• Sonuç bulunamadı

ÖLÜM İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER Ölüm İle İlişkili Demografik Faktörler

GEREÇ VE YÖNTEMLER

ÖLÜM İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER Ölüm İle İlişkili Demografik Faktörler

Yaptığımız çalışmada Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Bilim Dalında tedavi görmüş ileri evre epitelyal over kanserli 119 hasta içerisinde 66 hastanın hayatını kaybettiği ve 53 hastanın ise hala tedavi ve takiplerine devam edildiği görüldü. Çalışmamızda hastalık nedeniyle hayatını kaybeden hastaların ölüm ile ilişkili faktörleri de incelendi.

38

Hastaların tanı yaşları; 60 yaş altı ile 60 yaş ve üzeri olarak iki gruba ayrıldı. Gruplar arasında 60 yaşın altında tanı alan hastaların 60 yaş ve üzerinde tanı alan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha az sayıda hayatını kaybettiklerigörüldü (p=0,010).

Hastalar arasında 20 yaş üzerinde ilk doğumlarını yapan hastaların 20 yaş ve altında ilk doğumlarını yapan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha az sayıda hayatını kaybettikleri sonucuna ulaşıldı (P=0,001).

İleri evre epitelyal over kanserlerinde ölüm ile menapoz ilişkisi incelendi. Tanı anında menapozda olmayan hastaların tanı anında menapozda olan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha uzun süre sağ kaldıkları görüldü (P=0,015).

Hastaların doğum sayıları, menarş yaşları, menapoz yaşları ve vücut kitle indeksleri ile ölüm arasındaki ilişki Tablo 22’de özetlendi. Diğer demografik faktörler ile ölüm arasında istatistiksel anlamlı olarak bir ilişki görülmedi (P>0.05).

Tablo 22. Ölüm ile ilişkili demografik faktörler Sağ n:53 Ölüm n:66 p değeri Tanı yaşı < 60 ≥60 34 (%56.7) 19 (%32.2) 26 (%43.3) 40 (%67.8) 0.010* Doğum sayısı 0 >0 6 (%42.9) 47 (%44.8) 8 (%57.1) 58 (%55.2) 1.000* Menarş yaşı ≤13 >13 36 (%45.6) 17 (%42.5) 43 (%54.4) 23 (%57.5) 0.846* İlk doğum yaşı ≤20 >20 17 (%28.8) 36 (%60.0) 42 (%71.2) 24 (%40.0) 0.001* Menapoz Var Yok 31 (%36.9) 22 (%62.9) 53 (%63.1) 13 (%37.1) 0.015* Menapoz yaşı <46 ≥46 10 (%66.7) 43 (%41.3) 5 (%33.3) 61 (%58.7) 0,095*

Vücut kitle indeksi <25 ≥25 24 (%43.6) 29 (%45.3) 31 (%56.4) 35 (%54.7) 1.000*

*:Ki-kare, n: hasta sayısı

39

Hastaların klinik özellikleri ile ölüm arasındaki ilişki incelendi. Tanı anında metastazı olan hastaların tanı anında metastazı olmayan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha fazla hayatlarını kaybettikleri görüldü (P=0,042).

İleri evre epitelyal over kanseri tanısı alan hastalardan operasyon öncesi asiti olan hastaların, operasyon öncesi asiti olmayan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha fazla hayatlarını kaybettikleri sonucuna varıldı (P=0,042).

Hastaların tümör rezidü durumu incelendi. Tümör rezidü durumu, 2 cm altı, 2 cm üstü ve tümör rezidüsü olmayan hastalar olarak üçe ayrıldı. Operasyon sonrasında tümör rezidüsü olmayan hastaların 2 cm üzerinde ve 2 cm altında tümör rezidüsü olan hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha az hayatlarını kaybettikleri görüldü (P=0,001).

Adjuvan kemoterapi alan ileri evre epitelyal over kanserli hastaların kemoterapi sonrasında nüks durumları ile ölüm durumları arasındaki ilişki incelendi. Hastalardan adjuvan kemoterapi sonrası nüks edenlerin, adjuvan kemoterapi sonrası nüks etmeyen hastalara oranla istatistiksel olarak anlamlı daha fazla hayatını kaybettikleri görüldü (P=0,001).

Ölüm durumları ile hastaların ECOG performans skorları arasındaki ilişki incelendi. ECOG performans skoru 0-1 ve diğer olarak 2 gruba ayrıldı. Hastalardan ECOG performans skoru 0-1 olanların diğer gruba oranla istatistiksel olarak anlamlı daha az hayatlarını kaybettikleri görüldü (P=0,003).

Hastaların evreleri ile ölüm arasındaki ilişkiye bakıldığında; evre 4 olan hastaların evre 3A, evre 3B, evre 3C hastalara göre klinik olarak daha fazla hayatlarını kaybettikleri görüldü. Ancak hastaların evreleri ile ölüm durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı görüldü.

Ölüm ile diğer klinik faktörler arasındaki ilişki Tablo 23’de özetlenmiştir. Diğer klinik faktörler ile ölüm arasında istatistiksel anlamlı olarak herhangi bir ilişki bulunmadı.

40 Sağ n:53 Ölüm n:66 p değeri Tümör yerleşim yeri Unilateral Bilateral 21 (%46.7) 32 (%43.2) 24 (%53.3) 42 (%56.8) 0.849* Tanıda metastaz Var Yok 19 (%33.9) 34 (%54) 37 (%66.1) 29 (%46) 0.042* Operasyon öncesi asit

Var Yok 32 (%38.1) 21 (%60) 52 (%61.9) 14 (%40) 0.042* Cerrahi tipi Complete sitoredüksiyon Diğer** 29 (%38.7) 24 (%54.5) 46 (%61.3) 20 (%45.5) 0.126* Tümör rezidü <2 cm >2 cm Yok 17 (%42.5) 2 (%11.1) 33 (%61.1) 23 (%57.5) 16 (%88.9) 21 (%38.9) 0.001* Patoloji Seröz Diğer*** 44 (%45.8) 9 (%42.9) 52 (%54.2) 12 (%57.1) 1.000* Batın yıkama sıvısı Pozitif Negatif 37 (%44) 15 (%55.6) 47 (%56) 12 (%44.4) 0.376* Grade 1 2 3 6 (%40) 23 (%39.7) 24 (%52.2) 9 (%60) 35 (%60.3) 22 (%47.8) 0.413* Evre 3A 3B 3C 4 4 (%40) 3 (%50) 37 (%48.7) 9 (%33.3) 6 (%60) 3 (%50) 39 (%51.3) 18 (%66.7) 0.561* Adjuvan KT kür sayısı ≤6 >6 48 (%48) 5 (%26.3) 52 (%52) 14 (%73.7) 0.129* Performans 0-1 Diğer**** 3 (%14.3) 50 (%51) 48 (%49) 18 (%85.7) 0.003* n: hasta sayısı, *: Ki-kare, **: suboptimal sitoredüksiyon, optimal sitoredüksiyon, biyopsi, ***:müsinöz, endometroid, brenner tümör, mikst tümörler, ****: ECOG 2-3-4-5, KT: Kemoterapi.

Çok Değişkenli Analiz Sonuçları

Genel sağ kalım üzerine etkili olduğu düşünülen faktörlerden tek değişkenli analiz ile P değeri 0.15’in altında bulunan tanı yaşı, operasyon sonrası tümör rezidü durumu, adjuvan kemoterapi sayısı, platin duyarlılığı, hastalık evresi, operasyon öncesi asit durumu, tümör yerleşimi ve tanı anında metastaz durumu çok değişkenli analize alındı.

Sağ kalım için yaptığımız çok değişkenli analiz sonucunda tanı yaşı, operasyon sonrası tümör rezidü durumu, adjuvan kemoterapi sayısı ve platin duyarlılığı ile ilgili istatistiksel anlamlı sonuçlar elde edildi. Tanı yaşının 60 yaşın altında olması istatistiksel anlamlı olarak

41

sağ kalım oranını arttırdığı görüldü (HR=0,44, CI%95=0,22-087,P=0,01). Adjuvan kemoterapi kür sayıları incelendiğinde adjuvan kemoterapi sayısını 4-6 kür vermek sağ kalımı istatistiksel anlamlı olarak uzattığı görüldü (HR=0,48, CI%95=0,23-0,98,P=0,04). Sağ kalım için yaptığımız çok değişkenli analizde ayrıca platin duyarlı hastaların sağ kalım oranının istatistiksel olarak anlamlı daha uzun olduğu tespit edildi (HR=0,37, CI%95=0,18- 0,74,P<0,01). Operasyon sonrası kalan rezidü tümör miktarı 2 cm’in altında olması sağ kalım oranını istatistiksel anlamlı olarak arttırdığı görüldü (HR=0,32, CI%95=0,14-0,71,P<0,01).

Tanı anındaki yaşın 60’ın altında olması, rezidü tümör miktarının 2 cm’nin altında olması, adjuvan kemoterapi sayısının 4-6 ile sınırlandırılması ve platin duyarlı hastalık olması uzun sağ kalım ile ilişkili bağımsız değişkenler olarak ortaya çıktı. Genel sağ kalıma etkili faktörlerin tek değişkenli ve çok değişkenli analiz sonuçlarına göre P değerleri Tablo 24’de karşılaştırılmıştır.

Tablo 24. Genel sağ kalıma etkili faktörlerin tek değişkenli ve çok değişkenli analiz sonuçlarına göre p değerleri.

p<0.15 olan prognostik faktörler Tek değişkenli analiz p değerleri Çok değişkenli analiz p değerleri Tanı yaşı < 60 ≥60 0.047 0.019 Tümör rezidü durumu <2 cm >2 cm Yok 0.101 0.000

Adjuvan kemoterapi kür sayısı ≤6 >6 0.056 0.046 Platin duyarlılığı 0.056 0.000 Hastalık evresi 3A 3B 3C 4 <0.001 0.444

Operasyon öncesi asit durumu Var Yok 0.098 0.828 Tümör yerleşim yeri Unilateral Bilateral 0.056 0.603

Tanı anında metastaz durumu Var

Yok

42

TARTIŞMA

Jinekolojik kanserlerin %4’ünü oluşturan ve sıklık bakımından 2. Sırada yer alan over kanserleri, jinekolojik malignitelerde mortalitenin malesef %52’sini oluşturmaktadır. Cerrahi tedaviler ve kemoteröpatik tedavilerdeki gelişmelere rağmen beş yıllık yaşam oranları halen istenilen düzeylerde değildir. Erken tanı için henüz bir tarama metodu geliştirilememiştir.Epitelyal over kanserlerinin erken evrede semptomları spesifik olmadıgından tanı anında hastaların yaklaşık %60’ı ileri evrededir ve mortal seyretmektedir. Bu nedenle over kanseri hastalarında agresif gidişatı predikte edebilecek prognostik faktörlerin belirlenmesi gelecekte hasta bazında daha uygun tedavilerin gelişebilmesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca tedavide kullanılan sitotoksik ajanlara cevabı veya resistansı predikte edebilecek faktörlerin saptanması da tedavinin süre ve seçiminde hasta bazında faydalı olabilecektir.

Epitelyal over kanserlerindeki prognostik faktörler üzerine yapılmışpek çok çalışma vardır. Ancak bu çalışmaların hemen hepsinin retrospektif olması, geniş hasta serilerini içermemiş olmaları, bazılarının çok değişkenli analizlerinin olmaması, değerlendirilen parametrelerin her çalışmada farklı olması, hasta populasyonlarının son derece heterojen olması, yapılan tedavilerin ve sitoredüktif sonuçların heterojen olması sebebiyle bazı eksiklikleri mevcuttur. Bizim çalışmamızda da retrospektif olması, moleküler markerların kayıt yetersizliği nedeniyle incelenmemiş olması, hasta populasyonunun homojen olmaması gibi sebeplerle negatif yönleri bulunmaktadır. Ancak yaptığımız çalışmanın etik kurul izni ile yapılmış olması, tek merkezli yapılan bir çalışma olması, doğru ve tartışmasız istatistiksel analizlerin yapılmış olması, 10 yılı aşkın süre içerisinde merkezimize başvuran tüm hastaları

43

içermiş olması ve çok değişkenli analizlerin yapılmış olması çalışmamızın diğer çalışmalara göre pozitif yanlarıdır.

Epitelyal over kanserlerinde evre tüm dünyada kabul edilmiş birprognostik faktördür. Geçmiş literatürdeki çalışmaların çok büyük bir kısmı erken evre yada ileri evre over kanserlerini izole olarak değerlendirmiş veya evrelere göre hastaları ayırarak, erken ve ileri evredeki prognostik faktörleri değerlendirmişlerdir. Birçok çalışmadaover kanserlerinde hastalık evresi ilerledikçe sağ kalım oranlarının azaldığı gösterilmiştir (51-54). Satoshi ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ileri evre over kanserli hastalar evre 3A, evre 3B, evre3C ve evre 4 olarak ayrılmış ve hastalık evresi ilerledikçe 5 yıllık sağ kalım süreleri sırasıyla %79, %9, %46 ve %31 olarak bulunmuş. Evre ilerledikçe 5 yıllık sağ kalım süresininkısaldığı görülmüştür (55).Bizim yaptığımız çalışmada da literatürdeki diğer çalışmalarla uyumlu olarak hastalık evresi ilerledikçe sağ kalım süresinin azaldığı ve yineleme oranının arttığı gösterilmiştir.Çalışmamızda evre 3 hastalar kendi aralarında dahi evre 3A hastaların evre 3B ve evre 3C hastalara, evre 3B hastalarında evre 3C hastalara oranla sağ kalım süresinin daha kısa oldukları görülmüştür. Çalışmamızda sırasıyla evre 3A, evre 3B, evre 3C ve evre 4 için 5 yıllık sağ kalım süreleri %74, %47, %51 ve %32 olarak bulunmuştur.

Over kanserlerinde prognostik faktörler arasında tümör gradı da önemli bir yer tutmaktadır. Tümör gradı erken evre epitelyal over kanserlerinde önemli bir prognostik değişken olsa da ileri evrelerde kötü gidişatı predikte edebilecek bir faktör olarak gösterilememektedir. Ayrıca bazı çalışmalarda, ileri evre hastalarda indüksiyon kemoterapisine cevabın da tümör gradından bağımsız olduğu saptanmıştır (56,57) Pek çok çalışmada ileri evre hastalarda tek değişkenli analizlerde anlamlı sonuçlar elde edilmiş olsa da çok değişkenli analizlerde tümör gradı prognostik faktör olarak gösterilememiştir (51-53). Bazı çalışmalarda ise ileri evre hastalarda tümör gradı tek değişkenli analizlerde dahi anlamlılık kazanmamıştır (58). Tümör gradlamasında patologlar arasında çok ciddi farklılıklar görülebilmektedir. Bu da yapılan çalışmaların sonucuna etki etmektedir ve grad ile prognoz arasında gerçekçi sonuçlar elde edilememesine sebep olmaktadır. Bizim yaptığımız çalışmamızda grad ile nüks ve sağ kalım arasında istatistiksel anlamlı sonuçlar elde edilememiş olsa da klinik olarak hastalık gradı sağ kalım üzerine etkili önemli bir prognostik faktör olarak görülmektedir.

Günümüzde sitoredüktif cerrahi için sınır, gözle görülebilir tümörün kalmaması olarak kabul edilmekle birlikte optimal sitoredüksiyon tanımında rezidüel tümör dokularının hacminin mi, maksimal çapının mı, sayısının mı yada bunların kombinasyonlarının mı kullanılacağı bazı çalışmalarda tartışma konusu olmuştur (59,60). İleri evre over kanserinde cerrahideki asıl amaç

44

primer ve tüm metastatik tümörün çıkarılması, toplam tümör yükünün 1 cm altına indirilerek optimal sitoredüksiyonun sağlanmasıdır. Tümör yükü ne kadar azaltılırsa hastanın sağ kalımına faydası da o kadar çok olacaktır. Çok sayıda çalışmada optimal sitoredüksiyon cerrahisinin başarısı ortaya konulmuş ve son yıllarda optimal sitoredüksiyon hedefi için maksimal çaba harcanmaktadır (61,62). Ancak hala ileri evre hastalıkta optimal sitoredüksiyon, tüm çabalara rağmen arzu edilen düzeylere ulaşamamıştır. Bu nedenle ileri evre hastaların, maksimal ve optimal sitoredüksiyon oranları %80’in üzerinde olan ve multidisipliner yaklaşımların benimsendiği merkezlerde opere edilmeleri sağ kalım oranlarını arttırmada öncelikli hedef olmalıdır. Yaptığımız çalışma sonucunda literatürde de bildirildiği gibi ileri evre epitelyal over kanserli hastalarda optimal sitoredüksiyon uygulanan hastalar, tek değişkenli analizlerde de çok değişkenli analizlerde de istatistiksel anlamlı olarak daha geç nüks etmiş ve daha uzun süre yaşamışlardır. Yeni teknolojilerin kullanılmaya başlanmasıyla beraber optimal sitoredüksiyon hedeflenerek yaşam oranları arttırılmalıdır.

Over kanseri en sık 56 ile 60 yaşları arasında görülmektedir. Nguyen ve arkadaşlarının yaptığı 154 vakayı içeren çalışmada, ortalama yaş 56 olarak saptanmıştır (63). Çalışmamızda, hastaların yaşları 34 ile 79 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 54 olarak saptanmıştır. Çalışmamızda hastalar 60 yaş altı ve 60 yaş üstü olarak iki gruba ayrılmış ve tanı yaşının prognostik önemi irdelenmiştir. Literatürde yapılan çalışmaların pek çoğunda, genç hastalarda over kanseri prognozunun daha iyi olduğu gösterilmiştir. Genç hastaların daha erken evrelerde teşhis edilmesi, cerrahi olarak daha radikal davranılıyor olması ve kemoterapinin optimal dozunda tamamlanmasıgibi faktörlerin bu sonuçta etkili olabileceğini unutmamak gerekir. İngiltere’de yapılan bir çalışmada 2003-2009 yılları arasında 15-39 yaş arasında over kanseri olan hastalarda bir yıllık survi %95.6 olarak saptanmış olup 85 yaş üstünde bu oranın %34.6’ya düştüğü görülmüştür (64). Aynı çalışmada 15-39 yaş aralığında 5 yıllık survi % 84.2 iken 85 yaş üzerinde 5 yıllık survi %13.7 olarak saptanmıştır (64). Baıley ve arkadaşları yaptıkları çalışmada hastaların tanı yaşlarını 60 yaş altı, 60-74 yaşları arası ve 75 yaş üstü olarak üç gruba ayırmışlardır. Çalışma sonucunda 60 yaş altı tanı alan hastaların diğer gruplara oaranla daha uzun sağ kalım oaranlarına sahip olduklarını göstermişlerdir (65). Yaptığımız çalışmada 60 yaş üstü kadınların nüks ve ölüm riskinin 60 yaş altı kadınlara göre artmış olduğunu gördük. Yaşlı hastaların prognozunun daha kötü oluşu, tümör biyolojisindeki ve immün cevaptaki farklılıklarla ve ek komorbid hastalıklarla açıklanabilir. Bununla birlikte, daha agresif tedavilerin özelliklede salvaj tedavilerin kararlarında, yaşlı hastalarda yaşanan kararsızlıkların da bu farklılığa katkısı olabilir (66).

45

Over kanseri histolojik tipinin prognostik önemini araştıran daha önceki çalışmalarda net bir görüş birliği sağlanamamıştır. Bazı çalışmalar seröz tümörlerin bazı çalışmalar ise müsinöz tümörlerin daha iyi seyrettiğini öne sürmüştür (58,67,68). Satoshi ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada epitelyal over kanserli hastalar 5 yıllık sağ kalım açısından incelenmiş ve histolojisi berrak hücreli karsinom olan hastaların 5 yıllık yaşam oranlarının istatistiksel anlamlı olarak diğer histolojik tiplerden kısa olduğu görülmüştür (55). Tracey ve arkadaşlarının yaptıkları başka bir çalışmada da endometrioid ve nonepitelyal tümörlerin seröz tümörlerle karşılaştırıldığında daha iyi sağ kalım ile ilişkili olduğu öne sürülmüştür (69). Çalışmamızda tümör histolojisini seröz ve diğerleri şeklinde iki gruba ayırdık. Yaptığımız tek değişkenli ve çok değişkenli analizlerde tümör histolojisinin prognoza etkisi konusunda herhangi bir anlamlılık bulamadık. Bulduğumuz bu sonuç literatürdeki diğer birçok çalışma ile uyumlu bir sonuçtur.

İleri evre over kanserli hastaların yaklaşık 3/4 ‘ünde asit görülebilmektedir. Erken evre over kanserinde asit varlığı % 17’lerde iken bu oran ileri evre hastalarda % 90’lara çıkmaktadır (70). Over kanseri ile asit arasındaki prognostik ilişki çeşitli çalışmalarda araştırılmış olmasına karşın çalışmalar yeterli sayıda değildir. Yapılan bir çok çalışmada sadece asitin varlığı ve yokluğu değerlendirilmiştir. Ancak asitin varlığı ve yokluğu ile birlikte miktarı, sitolojik bulguları da değerlendirilmelidir. Puls ve arkadaşları yaptıkları çalışmada asiti olmayan hastaların, asiti olan hastalara oranla 5 yıllık yaşam oranlarının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır (71). Çalışmaların bazılarında ise over kanserlerinde asit varlığını tek değişkenli analizlerde anlamlı bulsalarda çok değişkenli analizlerde anlamlılık saptayamamışlardır (52,72). Yine Kosary ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada asiti olmayan hastaların asiti olan hastalara oranla 5 yıllık yaşam oranlarının daha yüksek olduğunu ve asit sitolojisi negatif olan hastaların asit sitolojisi pozitif olan hastalara göre 5 yıllık yaşam oranlarının daha yüksek olduğunu göstermişlerdir (51). Ayhan ve arkadaşlarının epitelyal over kanserlerinde asiti araştırdıkları çalışmada, ileri evre (evre III-IV) hastalarda asitte malign hücre bulunma olasılığının erken evre hastalara göre istatistiksel olarak yüksek olduğu ancak tümör gradı farklı tümörlerde asitteki malign hücre varlığının istatistiksel olarak fark göstermediği saptanmıştır (73). Biz çalışmamızda tek değişkenli ve çok değişkenli analizlerde asit varlığı ile yokluğu arasında prognostik olarak istatistiksel anlamlı sonuçlar elde edememiş olmamıza rağmen, klinik olarak asitli hastaların asitsiz hastalara oranla sağ kalım süresinin daha kısa olduğunu bulduk. Ayrıca istatistiksel anlamlı oranda asiti olan epitelyal over kanserli hastaların asiti olmayan epitelyal over kanserli hastalara kıyasla daha sık yinelediklerini gösterdik.

46

Hasta performansının over kanseri üzerine önemli prognostik faktörlerden birisi olduğunu gösteren çalışmalar vardır (74,75). Hasta performansı açısından Karnofsky, GOG ve ECOG şeklinde 3 ölçek kullanılmaktadır. ECOG kriterleri baz alınarak yapılan bir çalışmada 5 yıllık yaşam oranları ECOG 0 hastalarda en yüksek, ECOG 3-4 hastalarda ise 5 yıllık yaşam oranları en düşük saptanmıştır (52). Jinekolojik Onkoloji Çalışma Grubu’nun yapmış olduğu randomize çalışmalara dahil edilen kontrol grubu hastalarının retrospektif olarak incelendiği Winter ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmaya sadece evre III opere olmuş ve adjuvan kemoterapi almış hastalar dahil edilmiştir. Homojen ve yeterli hasta sayısına sahip bu kapsamlı çalışmada, performans statüsünün nüks ve sağ kalım için bağımsız bir risk faktörü olduğu saptanmıştır. Özellikle yaşlı hastalarda tedavi kararı alınmasında önemli bir belirleyici olabileceği vurgulanmıştır (75). Kendi çalışmamızda hasta performanslarını ECOG 0-1 ve ECOG 2-3-4 şeklinde 2 gruba ayırdık. Yaptığımız tek değişkenli analizde ECOG 0-1 hastaların ECOG 2-3-4 hastalara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha uzun sağ kalım sürelerine sahip olduklarını saptadık. Ancak yaptığımız çok değişkenli analizde herhangi bir anlamlılık saptayamadık. Performası etkileyebilecek komorbiditeye sebep olan faktörlerin kayıtlarındaki yetersizlikler ve çalışma popülasyonumuzun hem evre III hem de evre IV hastaları içermesi sebebiyle heterojen bir grup olması ve hasta gruplarındaki sayı yetersizliği buna sebep olabilir. Primer sitoredüksiyon yaklaşık 30 yıldır over kanserinde önerilen tedavidir. Sitoredüktif cerrahinin amacı tümör yükünü azaltmak, immün cevabı arttırmak ve dolaşımı rahatlatmak böylelikle kemoterapötik ajanların daha iyi penetrasyonunu sağlayabilmektedir. Jinekolojik Onkoloji Çalışma Grubu’nun (GOG) 52 ve 97 çalışmalarındarezidüel hastalık tümör çapı ve sağ kalım arasındaki korelasyon bakılmış ve mikroskopik rezidüel hastalıkta 4 yıllık sağ kalım % 60 iken,< 2 cm rezidüel hastalıkta % 40, > 2 cm rezidüel hastalıkta ise sağ kalım % 20’ye indiği görülmüştür (76,77). Kalan rezidü tümör çaplarına göre optimal cerrahinin tanımı literatürde yıllara göre değişim göstermiştir. 1970’lerde optimal cerrahi için ≤ 2 cm yeterli görülürken, daha sonra 1980’lerin başında optimal cerrahi ≤ 3 cm olarak tanımlanmıştır. 1980’lerin sonlarına gelindiğinde rezidü tümör çapı ≤ 1 cm olarak revize edilmiştir (78). Baıley ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmada operasyon sonrası rezidü tümör çapı 1 cm altı, 1- 2 cm arası ve 2 cm üzeri olarak üç gruba ayrılmış. Rezidü tümör 2cm üzerinde olan hastalar diğer grup hastalara oranla daha kısa sağ kalım süresine sahip oldukları görülmüştür (65). Geçmiş literatürde yapılan çalışmaların çoğunda rezidü tümör çapı over kanserinde önemli bir prognostik faktör olarak görülürken bazı çalışmalarda ise rezidü tümör çapı ile overkanseri prognozu arasında anlamlı sonuçlar bulunamamıştır. Linasmita ve arkadaşlarının yaptığı

47

çalışmada rezidü tümör çapı 2cm altı ve 2 cm üzeri olarak iki gruba ayrılmış ve over kanseri prognozu ile rezidü tümör çapı arasında anlamlı sonuç bulamamışlardır (79). Yaptığımız çalışmada operasyon sonrası rezidü tümör çapı 0, 2cm altı ve 2cm üstü olarak 3 gruba ayrıldı. Yaptığımız çok değişkenli analizlerde rezidü tümör çapı 2cm üzerinde olan hastalar rezidü tümör çapı 2 cm altında olan ve sıfır olan hastalara oranla anlamlı olarak daha kısa sağ kalım sürelerine sahip oldukları görüldü. Ayrıca rezidü tümör çapları 2cm ve üzerinde olan hastalar rezidü tümör çapı 2cm altında ve sıfır olan hastalara oranla anlamlı olarak daha kısa sürede ve daha sık yinelemişlerdir. Bulduğumuz sonuçlar geçmiş literatür ile uyumlu görülmektedir. Hastalarımızın ilk basamak aldıkları kemoterapi kür sayısının prognostik önemini değerlendirdik. Hastaları verilen kemoterapi kür sayısı 4-6 kür ve 6 kürden fazla olmak üzere iki gruba ayırdık ve ilk basamak toplam 6 kürden fazla kemoterapi alan hastalarımızın hem hastalıksız sağ kalım hem de genel sağ kalım değerlerini, 4-6 kür alan hastalara göre daha kötü

Benzer Belgeler