• Sonuç bulunamadı

Serum MDA Ölçümü: Serum MDA değerleri MDA –thiobarbitürik asit kompleksi ekstinksiyon katsayısı kullanılarak hesaplandı ve nmol/ml olarak ifade edildi (134).

HASTALAR VE YÖNTEMLER

4. Serum MDA Ölçümü: Serum MDA değerleri MDA –thiobarbitürik asit kompleksi ekstinksiyon katsayısı kullanılarak hesaplandı ve nmol/ml olarak ifade edildi (134).

İstatistiksel Analiz

İstatistiksel değerlendirme, SPSS 12.0 for Windows ticari yazılım programı ile Chi- kare testi, Mann Whitney U testi, Student’s t testi ve Spearman korelasyon testleri kullanılarak yapıldı. P değeri 0.05 ve altındakiler için farklılığın anlamlı olduğu kabul edildi.

Çalışma için, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’ndan onay alındı.

BULGULAR

Yaş ortalaması 9.3±2.7 yıl (sınırlar 6-15) olan (Grafik 1), 29 Henoch-Schönlein Purpuralı çocuk, hasta grubu olarak; yaş ve cinsiyet olarak benzer 30 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan hastalar, hastanemize başvurmadan önce 6.6±6.5 gün süreyle başka sağlık kuruluşlarında izlenmişlerdi. Tüm hastalarda HSP’nin tanı koydurucu deri döküntüsü vardı. Hastaların iki tanesinde hipertansiyon, 15’in de IgA yüksekliği, ikisinde kompleman faktör 3 (C3) yüksekliği, bir hastada C3 düşüklüğü ve bir hastada C4 yüksekliği vardı.

Hastaların ve sağlıklı kontrol bireylerinin yaş ortalaması, ortalama ağırlık, sistolik ve diyastolik kan basıncı, IgA, C3 ve C4 düzeyleri Tablo 1’de gösterilmiştir.

Erkek:kız oranı hasta grubunda 16:13, kontrol grubunda 16:14 idi (P>0.05). Tablo 1: Henoch-Schönlein purpuralı hastaların ve sağlıklı kontrollerin yaş, ağırlık, kan basıncı, IgA ve kompleman düzeyleri.

HSP

(Ort± SD) (Ort± SD) Kontrol Fark P

Yaş (yıl) 9.3±2.7 7.7± 2.8 AD

Ağırlık (kg) 29.5±8.8 25.8±6.9 AD

Sistolik kan basıncı

(mm Hg) 110±12 115±10 AD Diyastolik kan basıncı (mm Hg) 71±10 75±14 AD IgA (mg/dl) 226±103 184±135 AD C3 (mg/dl) 125±37 159±54 AD C4 (mg/dl) 26±22 48±14 AD

IgA: İmmunglobulin A; C3: Kompleman faktör 3; AD: Anlamlı değil

Hastalarımızın 17’sinde (%58.6) GIS tutulumu, 14’ünde (%48.3) eklem tutulumu, 13’ünde (%44.8) renal tutulum ve tüm hastalarımızda cilt tutulumu vardı (Grafik 2).

Yas (yil) 15 13 12 11 10 9 8 7 6 S a y i 6 5 4 3 2 1 0

Grafik 1. Henoch-Schönlein purpuralı hasta çocukların yaş dağılımı

ORGAN TUTULUMU RENAL EKLEM GIS S A Y I 18 17 16 15 14 13 12

Grafik 2. Hasta grubunda gastrointestinal sistem (GIS), eklem ve renal tutulum gösteren hasta sayıları

Hastaların albümin, total protein, üre, kreatin, ürik asit, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, AST, ALT, ALP, LDH, trigliserid ve total kolesterol ortalama, minimum ve maksimum değerleri Tablo 2’de gösterilmiştir. Hastalar ve sağlıklı kontrollerin biyokimyasal değerleri arasında anlamlı bir fark yoktu (tüm parametreler için, P>0.05).

Tablo 2: Henoch-Schönlein purpuralı hastalar ve kontrollere ait bazı biyokimyasal değerleri HSP (Ort±SD) Kontrol (Ort±SD) Fark P Albümin (g/dl) 3.7±0.4 3.7±1.1 AD Total protein (g/dl) 7.4±2.1 6.9±0.1 AD Üre (mg/dl) 24± 9 25±1 AD Kreatinin (mg/dl) 0.4±0.1 0.5±0.1 AD Ürik Asit (mg/dl) 3.5±1.2 3.9±0.1 AD Na (mmol/L) 136±4 135±5 AD K (mmol/L) 4.0±0.5 3.7±0.7 AD Ca (mg/dl) 9.0±0.7 9.7±0.3 AD P (mg/dl) 3.8±0.1 4.4±1.4 AD ALT (U/L) 17±8 18±5 AD AST (IU/L) 23±7 29±2 AD Alkalen fosfataz (IU/L) 198±116 233±51 AD LDH (IU/L) 400±138 216±30 AD Trigliserid (mg/dl) 93±35 120±53 AD Total kolesterol (mg/dl) 140±35 156±63 AD

Hastaların tam kan ve periferik yaymalarındaki PNL ve lenfosit oranları Tablo 3’de verilmiştir.

Tablo 3: Hastaların tam kan sayımı ve periferik yayma değerleri

Ort±SD Minimum-Maksimum Hemoglobin (g/dl) 11.8±1.4 8.6–14.6 Hematokrit (%) 36±2 30–40 OEH (fl) 78.9±3.5 72.0–85.4 Beyaz küre (×103/mm³) 12.7±5.6 3.4–18.9 Trombosit (×103/mm³) 386±136 104–771 PNL (%) 62±11 44–88 Lenfosit (%) 39±13 12–66

OEH: Ortalama eritrosit hacmi; PNL: Polimorf nüveli lökosit

Hastaların 19’unda (%65.5) beyaz küre sayısı mm3’de 10.000’in üzerinde, 9’unda

(%31.0) beyaz küre sayısı mm3’de 15.000’in üzerinde, hastaların 14’ünde trombosit sayısı

mm3’de 400.000’in üzerinde idi.

Hastalara ait ASO, CRP, RF, Sedimantasyon hızı ve fibrinojen gibi akut faz reaktanları ve inflamasyon parametreleri Tablo 4’de verilmiştir.

Tablo 4. Henoch-Schönlein purpuralı hastaların akut faz reaktan değerleri

Ort±SD Minimum Maksimum Limit dışı hasta sayısı (n) ASO (Todd Ünitesi) 207±110 35–475 7 CRP (ng/ml) 15.2±15.1 0.1–64.8 5 RF (IU/µl) 0.04±0.19 0–1 - Sedimantasyon hızı (mm/h) 20.3±13.1 5–47 23 Fibrinojen (mg/dl) 306±103 174–598 7

Hastaların 23’ünde (%79.3) sedimantasyon yüksekliği, 7’sinde (%24.1) ASO yüksekliği, 7’sinde (%24.1) fibrinojen yüksekliği ve 5’inde (%17.2) CRP pozitifiliği mevcuttu. Hiçbir hastada romatoid faktör pozitifliği yoktu.

HSP’li çocuklar, kontrollere nazaran daha düşük katalaz (sırasıyla, 49.7±27.5 ve 68.3±21.4 IU/L, P=0.004, Grafik 3), TAOA (sırasıyla, 0.52±0.12 ve 0.69±0.13 mmol Trolox Equival/L, P<0.001, Grafik 4) ve Paraoksonaz (sırasıyla, 97.5±48.4 ve 135.9±95.2 U/L, P=0.047, Grafik 5) düzeylerine sahipti.

Ancak HSP’li çocuklar kontrollerden anlamlı yüksek MDA (sırasıyla, 15.4±7.32 ve 7.80±3.88 nmol/L, P<0.001, Grafik 6) düzeylerine sahipti (Tablo 5).

Tablo 5: Henoch-Schönlein purpuralı ve kontrol grubu çocuklarda antioksidan ve oksidan düzeyleri

HSP (n = 29) Kontrol (n = 30) *P

Katalaz (IU/L) 49.7±27.5 68.3±21.4 0.004

TAOA (mmol Trolox Equiv/L)

0.52±0.12 0.69±0.13 <0.001

Paraoksonaz (IU/L) 97.5±48.4 135.9±95.2 0.047

MDA (nmol/L) 15.40±7.32 7.80±3.88 <0.001

*Student’s t testi ile

TAOA: Total Antioksidan Aktivite MDA : Malonil dialdehit

Kontrol Grubu HSP'li Hasta K A T A L A Z ( IU /L ) 120 100 80 60 40 20 0 -20

Grafik 3. Hasta ve kontrollerde serum katalaz değerlerinin karşılaştırılması (P=0.004)

Kontrol grubu HSP'li Hasta T A O A ( m m o l tr o lo x e q u iv /L ) 1,2 1,0 ,8 ,6 ,4 ,2

Kontrol grubu HSP'li Hasta P a ra o k s o n a z ( IU /L ) 500 400 300 200 100 0

Grafik 5. Hasta ve kontrol paraoksonaz değerlerinin karşılaştırılması (P=0.047)

Kontrol grubu HSP'li Hasta M D A ( m m o l/ L ) 40 30 20 10 0

Grafik 6. Hasta ve kontrollerde serum malondialdehid düzeylerinin karşılaştırılması (P<0.001)

Mann Whitney U testi ile, gastrointestinal sistem (GIS) tutulumu olan 17 hasta ve tutulum olmayan 12 hasta karşılaştırıldığında oksidan ve antioksidan değerleri arasında GIS tutulumu açısından anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Şöyleki: katalaz (tutulum olanlarda 48.8±29.0; olmayanlarda 50.8±26.4 IU/L, P>0.05); TAOA (GIS tutulumu olanlarda 0.54±0.14; tutulum olmayanlarda 0.51±0.09 mmol Trolox Equiv/L, P>0.05) ve MDA (GIS tutulumu olanlarda 17.5±8.3 olmayanlarda ise 3.1±5.1 nmol/L, P>0.05) bulundu. Paraoksonaz GIS tutulumu olanlarda 111.4±51.9 IU/L; olmayanlarda 77.8±36.2 IU/L, P>0.05 olarak bulundu. Sonuç olarak GIS tutulumu olan ve olmayanlarda oksidan/antioksidan sonuçları benzer bulundu.

Eklem tutulumu olan ve olmayan hastalar arasında da; katalaz (eklem tutulumu olanlarda 56.3±21.3 IU/L; olmayanlarda 43.5±31.7 IU/L, P>0.05), TAOA (eklem tutulumu olanlarda 0.52±0.10 mmol Trolox Equiv/L; 0.53±0.14 mmol Trolox Equiv/L, P>0.05), MDA (eklem tutulumu olanlarda 15.6±7.4 nmol/L; olmayanlarda 15.3±7.5 nmol/L, P>0.05), Paraoksonaz (eklem tutulumu olanlarda 87±35 IU/L; 107±58 IU/L, P>0.05) sonuçlarında anlamlı farklılık olmadığı gözlendi.

Hastalarımızın 13’ünde renal tutulum vardı. Katalaz, TAOA, paraoksonaz ve MDA değerleri bakımından renal tutulum olan ve olmayan hastalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (P>0.05, data verilmemiştir).

Hasta ve kontrol gruplarında, erkek ve kız hastalar arasında çalışılan parametrelerin hiç birinde anlamlı farklılık saptanmadı (P>0.05, data verilmemiştir).

Korelasyonlar :

Çalışmada değerlendirilen parametreler arasında az sayıda korelasyon saptandı. CRP ile katalaz arasında (r=0.374, P=0.045) ve CRP ile MDA arasında (r=0.428, P=0.020) pozitif anlamlı korelasyonlar saptandı.

TARTIŞMA

Oksidatif hasar, çeşitli inflamatuar, metabolik ve toksik hasar ve reperfüzyon hasarını da kapsayan bir terimdir (94,135). Oksidatif hasar, moleküler proçesler esnasında nötrofiller, monositler, makrofajlar, endotelyal ve mezangial hücreler tarafından oluşturulan reaktif oksijen molekülleri tarafından başlatılır (135). Reaktif oksijen moleküllerinin (ROM) oluşumu arttığında veya antioksidan savunma mekanizması azaldığında meydana gelebilecek oksidan /antioksidan dengesindeki kayma hücre metabolizmasının düzenini bozmak suretiyle oksidatif hasara neden olabilir. Böbrekler vasküler organlar olduklarından nötrofillerin ulaşımı kolay ve inflamasyonla suçlanan immun komplekslerin birikimi için bir hedeftir. Birkaç glomerülonefrit tipinin monosit ve PNL infiltrasyonu ile karakterize olduğu bilinmektedir (136,137). Bundan başka böbrekler endotelyal ve mezangial hücrelerden zengindir ve hasara uğradıklarında bunların da ROM oluşturdukları düşünülürse, böbreklerin

diğer organlara göre daha fazla oksidan hasara duyarlı olması beklenir (138). Bu çalışmada HSP’li çocuklarda oksidan/antioksidan dengesinin katalaz, TAOA,

paraoksonaz ve MDA gibi bazı parametreleri değerlendirilmiş ve hasta grubunda –kontrol grubuna kıyasla- azalmış antioksidan aktivite, düşük katalaz ve paraoksonaz düzeyleri ve yüksek MDA düzeyleri saptanmıştır. Bu sonuçlar, HSP’li çocukların aktif döneminde antioksidan aktivitenin azaldığını, dolayısıyla oksidatif stresin arttığını göstermektedir. Azalan antioksidan aktivite hem iki antioksidan enzimin (katalaz ve paraoksonaz) azalması, hem de lipid peroksidasyon ürünü ve göstergesi olan MDA yüksekliği ile birlikte olduğu görülmektedir. Bu durum, HSP’de artan oksidatif stresin yalnızca lipid peroksidasyonundaki artış sonucu olmayıp, aynı zamanda antioksidan enzimlerdeki azalma ile de ilişkili olduğunu düşündürmektedir.

Glomerülonefrit, vaskülit, toksik nefropati, piyelonefrit ve renal yetmezlikte oksidatif hasar kısmen etkili olabilir (135). Bir çok deneysel çalışmada PNL’lerden salınan ROM’ların glomerüler mikrosirkülasyonda vazokonstrüktif yanıtı uyardığı ve glomerüler hasar gelişimine yol açtığı gösterilmiştir (135,136). Oksidan hasar için benzer mekanizma HSP ve nefrit için de geçerli olabilir. Çünkü bu hastalıklardaki inflamasyon patogenezi diğer glomerülopatilere benzer.

Daha önceleri HSP’de oksidatif stresin araştırıldığı az sayıda çalışma yayınlanmıştır . Demircin ve ark. (137) HSP’li 16 çocuğun MDA seviyelerinin akut periyotta kontrol grubuna göre daha yüksek olduğunu bulmuştur. Ancak SOD aktiviteleri bakımından farklılık saptanmamıştır. Oksidatif hasarın, özellikle lipit peroksidasyonunun HSP patogenezinde önemli bir rol üstlendiği savunulmaktadır. Bizim çalışmamızda da benzer şekilde MDA düzeyi, HSP’li çocuklarda yüksek bulundu. Ancak katalaz ve paraoksonaz düzeyleri de hasta grubunda düşük bulundu. Önceki çalışmalarda, HSP’nin aktif döneminde daha çok lipid peroksidasyonunda artış gösterilmiş olup, antioksidan enzimlerde önemli değişiklik olmadığı rapor edilmekte idi. Ayrıca önceki çalışmalardan farklı olarak, çalışmamızda ilk kez HSP’de paraoksonaz düzeyi çalışıldı ve HSP akut döneminde paraoksonaz düzeyinin düşük olduğu saptandı. Paraoksonaz yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) kolesterol üzerinde bulunan ve düşük dansiteli lipoprotein kolesterol (LDL-C) oksidasyonunu engelleyen bir enzimdir. Bu enzimin düzeyinin azalmış olması LDL-C’nin oksidasyona daha açık olması demektir. Buyan ve ark.(138) yaptığı ve serbest oksijen radikallerinin ve prostanoidlerin HSP patogenezindeki rolünü araştıran çalışmasının sonuçları şu şekilde özetlenebilir: Lipit peroksidazın, lipid peroksidasyonu ve prostaglandin E (PGE) benzeri aktivitenin bir belirteci olarak plasma MDA düzeyleri HSP’nin aktif fazında, iyileşme fazına göre yüksek bulunmuş. İyileşme fazında elde edilen plasma PGE benzeri aktivite bu hasta grubunun akut fazıyla karşılaştırıldığında anlamlı düşük bulunmuş. Ayrıca hastaların akut fazında düşük Vitamin E

düzeyleri saptanmış. Sonuç olarak düşük antioksidan düzeyleri HSP’nin akut fazında etkili olabilir. HSP’nin tedavisi hala tartışmalıdır. Birçok yayın GIS semptomları dışındaki semptomların etkili tedavisinin olmadığını göstermektedir (139,140). Bu çalışma da oksidan stresin, HSP patogenezinde rol oynadığını desteklediği için antioksidan ajanların tedavinin akut semptomların giderilmesinde olasılıkla kullanılabileceği kanısına varılmıştır.

Vasküler hastalıklarda oksidan hasarla ilişkili çalışmalar varsa da klinik çalışmalar kısıtlıdır. HSP’li çocuklarda eritrosit SOD aktivitesi ve plasma MDA düzeylerini araştıran çalışmada, HSP seyri esnasında lipid peroksidasyon ürünlerinin arttığı ve remisyonda da anlamlı düştüğü saptanmış. MDA lipid peroksidasyon indikatörü olarak kullanılmış ve poliansatüre lipid peroksidasyonu sonrası oluştuğu gösterilmiş ve dolayısıyla oksidan hasarın iyi bir göstergesi olarak kabul edilmişti (141). Her ne kadar MDA ölçümlerinde yalancı pozitiflik gibi ölçüm sorunları yaşansa da hasta ve kontrol grupları arasındaki farklılık anlamlı kabul edilmiş. Oksidatif hasar sadece bir sonuç değil doku hasarının bir nedeni de olabilir (142). Eğer oksidatif hasar aşırı ise kompansatuar olarak SOD’da artış beklenir. Eğer hidrojen peroksiti detoksifiye eden katalaz, glutatyon peroksidaz gibi diğer antioksidan enzimlerin aktiviteleri ölçülebilirse mekanizma izah edilebilecektir. Remisyon periyodunda SOD aktivitesindeki anlamlı yükseklik, antioksidan defans mekanizmasının bu hastalarda iyi çalıştığını ve artmış ROM’larla beraber uyarıldığını göstermektedir. Bu çalışma renal hastalıkların progresyonunda artmış oksidan hasar gruplarını göstermekte, fakat GIS tutulumunda bu artış görülmemektedir. Farklı hücre, organ ve türlerde antioksidan bileşenlerin miktarı ve antioksidan enzim aktivitesindeki farklılık oksidan hasara karşı yanıtta önemlidir. Endotelyal hücrelerin totalde düşük antioksidan enzim düzeylerine sahip olmaları nedeniyle oksidan hasara daha duyarlı olduğu gösterilmiştir (138). Bundan başka bu hücreler mezengial hücrelerle beraber hasara uğradıklarında ROM oluştururlar. Bu bulgular oksidan

hasarın renal tutulumda neden önemli olduğunu açıklayabilir. Bu çalışmanın sonuçları benzer literatür çalışma sonuçlarıyla uyumludur (135,136,143,144).

Serumda en önemli antioksidan maddelerden birisi de serum albumini’dir. Ancak çalışmamızda hasta ve kontrol grupları arasında serum albumin düzeyleri bakımından anlamlı bir fark olmaması (Tablo 2), HSP’li hastalardaki azalmış antioksidan aktivitenin serum albumin düzeyinden ilgisiz olarak meydana geldiğini göstermektedir.

Hastaların ortalama sistolik ve diyastolik kan basıncı düzeyleri normal olmakla birlikte (Tablo1), 3 hastada geçici bir süre için sınırda yüksek kan basıncı saptandı.

15 hastada IgA yüksekliği, 2 hastada C3 yüksekliği mevcuttu. Önceki çalışmalarda HSP’li hastaların yaklaşık %50’sinde IgA yüksekliği, %20’sinde C3 yüksekliği bulunduğu rapor edilmişti (1). Hastaların biyokimyasal tetkik sonuçları (üre, kreatinin, Ca, P, ALT, AST vb.) (Tablo 2) normal kontrol grubu ile benzer bulundu.

Hastaların ortalama total kolesterol düzeyleri normal sınırlar içinde olmakla birlikte, hiçbir hastada serum kolesterol değerleri 200 mg/dL’nin üzerinde değildi, fakat 2 hastada 190 mg/dl civarındaydı. Yüksek kolesterollü bu hastaların geçici bir süre de olsa, oksidatif stres ve lipid peroksidasyonuna daha fazla yatkın olduğu düşünülebilir.

Hastaların ortalama beyaz küre sayısı yaş grubuna göre normalin üst limiti olan

10.000/mm3 değerinin üzerinde idi (12.700±5.600/mm3). Dokuz hastada lökosit sayısı

15.000/mm3’ün üzerinde idi. HSP’li hastaların ortalama trombosit sayısı

386.000±136.000/mm3 idi. HSP’li 14 hastada (%48) trombosit sayısı 400.000/mm3’ün

üzerinde idi. Genel olarak vaskülitlerde ve özellikle de HSP’de lökositoz ve trombositoza eğilim olduğu bildirilmektedir (13,85).

HSP’li hastalarımızın 7’sinde ASO titresi 250 Todd Ünitesinin üzerinde idi. Ayrıca 5 hastada CRP pozitifliği, 7 hastada fibrinojen yüksekliği ve 23 hastada sedimantasyon yüksekliği mevcuttu. HSP’nin streptokok enfeksiyonları ile olan ilişkisinin önceki

çalışmalarda bildirilmiş olması (16,18,23) bu hastaların bir kısmındaki ASO yüksekliğini açıklayabilir.

Hastalarda yapılan tetkikler hastalığın aktif döneminde alınmış olduğu için, akut faz reaktanları olan CRP, fibrinojen ve sedimantasyon hızının yüksek çıkmış olduğunu

düşünüyoruz. Çünkü pozitif akut faz reaktanları diğer tüm vaskülitlerde de görülen bir bulgudur.

Hastalarımızın yarısından fazlasında GIS tutulumu, yarıya yakınında ise eklem tutulumu ve renal tutulum mevcuttu. Ancak hastalardaki bu değişik organ tutulumu ile oksidan ve antioksidan parametrelerin düzeyleri arasında direkt bir ilişki saptanamadı. GIS, eklem ve renal tutulum olan hastalarda bu sistem tutulumu olmayan hastalara kıyasla

oksidan/antioksidan düzeylerinde önemli bir farklılık görülmemesi, bu hastalarımızdaki organ tutulumunun çok şiddetli olmaması ile açıklanabilir. Gerçi 11 kadar hastamızda GIS tutulumu için steroid kullanılmıştı ancak hiç birinde çok ağır akut batın tablosu ya da belirgin

hematemez melena yoktu. Ayrıca eklem tutulumu kısa süreli non-steroidal ilaçlara cevap verecek nitelikte hafif şiddette idi. Renal tutulum bulunan 13 HSP’li hastadan hiç birinde ağır hematüri veya nefrotik düzeyde proteinüri yoktu. Hastalarımızdaki renal tutulum daha çok mikroskopik hematüri ve/veya hafif proteinüri şeklinde idi.

Hastalarımızda CRP ile katalaz arasındaki zayıf pozitif korelasyon, katalazın akut faz reaktanına paralel olarak kompansasyon amaçlı yükseldiğini düşündürmektedir. Ayrıce CRP artarken, MDA’nın da ona paralel olarak artması, aktif dönemde lipid peroksidasyonunun en üst düzeyde olduğunu telkin etmektedir.

Oksidan stresi azaltacak ve önleyecek antioksidan tedavi ve diyetler özellikle Vit.E, C, karoten içeren diyetler veya bunların ana maddesinden yapılan ilaçların verilmesi önerilmiştir. Powell ve arkadaşlarının (145) yaptıkları çalışmalarda Vit.E‘nin antiglomerüler bazal

zamanda profilaktik SOD verilmesinin oksidan hasara bağlı oluşan koşullarda düzelme yaptığı gösterilmiştir (146-148). Diğer taraftan önceki çalışmalarda ve çalışmamızda lipit peroksidasyonunun artmış olması, Vit.E ve C‘nin antioksidan etkisinin HSP’de yararlı olabileceğini düşündürmektedir. Ancak bizim çalışmamızda hastalara tedavi amaçlı olarak herhangi bir antioksidan verilmemiştir.

Sonuç olarak, HSP’li çocukların aktif döneminde total antioksidan aktivite, katalaz ve paraoksonaz düzeyleri düşmekte, lipid peroksidasyonu ürünü olan MDA düzeyi

yükselmektedir. Bu sonuçlar HSP’nin aktif döneminde artmış lipid peroksidasyonunu

kompanse etmeye yetecek şekilde antioksidan enzimlar, katalaz ve paraoksonaz düzeylerinde artış olmadığı gibi, azalma olduğunu göstermektedir. Aktif dönemde oksidan/antioksidan dengesinin oksidan stresin artması yönünde bozulmasının HSP’nin aktif dönemindeki olayların bir sonucu mu yoksa nedeni mi olduğu tartışılabilir. Gelecekte yapılacak

çalışmalarla daha fazla sayıda hasta ile dokularda antioksidan enzim aktivitesi çalışılarak antioksidan tedavi sonuçları değerlendirilip HSP tedavisindeki rolü ve etkileri araştırılabilir.

SONUÇ

HSP nontrombositopenik purpura, artrit, artralji, karın ağrısı, gastrointestinal sistem kanaması ve böbrek tutulumu ile karakterize, çocukluk çağında en sık görülen lökositoklastik, sistemik vaskülittir. Bu çalışmada oksidan ve antioksidan aktivitelerinin hastalığın aktif döneminde ve ne yönde değiştiğinin araştırılması amaçlandı.

Çalışmaya D.Ü.T.F. Çocuk Hastalıkları Kliniğine başvuran 29 HSP tanısı almış hasta ve 30 sağlıklı çocuk kontrol grubu alındı. Tüm hastalarda deri döküntüsü vardı. 17 hastada (%58.6) GIS tutulumu, 14’ünde (%48.3) eklem tutulumu, 13’ünde (%44.8) renal tutulum vardı. Üç hastada sınırda hipertansiyon, 15’inde (%51.7) IgA yüksekliği, ikisinde C3 yüksekliği, birinde C3 düşüklüğü, bir hastada da C4 yüksekliği mevcuttu. Dokuz hastada

(%31.0) beyaz küre 15.000/mm3 üzerinde, 19 hastada (%65.5) ve 14 hastada (%48.3) da

trombosit 400.000/mm3 üzerinde idi. Hasta çocuklar kontrollere nazaran daha düşük katalaz,

TAOA ve paraoksonaz düzeylerine sahipti (P<0.05). Ancak hasta çocuklarda kontrollere göre anlamlı yüksek MDA düzeyleri vardı (P<0.05).

Gastrointestinal sistem tutulumu olan 17 hasta ve olmayan 12 hasta karşılaştırıldığında oksidan ve antioksidan değerleri arasında GIS tutulumu açısından anlamlı fark saptanmadı (P>0.05). Eklem tutulumu olan olan ve olmayan hastalar arasında da katalaz, TAOA, paraoksonaz düzeyleri açısından fark olmadığı gözlemlendi. Renal tutulumu olan 13 hasta ve olmayanlar arasında katalaz, TAOA, paraoksonaz ve MDA değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (P>0.05).

C-reaktif protein ile katalaz arasında (r =0.374, P = 0.045) ve CRP ile MDA arasında (r =0.428, P=0.020) pozitif anlamlı korelasyonlar saptandı. CRP artarken MDA’nın da ona paralel artması aktif dönemde lipit peroksidasyonunun en üst düzeyde olduğunu telkin etmektedir.

Sonuç olarak, bu çalışmada, HSP’li çocuklarda oksidan/antioksidan dengesinin katalaz, TAOA, paraoksonaz ve MDA gibi parametreleri değerlendirildi. Hasta grubunda kontrol grubuna kıyasla azalmış antioksidan aktivite, düşük katalaz ve paraoksonaz düzeyleri ve yüksek MDA düzeyleri saptandı. Bu sonuçlar HSP’li çocukların aktif döneminde antioksidan aktivitenin azaldığını, dolayısıyla oksidatif stresin arttığını göstermektedir. Azalan antioksidan aktivite hem iki antioksidan enzimin (katalaz, paraoksonaz) azalması, hem de lipid peroksidasyon ürünü göstergesi olan MDA yüksekliği ile birliktedir. Bu durum HSP’de artan oksidatif stresin yalnızca lipit peroksidasyonundaki artım sonucu olmayıp aynı zamanda

antioksidan enzimlerdeki azalma ile de ilgili olduğunu düşündürmektedir. Daha önceleri yapılan çalışmalarda HSP’nin aktif dönemlerinde daha çok lipit peroksidasyonundaki artışa dikkat çelimiş olup, antioksidan enzimlerde önemli bir değişiklik olmadığı rapor edilmekte idi. Diğer çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada ilk kez HSP’de paraoksonaz düzeyi çalışıldı. HSP’nin akut döneminde paraoksonaz düzeyinin düşük olduğu saptandı.

Hastalığın aktif döneminde oksidan/antioksidan dengesinin oksidatif stresin artması yönünde bozulmasının HSP’nin aktif dönemindeki olayların bir sonucu mu, yoksa nedeni mi olduğu araştırmaya açık bir konudur. Gelecekte yapılacak çalışmalarla daha fazla hasta ile dokularda antioksidan enzim aktivitesi çalışılarak, antioksidan tedavi sonuçları değerlendirilebilir.

ÖZET

Henoch-Schönlein Vaskülitli Çocuk Hastalarda Oksidasyon ve Antioksidan Kapasite Henoch-schönlein purpura (HSP) vasküliti çocukluk çağında en sık görülen vaskülittir. Oksidatif hasar çeşitli inflamatuar, toksik, reperfüzyon hasarını kapsar ve reaktif oksijen molekülleri tarafından başlatılır. Hastalığın aktif döneminde HSP’li çocukların oksidan/antioksidan dengesinde olabilecek değişiklikleri incelemek amacıyla çalışma planlandı.

Dicle Üniversitesi Hastanesi, Çocuk Hastalıkları Kliniğine başvuran 29 HSP’li çocuk hasta ve 30 sağlıklı çocuk çalışmaya dahil edildi. Tam kan, biyokimya, IgA, C3, C4, anti- streptolizin-O (ASO), C-reaktif protein (CRP), sedimantasyon hızı ve kan basıncı değerleri ölçüldü. Oksidatif stres/antioksidan belirteçlerinden serum katalaz, total antioksidan aktivite (TAOA), malondialdehid (MDA) ve HSP’de ilk kez paraoksonaz düzeyi ölçüldü.

Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubu arasında biyokimyasal parametrelerde ve en önemli antioksidanlardan olan serum albümini bakımından anlamlı farklılık saptanmadı (P>0.05). Hasta grubunda %51 hastada IgA yüksekliği, %6.8 hastada C3 yüksekliği vardı.

Hastaların %31’inde belirgin lökositoz (beyaz küre sayısı>15.000/mm3) ve %48’inde

trombositoz (trombosit sayısı>400.000mm3) saptandı. Ayrıca, hastaların %24’ünde yüksek

ASO titresi, %17’sinde CRP pozitifliği ve %79’unda sedimantasyon yüksekliği mevcuttu. Akut faz reaktanlarının yükselmesi hastalığın aktif fazında ölçülmeleriyle ilişkilendirildi. Hastaların %58’inde gastro-intestinal sistem, %48’inde eklem, %45’inde renal tutulum vardı. Hastalardaki bu değişik organ tutulumları ile oksidan ve antioksidan parametrelerin düzeyleri arasında direkt bir ilişki saptanmadı.

HSP’li çocuklar, kontrollere nazaran anlamlı daha düşük katalaz (sırasıyla, 49.7±27.5 ve 68.3±21.4 IU/L, P=0.004), TAOA (sırasıyla, 0.52±0.12 ve 0.69±0.13 mmol Trolox Equival/L, P<0.001) ve Paraoksonaz (sırasıyla, 97.5±48.4 ve 135.9±95.2 U/L, P=0.047)

düzeylerine sahipti. Ancak HSP’li çocuklar, kontrollerden anlamlı yüksek ortalama serum

MDA düzeyine (sırasıyla, 15.4±7.34 ve 7.80±3.88 nmol/L, P<0.001) sahipti.

Sonuç olarak HSP’li çocukların aktif döneminde TAOA, katalaz ve paraoksonaz düzeyleri düşmekte, lipit peroksidasyon ürünü olan MDA düzeyi artmaktadır. HSP’nin aktif

Benzer Belgeler