. İnsanların telaşlandığını gören Kayra, en yakın yol haritasını çıkarıp ara sokaklardan yoluna devam etti. Karargah üçgen şehrin kuzey ucunda, ana yolun sağ kısmında kalmaktaydı. Aslında havuzu düz geçip devam etse sağında kalacaktı. Ama vatandaşları telaşlandırmamak için yolunu biraz değiştirmişti.

Karargah görüş alanına girdi. Tesisin duvarları tıpkı dış duvarlar gibi özel beton ve çelik malzemeden yapılmıştı. Duvarların üzerinde dışarıdakine benzer bir teknolojiye sahip büyük kalibre silahlar durmaktaydı. Karargaha varınca nöbetçiler hemen çelik kapıları açtı. Silahlar pasif duruma geçtiler.

Böyle hızda bir cisim kim olursa olsun şehir için tehdit sayılırdı. Karargahın dış duvarını var hızıyla

28

geçti. Binanın önüne gelince bir anda durdu.

Komuta merkezine hızlı adımlarla çıktı.

Telaşlı havayı sezebiliyordu. Komutanına selam verdi. Diğer askerler Kayra’ya baş selamını verdiği anda komutan konuya girdi.

“Kayra, büyük bir problemimiz var. Konu kara orman...” Etraf bir anda ölüm sessizliğine büründü.

Askerlerin ekran sesleri kesildi, bazıları yutkundu.

Komutan devam etti.

“Kara ormanda yaşayan ve tehlike seviyesi 6/10 olan yırtıcı yaratık sınır haddini aştı. Bizim tarla ve yaşam alanlarımıza yakın yerlerde gözlendi.

Takibini yapıyorduk. Fakat dün başka bir sıkıntı çıktı. Türdeş başka bir yaratık ilgi diğerinin üstündeyken Dona’nın evine saldırdı.”

Kayra susmuştu pür dikkat komutanını dinliyordu.

“Maalesef Dona artık aramızda değil.”

Kendini çok zor tuttuğu her halinden belliydi.

Tek kelime etmemişti. Odanın içerisindeki askerler Kayra’nın yüz ifadesinden her şeyi anlamışlardı.

Yırtıcı bir kaplanın suratı tam karşılarında duruyordu. Her daim gözlerinde insani izler taşıyan bakışları bir anda soğudu, bir çeliğe dönüştü. Bu bakışlar artık bir insanın bakışları olamayacak kadar insan dışıydı. Sırtlarını birbirlerine emanet eden askerlerinin bile ödü kopuyordu.

“Kayra, senin için çok zor biliyorum. İstersen başka bir komutana bu görevi verebilirim. Yaratıklar dehşet verici seviyede tehlikeli ve bu türleri en çok sen avladın. Tecrübenin limitlerini tartışamam bile.”

“Komutanım emrinizi verin.” Yeşil gözlerinin

29

rengi kaybolmuş Kayra, kesin ve karşı konulamazdı.

Komutan şuan önündeki adamdan çekinmişti, görev konusunda aksini söyleyemedi.

“Yaratıkların sınıfını, bilgi ve ayrıntılarını sormadın. Neyle karşılaşacağını bilmiyorsun bile.”

“Fark etmez.” Kayra, donuk bakışı ve korkunç tavrıyla tek kelime etmişti. Oda iyice sessizleşmişti.

“Tamamdır evlat. Görev senin. Yaratıkların sınıfı mitorit. Ekibini topla ve işi bitir. Onların kellesini istiyorum anlaşıldı mı?”

“Emredersiniz. Komutanım bana güveniyor musunuz?”

“Evet.”

“O zaman yöntemlerimi lütfen sorgulamayın.

Bu iş için ekibimin hayatını riske atmayacağım. Tek başıma halledeceğim.”

“Kayra, söylediğin mümkün değil. Bir başına o yaratıkların ikisiyle birden mücadele edemezsin.

Tamam muazzam nesilden birisin. Yeteneklerini asla küçümsemem. Fakat o yaratıklardan sadece birini indirmek için elit takımdan yedi kişilik timimi görevlendiriyorum. Sen nasıl olur da ...”

Komutan sözünü yutkunarak yarıda bıraktı. O an karşısında duran şeyin askeri olmadığına emindi.

Kayranın gözlerine baktığında aklına bir mitorit gelmişti. Mitoritler derecelendirmesi on üzerinden altı seviyesinde , 3 ile 5 metre uzunluğunda, 3 metre boya erişebiliyorlar, çeliğe yakın sertlikte pençeleri vardı. Önceden hangi hayvan olduğu bilinmiyordu. Evrilmiş çağ dışı varlık… Dört ayaklı.

Genelde elit takımdan oluşan yedi kişi bu canavarlardan biriyle başa çıkabiliyordu. Rengi

30

siyah ve metalik karışımıydı. Eğik sırtlı, kuyruksuz.

Çok tehlikeli, tek içgüdüsü öldürmekti. Mitorit bu denli korkunçtu. Komutan şuan mitoritten değil de karşısında duran insan görünümlü canavardan daha fazla çekiniyordu. Komutan öyle korkak birisi değildi.

Ama karşısında duran gözü intikam bürümüş karanlık varlık onun sözünü yarıda bırakmasının tek nedeniydi. Çekinerek sözüne devam etmeye çalıştı.

“Tamam evlat, sen nasıl istersen öyle olsun ama bilmeni isterim hazırda bir tim bekleyecek, her ihtimale karşı ava yakın bir mesafede seni kollayacaklar. Umarım ihtiyacın olmaz.”

Kayra baş selamını verdi. Hiçbir şey demeden odadan volkan gibi çıktı. Onun bu halini gören askerler söyleyecek söz bulamadılar. Kayra karargahtan çıkmamıştı, hologram çağrı sistemiyle Yuziki’yi aradı.

“Hayatım her şey yolunda mı?”

“Göreve gidiyorum Yuu.”

“Kayra iyi misin?

“Anlatacağım. Önce görevimi yerine getirmem gerekiyor. ”

“Tamam, sen nasıl istersen. Ama dikkatli ol lütfen…”

“Tamam.”

“Hayatım, seni seviyorum.”

“Bende seni seviyorum, Yuu.” Görüşme sonlanmıştı. Yuziki, derin düşlere dalmıştı. Gözleri dolmuştu. Eşinin hali normal değildi. Bunun farkındaydı.

***

31

Komutan gerekli mühimmatı almak için depoya gitti. Yüksek kalibreli otomatik tüfekten iki adet aldı. Birini sırtına asıp diğerini boynundan sarkıttı. El bombaları, ateşli kasatura, ve sırtında özel yapım bir kılıç... Av, savaş veya cehennem adı her ne olursa olsun o şuan hazırdı. Komutanın vermiş olduğu emir açıktı fakat kafası onu gözetlemeye gelecek ekibe takılmıştı. Yan taraftaki diğer mühimmat odasına gitti. Elite tim hazırlıklarını yeni bitirmişti. Önce kapı hiddetle açıldı. Tim kapıya baktı. Kapıdan giren varlıkta ruh ve duygu yoktu.

Komutanla göz göze gelmekten kaçınan tim olacağı merak ediyordu.

“Beni bilen bilir. Sinirli birisi değilim. Fevri hareketlerden kaçınırım. Sonucunu kestiremediğim savaşa pek girmem. Askerlerime karşı hep samimi oldum. Geri de kaldım, kimseyi geride bırakmadım.

Anlaşıldı mı?” Tim afallamıştı. İçlerinden birisi çekinerek konuştu.

“Komutanım, sizi iyi tanıyoruz. Lütfen emrinizi açıkça söyler misiniz?” Komutanın beton suratı bir an yumuşar gibi oldu ama tonlarca ağırlık baskın geldi.

“Arkadaşlar, bu av benim için kişiselleşmiştir.

Dona teyze uzun zamandır tanıdığım birisiydi. Onun iyilik dolu yüreğini size anlatmak isterdim ama bunun için vaktim yok. İstesem günlerce odadan çıkamayız. O kadın eşini kaybetti. Yine de bizim için elinden geleni yapıyordu. İnsanlığımızı kaybetmeyelim diye çok çaba sarf etti. Bugüne kadar kimsenin iyiliğinin altında kalmadım.

Karşılığını verdim. Lakin bugün Dona teyzeye veda

32

etme fırsatım bile olmadı. Benim elimden bunu alan yaratıklar o dakikadan itibaren ölü sayılır.”

Timden biri aniden komutan sözünü kesti.

Bunu yaptığına pişman olmuştu hem de ağzından ilk kelimesi çıkar çıkmaz. Yine de cümlelerini tamamlama cesaretini gösterebilmişti.

“Komutanım…ıııı, mitorit’den bahsediyoruz.

Hem de iki tane mitorit. Bu yaratıklar çok tehlikeli, yedi kişilik tim onlardan bir tanesiyle kafa kafaya başa çıkabiliyor. Sizi küçümseyemem. Ama…”

Komutan gözlerinden öfkesini kustu.

“Ne demeye çalıyorsun evlat, açık ol!”

“Komutanım siz kıymetlisiniz. Başımızda olmanız gerekiyor.” Komutan, solundaki askere döndü.

“Liam, benimle kaç operasyona çıktın?”

“1766 komutanım.”

“Kaçında başarısız oldum ya da ölçüsüz emir verdim.”

“Komutanım hata sıfır. Başarısızlık sıfır.”

Komutan, bir önceki sözleri söyleyen elit timin çaylağına baktı.

“Duydun mu acemi?”

“Duydum komutanım. Ben sadece endişelendim. Kusura bakmayın. Bir daha olmaz.”

Komutan bir anlığına kutupları andıran bakışlarını yumuşattı. Aceminin omzuna elini koydu.

“Endişelenme. Konuşmam bittiğinde odadan çıkıp av alanına gideceğim. Liam’a lütfen neden endişelenmemen gerektiğini sor.”

“Emredersiniz komutanım.” Komutan acemiyi önemsediysede aynı sertlikte yarım kalan

33 konuşmasını tamamladı.

“Komutanımızın size verdiği emri biliyorum.

Emir demiri keser. Maalesef ben kesebileceğiniz bir demir değilim. Arada kalmanızı asla istemem.

Kısacası yöntemlerimi sorgulamayın. Karışmayın, hazırda bekleyin, bana inanın.”

Hep bir ağızdan yedi kaplan kükredi.

“Emrederseniz komutanım!” Komutan başını saygıyla eğdi. Girdiği kapıdan aynı hiddetle çıktı. Elit tim harekat aracına bindi. Yolda acemi asker Liam’a sordu.

“Hey dostum komutanın sormamı istediği konu nedir?” Liam içini derince çekti. Ciğer sensörleri az kalsın arıza kaydı oluşturacaktı.

“Dostum burada öğrenecek çok şey var.

Önceliğin Kayra komutan. Adam timler içinde efsane. Yönettiği görevler, sağladığı faydalar, odaklandığı hedefler her açıdan kusursuz. Kendine olan güveni son derece yerinde. Onunla av veya keşif görevlerinde bulunman senin için öğretici olur.

Bak adamım, bundan uzun yıllar önce kara ormanın dışında bir göreve gitmiştik. Kayra komutasında o dahil yedi kişi vardı ve bize verilen istihbarat, hedefimizin bir adet mitorit olduğu yönündeydi.

Oraya vardık. Ortam çok sessizdi. Komutanın kulakları tıpkı kurdu andırıyordu. Teyakkuz halindeydi. Kendini ve çevresini koruyan emin adımları vardı. Birden sol arka taraftaki çalılıkta dal kırıldı. Sese anında tepki verdik. Kafamızı sesin geldiği yöne çevirene kadar komutan ortadan kaybolmuştu, bulunduğu yerde koyu toz bulutu vardı. Çalılığın arkasından uzaklaşan çarpışma

34

sesleri geliyordu. O yöne doğru koşarken ayaklarımızın dibine iri mitoritin kellesi yuvarlandı.

Çimenler ve çalı dalları yaratığın kafasının her yerine yapışmıştı. Yolundan sapmadan ayaklarımızın dibinde öylece bize bakıyordu.

Gövdesi olmayan yaratığın son bakışında dehşet vardı. Akıl almaz bir dehşet. Kendinden daha yırtıcı canavarı gören yaratığın şaşkın dehşeti. Hepimiz bakakalmıştık. Daha neyin ne olduğunu anlamadan iki orta büyüklükte dirapatın cansız bedenini arkasında sürükleyerek gelen her yeri kan içinde kara ormanın en tehlikeli canavarını gördük.

Gözlerinin rengi kaybolmuş, içinde insanlık adına hiçbir iz yoktu. O an etrafta korkulacak tek varlık tam karşımızdan bize doğru geliyordu. Önüme dirapatların leşlerini fırlatıp kellerini kesmemi söyledi. Bütün tim şaşkınlıkla donup kalmıştı. Korku, saygı, kafa karışıklığı…İçimizde o saniye sadece bunlar vardı. Bir anda tekrar döndü - Liam, hemen yap. - dedi. Kıpırdanıp dirapatların bedenleri hafiflettik. O bir kayaya geçti, sigarasını yaktı gözlerini ormana dikip düşüncelere daldı. Dostum dirapat diyorum. Mitoritten kalır yanı olmayan 5/10 derece iğrenç avcılar…Renginin farklı olması, çelik pençelerinin biraz küçük olması seni aldatmasın.

Dört ayaklı kaplanı andıran, 2-3 metre uzunluğunda iki metre boyunda pislik mutantlar.O serserilerinden birini elit takımdan üç kişi ancak alt ediyor. Ve bu adam dakikası dolmadan bir mitorit ve iki dirapatın mezarını nasıl olurda kazar.

Benzer Belgeler