• Sonuç bulunamadı

4. TARTIŞMA

4.5. Çocukluk Çağı Örselenme Yaşantıları ile Genel Psikolojik Belirtiler

117

farkındalık alt ölçeği hariç duygu düzenleme güçlüğü ölçeğinin tüm alt ölçekleri genel psikolojik belirtileri yordamıştır. Aldao, Nolen-Hoeksema ve Schweizer (2010) ise psikopatolojilerde duygu düzenleme stratejilerini inceledikleri meta-analiz çalışmalarında kabul etmeme alt boyutu hariç tüm alt boyutların psikopatoloji ile ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir.

Çalışmada genel psikolojik belirtileri yordayan değişkenlerin belirlenmesi amacıyla yapılan regresyon analizinde belirtileri en çok yordayan değişkenin duygu düzenleme güçlüğü ölçeğinin alt boyutu olan strateji olduğu görülmektedir. Strateji alt ölçeğinin analize girmesiyle açıklanan varyansta büyük bir artış olmaktadır. Etkili olarak algılanan duygu düzenleme stratejilerine sınırlı erişim, genel psikolojik belirtilerin en güçlü yordayıcısı gibi görünmektedir. Etkili duygu düzenleme staretejileri kullanamayan kişilerin problem çözmede başarısız olacağı ve yaşanan stres karşısında psikolojik belirti geliştirmeye daha yatkın olacağı söylenebilir.

4.5. Çocukluk Çağı Örselenme Yaşantıları ile Genel Psikolojik

118

kendini suçlama, kişilerarası güçlükler ve bağlanmadır (Maughan ve McCarthy, 1997; Whiffen ve Macintosh, 2005). Bu çalışmada, duygu düzenleme güçlüğünün ve kişilerarası tarzın çocukluk çağı örselenme yaşantıları ve genel psikolojik belirtiler arasındaki aracı rolü incelenmiştir. Bu bölümde, bu değişkenlerin aracı etkisine ilişkin bulgular tartışılacaktır.

Aracı etkileri açıklayan bir model olan gelişim teorisine göre gelişim boyunca birey, o gelişim dönemine özgü bazı görevlerle yüz yüze gelir. Bir gelişim evresinin başarıyla tamamlanabilmesi için o evrede gerekli görevlerin tamamlanması gerekir.

İstismar yaşantısı çocuğun o dönemdeki görevleri başarmasını engelleyebilir, böylece çocuk, kazanması gereken bazı becerileri kazanamaz. Bu beceri eksikleri de çocuğun ileriki gelişim dönemlerinde de dezavantajlı olmasına sebep olmakta ve hayata uyumu sağlayan becerileri kazanmasına engel olmaktadır (Cicchetti ve Cohen, 1995).

Gelişim literatüründeki bazı çalışmalar, çocukluk çağı istismarının çocuğun uygun duygu düzenleme becerisi ve kişilerarası becerilerinin kazanılmasını engellediğini göstermektedir (Cicchetti ve White, 1990; Shields ve Cichhetti, 1998).

4.5.1. Çocukluk Çağı Örselenme Yaşantıları ile Genel Psikolojik Belirtiler Arasındaki İlişkide Duygu Düzenleme Güçlüğünün Aracı Rolüne İlişkin Bulgular

Çocukluk çağı örselenme yaşantısı ve genel psikolojik belirtiler arasında tam aracı etki gösteren değişkenlerden bir tanesi duygu düzenleme güçlüğüdür. Duygu düzenleme güçlüğü, ilgili yazında bazı psikolojik belirtilerle çocukluk çağı

119

örselenme yaşantıları arasındaki ilişkisi incelenmiş bir değişkendir. Sonuçlar, bu çalışmanın bulguları ile tutarlıdır. Burns, Jackson ve Harding (2010), çocukluk çağı örselenme yaşantıları ve travma sonrası stres belirtileri arasında duygu düzenlemenin aracı etki gösterdiğini bulmuşlardır. Matja (2005) da çocukluk çağı fiziksel istismarı ve psikolojik belirtiler arasında duygu düzenlemenin kısmi aracı etki gösterdiğini bulmuştur. Soenke ve arkadaşları (2009) ise, duygusal istismar ve yaygın anksiyete bozukluğu arasında duygu düzenlemenin aracı etkisini ortaya koymuşlardır.

Gelişimsel psikoloji alanındaki araştırmacılar, duygu düzenlemenin normal gelişimin sağlanması için bütünleştirici bir etkisi olduğunu söylemektedirler. Uygun duygu düzenleme becerilerinin kazanılması, gelişimsel kilometre taşlarından bir tanesini oluşturmaktadır (Cole, Michel ve Teti, 1994). Daha önce de belirttiğimiz gibi çocukluk çağı örselenme yaşantıları çocukları aşırı bir duygusal ihtiyaç içinde bırakmakta, duygusal uyarılmışlıklarını nasıl düzenleyeceklerini ve duygusal uyarılmışlık ve rahatsızlık sırasında davranışlarını nasıl kontrol edeceklerini öğrenmelerini engellemektedir. Böylece çocuklar uygun duygu düzenleme stratejilerini kazanamamaktadırlar (Cloitre, 1998; Linehan,1993). Ayrıca örselenme yaşantısı çocukların duygularını anlamalarını ve kabul etmelerini zorlaştırmaktadır (Linehan, 1993). Duygularını fark edemeyen, anlayamayan veya kabul etmeyen, nasıl düzenleyeceğini bilemeyen çocuklar bu duygularını daha yoğun olarak yaşayabilmekteler bu da kişilerin anksiyete, depresyon, öfke gibi psikolojik belirtiler yaşamalarına sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra duygu düzenlemede güçlük yaşayan kişiler, doyurucu kişilerarası ilişkiler kuramamakta ya çatışmalı ilişkiler yaşamakta ya da genellikle yalnız olmaktadırlar. Bu da genel psikolojik belirti riskini arttıran bir başka özelliktir.

120

Başka bir açıklama da depresyon, anksiyete, öfke gibi psikolojik belirtilerin duyguları düzenleme çabası olarak ortaya çıktığını söylemektedir (Gratz ve Roemer, 2004). İstismar yaşantısı sonucu ortaya çıkan güçlü duygular, duygu düzenleme becerisinin sınırlarını zorlamakta ya da bu becerinin kazanılmasını engellemektedir.

Yetişkin hayatta da olumsuz duygular yaşandığında kişilerin bunları düzenleme veya kontrol etme çabası ile anksiyete, öfke veya depresyon gibi psikolojik belirtiler ortaya koyduğu söylenebilir.

4.5.2. Çocukluk Çağı Örselenme Yaşantıları ile Genel Psikolojik Belirtiler Arasındaki İlişkide Ketleyici Kişilerarası Tarzın Aracı Rolüne İlişkin Bulgular

Çocukluk çağı örselenme yaşantısı ve genel psikolojik belirtiler arasında tam aracı etki gösteren değişkenlerden diğeri de ketleyici kişilerarası tarzdır. Çocukluk çağı örselenme yaşantısı ve genel psikolojik belirtiler arasındaki ilişkide kişilerarası tarzın rolünü incelemiş çok az sayıda çalışma vardır. Whiffen, Thompson ve Aube (2000), cinsel istismar ve depresyon arasındaki ilişkide kişilerarası güçlüklerin kısmi aracı rolü olduğunu bulmuşlardır. Bir başka çalışma da çocukluk çağı istismar mağdurlarında kişilerarası problemlerin işlevsellikteki bozulmayı yordayıcı özelliği olduğunu ortaya koymuştur (Cloitre ve ark., 2005).

Çocukluk çağı istismar yaşantısı olan kişilerin diğerleriyle ilgili içsel çalışan modelleri genellikle diğerlerinin reddedici, tehlikeli, tehdit edici ve duygusal olarak erişilmez olduğu yönündedir. Bu yüzden istismar mağdurları etraflarındaki kişilerle yakın, sağlıklı ilişkiler kurmama eğilimindedirler. Bunun yanı sıra, istismar edici aile

121

ortamında yetişmiş birey sevgi, bağlanma ve korunma gibi ihtiyaçların güç kullanarak elde edileceğini düşünebilirler. Yalnızca güçlü ve saldırgan olan kişinin ilişkiden istediğini elde edeceğini düşünebilirler. İlişkide bulundukları kişinin güçlü ve tehlikeli algılandığı durumlarda ise tehlikeden kurtulmanın yolunu uyumlu ve itaatkar olmakta bulurlar. Uyumluluk istismar ortamında çocuğun daha fazla istismar edilmesini önleyerek çocuğu koruyan bir özellik sergilese de uzun dönemde bu yetişkinlerin karşılıklılık, uzlaşma gibi durumları anlamalarına engel olur (Howe, 2005). Bu yüzden istismar geçmişi olan kişiler sosyal ortamlarda daha fazla rahatsızlık yaşamakta, daha uyarılmış ve öfkeli olmakta ve diğer olumsuz duyguları yaşama sıklıkları daha fazla olmaktadır.

Ebeveyn kabul-red kuramına (Rohner, 1999) göre de, bağlanma figürleri tarafından reddedildiklerini algılayan bireyler kaygılı ve güvensiz hissetmektedirler.

Bu bireylerin kendileri, diğerleri ve dünya hakkında bozulmuş zihinsel temsilleri vardır. Reddedilmiş hisseden bireyler, problemlerini öfke ve düşmanlıkla çözmeye çalışmakta, diğerlerine aşırı bağımlı olmakta, kendilik değerleri düşük olmakta ve duygusal olarak değişken veya tepkisiz olmaktadırlar.

Şema terapi yaklaşımına göre de istismar yaşantısı sonucunda mağdur kişi, diğerlerinin güvenilmez, istismar edici olduğu ve kendinin kusurlu olduğu ve bundan utanç duyması gerektiği yönünde erken dönem uyum bozucu şemalar geliştirir (Young, Kloska ve Weishaar, 2003). Bu erken dönem uyum bozucu şemalar kişilerin ketleyici bir tarz geliştirmesine sebep oluyor olabilir. Ketleyici kişilerarası tarz, ilişkilerin çatışmalı olmasına veya kişinin sosyal ilişkilerinin azalmasına sebep olmaktadır. Böylece kişi ya yalnız kalmakta ya da çatışmalı ilişkiler sürdürmektedir.

122

Her iki olasılık da kişinin depresyon, anksiyete, öfke, olumsuz benlik, somatizasyon gibi belirtileri yaşamasına sebep oluyor olabilir.

Çocukluk çağı örselenme yaşantısı sonucu yaşanan duygu düzenleme güçlüğü de doyum sağlayıcı kişilerarası ilişkilerin kurulmasını engelliyor olabilir.

Duygularını anlamayan, dışa vuramayan veya daha çok olumsuz duygularını ifade eden kişilerin doyum sağlayan kişilerarası ilişkiler kurması da zor olmaktadır.

Böylece kişi hem duygularını düzenleyemediği için, hem kişilerarası tarzı sebebiyle çatışma yaşadığı için psikolojik belirtiler yaşayabilir, hem de kişilerarası tarzı ketleyici olduğu için bu belirtilerin üstesinden gelmesinde yardımcı olabilecek sosyal desteği bulamaz.