• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: MİLLİYETÇİLİK KAVRAMI VE OSMANL

3.2. Çok Partili Hayata Geçiş Süreci ve 1944 Ülkücülük Davası

3.2.1. Çok Partili Hayata Geçiş ve Milliyetçilik

Cumhuriyetin ilanından sonra ortaya çıkan rasyonel milliyetçilik anlayışı Türk milliyetçileri arasında, özellikle 1946’dan sonra eleştiri almıştır. Milliyetçiler, milliyetçiliğin tanımını yeniden yapmaya başlamıştır. CHP de 1947’de tarih ve kültür gibi ortak değerler üzerinden yeni bir milliyetçilik tanımı yapmıştır. Bu konuda resmi bir açıklama yapılmasıyla birlikte yıllardır var olan bazı milliyetçi uygulamalar ve yasaklar kaldırılmıştır. (Karpat, 2015: 332-337)

1940’lı yıllar solcular ve sağ milliyetçiler arasındaki çekişmelere sahne olmuştur. Mitingler düzenlemek, yayın organlarını tahrip etmek, bildiriler dağıtarak komünizm karşıtlığını anlatmak gibi faaliyetler gerçekleşmiştir. Bu dönemde bazı sol görüşlü öğretim üyeleri fikirlerinden dolayı görevden alınmıştır. (Goloğlu, 2013: 279-283) Bu dönemde hem soldan hem de sağdan, karşıt görüşlülere yönelik sözlü ve fiziksel saldırılar gerçekleşmiştir. Fikir ayrılığı tırmanarak sokaklara taşmıştır.

Aynı şekilde bu yıllarda Türkiye’deki sosyalist partiler kapatılmış, ifade özgürlüğü dar bir alana sıkışmış, ayrıca laiklik karşıtı oluşumların meydana gelmesi yasaklanmıştır. Sendikaların milli bir kimlik taşıdığı, buna paralel olarak faaliyet göstermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dönemin politikaları ve bunların uygulanması solun aleyhine sonuçlar doğurmuştur. (Tanör, 1998: 347-349) Gerek tek partili dönemde gerekse çok partili döneme geçişte düşünce, suç olarak kabul edilmiştir. II.

Dünya Savaşı nedeniyle ilan edilen sıkıyönetimin de etkisiyle ifade özgürlüğü neredeyse yok sayılmıştır.

İnönü’nün iktidarı sırasında bazı hataları olmuştur. Tan Gazetesine yapılan saldırı, Varlık Vergisinin ırkçı niteliği, solun ülke siyasetinden giderek uzaklaştırılması ve dahi solcuların cezalandırılması en bariz hataları arasındadır. (Akşin, 2014: 248) Olayların bu raddeye gelmesinin baş sorumlusu kendisi olmasa da, iktidarında meydana gelmiş olması halkın nezdinde büyük hatalardır. Bu hataların bedeli ise, ciddi bir muhalif kesimin ortaya çıkması ve en nihayetinde iktidarını kaybetmesi olmuştur.

Türkiye’de II. Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Pantürkçü fikirler çeşitli kitap, makale ve yayın organlarıyla savunulmaya devam edilmiştir. Bu konuda özellikle Sovyetlerde ve başka yerlerde bulunan dış Türkler de ciddi çalışmalar yapmışlardır. Bir taraftan fikirlerini yaymaya çalışırken, diğer taraftan da komünizmi eleştirmeye devam etmektedirler. Savaş sonrasında, daha önceden komünizme karşı kullandıkları sert üslubu daha da sertleştirmişlerdir. İlerleyen yıllarda ne DP’den ne de daha sonraki hükümetlerden, CHP iktidarında olduğu kadar tepki görmemişlerdir. (Landau, 1999: 177-183)

Uzun zamandır var olan Pantürkizm fikri, en başından itibaren kendine taraftar bulmuştur. Fakat Türkiye, savaşta Türkî grupların yaşadıkları toprakları kazanmak veya Pantürkizm’i gerçek anlamda hayata geçirebilmek arzusu ile savaşa katılmamış, bir idealin peşinden zorlu bir mücadeleye girişmemiştir. Cumhuriyet rejimi ile birlikte ne Atatürk ne de arkadaşları Pantürkizm’i savunmamış, Türk milliyetçiliğini ülke sınırları dâhilinde yapmışlardır. Bu nedenle, Pantürkizm’i savunanların, hükümetle de arasında husumet bulunmaktadır.

1930’lu ve 1940’lı yıllarda etkisi devam eden Türkçülük akımı, çok partili hayata geçiş ve kanunlarda yapılan değişikliklerle birlikte, daha etkin çalışma imkânı bulmuştur. Kızılelma, Çınaraltı, Yeni Bozkurt, Altınışık gibi yayın organları ve Türk Kültür Ocağı, Türk Gençlik Teşkilatı gibi Türkçü dernekler çoğalmıştır. Ayrıca Türk Ocakları 1949’da yeniden açılmıştır. (Özdoğan, 2015: 267-271)

Bu gelişmeler doğrultusunda, Türkçüler örgütlenmiş ve sistemli bir şekilde mücadele vermiştir. Tek partili döneme nazaran daha demokratik bir ortamda örgütlenme ve faaliyet yürütme avantajıyla, fikirlerin yayılması için büyük bir fırsat doğmuştur. Geniş bir kitlenin desteğini alan Türkçülük akımı, örgütlü bir mücadelenin neticesinde kendine Türkiye’de sağlam bir yer edinmiştir.

DP döneminde, Türk siyasetinde ve toplumsal hayatta önemli değişiklikler hayata geçirilmiştir. 14 Mayıs 1950’de iktidara geldikten kısa bir süre sonra, ezanın Arapça okunması hakkında kanun çıkarılmıştır. Atatürk’ün heykellerine yönelik saldırılar düzenlenmiş, buna karşılık protestolar da başlamıştır. 1951’de halkevleri, 1954’te ise Köy Enstitüleri kapatılmıştır. Öz Türkçe sözcüklerle yazılan anayasa 1952’de kaldırılarak, 1924’teki haline geri getirilmiştir. DP döneminde, Kore Savaşı’na asker gönderilmiş ve onlarca şehit verilmiştir. (Atabay, 2015: 152-156)

Ezan hakkındaki düzenleme muhafazakâr ve milliyetçi kesimden destek görmüştür. Fakat Kore’ye asker gönderilmesi, başta sol kesim olmak üzere geniş bir kitlenin tepkisini çekmiştir. 1955’te Atatürk’ün Selanik’teki evine yönelik bir saldırı düzenlendiği haberi üzerine, gayrimüslimlere yönelik saldırılar başlamıştır. DP iktidarındaki yıllar, milliyetçilik kavramının milletten ziyade dine evrildiği bir dönemin başlangıcıdır.

Din konusundaki yenilikler arasında din derslerinin ortaokullara ve liselere konulması, Yüksek İslam Enstitüsünün hayata geçmesi gibi uygulamalar yer almaktadır. CHP’nin son dönemlerinde, türbelerin bazılarının açılmasına izin verilmiştir. DP de iktidara gelince ilk önce Eyüp Sultan Türbesi’ni açmıştır. (Bayram, 2013: 250-251) Bunların hepsi ülkenin çehresinin ciddi anlamda değişeceğine işaret eden gelişmelerdir. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra boyut değiştiren milliyetçilik, bu gelişmelerle birlikte dini bir nitelik kazanmaya başlamıştır.

DP’nin on yıllık iktidarında Amerika’ya yakınlığı, solculara yönelik tepkisi ve yaptırımları, muhalefete karşı tahammülsüzlüğü, baskıcı tutumu söz konusudur. Dernek kurulmasının neredeyse imkânsız olduğu bu dönemde, sadece Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Türkiye Talebe Federasyonuna dokunulmamıştır. Bunlara

ek olarak ekonomi kötüye gitmiş, işsizlik artmıştır. Ayrıca ülke birçok açıdan dışa bağımlı bir konuma gelmiştir. (Çavdar, 2008: 80-83)

DP dönemi sağ milliyetçilerin solculara nazaran daha rahat hareket edebildiği, fakat muhalefette bulundukları süre içinde engellendiği bir dönemdir. DP iktidarı Türkiye’de demokratik anlamda gerilemeye neden olmuş, en nihayetinde meydana gelen askeri müdahaleyle demokrasiye büyük bir darbe vurulmuştur. Aynı zamanda solcu ve sağcı gruplar arasındaki anlaşmazlık devam etmiş, milliyetçilik tırmanmıştır.

3.2.2. Milliyetçi Hareketin Kurumsallaşması: Cumhuriyetçi Köylü