• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL BİLGİLER VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.4. Kulak Eğitimi İle İlişkili Kavram ve Uygulamalar

2.4.3. Öğretim Kadrosunun Uygunluğu

Kulak eğitimi ve işitsel becerilere yönelik dersler çoğunlukla müzik kuramları alanında çalışan öğretim üyelerine ve onların lisansüstü düzeydeki asistanlarına verilmektedir.

Öğretim elemanları ve üyeleri aynı dersi yıllarca vermiş olma avantajına ve tecrübesine sahip olabilmekle birlikte öğretici asistanlar genellikle lisans düzeyinde hem de bu alana yönelik bir eğitimin verildiği bir öğretim ortamıyla eğitmen olarak ilk kez karşılaşmaktdırlar.

Bazen önlerinde oturan öğrencilerle aralarında sadece bir kaç yıllık yaş ve deneyim farkı bulunan asistanlara dersin sorumlu öğretim üyesi tarafından bir ders programı ve kitabı verilmesi ve sonrasında öğretime salıverilmesi oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Kendi öğrenciliklerinde edindikleri dışında yararlanabilecekleri çok az deneyim bulunan asistanların bu eğitimi vermesi müzik müfredatındaki en kritik öneme sahip derslerden birine yönelik pedagojik yaklaşımdaki yetersizliği göz önüne sermektedir. Öğretim kadrosuna ilişkin kararların bir sonucu da en rahat kullanılan, öğretmesi ve değerlendirmesi en kolay materyalleri seçme eğilimi gibi müfredata ilişkin birtakım sorunları beraberinde getirmektedir. Fakat öğretmenler olarak öğretmesi en kolay konu ve bilgileri iletmek yerine daima öğrencilerimize müziksel dünyayı en geniş kapsamlı ve en bütünsel yaklaşımla sunma azminde olmalıyız. Randall Pembrook ve Lee Riggins Müzik Kuramları Pedagojisi (Music Theory pedagogy) isimli süreli yayında Birleşik Devletler’deki yüksekokul ve üniversitelerde kullanılan işitsel beceri-kulak eğitimi programlarına yönelik olarak 1990 tarihinde gerçekleştirdikleri araştırmaya ilişkin makalelerinde işitsel beceri eğitiminde en temel iki unsurun yöntem ve kullanılan

materyaller olduğunu ifade etmişlerdir (Pembrook ve Riggins, 1990:231). Söz konusu araştırmada Pembrook ve Riggins en sık yararlanılan başvuru kaynaklarını ve kullanılan özel yöntemleri (örneğin, ders süreleri ve odaklanılan-ağırlık verilen konular) belirlemeyi amaçlamışlardır. Bu araştırma her ne kadar geçerli ve yararlı istatistik veri sağlamış olsa da (örneğin, ilk yıl işitme becerilerine ayrılan ortalama sürenin haftada 177 dakika olması gibi) araştırmacılar tarafından elde edilen bulgularla öğrencilerin kazanımlarına ilişkin standartları ilişkilendirmeye yönelik bir girişimde bulunulmamıştır. İşitsel beceriler pedagojisi alanında bir araştırmacı olarak edindiği tecrübelere dayanan Inger Elise Reitan(2009) işitsel beceri eğitmenlerinin bu becerilerin algısal ve zihinsel temellerine ilişkin araştırmalarla ilgilenmediğini tespit etmiştir. Bu görüş işitme eğitimi alanındaki birçok önemli eğitmenin Psikomüzikoloji ya da Müzik Eğitimi Dergisi gibi yayınlardaki makaleleri derinlemesine takip edebilecek deneyim ve eğitime sahip olmadıklarını öne süren David Butler tarafından da savunulmaktadır (Butler, 1997:42). Karpinsky ve Larson’ın çalışmalarına rağmen yükseköğretim düzeyi kulak eğitimi programları alanda elde edilen yeni bilgileri kendilerine entegre etmede yavaş ve yetersiz kalmaktadırlar. Müziksel bilgiyi algılayış biçimimizi açıklamaya yönelik araştırmaların sayısı arttıkça elde edilen sonuçların kulak eğitimi pedagojisi ve öğretimi alanında uygulanma gereği de artmaktadır. Müzik eğitimi alanında uygulamaya yönelik kulak eğitimine yönelik araştırmaları temel alan çok sayıda öneri bulunmaktadır. Müzik kuramları alanındaki öğretim kadrosu-en azından yüzeysel olarak- her ne kadar kulak eğitimi derslerinin, yöntemlerinin ve kitaplarının geliştirilmesi ve kullanılması ile ilgiliymiş gibi görünseler de, bu alana yönelik uygulamaların ardında yatan psikoloji ile ilgilenmemektedirler. Benzer biçimde müzik psikologları da yaptıkları araştırmaların ardında yatan pedagojik uygulamalara nadiren odalanmaktadırlar (Reitan, 2009:208). Dolayısıyla işitsel beceri eğitimi bir disiplin/alan olarak kendisini müzik kuramları ve müzik psikolojisi alanları arasında sıkışmış halde bulmaktadır. Fakat birçok öğretim elemanı ve üyesinin kadro sürekliliğinin bir gerekliliği olarak ortaya koyması gereken araştırma ve geliştirme çalışmalarına verilen önemin artması ile değişimin başladığı hissedilmektedir.

Bu alanları bir araya getirebilecek ve uygulamaları gelişim sürecinin erken safhalarında başlatabilecek olanlar ise müzik eğitimi uzmanlarıdır. İşitsel beceriler dersinde iyi-oluş düzeyine ilişikin olarak gerçekleştirdiği 2008 tarihli araştırmada Reitan iyi bir işitme eğitmeninde olması beklenen niteliklerin; sempatik olabilme yetisi, iyi bir pedagog olma ve dersleri iyi biçimde düzenleyerek/organize ederek sunma (Reitan,

2008:89). Bu özellikler aynı zamanda kurum dışı eğitmenlere de atfedilebilecek niteliktedir. Öğrenciler tarafından yukarıdaki niteliklere uygun bir eğitmen olarak görülebilmek için öğrencilerin gözünde güven ve değer kazanacak iletişim yolları bulunmalı ve kullanılmalıdır. Yeterlilik düzeyi çeşitlilik gösteren öğrencilerden oluşan bir grupta dersi doğru tempoda işlemek büyük bir beceri gerektirmektedir. Bir şekilde başarı düzeyi daha yüksek öğrenciler meşgul tutulurken, daha düşük düzeydeki öğrenciler desteklenir. Bir bireyin çeşitli etkinlikleri sunmada kişiler arası (farklı kişiliklere hitap edebilen) bir tarzdan yararlanmasının bu etkinliklerin etkisini büyük miktarda arttırdığı sonucunu ortaya koyan bazı laboratuar araştırmalarından bile söz etmek mümkündür (Deci ve diğerleri, 1991:336).

Kulak eğitimi programlarında ortaya çıkmış olan bir diğer sorun ise kulak eğitimine ilişkin sorunların belirtilerinin nedenmişçesine ele alındığı yaklaşım biçimidir. Örneğin bir öğrenci basit bir solfej ezgisinde çıkıcı bir majör altılı aralığını (re-si) söylemede güçlük çekiyorsa, öğrencinin si’nin yaklaşmakta olan do’ya çözülümü itibarıyla önemini ve rolünü kavrayamamış olmasından ziyade, sorunun çıkıcı altılı aralıkları söylemek olduğu varsayılabilir. Bu nedenle bu aralığı bağımsız olarak defalarca çalışmak bu sorunu çözmede yetersiz kalacaktır. İyi bir kulak eğitmenini diğerlerinden ayıran temel bir beceri de sınıfta karşılaştığı bir sorunu doğru bir şekilde teşhis edebilmesi ve anında bu soruna hitap edecek bir alıştırma yaratabilmesi/doğaçlayabilmesidir (Rifkin&Stoecker, 2011). Bu, çalgı eğitmenlerinin öğretim esnasında çok sık yararlandıkları, teknik ve müzikal problemleri alışkanlıklarına dayanarak teşhis etmeye ve hem o ana, hem de çalışma odasına yönelik çözüm tavsiyelerinde bulunmaya yönelik bir beceridir. Bu uygulama bire bir eğitime daha uygun olup sınıf ortamında uygulanması daha zor olabilir. Sorunu daha da abartılarak gözle görülebilir bir ilerleme kaydetmede başarısız olma riski, bir birey olarak öğrencide utanma duygusuna neden olabileceği gibi; ders planından uzaklaşma riski de eğitmenin problem çözme tekniklerinden ve doğaçlama yoluyla yeni materyaller oluşturma etkinliklerinden uzaklaşmasına yol açabilir.