• Sonuç bulunamadı

2.6. Tutku

2.6.1. Öğrenme-Öğretme Sürecinde Tutku

“Öğretme aslında tutkunun karmaşık bir fonksiyonudur. Gerçek ve hayal ürünü bölümlerden oluşur. Çoğu öğretmenin yüzleştiği sosyal gerçeklik çoğu zaman acımasız ve moral bozucudur. Bu sürekli anlatılan bir hikâyedir. Onların hayallerinin hikayesi genellikle sessizleştirilir. Bu hayal, onların tutkularının bir sonucudur. Hayal, onların neyin mümkün olacağını görmelerine olanak sağlar. Öğretmenler öğrencilerini ve kendilerini onları çevreleyen olumsuz güçlerden korumak için basit ve olumlu bir görünüş kullanırlar. O güçlerden bir kere korundu mu, öğretmenler eğitim sürecinin sayısız meydan okumalarını üstlenir. Bu tür öğretmenler neyi hangi durumda yaptıklarına göre tüm eğitimcilere güçlü bir örnektir. Eğitim bir ayrıcalıktır ve de ayrıcalıkların temelidir” (Bob, 2004).

Hartley (2004) öğrenme-öğretme sürecinde ki tutku üzerine yazmış olduğu bir makalesinde aşağıdakileri anlatmıştır:

“Öğretmek için Tutku”. Bu iyi bir öğretmen olmaktan farklıdır. Birbirleriyle bağlantılı olmalarına rağmen, aynı konular değildir. İyi bir öğretmen nasıldır diye sorulduğunda, bunu cevaplayacak olanların öğrenciler olduğunu söylerim. Öğrencileri iyi bir öğretmene yönlendiren şeyler öğretme işinin önemli bir parçasıdır. Öğrencilerin bir öğretmenden yapmasını istediği başlıca şeyler şunlardır:

 Konuyla ilgili heyecanı paylaşmak,  Sorulara açık olmak,

 Öğrencilere insan gibi davranmak.

Öğretmek için tutkuya sahip olmak, daha çok öğrettiklerinden elde ettiğinizdir. On yıl önce yardımcı doçent olarak ilk dersimi öğrettim. Öğretme konusunda öyle tutkuluydum ki sınıf planımı hazırladım. Ancak, alanım olan olağanüstü konuyu anlatırken, sınıftan konuyu anlamış olmalarını bekledim. Tahtadan sınıfa döndüğümde öğrencilerimi not tutma telaşı içerisinde buldum ve bir tek yüz bile bana bakmıyordu.1 saatlik ders için sekiz saatlik hazırlık (biliyorum çılgınca) ve aldığım teşekkür bu muydu?

Dönemin sonuna doğru öğrencilerden güzel değerlendirmeler aldım. Ama anladım ki daha fazla etkileşime ihtiyacım vardı. Tıpkı araştırmacılar gibi, geçmiş çalışmalarda zengin bir literatürün varlığının farkındayız hepimiz. Ama bazen, diğer alanları çalışma alanları olarak görmemek kolayımıza gidiyor. Bu durumda, üniversite öğretimi aslında pek çok insanın metotlar geliştirme ve davranış çalışma üzerine zaman harcadığı bir durumdur.

Benim için, amaç sınıf etkileşimini arttırabilecek metotlar bulabilmekti. Neyse ki, yeni metotlar için araştırmamda sadece amaca ulaşmakla kalmadım, aynı zamanda ders anlatma süremi de önemli ölçüde kısalttım ve de öğrencilerim çok daha fazla şey öğrendi. Benim durumumda, sonuç “işbirliği içinde öğretme” idi (Collaborative Learning), sınıf içi grup alıştırmaları ve tartışmalardı. Bu tamamıyla bir kazanım durumuydu.

Llewellyn (2004) yazmış olduğu makalesinde, yıllar sonra mezun olan öğrencilerine mezun oldukları okullarındaki günlerini düşünmelerini ve unutamadıkları öğretmenlerini sormuştur. 1969 yılında mezun olan bir öğrencinin okuldaki bir öğretmenini “bir öğretmenin olabildiği ve olması gerektiğine en iyi örnekti. Geleceğin

tüm öğretmenlerinde ölçtüğüm bir standart oluşturmuştu. Şimdiye kadar hiç kimse o öğretmenin (John) sahip olduğu yeteneklere sahip olmadı. John her zaman her bir öğrencisine saygıyla yaklaştı. Ara sıra, eğer içimizden biri saçma bir soru sorarsa, John bir el işaretiyle soruyu mantıklı hale getirir ve hepimiz bir şeyler öğrenelim diye cevaplandırmaya devam ederdi. Soruyu soran öğrenci böylece cesaretlenir, küçük düşürülmezdi” ifadeleriyle anlattığını; Şu anda başhekim olan bir öğrencinin hatırladığı üç öğretmeni için “üç öğretmen hayatımda fark yarattı. Kibar, merhametli ve zekiydiler. Öğrencilere verdikleri desteklerle ve öğretmenliğe adanmışlıklarıyla ilham kaynağı olmuşlardı. Hayatım boyunca şanslı bir insan olabilmem öğretmek için zaman harcayan insanlarla karşılaşmamdır” ifadelerini kullandığını; yine 1980 yılında mezun olan ve bir merkezde müdürlük yapan bir öğrencisinin okuldaki öğretmeni için “profesyonel, meydan okuyucu ama öğrencileri için duyarlı biriydi bunun için ömür boyu ona minnettar olacağım, nur içinde yatsın” ifadelerini kullandığını aktarmıştır.

Llewellyn (2004) makalesini, öğrenme-öğretme sürecinde üniversite düzeyinde görev yapan eğitimciler için şu ifadeleri kullanarak sonlandırmıştır: “Bir profesörü muhteşem yapan öğretme yeteneğidir. Öğrenciyi önemsemek “öğretmen” olmanın bir parçasıdır profesör olmanın değil. Profesörler laboratuarlarında kalmalılar ve öğretmeyi öğretmenlere bırakmalılar. İyi bir profesör öğrencilerini gelecekteki meslektaşları olarak görürler ve beyinlerini şekillendirirler ve de sonuna kadar karakterlerini etkilerler”.

Fried (2001) yukarıda ki çalışmalara paralel olarak araştırmasında şu ifadelere yer vermiştir: “Tutkulu insanlar yaşamımızda değişiklik yapanlardır. İnançları ve eylemlerindeki yoğunluk nedeni ile bizi içimizdeki ve hatta dışımızdaki değer hissimizi fark etmemiz nedeni ile kendilerine bağlarlar. Bu tutku bazen sessiz, rafine edilmiş bir yapıda, bazen ise fırtınalar yaratarak kendini gösterir. Ancak öğretmenin tutkusu hangi stilde veya formda ortaya çıkarsa çıksın öğrenciler öğrenmeye sıra dışı bir adanmışlık gösteren birinin ellerinde bulunduklarını bilirler. Bu bağlılık çok yoğun bir şekil aldığında öğrenciler kendilerini rahatsız hissettiklerinde bile, onlar bunun gerçekten çok önemli bir şey olduğunu bileceklerdir. Bu da öğretmeni unutulmaz yapan şeydir”.

Yine Day (2004) çalışmasında, “tüm tutkulu öğretmenlerin kendi alan konularına, eğitim verdikleri çocuklara ve kendi kimlikleri ile sürdürdükleri eğitimin öğrencilerin hayatlarında belirgin bir fark yaratacağına yönelik üç farklı temel tutkuya

sahip olduklarını” dile getirmiştir. Day (2004), tutkunun “etkili öğretimin temel taşları olan coşku, umursama, bağlılık, ümit kavramları ile ilişkilendirildiğini ve buna ek olarak adil ve anlayışlı olma, karşıdakinin duygularını anlamaya çalışma, öğrencileri cesaretlendirme, sorumluluk alma, bilgili olma, öğrencilerin öğrenebileceği etkili ortamlar yaratma gibi etkili öğretimin tüm özellikleri ile de doğrudan ilişkili olduğunu” bildirmiştir.

Day (2004) tutkulu öğretmenler için bir model geliştirmiştir. Şekil 2.1’de görüldüğü gibi Day (2004) geliştirdiği modelde, tutkulu öğretmenlerin sadece teknik yeterliliklerini dikkate alarak oluşturulan modellerden farklı olarak, “kişisel ve profesyonel, ideolojik olarak uygulanabilir, kalbe ve akla hitap eden, göreve yeni başlayan veya devam eden öğretmenlerin gelişimi için bütüncül bir yaklaşım” benimsemiştir.

Şekil 2.1. Tutkulu Öğretmeni Oluşturan Bileşenler (Day, 2004).

Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere tutkulu öğretmen farklı birçok özelliği içinde barındırmaktadır (Day, 2004).

sahip olduklarını” dile getirmiştir. Day (2004), tutkunun “etkili öğretimin temel taşları olan coşku, umursama, bağlılık, ümit kavramları ile ilişkilendirildiğini ve buna ek olarak adil ve anlayışlı olma, karşıdakinin duygularını anlamaya çalışma, öğrencileri cesaretlendirme, sorumluluk alma, bilgili olma, öğrencilerin öğrenebileceği etkili ortamlar yaratma gibi etkili öğretimin tüm özellikleri ile de doğrudan ilişkili olduğunu” bildirmiştir.

Day (2004) tutkulu öğretmenler için bir model geliştirmiştir. Şekil 2.1’de görüldüğü gibi Day (2004) geliştirdiği modelde, tutkulu öğretmenlerin sadece teknik yeterliliklerini dikkate alarak oluşturulan modellerden farklı olarak, “kişisel ve profesyonel, ideolojik olarak uygulanabilir, kalbe ve akla hitap eden, göreve yeni başlayan veya devam eden öğretmenlerin gelişimi için bütüncül bir yaklaşım” benimsemiştir.

Şekil 2.1. Tutkulu Öğretmeni Oluşturan Bileşenler (Day, 2004).

Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere tutkulu öğretmen farklı birçok özelliği içinde barındırmaktadır (Day, 2004).

sahip olduklarını” dile getirmiştir. Day (2004), tutkunun “etkili öğretimin temel taşları olan coşku, umursama, bağlılık, ümit kavramları ile ilişkilendirildiğini ve buna ek olarak adil ve anlayışlı olma, karşıdakinin duygularını anlamaya çalışma, öğrencileri cesaretlendirme, sorumluluk alma, bilgili olma, öğrencilerin öğrenebileceği etkili ortamlar yaratma gibi etkili öğretimin tüm özellikleri ile de doğrudan ilişkili olduğunu” bildirmiştir.

Day (2004) tutkulu öğretmenler için bir model geliştirmiştir. Şekil 2.1’de görüldüğü gibi Day (2004) geliştirdiği modelde, tutkulu öğretmenlerin sadece teknik yeterliliklerini dikkate alarak oluşturulan modellerden farklı olarak, “kişisel ve profesyonel, ideolojik olarak uygulanabilir, kalbe ve akla hitap eden, göreve yeni başlayan veya devam eden öğretmenlerin gelişimi için bütüncül bir yaklaşım” benimsemiştir.

Şekil 2.1. Tutkulu Öğretmeni Oluşturan Bileşenler (Day, 2004).

Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere tutkulu öğretmen farklı birçok özelliği içinde barındırmaktadır (Day, 2004).

Fried (2001) tutkulu bir öğretmenin on temel özelliğini şu şekilde belirtmiştir: 1. Genç insanlarla çalışmayı sever, aynı zamanda da bilgi ve fikirlere derin bir ilgi

duyar,

2. Öğrencilere karşı şefkatlerini öğrencilerin cehaleti ve beceri eksikliklerine bir mazeret olarak neden göstermez,

3. Öğrenciler için çok fazla ihtimam gösterir,

4. Sınıfta ve dünyada olan olayları canlı olarak takip ederek, bu farklı bakış açılarını öğrencilerle olan çalışmalarına yansıtır,

5. Doğaldır ve aşırı ciddi ya da mizah sahibidir, hepsinden ilginci bunları nerede ise aynı zamanda başarabilir,

6. İnsan doğasında ortaya çıkabilecek, çocukların sergiledikleri çok saçma ve anlamsız olaylara çocuklarla birlikte eşlik edebilen, ancak aynı zamanda da kritik ve önemli sonuçlar doğurabilecek konularda, eşitlik ve çocukların birbirlerine hak eder şekilde davranmaları gibi, oldukça ciddi bir ilgi gösterir, 7. Popüler olmayan kişiler ve düşünceleri ayıplamak ve onları belli şekilerde

damgalamak yönündeki toplumsal baskılarla genç insanları ve onların ilgilerini reddetmek gibi sorunların ortasında karşılıklı bir saygı kültürü oluşturmaya çalışır,

8. Her zaman risk alır ve dolayısı ile de en az herhangi bir kişinin yapabileceği kadar hata yapar, ancak bunları göz ardı etmek ve karşı çıkmak yerine bu deneyimlerinden bilgilenmek ve bir şeyler öğrenmeyi seçer,

9. Sınıf ortamını öğrencilerin hata yaparak, öğrenmelerini sağlayabilecekleri güvenli bir ortam haline getirmeye yardımcı olur,

10. Misyonlarını ciddiye alır ve inançlarını yansıtır.

“Tutku tek başına eğitimin hedeflerinden biri değildir” (Olson, 2003). Tutku “gençlerin düşüncelerini ve hayat deneyimlerini okul sistemindeki eylemlere bağlayan bir köprü niteliğindedir. Bu iletişim sayesinde öğrenciler belli özellikler, tutumlar oluşturmaya başlayacaklardır. Birçok okulda eğitimin kalitesini etkileyen en önemli etkenlerden biri öğretmenlerin sahip oldukları tutkudur. Sınıflar arasında başarı farkları gözlemlenmektedir. Bu farklılıkların birçok nedeni olabilir, ancak öğretmenin bu başarı için katkısı özellikle de tutkusu göz ardı edilemez. Hayatımızda meydana gelen

değişikliklerin çoğunun tutkulu kişiler tarafından başarıldığını görebiliriz” (Karaman, 1999).

Yukarıda anlatılanlar ışığında “etik ve ahlaki değerlerle görevine bağlı olan, yaptıkları işleri yaşamları ile özdeştiren, hayatlarını öğretmek, eğitim vermek için adamış olan öğretmenler ile bunu sadece sıradan bir iş olarak gören öğretmenler arasında ciddi farklıklılar olduğunu söylememiz mümkündür (Karaman, 1999).

“Eğitim sisteminin gerçek değerlerine yönelmesi ve gerçek eğitmenlerin eline geçebilmesi için sistemin sürecine değil sadece sonuçlarına ve elde edilecek fırsatlara odaklanmış kişilere tutkulu bir cevap verilmesi gerekmektedir. Öğreteceklerine tutku ile bağlanmış öğretmenler nasıl bu tutkuyu öğrencilerine yansıtıyorlar ise, eğitim sistemini yönlendirenler de aynı tutkuyu tüm eğitmenlere, idarecilere yansıtmalıdırlar. Bir eğitim politikasının başarılı olabilmesi için tutkuya sahip olmak kadar, bu tutkuyu paylaşmak da aynı derecede önemlidir” (Karaman, 1999). Fried (2001) “birçok öğretmenin kariyerlerine tutku ile başladıklarını ancak bir yanılsama sonucunda zamanla bunun kuruyarak, buhar olup yok olduğunu” belirtmektedir. Dikkat edilmesi gereken “bu tutkunun sadece onlara ait olmadığıdır. Tutku onlar kadar tüm öğrencilere, diğer öğretmenlere ve hatta okulun bütününe aittir. 21. Yüzyılın değişimine ayak uydurmaya çalışan gençlerimizin, öğretmenlerinin tutkusunun tükenmesi, yok olması gibi olumsuzlukları yaşama lüksleri bulunmamaktadır” (Karaman, 1999).

Benzer Belgeler