• Sonuç bulunamadı

Osmanlı‟nın yıkılmasından sonra kurulan ve bir modernleĢme/batılılaĢma projesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik değiĢiminin geçirdiği evreler süreci paralelinde bir Türk müziği bestecisi olan

Saadettin Kaynak‟ın incelendiği ve O‟nun kiĢisel, sosyal ve müzikal kimliğinin

taranması ve müzikal analiz tezin yöntemlerini oluĢturmuĢ, bu yöntemlerin iĢlenmesi ve uygulanmasında ise Frankfurt Okulu EleĢtirel Teori‟si bağlamında kavramsal çerçevesi Adorno‟nun “kültür endüstrisi” ve “kitle kültürü” kavramlarından ve kültür eleĢtirisine ve popüler kültüre iliĢkin kuramsal yaklaĢımlardan yararlanılmıĢtır.

Popülerleşme, kendi içinde bir süreci ifade etmektedir. Bu süreç, toplumsal

değiĢmenin dıĢında olmayıp onun içinde, fakat onun bir biçimi olarak görülebilmektedir. Tüm toplumsal değiĢme biçimlerinin birer popülerleĢme olarak değerlendirilmesi mümkün olmamakla birlikte, her popülerleĢme sürecinin de bir toplumsal değiĢme olmadığı bilinmektedir.

PopülerleĢme, sanattan siyasete, ekonomiden edebiyata, giyim kuĢamdan davranıĢ biçimlerine, gündelik yaĢamdan dile kadar birçok alanda kendisini gösterebilir. PopülerleĢme süreciyle yaratılan tüm kültürel öğeler, toplumun genel beğeni düzeyiyle yakından ilgilidir. Toplumda azınlığı oluĢturan elitlerin, toplumu belirli bir kültürel çizgide ilerletmek isteyenlerin yapmaya çalıĢtığı kültürel değiĢimler, kitlelerin beğeni düzeyleriyle çeliĢtiği her durumda, kitlelerin beğenisine uygun bir takım öğeler, ürünler, davranıĢ biçimleri vs. ortaya çıkabilir. Dünyadaki örneklere bakıldığında ortaya çıkan birçok sanat, müzik, siyaset hatta dinsel akımın hakim kültürel anlayıĢa karĢı geliĢtiği görülebilmektedir. Toplumların tarihsel geliĢme dönemleri incelendiğinde, çoğu zaman toplumsal değiĢmenin yönünün kitlelerin beğenisinin istenilen yöne kanalize edilmesi veya istismar edilmesiyle belirlendiği görülebilmektedir. Örneğin, feodal dönem Avrupa‟sında kitlelerin dine olan aĢırı ilgilerinin altında doğayı, yaĢamı ve ahlakı, dinsel bilgileri referans alarak açıklamaları ve yorumlarının etkisi büyüktür. Feodal düzenin belirleyici popüler unsurları, din ve dine ait olan uygulamalar/kurallar ile din adamlarıdır.

Yine bu dönemde popüler olan düĢünce biçimi skolastik düşünce biçimidir. Skolastik düĢünce, hakim olduğu Ortaçağ‟da kültürü ve sanatı yakından etkilemiĢtir. Kilise, her Ģeyin merkezi olduğu için filozof ve sanatçının yetiĢtiği mekan da aynı yer olmuĢtur (Finkelstein, 1996: 18-19). Skolastik düĢünce ile yoğrulan Ortaçağ insanı, sanatçının eserlerinde ve resimlerinde bu düĢüncenin izlerini görmek istemiĢtir. Sanatçının eserlerinde bu düĢüncenin yanında feodal düzen, sonraları kent soylu orta sınıf, lonca sistemi, teknoloji gibi nedenlerle de etkili olmuĢlardır (Akyürek, 1994: 46-50). Buna benzer durumlar hem Avrupa toplumlarında, hem de diğer toplumlarda

sürekli olagelmiĢtir. Popülerlik kazanan bir düĢünce ekolü ya da sanat akımı, toplumsal değiĢmenin de yönünü belirleyebilmiĢtir.

“Ortaçağ kültürünün olgunlaĢma süreci olarak alınabilecek altıncı yüzyıl- onbirinci yüzyıl arasındaki dönemin kültür yapısını, kendi kendine yeterli ve kapalı bir ekonomisi olan, birbirinden yalıtılmıĢ, derebeylerinin yönetimindeki köy birimlerinin kültürü belirlemiĢtir” (Akyürek, 1994: 26). Böylesi bir toplumsal yapıda dinin ve

dinsel olanın popülerlik kazanması da oldukça doğal karĢılanmalıdır. Bir yüksek

kültür algısı ve dayatması olarak ticaret ve ticaretle uğraĢanlar, çok zengin olsalar bile toplum içinde aĢağı statüde olmuĢlardır. Oysa geniĢ halk kesimleri içinde tüccarlar giderek popülerlik kazanmaya baĢlamıĢlardır. Onbirinci yüzyıldan sonra kentlerin yavaĢ yavaĢ ortaya çıkmaya baĢlaması ve tarıma dayalı ekonominin çehresinin değiĢmesi Avrupa‟nın karanlık çağlarının kaderini etkilemiĢtir. “Kentlerin doğuĢu, Batı Avrupa‟nın tarihinde yeni bir dönemin baĢlangıcını belirlemiĢtir. O zamana kadar toplum yalnızca iki etkin düzen tanımıĢtır: rahipler sınıfı ve soylular.

Orta sınıf onların yanında yerini alarak toplumsal düzeni tamamlamıĢtır” (Pirene,

1982: 151).

Kentlerin oluĢup büyümesi ticari büyümeyi de beraberinde getirmiĢtir (Sander, 1994: 56). Ortaçağın sonlarına doğru, “ticaret, tutsak edilmiĢ parayı serbest bırakarak ona yeniden gerçek iĢlevini kazandırmıĢtır. Para bir kez daha değiĢim aracı ve değer ölçüsü olmuĢ, kasabalar da ticaret merkezi olduklarından zorunlu olarak buralara akmıĢtır” (Pirene, 1982: 156). Ġktisadi güçler önü alınamaz bir Ģekilde yayılmıĢ ve feodal düzeni yıkmıĢlardır. Köylüler özgürleĢmiĢlerdir ve toprak alınıp-satılabilir bir meta haline gelmiĢtir (Huberman, 1982: 59).

16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl baĢlarında aklın felsefede, sanatta ve bilimsel düĢüncede etkin olmaya baĢlaması ile din kitleler üzerindeki etkisini azaltmaya, baskısını ise arttırmaya baĢlamıĢtır. Egemen olanlar, iktidarların devamı için kilise ile daha fazla yakınlaĢtıkça ve dinsel dogmaları topluma dayattıkça, yüksek kültürün dıĢladığı akıl, kitlelerin gözünde popülerleşmeye başlamıştır. ĠĢte Batı toplumunun bugünkü temellerini atan ve etkisi tüm dünyaya yayılan geri dönülmez değiĢimin ateĢleyicisi Aydınlamanın temelleri de böylece atılmıĢtır.

Kitlelerin beğendiği, Ģekillendirdiği sanat olarak tanımlanan popüler-pop‟un çıkıĢı ve “popüler düĢüncenin” oluĢup müzikte de kendine özgü bir model oluĢturmaya

baĢladığı dönem, onsekizinci yüzyılın sonunda gerçekleĢen Fransız Devrimi öncesindeki Aydınlanma Dönemidir. 18. yüzyılın baĢında Fransa‟da “philosophie

populaire” (Diderot) yani halk felsefesi akımı kurulmuĢtur. 19. yüzyıl baĢında

“Estetik duygusu olan dinleyiciler” baĢlıklı bir yazıda belirtildiği gibi müzik alanında“herkesin anlayabileceği ve kulağa hoş gelen” bir müzik anlayıĢının geliĢtirilmekte olduğu belirtilmiĢtir (Wicke, 2006: 7, 8).

Müzik daha önceleri günlük yaĢamın bir parçası olduğundan, tüm halk sınıfları tarafından çok doğal bir olgu olarak karĢılanırken, onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru burjuva sınıfının yukarılara tırmanıĢı ile “popüler” sıfatıyla adlandırılmaya baĢlanmıĢtır.

Henüz ortaya çıkmıĢ, kendisini toplumun üstünde yer alan bir sınıf olarak kabul ettirme derdindeki burjuva sınıfının kültür, sanat ve müzik anlayıĢı sonraları halkın genel beğeni düzeyinin çok üstüne çıkmıĢtır. Burada da görüldüğü gibi

popülerleşmeye başlayan herhangi bir beğeni unsuru belirli bir zaman sonra, kitlelerin beğeni düzeyini aşarak yüksek kültürün gerektirdiği beğeni düzeyinin bir unsuru haline gelebilmektedir.

“Burjuva devlet kapsamına giren ve ulus fikri üzerine temellendirilen modern toplum içerisinde “popüler” olgusu, kamuda tartıĢılan bir sorun olduğu gibi, aynı zamanda

“herkes için kültür” biçimiyle giderek bağımsızlığını kazanan ve çok çabuk ticari

organizasyonu yapabilen kültürel bir uygulama alanıdır. Ortaçağın hiyerarĢik yapılı toplumlarında birbirinden tümüyle kopuk yaĢayan sınıfların, burjuvaların, köylülerin ve soyluların yaĢam biçimleri ve gelenek-görenekleri, ulus devletin çatısı altında doğrudan doğruya birbirleriyle iliĢki içinde bulunmaktadır. Burjuvazinin hayata geçirdiği, sermayeye dayalı yeni toplum biçiminde eskinin ve yeninin birleĢmesinden bir kültür amalgamı oluĢmakta ve oluĢum kendi geliĢim yollarını kendi açmaktadır. Böylece popüler müziğin doğuşu baĢlamıĢ bulunmaktadır” (Wicke, 2006: 8).

Kültürel etkinlikler ticaretteki patlamaya paralel olarak geliĢmiĢ ve ondokuzuncu yüzyılda ekonomik etkinliklerle aynı özelliklere sahip olacak seviyeye gelmiĢtir. Bu sayede de popüler kültür, kitle kültürü gibi kavramlar ortaya çıkmıĢtır. Kültür etkinlikleri üretici-tüketici diye ikiye ayrıldıktan sonra bir diğer kırılma noktası seçkinler ve geniĢ yığınlara yönelik kültürlerin ortaya çıkmalarıyla yaĢanmıĢtır. Tüm toplum üyelerinin katıldıkları bir toplumsal üretim olmaktan çıkarak yeni bir yapıya

kavuĢan kültürün teknolojik olanaklarla iletildiği bir döneme girilmiĢtir. Kültürel üretimde meydana gelen değiĢimlerden biri yüzyıllardır bilinen kültürel üretim

biçimlerinin geniş tüketici kitlelerine ulaştırılabilmesidir: Yazılı metinlerin baskı

tekniği ile çoğaltılması gibi. Bir diğeri de yeni kültürel üretim biçimlerinin ortaya

çıkmasıdır: Fonograf, gramofon, radyo, sinema, televizyon vs. gibi ki yeni üretim

biçimlerine uygun, yeni diller oluĢturulmuĢtur. Ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllarla birlikte kültür, değiĢen iletiĢim kavramına paralel olarak yeni tekniklerle üretilmeye ve dağıtılmaya, dolayısıyla “kitle kültürü” kavramı olarak değerlendirilmeye baĢlanmıĢtır (Özkök, 1985: 104-107).

Kendilerine ve çevrelerine yabancılaĢan insanlar, kendilerine sunulan homojen bir kültürü kabullenmiĢlerdir. Düzenin içinde yaĢayan ama düzenden Ģikayetçi de olan kitleler, popüler kültür ürünleriyle edilgin kalabalıklara dönüĢmüĢlerdir. “Popüler

kültür, gündelik yaşamın kültürüdür. Dar anlamıyla, emeğin gündelik olarak yeniden üretilmesinin bir girdisi olarak eğlenceyi içerir. Geniş anlamıyla, belirli bir yaşam tarzının ideolojik olarak yeniden üretilmesinin ön koşullarını sağlar” (Oktay, 1994:

20).

“Popüler”, baĢlangıçta Latince “popularis”ten türeyerek “halka ait” anlamına gelen, hukuki ve siyasal bir terimdir. 16. yüzyılda, örneğin popüler hükümet terimi, halk tarafından kurulan ve yürütülen bir siyasal sistem anlamına gelmektedir. Ama aynı zamanda, aşağı (low) ya da değersiz (base) anlamı da vardır. Sonradan hakim olan

“yaygınca tercih edilen ya da çok beğenilen”i ifade eden modern anlamların içinde

ise, “beğenilmek için hesaplı bir çaba göstermek” ifade edilmektedir. Popülerin tanımında bir perspektif değiĢikliği olmuĢ ve halkın üzerinde bir güç kurmak isteyenler açısından değil, “halk açısından olumlu bir kavram” olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bugün hakim olarak kullanılan diğer biçimde ise, popüler terimine tüm anlamlar örtüĢmektedir (Özbek, 2000: 82). Oxford sözlüğüne göre popüler kelimesi ilk defa 1573 tarihinde kullanılmıĢtır. O dönemlerde “anlam, tad ya da sıradan

insanlar vasıtasıyla” anlamlarına gelen popüler kelimesi müzikte ilk defa 19.

yüzyılda kolay anlaĢılan ve kolay yazılan müzikler için kullanılmıĢtır ve klasik müzik dıĢında kalan her türlü müzik bu baĢlık altında toplanmıĢtır. Yukarıdaki tanımlarda da görüldüğü gibi pop kelimesi, popülerden kısaltılmıĢ bir kelime olduğu için çoğu zaman bu iki terimin aynı anlamı karĢıladığı yanılgısına düĢülmektedir. Örneğin, pop dendiğinde ilk akla gelen pop müzik olmaktadır. Halbuki pop müzik

terimi daha ticari bir amaç güden ve çoğunlukla gençleri hedefleyen müzikler dizisi için kullanılırken, popüler müzik teriminin sınırları daha geniĢ ve belirsizdir. Pop müzik, popüler müzik teriminden kısaltılarak 1950‟li yıllardan baĢlayarak gençleri hedefleyen müzikler dizisini anlatmak için kullanılmıĢtır (Solmaz, 1999: 89).

Popüler günümüzde kullanıldığı biçimiyle Stuard Hall tarafından, ticari ve

betimleyici olmak üzere iki Ģekilde tanımlanmıĢtır. Daha yaygın olarak kullanılan ve

ticari olarak adlandırılan popüler tanımı “yaygın olarak beğenilen, tüketilen” anlamına gelirken, betimleyici olarak adlandırılan ve kaynağı onsekizinci yüzyılda Herder‟e götürülen antropolojik tanımına yakın ve “halka ait” anlamına gelmektedir (Özbek, 2000: 81).

Kültürün modern toplumlarda yüksek-alçak kültür ya da sanat-popüler kültür ayrımları popülerin ticari tanımına yaslanmaktadır. Herbert Gans‟da da ortaya çıkan toplumları yaĢayıĢ tarzları, zevkleri doğrultusunda farklı popüler ve yüksek kültürler sergilemeleri dolayısıyla aralarında ahlaki ve estetik karĢılaĢtırmalar yapılabilmesi görüĢüne dayalı “görelilik”le açıklanabilir. “Ġngilizce tanımı ve dilbilimsel kaynağı geç ortaçağdaki „halka ait‟ anlamından evrilen popüler kavramı, sivil toplumun ortaya çıkmasıyla yakından iliĢkili olarak bugün hakim olarak kullanımı olan “insanların çoğu tarafından sevilen ve tercih edilen” anlamına doğru bir evrim geçirmiĢtir. Burjuva demokrasilerinin yükseliĢiyle ve bugün siyasal olarak seçim süreçlerinde ifadesini bulan “popüler egemenliğe” dayalı bir meĢruluk talebiyle birlikte belirli bir “popüler” fikri, televizyon dahil olmak üzere, hakim program ve eylemlerin onaylanmasının bir damgası olarak, gerçek bir mitoloji haline gelmiĢtir. Bu belirli popüler fikri aynı zamanda “kamuoyu” kavramının ardında gizlenen mazerettir” (Özbek, 2000: 81).

PopülerleĢmenin kavramsal temelleri ise iki önemli kavramdan oluĢmaktadır: Üst

kültür ve popüler kültür. Aslında popüler kültür modernizm öncesinden beri

süregelen bir kavramdır. Ancak „kitle toplumu‟ kavramı, popüler kültüre baĢka özellikler de kazandırmıĢtır (Oskay, 1993: 172). Eski toplumsal hayat biçimlerinde popüler kültür, tek bir iktidar kavramı kurmanın zorluğu nedeniyle kendine özgü bir alt yapının üstünde oluĢmuĢtur (Oskay, 1998: 154). ”Popüler kültür, belirli bir yaĢam tarzını ideolojik olarak yaratmakla birlikte, aynı zamanda eğlenceyi de içeren gündelik yaĢam kültürüdür” (Kalay, 1995: 41). Ġnsanların gündelik hayatlarında sürdürdükleri bir yaĢam tarzıdır. Popüler kültür, çeĢitli tarihsel dönemlerde

değiĢikliklere uğramıĢtır. Ġnsanların eğlence anlayıĢında zaman içerisinde farklılıklar görülmüĢtür (Alemdar / Erdoğan, 1994: 160-162). Popüler kültür, “yaşanılan çağın

egemen olan yaşayış tarzı, eğlence anlayışı” olduğuna göre bu kavram eski

dönemlerden beri düĢünülmesi gereken bir mesele olarak insanların karĢısına çıkmıĢtır. Ancak hayatın daha çok yabancılaĢtığı bir toplumda yaĢayan insanlar için popüler kültürün anlamı daha da farklı olmaktadır. “Popüler kültür, reel yaĢamı, fantazyada da aynı ile tekrarlayarak, reel yaĢamın sürdürülmesini kolaylaĢtırmakta; yerine baĢka türlü bir yaĢam olabileceğini düĢünmenin yollarını tıkamakta; bu kırgınlıkları, var olanı benimsetmenin acısını, utancını hafifletmektedir” (Oskay, 1982: 262).

Popüler kültür veya popüler kavramları bilim çevrelerince sevimsiz bir durum için daha fazla kullanılmaktadır. Genellikle bir küçümse kavramı olarak algılanır. Ancak her zaman böyle olduğunu söylemek yanlıĢ olur. Özellikle “geniĢ kitlelere ulaĢma durumu” söz konusu olduğunda popüler kültürün koĢullarına göre davranılması kaçınılmaz görünmektedir. Örneğin, “Adına popüler denilen şeyi unutma… Sana

önerim, çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil, anlamayanları da düşünmen… Bildiğin gibi, müzikten gerçekten anlayan 10 kişi varsa, anlamayanların sayısı 100‟dür. Bu nedenle popüler denilen ve kulağı gıdıklayan şeyi unutma” diyen

baba Leopold Mozart oğlu Wolfgang Amedeus Mozart‟ı 1780 yılında bu sözlerle, geniĢ dinleyici kitlelerini gözden uzak tutmaması için uyarmıĢtır (Aktaran: Wicke, 2006: 7).

M.Ö 384 - M.Ö 322 yılları arasında yaĢayan ve düĢünce ürünlerine ait incelemeleri kadar sanat üzerine incelemeleri de olan filozof Aristoteles, müziksiz düĢünülemeyecek Yunan Tiyatrosu‟nun seyircisinden bahsederken, çeĢitli müzik makam ritmi ve ezgi düzenlemeleri ve bunların ahlaksal yanları, coĢkusal ve eleĢtirici özelliklerinden bahsedip tartıĢtıktan sonra, soylular ve halk için ayrı ayrı müziklerin bulunması gerektiğinden bahsetmiĢtir. Yüksek müziğin alt iĢlerde çalıĢanlar tarafından anlaĢılmasının zor olduğunu, bu sebeple alt sınıf üyeleri için daha eğlendirici bir müziğe izin verilmesi gerektiğini ve bu türün hoĢ görülmesi, tiyatro yöneticilerinin bu sınıf dinleyicilere çekici gelen müzik türünü kullanmalarına göz yummak gerektiğini belirtmiĢtir (Aktaran: Oktay, 1994: 16). Yöneten ve yönetilenlerin arasında kültür farklılıklarının olduğunu ilk kez belirten Aristoteles‟e

göre yüksek kültür alt iĢlerde çalıĢan iĢçilere ağır geleceğinden, onlar için eğlendirici müzik gerekmektedir (Aktaran: Oktay, 1994: 16-18).

Popüler kültür, alçak kültür veya kitle kültüründen söz edildiğinde, onun karĢıtı olan

yüksek (elit) kültüre de değinmek gerekir. Popüler kültürü anlamak için yüksek

kültürü kısaca açıklamak faydalı olacaktır. Yüksek kültür; akademilerin kurulmasında, Eski Yunan‟da kaynağını bulan bir meseledir (Akay, 2002: 43). Yüksek kültür ve popüler kültür ideal tipler ya da stereotiplerdir. Bunlar aynı zamanda, Almanca orijinalindeki Kultur ve Maasenkultur ayrımının Amerikan uyarlamalarıdır ve çoğunlukla kültür ve kitle kültürü olarak çevrilmektedirler. Masse ya da mass (kitle), yoksul ve eğitimsiz sınıfları tanımlamak için Avrupa‟da kullanılan, eski bir sosyoloji ve siyaset bilim terimidir ve çoğunlukla küçültücü bir tonda kullanılmaktadır. Ancak popüler kültür terimi daha yaygın olan ve küçültücü anlam taĢımayan bir özelliğe sahiptir (Gans, 2005: 20, 21).

Yüksek kültür, popüler kültür konusunda Mardin, “elit kültür ve halk kültürü” demeyi tercih etmektedir. Mardin‟e göre, “elit kültürü-halk kültürü farkının bilinci, tarih içinde son Ģekliyle, sanayi toplumunun kurulmasıyla belirlenmiĢtir. O zamanlar bugünkünden oldukça farklılık gösteren bu bilince örnek teĢkil etmesi bakımından 18. yüzyıl sonu Ġngiliz ressamı Hogart‟ın Gin Lane (AyyaĢların Geçidi) adındaki gravürünü hatırlamak yeterlidir. Resimde, aldıkları iki paralık ücreti ailelerine sarf edeceklerine cine yatıran iĢçilerin dehĢetengiz akıbeti anlatılmaktadır” (Mardin, 2007: 149). Mardin, bu resmi örnek verirken 19. yüzyıl baĢlarına kadar fakirliğin, fakir olanların ahlaksızlıklarının bir sonucu olarak algılandığını anlatmak istemektedir. Aynı zamanda fakir olanın iyi olan her Ģeyden mahrum kalması ya da bırakılması da mübahtır. Daha sonraki yüzyıllarda ise durum değiĢmiĢ ve fakirliğin bir ahlaksızlığın sonucu olarak ortaya çıkmadığı kabul edilmiĢtir. Günümüzde ise, fakir olanların kendilerinden bazı olanaklar esirgendiği için fakir kaldığına inanılmaktadır (Mardin, 2007: 150). 18. yüzyıl öncesinde fakirliğin algılanıĢ biçimi, dinin etkisiyle “ilahi” olmuĢtur. Yani fakirlik yüceltilmiĢ, hatta cennete gitmek için gerekli olan Ģartlardan biri olarak görülmüĢtür. Mardin‟in belirttiği gibi 18. yüzyılda kötü ve aĢağılayıcı bir durum olarak kabul edilmesi ise, aklın topluma egemen olup dinin etkisinin azalması ve rasyonalizmin güçlenmesiyle temelleri atılan kapitalizmin bir sonucu olarak kabul edilebilir. 20. yüzyıl ortalarından itibaren sosyal devlet anlayıĢının güçlenmesiyle fakirliğin toplumsal bölüĢüm adaletsizliği ve fırsat

eĢitsizliğinden kaynaklandığı kabul görmeye baĢlamıĢtır. Görüldüğü gibi bir olgunun

toplum tarafından algılanmasını belirleyen şey, o olgunun toplumdaki popülaritesiyle de ilgilidir. Bu popülaritenin belirlenmesinde üst kültür - popüler kültür arasındaki ilişkinin süreci, biçimi ve derecesi de belirleyicidir.

“Fakir olanların kendilerinden bazı olanaklar esirgendiği için fakir kaldığına” iliĢkin inanıĢ biçimine uygun olarak, sosyal devlet anlayıĢının etkisiyle Batı‟da iki kültürü (popüler kültür - yüksek kültür) birleĢtirme çabaları olmuĢtur. Türkiye‟de de buna benzer uygulamalar Osmanlı‟nın son dönemlerinden baĢlayarak günümüze kadar gelmiĢtir. Osmanlı‟daki alaylı paĢalar gibi fakir çocuklarından yetenekli olanların eğitilip devlet hizmetinde üst noktalara getirilmesi uygulamaların benzerleri Cumhuriyet Türkiye‟sinde de görülmüĢtür. Osmanlı‟dan günümüze kadar gelen bu popülist anlayıĢ, günümüze kadar kendini halkçı olarak göstermiĢtir (Mardin, 2007: 151, 152). Durkheim‟ın çok açık olarak gördüğü gibi, çağdaĢ toplumun merkezi sorunlarından biri bu parçalar üstü “birleĢtirici”yi bulmaktır. Halk-elit kültür kopukluğu böyle bir açıdan daha derin bir sosyolojik anlam kazanmıĢtır. Üstelik modern toplumda doğru dürüst bir halk kültürü bile kalmamakta, bu kattaki kültür yozlaĢmakta ve kaybolmaya yüz tutmaktadır” (Mardin, 2007: 152). ĠĢte birleĢtirici aramaya giriĢilmesiyle baĢlayan süreç gittikçe toplumun kitle kültürü tarafından esir alınmasını sağlamaktadır. Elit kültür ise, kendisini kitle kültürünün içinde ama onun etkilerinin uzağında, ayrıcalıklı konumunu koruyarak değiĢmesini kendi çizgisinde devam ettirmektedir. Buradaki ayrıcalıklı konumu, üretim araçlarını kendi elinde tutmasından ve “popüler” olanı belirlemesinden ileri gelmektedir.

Sanatın pazar iliĢkileri içerisindeki yerini, üretici-tüketici arasında konumlandırılmasını ciddi anlamda sorgulayan ve tanımlayan Goethe olmuĢtur. Goethe‟nin baĢlattığı tartıĢmalarla, Frankfurt Okulu‟nun birinci kuĢak üyelerinden Leo Löwenthal, Goethe‟nin üç önemli sorunu gündeme getirdiğini belirtmektedir. Bu sorunlar;

1. Eğlencenin içindeki aldatımcı (manipülatif) öğenin rolü,

2. Sanatçı ile toplum arasındaki iliĢkinin tecimleĢtirilmesi (ticarileĢme),

3. Özgün ve özgür yazarın istekleri ile kitlenin istekleri arasındaki karĢıtlıktır (Batmaz, 1981: 175).

Sanat alanında baĢlayan bu yozlaĢma ve eğlence faktörünün öne çıkma eğilimlerine Schiller de tepki göstermiĢ, kolay anlaşılan ve rahatlama hissi veren yapıtlara rağbet

eden tüketiciler için eleĢtirisini Ģöyle belirtmiĢtir: “Onlar bu bayağı sanatın içinde hoş bir tepki buldular. Ve eşit olmadıkları güzelliği keşfetmek için güç harcamayı istemezler” (Batmaz, 1981: 175).

EleĢtirel teori olarak da bilinen Frankfurt Okulu, Frankfurt Üniversitesi‟ndeki “Instituts für Sozial Forschung” (Sosyal AraĢtırmalar Enstitüsü) ile ilgisinden dolayı bu isimle anılmaktadır. Bu okulun temelleri, 23 ġubat 1923‟te atılmıĢtır (Kızılçelik, 1994: 313). Frankfurt Okulu, yanlıĢ kurulmuĢ ve kötü iĢleyen bir topluma sığınak olarak sanatı göstermiĢ ve sanatın özerkliği ve toplumsallığını vazgeçilmez iki özelliği olarak nitelendirmiĢtir (Dellaloğlu, 2001: 49). Frankfurt Okulu içerisinde sanat, müzik ve estetik ile en yoğun Ģekilde ilgilenen kiĢi Adorno‟dur. Adorno‟ya göre kültürel fenomenler diğer alanlarda olduğu gibi müzikte de ne tam olarak ayrı

Benzer Belgeler