• Sonuç bulunamadı

“YÖK’ün çalışmaları umut verici”

Yükseköğretim Kurulu son yıllarda engelsiz eğitimi destekleyen çalışmaları hızlandırdı. En

son Mayıs 2018’de Engelsiz Eğitim Çalıştayı düzenlemişti. Engelli bireylerin sorunlarının çözümü için teşvik edici çalışmalar ve projeler yapmış yükseköğretim kurumlarına “Engelsiz Üniversite Ödülleri” veriyor. Bu çalışmaları nasıl değerlendirirsiniz?

Yükseköğretim sistemimizde 7 milyon 600 bin öğrenci var. Yükseköğretim Bilgi Sistemi verile- rine göre bu sayının 39,229’unu engelli öğrenciler oluşturuyor. Yani yükseköğretim sistemindeki öğ- rencilerin %0,5’i engelli grubunda yer alıyor. Bu oranlar engelli öğrencilere yönelik çalışmaların gerekliliğini de ortaya koyuyor. Farkındalığı ar- tırmak, mevcut iyileri çoğaltmak ve teşvik etmeyi “iyilikte yarış” yoluyla yapmak umut verici. Ayrıca 2019’da ilk kez “Engelli Dostu Bireysel Ödüller” de verilecek. Biz de Engelli Öğrenci Birimi adına bu faaliyetlere katılma ve gerekli düzenlemeleri yap- ma konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Anayasa ile güvence altına alınmış temel haklar ortadayken engelli bireyler sokakta, iş yerinde ya da okulda hâlâ onlarca engel ile karşılaşıyor. Topyekûn bir mücadele için öneri- leriniz nelerdir? Sorun çok büyük, cevap ise çok basit aslında. “Ka- bul et ve devam et”. Biz şanslı bir coğrafyadayız. Dinimiz, geleneklerimiz saygı, sevgi ve hoşgörü odaklı. Ötekileştirmek ise yeni adetlerimizden. Oysaki bizim kodlarımızda “Ne olursan ol gel”, “Kusur bakan gözdedir”, “Can’da özür olmaz” gibi nice öğreti mevcut. Hz. Muhammed’in (sav) en- gelli sahabesi Zahir’i kabulü ve ona olan sevgisi, geçmişteki büyüklerimizin engellilerin tedavileri- Down sendromlu gençlerin üniversitemizde açtığı sergiden bir kare

ne yönelik Edirne’de inşa ettiği meşhur şifahane, Fatih Sultan Mehmed’in üstün zekâlı ve yetenekli öğrenciler için kurdurduğu Enderun Mektepleri… Örnekler çoğaltılabilir. Zamanın üstünde hizmet veren bu müesseselerin yeniden canlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Sınır ve altındaki zekâ nasıl özel bir çalışma alanıysa üstün zekâ da aynı şekilde özel çalışmaları gerektiriyor. Bu yüzden önce engelli bireylere yönelik ihtiyaçlar tespit edilmeli, sonrasında o engele yönelik sürdürülebi- lir yaşam boyu eğitim programlarıyla yola devam edilmeli. Alana öğretmen yetiştiren programlarda uygulamalı derslerin arttırılması, yaparak ve ya- şayarak öğrenmenin her seviyede geliştirilmesi, maddi ve manevi teşviklerle alanda çalışanların iş doyumunun yükseltilmesi, iyi örneklerin paylaşıl- ması, engellilerin iş ve istihdam olanaklarının ge- liştirilmesi, ailelerin de eğitimlere katılması sağ- lanmalı, böylece kazanan hep çocuklarımız olmalı.

Çocuklarla çalışan insanların tüm varlıklara karşı daha duyarlı, daha önyargısız olduğuna inanıyorum. Üniversiteden önce siz de çocuk- larla çalıştınız, engelli çocuklarla projeler yap-

tınız. Bu birliktelik sizin bugünkü bakış açınızı etkiledi mi?

Elbette… Çocuklardan hep ilham aldım. Üniver- site yıllarında, zorlandığım zamanlarda gittiğim yerlerden biri en yakın çocuk parkıydı. Bir çocuğun sayısız denemeye rağmen, düşmesine aldırmadan, yılmadan, hedefe kilitlenerek oyuncaklarla müca- dele etmesi en büyük motivasyonlarımdandı. Son- ra engelli bireyleri tanıdım. Sahip oldukları fizik- sel, zihinsel, toplumsal sınırlara rağmen azimleri onlarla yürümemde en büyük etkendi. Ben “in- san için ancak çabası vardır” diye inanlardanım. Toplumsal başarı için fert fert bireysel gelişim ve bireysel hız odaklıyım. Bugün derslerimde verdi- ğim projeler bile hâlâ bunu yansıtıyor. Toplumsal iyileşme ve dönüşüm için farklara ve farklılıklara saygı yanında, ötekileştirmeden, her yaş ve seviye- de verilecek bütünleştirici rehberlik, eğitim ve bi- linçlendirmelerin önemli olduğunu düşünüyorum. Yerel yönetimler, medya, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, okullar üzerlerine düşen bu sorum- luluğun farkında olmalı ve gereğini yapmalı. Biz- ler vakıf insanları olmalıyız. Vakıf kültürünün bir yansıması, tüm canlılara şefkat ve hizmettir… Öğrencilerimizin down sendromlu gençlerin çalıştığı Üsküdar’daki Tebessüm Kahvesi ziyareti

Tasarıma ilgin ne zaman, nasıl başladı?

Aslında kafamda direkt grafik ta- sarım okurum diye bir şey yoktu. Ben sadece bir şeyler üretmekten ve ortaya koymaktan zevk alıyordum. Tasarıma ilgim gerçek anlamda üni- versitede başladı diyebilirim. Bölüm hocamız Dr. Öğr. Üyesi M. Sadık Al- tınok bana bu konuda ilham verdi. Onun sayesinde birçok işin yöntemi- ni öğrendim.

Bir güzel sanatlar öğrencisi için üniversitenin önemi nedir? Nasıl bir öğrenim süreci geçirdin?

Üniversiteden alınan eğitim çok önemli ama daha da önemlisi insa- nın kendine bir şeyler katması. Eğer bir güzel sanatlar öğrencisiyseniz iş sadece üniversitedeki eğitimle kal- mıyor. Gezip görmeniz, sanatla iç içe olmanız, bol okuyup öğrenmeniz gerekiyor. Bunun sonunda zaten bir vizyon geliştirmiş oluyorsunuz. Ho-

calarımla iyi ilişkiler kurduğum bir öğrenim süreci geçirdim. Hepsinin bende emeği çoktur. Özellikle Sadık Hocadan çok şey öğrendim.

Henüz yeni mezunsun. Hemen profesyonel hayata atıldın mı? Neler yapıyorsun şu aralar?

Birkaç ay önce bir reklam ajansında staj yaptım. Oradan ayrılınca biraz kendime vakit ayırdım. Şu aralar bazı tasarım yarışmalarına hazırla- nıyorum.

Gelelim BASE’ye… Güzel sanat- lar fakültelerinden yeni mezun olmuş genç sanatçıların ortak bir çatı altında çalışmalarını sergi- lemelerine olanak sağlayan bir platform… Gerisini senden din- leyelim.

BASE’yi, dönemin yeni mezunla- rı için oluşturulmuş genç sanatçı platformu olarak adlandırabilirim. Bu yıl ikinci kez düzenlendi. Derya HAZIRLAYAN: KÜBRA ERTEN

Güzel Sanatlar Mezunu

Benzer Belgeler