• Sonuç bulunamadı

Kırcaali Pedagoji Okulu’ndan mezun olan Erendoruk ve eşi Hayriye Hanım, Yunusköy’de çalışmaya başlarlar. Genç şair, ülke genelinde ilân edilen şiir ve hikâye yarışmalarına katılır. Hiçbirinden ödül alamasa da şiir yazma tutkusundan vazgeçmez. Bir defa “İshak Hakkı” takma adıyla bir yarışmaya katılır ve o yarışmada dereceye girer. O yıllarda yazdığı şiirler ve hikâyeler Rodop Mücadelesi, Yeni Işık,

Halk Gençliği, Filiz, Yeni Hayat dergilerinde ve il gazetelerinin Türkçe sayfalarında

yayımlanır.

“Şiire merakım, küçük yaşta, rahmetli annemden dinlediğim halk türkülerine dayanır. Nur içinde yatsın, annem çok türkü biliyordu. Uzun kış gecelerinde tütün pastallarken kısık bir sesle türkü söylüyor, biz ablam, ağabeyim ben dinliyorduk. Beni türkülerin makamı olduğu kadar, son kelimelerin birbirine uygunluğu(yani kafiyeleri) kulağıma hoş geliyordu. Bu yüzden bazı türküleri anneme tekrar tekrar söyletiyordum.”63

Annesinden dinlediği türkülerle şiire merak salan şair, okula başladığında Türkçe kitaplardaki şiirlerde halk türkülerine olan benzerliği görür ve şiir okumaya olan hevesi gittikçe artar. Daha sonraki yıllarda şiir denemeleri yapmaya başlar. Şiir yazmaya başladığında etkilendiği şairleri şöyle sıralar:

“Hangi şairlerden etkilendiğime gelince, bir tek isim söylemem doğru olmaz, çünkü her şairden bir şeyler öğrendim, bir şeyler aldım. Cumhuriyet devrinin bütün şairlerine saygım tamdır. Ancak F.Nafiz Çamlıbel, Orhan S.Orhon, N.Fazıl Kısakürek, A.Nihat Asya, Y.Kemal Beyatlı, Y.Nabi Nayır, N.Yıldırım Gençosmanoğlu gibi hece vezniyle yazanlara sevgimin üstünlüğünü belirtmek isterim.”64

Bulgaristan Komünist Partisi, 1944’te iktidara geldiğinde başlattığı “kooperatifleşme hareketi” ne karşı gelecek tepkileri azaltmak için 1950li yıllarda Türkiye’ye göç edilmesine izin verir. Ancak yönetim, göç etmek isteyen büyük bir çoğunlukla karşılaşınca devletin siyasî duruşunu korumak için göçleri durdurur. Erendoruk da öğretmenliğe yeni başladığı bu dönemde (1956) Türkiye’ye göç etmek için Türk elçiliğine dilekçe gönderir. Ancak gönderdiği dilekçenin ele geçmesi sonucunda Bulgaristan yönetimi tarafından, kendi deyimiyle “kimliğine kara bir nokta” konur.

1958 yılında Sofya’da askerliğe başlayan yazar, babası ve ağabeyi gibi askerliğini “emek eri” olarak yapar. Askerler, tüfekli ya da kürekli olarak görev alır. Tüfekli; sıra askeri, yani Bulgar Silâhlı Kuvvetleri’nde asker, kürekli ise “trudovak”

63 Mehmet Türker, Kalem Kılıçlaşınca, Ufukötesi Yayınları, İstanbul 2004, s.25. 64 Mehmet Türker, age., s.27.

yani “emek eri” dir. Bulgaristan Türk erkekleri tüfekli askerlikte görevlendirilmez, hepsi “emek eri” olarak askerlik görevini yapar. Erendoruk, “emek eri” nin askerlikteki görevlerini şöyle açıklar:

“Emek eri sabah beşte ayaktadır. Mevsim ne olursa olsun, havanın nasıl olduğu da önemsiz, yarı çıplak sabah jimnastiğine çıkar. Oradan yıkanmaya ve giyinmeye, yatak düzeltmeye koşar. Bu, hem sabah yoklaması, hem iş taksimidir. Çalıştırıldığı yerler, Bulgaristan’ın en ağır, en pis işleridir: Kanal kazmaktır, inşaattır, beton dökmektir.

Emek eri bunun dışında komutanın çizmelerini boyar, evini temizler, her işini bitirir. Günlük işi sabah gösterilir, akşamsı bitirememişse, gece çalıştırılır. Gösterilen işi tamamlamamak, askerî emre tâbi olmamak gibi algılanıp mahkûm edilebilir. Akşam işten dönünce, ertesi günü için yemeklik patates, soğan soyar, biber, domates doğrar, bulaşık yıkar, su taşır… Yorgun argın uyuyanları korumak için dışarıda ve içerde nöbet verir.”

(Bir Başkadır Bizim Eller, s.216-217)

Erendoruk, askerden terhis olduktan sonra öğretmenlik mesleğine ve yazmaya devam eder. 1965 yılında Yaralı Güvercin ve 1967 yılında Bırak Kocamı adlı hikâye kitapları yayımlanır ve böylece yazar, Bulgaristan Türk edebiyatçıları arasındaki yerini alır. Bırak Kocamı kitabı dört bin adet basılır ve kısa zamanda tükenir. Özgün hikâyeler barındıran Yaralı Güvercin ise Bulgaristan’daki Türk okuyucularının takdirini kazanır.

Erendoruk, 1973 yılında Kırcaali’de Nov Jivot gazetesinin Türkçe bölümünde işe başlar; ancak parti politikasını destekler nitelikte işler yapmadığı için Komünist Parti yetkilileri tarafından işine son verilir.

Bu sırada Bulgaristan yönetiminin Türk halkı üzerindeki baskısı iyiden iyiye kendini hissettirir. Yazar, uygulanmaya başlayan politikalara karşı koyması gerektiğinin farkındadır. Öğrenci ve öğretmen arkadaşları ile birlikte Türklerin haklarını korumaya yönelik gizli bir örgüt kurmayı planlarlar; ancak bu planı

uygulamaya koyamazlar. Halk arasında herhangi bir faaliyet yürütmek imkânsızdır; çünkü her üç kişiden biri DS’nin65 adamıdır. Nitekim öğretmen arkadaşları “Sıçan”

lakaplı Ali Mehmet’in DS’nin adamı olduğunu öğrenirler ve örgüt kurma fikrinden tamamen vazgeçerler. Böylece Erendoruk, mücadelesini tek başına yürütme kararı alır. Kalemiyle savaşır ve sürekli yazar. Şiirle bu savaşın sürmeyeceğini anlayan şair, eritilmekte olduklarını anlatan öykü ve romanlar yazma kararı alır.

Yetmişli yıllardan itibaren roman yazmaya başlayan yazar, ilk olarak Garip

Milyon’u ardından 1975’te onun ikincisi Uçurum’u kaleme alır. Romanlardan sonra Bebek adlı bir piyes yazar. Piyesi 1979’da Buruk Acı romanı takip eder. Aralıklarla

yirmi civarında öyküsünü Fısıltı ve Haykırış adı altında toplar.

1978/79 yıllarında Gazi köyünde öğretmenliğe devam eden yazarın, bu yılların sonuna kadar elinde dört roman, bir piyes, bir öykü kitabı ve yüzlerce şiiri vardır. Bu eserleri daktilo ile iki adet yazıp, birer tanelerini Koşukavak’taki evinin bodrumuna gömer, diğerlerini ise güvenilir sandığı edebiyatseverlere okunmaları için gizlice verir. Yazarın, bu eserlerini okunması için vermesinin amacı; eritilmekte olduklarını fark ettirmek, okuyanları bilinçlendirmek ve direnmeye hazırlamaktır.

Benzer Belgeler