• Sonuç bulunamadı

ÇALIŞMANIN AMACI, ÖNEMİ, YÖNTEMİ, KAPSAMI VE SINIRLILIKLARI SINIRLILIKLARI

0.1.1. Çalışmanın Amacı ve Önemi

Bu çalışmada temel amaç, Eski Uygur Türkçesinde yer alan kelimeleri kaynakçada belirtilen dönemin temel eserlerinden hareketle ortaya koymaktır. Bu işlem gerçekleştirilirken çalışmaya dâhil edilmiş kelimeler muhtevası bakımından ilgili başlık altında tasnif edilmiştir. Böylelikle dönemin söz varlığı üzerine çalışma yapmak isteyen araştırmacılar çalışmalarına yön veren konu başlığına göre sözcükleri toplu hâlde bulabileceklerdir. Bununla birlikte ulaşabilecekleri bu sözcüklerin kaynak bilgisine de erişebileceklerdir.

0.1.2. Çalışmanın Yöntemi, Kapsamı ve Sınırlılıkları

Araştırma dâhilinde elde edilen kelimelere kaynakçada belirtilen eserlerin dizinleri ile içerikleri taranarak ve dönemin sözlüklerinden olan Ahmet Caferoğlu’nun hazırlamış olduğu Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü vasıtasıyla ulaşılmıştır. Bu kapsamda Eski Uygur Türkçesine ait sözcükler söz konusu eserlerden hareketle incelenmiş, anlamlarına ve türlerine göre tasnif edilmiştir. Kelimelerin hemen yanında, alındıkları kaynaklara yer verilmekle birlikte bu kaynakların içeriğine ve sağladığı imkana göre sözcüklerin yer aldığı cümleler de transkripsiyon alfabesine uyularak çalışmaya dâhil edilmiştir.

2 I. BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. UYGURLAR

Uygurlar müstakil bir devlet kurmadan önce çeşitli kavimler ile iç içe varlıklarını sürdürmüşlerdir. Çin kaynaklarına göre MS 5. yüzyılda Orkun ile Volga nehirleri arasındaki bölgede varlığını sürdürmüş Kao-çe isimli bir kavim vardı. Bu kaynaklar diğer kuzey Türk kavimlerinin Kao-çe’lere, Tie-le adını verdiklerinden bahseder.

Tie-le ismi, Ahmet Bican Ercilasun’un anlatımına göre Köktürk bengü taşlarında geçen Tölis ile eş değerdir (Ercilasun, 2004: 213). Uygurlar da Tölislerin içerisinde barınan etnik gruplardandı. Sonraki zamanlarda Köktürkler bünyesinde de yer alan, dokuz boyun birleşiminden oluştuğu için “Dokuz Oğuz” unvanıyla da anılan Uygurlar, kağanlığın güçlü ve hâkim dönemlerinde itaatkâr bir yapı sergilerken karışıklığın baş gösterdiği, Köktürklerin sıkıntılı dönemlerinde isyankâr bir hâle bürünmüşlerdir. Bu isyankâr yapı dolayısıyla Köktürklere karşı bir tutum sergileyen Basmıl ve Karluklarla iş birliği içerisine giren Uygurlar, 742 yılında isyan etmiş ve bu isyan sonucunda Köktürk hükümdarı Kutlug’u öldürmüşlerdir. Bu hadise sonucunda Basmılların lideri kağan olmuş; Karluklara batı, Uygurlara ise doğu yabguluğu verilerek bu topraklardaki Karluk ve Uygur hakimiyeti Çin tarafından tanınmıştır. Şine Usu yazıtından anlaşıldığı üzere ilerleyen yıllarda Karluklar ile Uygurların arası açılmış ve önce Basmıllar sonra da Karluklar Uygurlar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu yaşananları takiben Uygurlar 745 yılında “Orhun Uygur Kağanlığı” olarak da anılan müstakil bir devlet kurmayı başarmışlardır.

1.1.1. Orhun Uygur Kağanlığı

Önce Köktürklere sonra da Basmıl ve Karluklara son vererek Orhun bölgesinde kağanlıklarını kuran Uygurlar, devletin kurucusu olarak kabul edilen Kutlug Bilge Köl Kağan döneminde her yana haber salmış ve Orhun Uygur Kağanlığı’nın kurulduğunu ilan etmişlerdir. 747 yılında Kutlug Bilge Köl Kağan’ın halefi olarak hükümdarlığı devralan Bayan Çor Kağan zamanında Uygur Devleti bulunduğu bölgede oldukça etkin bir konuma gelmiştir. Uygurların bu baskın tutumu 751 yılında Talas Savaşı’nda Müslüman Araplara yenilen Çin’in iş içlerine kolaylıkla

3 karışabilmesinden anlayabiliyoruz. Orhun Uygur Kağanlığı’nın en güçlü dönemi üçüncü hükümdarları olan ve 747-759 yılları arasında hüküm sürmüş Bögü Kağan zamanında yaşanmıştır. Çin imparatorluğu, bünyesinde çıkan isyanları bastırmaktan aciz bir hâle gelmiş ve refaha çıkabilmek için Uygurlardan yardım istemiştir. 762 yılında Çin’de çıkan yeni bir isyan sonucunda Çin imparatorunun isteğiyle Bögü Kağan bu isyana müdahale etmiş ve Çanan ile Loyan’ı isyancılardan kurtarmıştır. Bu desteğin karşılığında Bögü ve ordusu Çin şehirlerinden bazılarını yağmalamış ve birçok ticari ayrıcalığa sahip olmuşlardır. Bu gelişmeleri takiben Bögü Kağan yanında dört Mani rahibiyle ülkesine dönmüştür. Bögü bu rahiplerle yaptığı görüşmelerin ardından Manihaizm’i resmen kabul etmiş ve devlet dini olarak tayin etmiştir.

Manihaizm’in benimsenmesi Uygurlar ve genel Türk tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Göçebe, avcı ve savaşçı bir toplum yapısından gelen Uygurlar bu gelişme sonrasında tüm bu özelliklerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Bu durum Mazdeizm (Mecusilik), Hristiyanlık ve Budizm karışımı bir din olan Manihaizm’in et yemeyi, içki içmeyi ve canlıları öldürmeyi yasaklamasından kaynaklanır. Bu inanışın etkisiyle geleneksel yapısında değişimler yaşanan Uygurlar şehirciliğe önem vermiş, mimari yapılarda oldukça ilerlemiş ve kalıcı eserler inşa etmişlerdir. Buna karşılık olarak savaşçılık özelliklerini yitiren Uygurların akıncılık geleneği oldukça zayıflamıştır.

Bölgedeki baskınlığı 820 yılına kadar devam eden Uygurlar, bu tarihten itibaren gerek Çin entrikaları ile boy liderlerinin arası açılarak gerekse ülke genelinde yaşanan kıtlıklar sebebiyle güçsüz düşmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuzluklar sonrasında 840 yılında Orhun Uygur Devleti’ne Kırgızlar tarafından son verilmiştir.

1.1.2. Kansu Uygur Devleti

Kırgızların, Orhun Uygur Kağanlığı’nda yaşatmış olduğu katliamdan sağ kurtulanlar güneye ve güneybatıya göçtü. Güneye göçenler Kansu’ya yerleşmiş ve burada Kansu Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Günümüzde Çin’in kuzeybatı bölgesinde, Doğu Türkistan’da yaşayan Sarı Uygurlar Kansu Uygurlarındandır. 905 yılına kadar Çin’e bağlı Tun-huang ordusunda görev alan Kansu Uygurları, bu ordunun Çin’e isyan

4 edip bağımsız bir devlet kurması ve kendilerine baskı uygulaması sebebiyle onlara baş kaldırarak Tun-huang’ı 911 yılında ele geçirmiş ve bu devlete son vermişlerdir.

Bu hadise Hoço Uygurlarının bağımsızlığına sebep olması açısından son derece önemlidir. Çin hanedanlığı ile olumlu ilişkiler kurmasına rağmen Kansu Uygurları 940 yılında Kitanların, 1028 yılında ise Tangutların idaresi altına girmiştir. 1036 yılında Kansu Uygurlarının tüm toprakları Tangutlar tarafından ele geçirilince Tun-huang (Bin Buda) mağaralarındaki bodhisattvalar (Burkan adayları) ellerindeki kitapları mağarada ördükleri bir duvar arkasına saklayıp kaçtılar. Bu kitaplar Avrupalı ve Asyalı Türkologlar tarafından 20. yüzyılda bulunacaktır. 1226 yılında Cengiz Han döneminde Moğol hakimiyetine giren Kansu Uygurları müstakil bir devlet olarak varlıklarını kaybetmiş ve Budizm inancı etkisinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

1.1.3. Hoço Uygur Devleti

840 yılında Kırgızların gerçekleştirdiği katliamdan kurtulup güneybatıya göçen Uygurların bir kısmı Tibetlilere tâbi oldu. Asıl grup ise Doğu Türkistan’ın tarım havzası bölgesine yönelerek Hoço Uygur Devleti’ni kurdu. Hoço Uygur Devleti’nin varlığı Çin tarafından vakit kaybetmeden tanındı. Hoço Uygurlarının yaşadığı coğrafyada temelde bir Hint-Avrupa kavimleri olan Toharlar ve Soğdaklar tarafından yurt tutulmuştu. Bu durum söz konusu coğrafyanın kadim bir Türk toprağı olduğu gerçeğini değiştirmez ki Kaoçeler (Tölisler) eski zamanlardan beri bu topraklarda yaşıyordu. 911 yılında Kansu Uygurlarının Tun-huangı ele geçirmesi neticesinde Hoço Uygurları da tam anlamıyla bağımsız oldu ve bu durum Çin tarafından Tibetlilere denge politikası oluşturmak açısından hemen tanındı. Hoço Uygurlarında 14. yüzyıl sonlarına kadar Budizm inancı varlığını korusa da Müslümanlık yine bu yüzyılda Uygurlar arasında yayılmaya başlamış ve 15. yüzyılda Hoço Uygurlarının hâkim dinî inanışı İslamiyet olmuştur. Buna karşılık Kansu Uygurlarında Budizm varlığını devam ettirmiştir. Hoço Uygur Devleti askerî anlamda güçlü bir tutum sergileyemediği için 1120’de Kara Hıtayların, 1209’da Moğolların, 1260’ta ise Çağatay Hanlığı’nın idaresi altına girmiş ve 1368 yılında Çinliler tarafından yıkılmıştır.

5 1.2. ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ

Eski Uygur Türkçesi, Eski Türkçe Dönemi’nde metinler ile takip edilebilen ilk evre niteliğindeki Köktürkçeden sonraki evreyi temsil eder. Bununla birlikte Uygurların bırakmış olduğu tüm eserleri Eski Uygur Türkçesine dâhil etmek doğru değildir.

Bunun sebebi Uygurların Orhon bölgesinde Türk Runik harfleriyle oluşturduğu metinler Eski Uygur Türkçesinin değil Köktürkçenin kapsamındadır. Bu bağlamda Köktürkçe (Orhon Türkçesi) ile Eski Uygur Türkçesi arasındaki farklılıkları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

1. Coğrafi Kıyaslama: Köktürkçe metinler günümüz dünyasında Moğolistan’da yer alan Orhon bölgesinde Ötüken dolaylarında varlık bulmuşken Eski Uygur Türkçesi metinleri çoğunlukla Doğu Türkistan’daki Tarım havzasında ortaya çıkmıştır.

2. Dinî İnanış Kıyaslaması: Orhun Türkçesinin temeli Gök Tanrı inanışına

Benzer Belgeler