• Sonuç bulunamadı

Çocuğun Gelişim Dönemleri

BÖLÜM 2: SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLAR

2.2. Çocuğun Gelişim Dönemleri

Çocukluk çağı, 18 yaşının bitimine kadar kabul edilmektedir. Bu dönem bireyin kişiliğinin oluştuğu dönem olması münasebetiyle önemlidir. Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. Başka bir taıma göre ise, bir insanın duyuş, düşünüş ve davranış tarzını etkileyen faktörlerin kendisine özgü bir örüntüsüdür. Ayrıca çok kapsamlı bir kavram olup, bireyin, biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinik bütün yeteneklerini, duygularını, isteklerini, alışkanlıklarını ve bütün davranış özelliklerini içine alır.

Kişilik devamlı olarak içten ve dış çevreden gelen uyarıcıların etkisi altındadır ve doğuştan yaşamın sonuna kadar bir oluşum süreci içindedir. Kişilik gelişimini bilmek ve bu gelişimin nasıl bir yol izlediğini saptamak önemlidir. Ancak bu sayede insanların neden birbirinden farklı olduğu, olaylara karşı neden farklı tepkilerde bulunduğu anlaşılabilir (Güney, 2008: 15).

Gelişim psikolojisinde, psikologlar gelişimi dört döneme ayırmaktadırlar. Bunlar; oral dönem (bebeklik dönemi 0-2yaş), ilk çocukluk dönemi (2-6 yaş), orta çocukluk dönemi (okul çağı 6-12 yaş) ve ergenlik dönemi (12-18 yaş) olarak belirlenmiştir. Çocukluğun sonu ile ergenliğin başlangıcı arasındaki görece kısa süre (bir veya iki yıl) “Erinlik” olarak tanımlanır. Psikologlar erinliğin başlaması ile çocukluğun sona erdiğini düşünürler. Bu tasnife göre psikolojide çocuk deyince doğumdan başlayarak erinliğe kadarki devrede bulunan kişi anlaşılmaktadır (Akdoğan, 2005: 2).

a) Oral Dönem (Bebeklik Dönemi 0-2 Yaş)

Bebeklik, doğumdan sonraki iki yıllık süreyi kapsayan ve bebekte gelişimin büyük değişimlerle sürdüğü dönemdir. Bu dönemde motor yetenekler ve koordinasyon, dil becerisi, duyusal beceriler gibi çeşitli açılardan gelişim gösteren bebekler, söz konusu dönem içinde aile üyelerine ve diğer bakıcılara bağlılık duygusu geliştirir, güvenmeye ya da güvenmemeyi, sevgilerini ve başka duygularını göstermeyi ya da göstermemeyi öğrenirler (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2007: 70).

38

Sigmund Freud’a göre bu dönemde ihtiyaçların gereğince doyurulmaması ya da aşırı oranlarda doyurulması çocuğun bu döneme bağımlı kalmasına sebep olur. Bunun “yanında ruhsal gereksinimleri karşılanamazsa temel güvensizlik yerleşir, gelişmesi aksayabilir. Süt çocuğu açlığa, susuzluğa, acıya dayanamaz; beklemeyi bilmez. Başka bir deyişle çocuk haz ilkesine göre yaşar. Bu evrede bebeğin en önemli gereksinimi katıksız sevgi, ilgi ve özenli bakımdır. Bunlar eksik kalırsa çocuk yalnız zihince ve ruhsal olarak değil, bedence de gelişemez (Karabulut, 2006: 14).

Ayrıca temel duyguları ifade etmeyi öğrenip kendilik ve bağımsızlık duygusu geliştirirler. Bu dönemde bebekler, kişilik ve mizaç açısından belirgin farklılıklar gösteririler (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2007: 70).

b) İlk Çocukluk Dönemi (2-6 Yaş)

İlk çocukluk boyunca da fiziksel, zihinsel ve dil gelişimi hızlı biçimde sürer. Çocuklar öz bakım becerileri açısından daha iyi durumdadırlar. Benlik kavramı gelişen çocuk, cinsiyet rollerinin de farkına varmaya başlar. Okul öncesi dönem çocuğu, başka çocuklarla oynamaya isteklidir. Anne baba çocuk ilişkisinin niteliği, bu dönemde gerçekleşmekte olan toplumsallaşma süreci açısından çok önemlidir (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2007: 70).

Freud’a göre bu dönemde cinselliğe aşırı ilgili gibi davranışlar belirlenir. Erkek çocuklar bu dönemde anneye romantik bir eğilim gösterir, anneyi babadan kıskanırlar. Babaya hayrandırlar, ona benzemeye, onun gibi güçlü olmaya çabalarlar, aynı zamanda kendilerine karşıt bir kişi, kendileriyle anaları arasına giren bir rakip olarak görürler.«Anne, büyüyünce ben seninle evleneceğim» derler.

Kız çocuk da bir yandan annesiyle özdeşim yaparken, onun gibi güzel ve çekici olup babaya kendisini beğendirmek ister. Anneyle babanın arasına girer, babanın ilgi ve dikkatini üstünde tutmak ister. Aslında babasına hayran olan, ama onu kendisiyle annesi arasında bir engel gibi gören erkek çocuk bir karmaşa, bir iç çatışma içindedir.

Kız çocuk da annesine hayrandır, ama babasını annenin elinden almak istediği için çelişkili duygular içinde bocalar. Bu iç çatlamaya odipus çatışması ya da karmaşası adı verilir. Bu çatışmayı yaşayan çocuk, bu duygularından dolayı suçluluk duygusu çeker ve cezalandırılacağını sanır Bu dönemin sonunda bu çatışmasını çözer, ana veya

39

babasıyla özdeşimini sürdürür; romantik duygu ve eğilimlerini bilinç dışına atar (Karabulut, 2006: 17).

c) Orta Çocukluk Dönemi (Okul Çağı 6-12 Yaş)

Erikson’a göre bu evre çocuğun aileden çıkıp dış dünyaya açıldığı dönemdir. Ana, babasına bağımlılığı azalmıştır. Bütün gücünü oyunda veya okulda geçirebilir. Kendi gereksinimlerini karşılayabilir. Erkek veya kız kimliğini iyice kazanmışlardır. İki ayrı cinsten çocuklar kendi aralarında oynamayı tercih ederler. Arkadaşlık bağları güçlenir, toplu ve kurallı oyunlara yönelirler. Ancak aralarında çekişme hiç eksik olmaz. Çünkü üstünlük kurma istekleri, öne çıkma dürtüleri güçlüdür. Yarışma, beceri gösterme ve çalışkanlık (industry) bu dönemin en belirgin özelliğidir (Karabulut, 2006: 33).

Yavaş ve nispeten sabit bir büyüme dönemidir. Fakat bilişsel ve sosyal gelişim hızlıdır. Aynı yaştaki çocuklarda bilişsel, sosyal ve motor beceri gelişimi farklı düzeylerde olabilir. Bu durum yetersizlik olarak algılanmamalıdır. Bu çağ çocuklarda strateji belirlemelerinde, hızlı karar vermelerinde, uzaysal ilişkilerin gözlenmesinde problemler olabilir. Motor becerilerin kazanımı kalıtsal gibi görünmektedir. Erken uygulamalar, pratiklerle daha hızlı ilerleme olsa bile gelişim tamamlanmadan beceri tam anlamı ile kazanılamamaktadır.

Her temel motor becerinin kazanımı bir seri gelişim aşaması ile karakterize edilir. Herhangi bir aşamadaki ilerleme sorunu motor becerinin üst düzeyde gerçekleşmesini engelleyecektir. Geçiş becerileri değişik kombinasyonla ve aşamalarla yapılan motor becerilerdir. Erken orta çocukluk döneminde, çocukların görsel kabiliyetleri erişkinler kadar olsa da hareketin yönünü belirlemede zorlukları vardır. Zamanla denge daha otomatik, reaksiyon zamanı daha hızlı hale gelecektir (Güney, 2008: 16).

d) Ergenlik Dönemi (12-18 Yaş)

Hollingshead, ergenliği, “ bireyin, içinde bulunduğu toplumun onu artık bir çocuk gibi görmeyi bıraktığı, fakat ona henüz yetişkin statüsünü, rolünü ve işlevini tümüyle vermediği yaşam dönemi” olarak nitelendirmektedir (Yavuzer, 2006: 111).

40

Ergenlik döneminin, ülkelerin coğrafi ve kültürel yapılarına göre farklılıklar gösterse de, genel olarak 11-12 yaşlarında başlayıp 18-20 yaşlarında sona erdiği kabul edilir (Çoşar, 2005: 282).

Ergenlik dönemi en temelde çocukluktan yetişkin hayatına geçiş, değişim dönemi olarak tanımlanabilir. İnsan hayatı geçişlerden oluşur. Ergenlik dönemi de birçok değişimin gerçekleştiği bir süreçtir. İnsan hayatındaki en hızlı büyüme ve gelişim dönemleri doğum öncesi dönem, doğumdan sonraki ilk yıllar ve ergenlik dönemidir. Bir anda hızlanan ve oransız olarak ortaya çıkan büyümeye ergenin uyum sağlaması zor olabilir.

Fiziksel değişimler ergenliğin en belirgin özelliğidir ama ergenlik döneminde sadece hormonlar değil, duygular ve düşünceler de değişim halindedir. Bir ergen için vücudundaki değişimleri anlamak ve bu değişmelere uyum sağlamak zaten yeterince zorken buna bir de kimlik gelişimi ile ilgili kaygıları eklenir. Bu dönemde anne-baba güvencesi altında geçen çocukluk dönemi sona ermektedir. (Güney, 2008, 16-17). Ergenlik çağının başlaması ile çocuk aile içindeki değerleri, davranış kalıplarını, yaşam biçimini sorgulamaya başlar. Bu dönem çocuğun aile içinde en azından bir özerklik kazanma, kendini kendi değerleriyle kabul ettirmeye çalışma ve aileye karşı mesafeli durma dönemidir (Çoşar, 2005: 283).

Böylelikle ana baba etkisinden kurtulmaya çalışır. Arkadaşları ile birlikte olmak ister. Bu süreç içerisinde evde anne ve babasından anlayış göremeyen, onlarla çatışma içinde olan genç, evde bulamadığı güveni, arkadaş çevresinde arar. Onlara daha çok bağlanır ve benimser. Onlardan ayrı olmamak için, kendisine aykırı gelen düşünce tutum, davranış ve eylemleri bile benimser. Toplumda kendine bir yer ve rol arayan genç özerklik ve sorumluluğunun sınırlarını çizemezse diğer koşulların da bir araya gelmesiyle tam bir boyun eğerek içinde bulunduğu çevrenin diğer kişilerine benzeyebilir. Onların uzantısı olur. Suç oranının yüksek olduğu bir çevre ortamında, buna birde ailenin bu süreçteki yetersizliği eklenirse gencin suç kabul edilen davranışlara sapması çok daha kolay hale gelebilir.

41

Çünkü, genç, çevresine, ilişkilerine göre her tür normu suç gibi sapan davranışlarda dahil değer yargıları ve normları içselleştirecek ya da reddedecek ve buna uygun davranışlara girmeye, roller üstlenmeye açık olacaktır (Gökpınar, 2007: 213).

Bu dönemde ergenlerin ana uğraşlarından biri de kimlik edinmek ve “Ben kimim?” sorusuna yanıt bulmaktır. Aileden yavaş yavaş kopuş aynı zamanda gencin, birey olarak kendi adıyla, kendi değer yargıları ve kendi rolleriyle ortaya çıkış çabasıdır. Ergen bu dönemde farklı durumlara uygun davranış biçimleri geliştirmeye, çeşitli sorunları çözmeye uygun yetiler kazanmaya, toplumda üstleneceği rolleri (mesleki, cinsel, politik vs.) edinmeye ve toplumsal değerleri ve normları içselleştirmeye başlamaktadır (Çoşar, 2005: 283).