• Sonuç bulunamadı

Çağdaş Türk Seramik Sanatında İnsan Bedeni Sembollerini Kullanan Sanatçılar

Resim 25: Antropomorfik Kap (Neolitik M.Ö 6000)

2.1.7.2. Çağdaş Türk Seramik Sanatında İnsan Bedeni Sembollerini Kullanan Sanatçılar

Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılar sonucu, seramiğin çok eski dönemlerden bu yana kullanıldığı buna bağlı olarak seramik sanatının gelişme gösterdiği bilinmektedir. Anadolu’da İslamiyet’in etkisiyle biçim kazanan seramik daha sonraları Anadolu Selçuklularıyla gelişme göstererek üslubunu biçimlendirmiştir. Süslemeci dekor anlayışıyla ilerleyen seramik sanatı Osmanlı döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Cumhuriyet dönemine kadar seramik sanatı, mimari ve kullanım amaçlı bir özellik göstermiştir. Üretilen seramikler o dönemin yaşayış biçimiyle paralellik göstermektedir. Beden tasvirlerinin ön planda olmadığı, duygu aktarımlarının belli konuların üzerine çıkamadığı bir dönemi kapsamakla birlikte cumhuriyet döneminden sonra seramik sanatı plastik sanatların bir dalı olarak görülmüştür. Cumhuriyetle birlikte toplumların yaşayış biçimlerinde olduğu kadar sanatta da önemli değişimler meydana gelmiştir. Seramik sanatı özgün bir ifade alanı bulmuştur. 1957 yılında Sanay-i Nefise

Mektebine dekoratif sanatlar bölümünün açılmasıyla ilk çinicilik atölyesinin kurulmasıyla birlikte seramik sanatı önemli bir ivme kazanmıştır. İlk seramik atölyesini açan Füreya Koral’da çağdaş seramik sanatının önemli isimlerindendir.

Kökleri çok eskiye dayanan Türk seramik Sanatı hem geleneksel anlamda hem çağdaş anlamda hem de gelenekselle çağdaşı sentezleyerek diğer sanat dalları içerisinde önemli bir noktaya gelmiştir. Günümüz çağdaş seramik sanatına katkı sağlayan bu anlamda seramik sanatını ileri seviyelere taşıyan FÜREYA KORAL,ın yapıtlarının en büyük özelliği seramiğin ana malzemesi kili, özgün yorumunu iletmede bir araç olarak kullanmasıdır. Onun bu tutumu, 1950’li yıllara kadar Batı dünyasında bile yaygın değildir. Sanatçının çağdaş öncülüğü bu anlamda önemlidir.

Çalışmalarıyla seramik sanatımızı dünyaya açan Füreya Koral, ayrıca çini sanatımızı da çağdaş bir yorumla Türk Mimarisine yeniden kazandırdı.

Seramiğin mimarlıkla bütünleşmesi yolunda çaba gösteren Koral yaptığı çok sayıda tabağı da bu doğrultuda duvarın bir parçası olarak düşünmüş 1990’ların başında yürüyen insanlar adını verdiği pişmiş toprak heykelcikler yapmış; bu figürlerin çoğunun içini ve beynini boşaltarak kişiliğini yitirmiş bir insan tipi yaratmıştır. 1991’de Plastik sanatlar Derneği onur belgesini alan sanatçı, aynı yıl kendisine verilen Devlet Sanatçısı unvanını kabul etmemiştir. Koral, 26 Ağustos 1997’de 87 yaşında İstanbul’da vefat etmiştir. (Thema Larousse,1993:377).

Resim 73: Füreya Koral,Yürüyüş, Terracotta, h: 36 cm, 1990.

Resim 74:Füreya Koral, Büstler, Alçı, Terracotta, 54cm, 33cm, 29cm, 1979. 1965’ kendi sanat atölyesini kuran HAMİYE ÇOLAKOĞLU, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi seramik Bölümünün kuruculuğunu yaptı.

Sanatçı soyutlanmış insan figürlerini bir kütle üzerinde gövdeyi anımsatacak şekilde betimleyerek yüz ayrıntısına girmeden oluşturmaktadır. Figürleri bazen duvar panolarında bazen de heykel biçiminde kullandığı görülmektedir. "Sanatçı; sanatını bireysel bir üretim, ama toplumsal bir değer olduğunun da bilincindedir. bu nedenle sanatın her dalında ekip çalışmasına gitmiş, ister el sanatları, ister plastik sanatlar, ister gösteri sanatları, ister müzik, gruplaşmalara, birbirleriyle iletişim ve etkileşim halinde olmaya özel bir özen göstermiştir" (Erinç,1998:86). Sanatçının yapıtlarında düz, kavisli çizgiler, parlak ve mat renkler, aynı zamanda bunları harmanlamasıyla birlikte oluşturduğu uyumlu karşıtlıklar mevcuttur. Sanat Tarihçisi Ve eleştirmen Bedrettin Cömert'inde ifade ettiği gibi; akıllı çizgilerle uzata eriyerek katışan figürlerde yalnızlığıyla başbaşa kalmış umarsız insanı; yuvarlak çizgilerle ekleme parçaların karmaşık bir dokuyla oluşturuluşunda, beynin ve yüreğin tedirgin güzelliğini; soyut ve yüzeyselliğe yerleştirilmiş bej bir dikdörtgende, anlam yoğunluğuyla çoğullaştırılmış sonsuz pençeleri; yüzeyin kendi içinde sıkılıp dışarıya sarkıtılışında eskil bir doğanın vazgeçilmez gerçekliğini hemen algılayabiliyorsunuz" (Erinç, 1998:86).

Resim 76: Hamiye Çolakoğlu, Soyut İnsanlar, 1978.

Resim 77:Hamiye Çolakoğlu, Soyut İnsanlar, 1990.

Seramiklerinde biçimin, çizginin yalınlığı kadar renginde yalınlığı göze çarpan CANDEĞER FÜRTUN, eserlerinde bir yapıtı çoğaltarak sergileme düşüncesi aslında

tekliği vurgulamaktadır. Tekin çoğaltılması da denilebilir. Aynı zamanda yapıtın tekrarlanması, dış ve iç bükeylerin birbiri ardına sıralanışı hareketi, ritmi, düzeni de beraberinde getiriyor. Tekin çoğaltılmasına sadece içerik olarak değil estetik olarak da bir yorum getiriyor.

“1970’lerde sürdürdüğü organik biçim denemesi ile 1980’lerde yer yer figürü çağrıştıran, yuvarlak ve yumuşak hatların egemen olduğu kabartmalara dönüşmüştür. Fürtun figürlerinin daha da hacim kazanarak çevrenin sınırlarını zorladığı görülür” (Eczacıbaşı,1997:637).

Resim 79: Candeğer Fürtun, Düzenleme, 50x44 cm, 1994.

Resim 81: Candeğer Fürtun, Figür 6, 63x45x21 cm, 1988.

Eserlerine bakıldığında seramik heykel ifadesini kullanmak yerinde bir söz olabilir. ERDİNÇ BAKLA; seramik figürlerinde sır kullanmaktan kaçınır. Bu da çalışmalarını heykel kavramına daha da yakınlaştırmaktadır. " Ortalama boyutların dışına fazlaca taşmayan formları, bir yüzden bakıldığında soyut-amorf bir kütle etkisi uyandırırken, öteki yüzünden bakıldığında büst izlenimini bırakır. Bu ikili görünüm, formlara alışılmışın dışında zengin bir içerik sağlamakta, soyut ile somut arasında retro- verso bir geçmişin yaşanmasına olanak vermektedir" (Özsezgin, 2000: 29). Sanatçı seramik malzemenin doğallığını, kendine has pürüzlü yapısını, sır etkisiyle değiştirmek istemez. Erdinç Bakla'nın çalışmalarını karakterize eden en önemli unsur, sırsız seramikleridir.

Çalışmalarında genelde insan figürü olan sanatçı serbest şekillendirme yöntemiyle kullandığı çamurun doğal dokusundan yararlanır. Genelde yüzeylerde sır kullanmaz. Genellikle Anadolu kültüründen hareketle kadın figürlerine yön vermiştir. Erdinç Bakla figürlerini büst şeklinde çalışmıştır. “ ortalama boyutların dışına fazlaca taşmayan bu formları, bir yüzden bakıldığında soyut-amorf bir kütle etkisi uyandırırken, öteki yüzünden bakıldığında büst izlenimi bırakır.” Bir diğer çalışması olan sanatçının da kendi deyimiyle levha seramiklerdir. Bu tür çalışmalarda, sanatçı, bir seramik levhayı iç bükey, ötekini bunun karşıtı olarak dış bükey bir form olarak birbiri üstüne kapatmakta; birinin oluşturduğu, soyut yüzey tekstürü ile öteki yüzeye uyguladığı portre arasında sanatsal bir iletişim odağı aramaktadır.

Resim 82: Erdinç Bakla, Aşıklar, Sertçini, 37x35x50, 1998.

Resim 83: Erdinç Bakla, Tanrı ve Tanrıça, Sertçini, 42x38x83, 1998.

Resim 84: Erdinç Bakla, Büst, Akçini, 38x13x18 cm, 1993.

İlk yıllarda doğal renklerle uyum içindeki soyut formlar ve panolar çalışan AYFER KARAMANİ sonraki yıllarda çalışmalarını doğadan etkilenerek sürdüren sanatçılardandır. 80’li yıllarla birlikte, bu doğa soyutlamalarının içine insan figürleri karışmaya başladı. Bir dönem antik tapınaklardaki mimari elemanlardan ve frizlerden edindiği izlenimlerini seramiğine aktarmaya başlayan sanatçı insan figürlerini bu elemanlarla birleştirerek hem heykeller hem de panolar üretti. (Seramik Dergisi, 2007:57).

80’li yıllarla birlikte, bu doğa soyutlamalarının içine insan figürleri karışmaya başladı. Kahverengi, gri ve turkuaz tonlarının ağırlıklı olduğu, çoğunlukla monokrom eserlerde betimlenen insanlar, genellikle acılarını ifade eden yarı soyut biçimlerdi. Zamanla bu insan figürlerinin ifadeleri giderek yumuşarken 90’lı yıllarda aşka ve âşıklara dönüştü. Soyutlama biçimi daha yalın bir ifadeye büründü, renklerdeyse bir değişiklik olmadı. Aynı yıllarda bir dönem, antik tapınaklardaki mimari elemanlardan ve frizlerden edindiği izlenimlerini seramiğine aktarmaya başlayan sanatçı insan figürlerini bu elemanlarla birleştirerek hem heykeller hem de panolar üretti. Monokrom çalışmalar sürerken var olan renk skalasına mat kırmızılar, mat siyahlar eklendi. Son yıllarda heykel çalışmalarına çok ağırlık veren Ayfer Karamani’nin çalışmalarının boyutları giderek büyüdü; doğa soyutlamalarının içindeki insanların bir kısmı, kayaların

içinden sıyrılıp çıkmaya başladılar. Bu yeni tarz çalışmayla birlikte, soyutlamanın yalınlaşması en üst düzeye ulaştı.

Resim 85: Ayfer Karamani, Heykel, 28x38 cm, 1995.

Resim 87: Ayfer Karamani, Pano, Kadınlar, 55x71cm.

Türkiye'nin ilk kadın Profesörü olan JALE YILMABAŞAR, resimlerindeki idoller birçok ülkede büyük ilgi ile karşılanmıştır. Sanatçı bu tarz resimleri yaparken Konya'nın 60 km güneybatısındaki Çatalhöyük antik şehrinde bulunan dünyanın ilk duvar resimlerindeki idol formlarından da esinlenmiştir. Fransızların ateşin ustası diye tanımladığı Jale Yılmabaşar, çok çalışan ve üreten bir sanatçıdır. Küçük yaşlarda başladığı sanat hayatına azim ve kararlılıkla devam eden Yılmabaşar, yakaladığı başarı grafiğini giderek yükseltmiştir. Sanatçı'nn eserlerine bir bütün olarak bakıldığında motiflerin, renklerin bir geleneğe yaslandığı görülür. Seramiklerin büyük bir bölümünde ebru sanatından tatlar yakalamak da mümkündür" (Yılmabaşar, 2006: 110-111).

Resim 88: Jale Yılmabaşar, Horozlu Kız, Oksitlenmiş Şamotlu Çamur, 1980.

Çanakkale Seramik Fabrikasında Sanat Danışmanı olarak çalışmalarını sürdüren MUSTAFA TUNÇALP, sanatını özgürlük ve kuşlar olarak tanımlamaktadır. "Figüratif onun en özgün tarafıdır. Belki özellikle seçtiği kuş figürleri onun gerçek imzasını oluşturur. Nefis bir stilize ile gerçekleştirilen bu kuşlarda başarıyı; başarılı bir şekilde kullandığı dokular ve özenle seçilmiş sırlar sağlar. Figür çalışmaları yalnız kuşlarla sınırlı değildir şüphesiz. Birçok eserinde insan figürü vardır. Bunlarda da çok başarılı bir stilize hemen kendini gösterir. Duvar panoları da sanatçının en önemli eserleri arasındaki yerini alır. Bu alanlardaki tüm ürünler, kendini daha çok mimari bir öğe gibi gösterir. Kimi zaman yapı ile armonilidir, kimi binanın işleviyle, kimi ise doğal ortamla… Kimi çalışmalar ise stilize edilmiş arabesk mantık, kimi çalışmalarda antik Yunan mitlerinin yine stilize edilmiş öyküleri yer alır." (Erinç, 2003: 52).

Resim 89: Mustafa Tunçalp, Figür, Raku, 55/35cm.

Resim 91: Mustafa Tunçalp, Figür, Döküm Tekniği, 60 cm.

Çalışmalarında kendi toplumunun geleneklerini yansıtmayı tercih eden ZEHRA ÇOBANLI günlük yaşamdan kesitler, insan yaşamına konu olan bazı kavramları yorumlayarak kendi sanatı içinde harmanlamıştır. Çalışmaları genellikle çoğaltma tekniğinde düzenlemelerle karşımıza çıkmaktadır.

Resim 92: Zehra Çobanlı, Kadının Fendi, Stoneware, 135x135, 1997. Çalışmaları arasında maskeler, eller, insan yüzleri, gibi uzuvlar üzerinde çalışan İLGİ ADALAN, kendine özgü formlarında doğadan ve insandan ayrıntılar, heykelsi

düzenlemeler, geometrik formlar, kontrast renkler dikkati çekmektedir." Siyah ve beyazın kontrastında varolan eller, yüzler, büst heykel seramikler, gerek malzemeyi zorlayan yönelimi ve gerekse de kavramsal anlam ve içerikleriyle, diğer yuvarlak kabartma motifli panolar ve ortalarında yer alan altın eriyikli allegorizma açık gözlerle hem çeşitlilik içinde bir zenginleşmeyi ve hem de sanatçının yaratıcı güç ve potansiyelini ortaya koyarak; sanatçının da kendisinin de arzuladığı doğada birebir olmayan formlara, biçimsel ve imgesel noktalara doğru kulaç atan seramik sanatıyla varedilmiş estetik nesneler bütünlüğü olarak konum alır" (Gezgin,2002:66). Çok yönlü sanatçı kimliğiyle İlgi Adalan figüratif çalışmalarıyla Türkiye’de sanatını icra etmektedir.

Resim 94: İlgi Adalan, Seramik Form.

Çalışmalarında insan figürlerinin egemen olduğu KEMAL ULUDAĞ Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır. Sanatçı insanların, toplumsal kurallarla nasıl standart bir şekle büründüğünü, bir toplumun üyesi olabilmek için de bunun kaçınılmaz olduğunu, ancak böylece o toplumun bir bireyi olabileceğini, fakat kişi olarak da her birinin bir fenomen olarak kaldığını grup yapıtlarının iyi eleştirilmesinde hemen yakalayabiliyoruz. Bu tür kompozisyonlar, alıcısında sadece estetik bir beğeni değil, aynı zaman da bir de kendini bulma, kendine güvenme gibi bir duygu yaratabiliyor ki bunun ardında sadece sanatçının başarısı yatmaktadır (Erinç,2001:130).

Resim 95: Kemal Uludağ, Düzlemde Çark”, Stoneware, Ø:90 cm, 2000.

Yapıları 8-27, 2008, 30x20x15

cm. Tuz Sırlı Odunlu Pişirim - 1300 °C

Resim 97: Kemal Uludağ, İnsan yapıları, Stonware,30x15x10cm, 2008.

Çalışmalarında özgünlüğü ve bağımsızlığı büyük bir estetik hazla sunan HÜSEYİN ÖZÇELİK’in figürleri ağırlıklı olarak kadındır. Anadolu topraklarında doğan ana tanrıça heykelcikleri sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. İnsanı, varoluşu insan kusursuz biçimde soyutlayarak insan figürlerini yaratmaktadır. “ onun seramiklerinde tarihe bir itki olur ve tarih yeniden başlar. Kybele bin yıllık uyku sarhoşluğuyla yeniden kendi diline doğru akar. Toprak kadına, kadın toprağa değdikçe, var oluş sahneleri kendi ritüel törenlerinin tarihi film şeridinden sıyrılarak, yavaşça çağdaşa akar. Günümüze toslar. Anlam aynı kalsa da içerikte değişir. Kadına dönüşür. Kadın bir bakıma toplumun içinden çıkan bir semboldür. Çünkü ÖZÇELİK’in sorunsalı aslında günümüz insanının “tekilliği, yabancılığı ve ötekiliğidir” her form kökenini, geçmişini, coğrafyasını tarih dilimini ve de yaşantısını suya karışan toprağa sürüklerken, ateşte başkalaşır. Sanatçının parmaklarının arasından kayıp kendi şekline, kendi anlamını yine kendisi, yani çamur yükler. Ve bu ahengin tınıları ise çağdaş yaşamın kargaşasını sessizleştirir” (Şener, 2011:8). Sanatçı insanı, yaşamı estetik bir dille harmanlayarak soyut figürler yaratarak kendi dilini aktarmaktadır.

Resim 98: Hüseyin Özçelik, Nedimeler I, Karışık Teknik, 65X50X50, 2005.

Resim 100: Hüseyin Özçelik, Ece, Karışık Teknik, 172X35X35 cm, 2005.

Modern zamanlarda kaybedilen insani değerleri yeniden bulmayı hedefleyen, bu yolda ilerlemeyi sürdürebilmek için ise kadını çıkış noktası olarak kullanan Çağdaş Türk seramik sanatçısı OLCAY BORATAV; kadını, hayat verdiği maddi ve manevi değerleri, karşılıksız sevgileri, büyürken duyulan kaygıları, özlemleri, umutları, hüzünleri ve tüm bunları taşıyabilen kaynak olarak ifade etmektedir. Kadın anadır,

kadın sevgidir, kadın doğurgandır, yaratıcıdır. İçsel dünyanın dışa vuruşudur. Bunu en iyi ifade edebilmenin yönünü başarılı bir biçimde kullanan sanatçı, insan bedeninin kendini sürekli yenileyen, yenilediği gibi zamanla değişime uğrayan yanını kullanmaktadır. Sanatçı, çalışmalarında kadının kendine biçilen kalıpları ve bu kalıplara karşı çıkışını vurgulamaktadır.

Resim 101:Olcay Boratav, Haykırış, Şamotlu Kil, Serbet Şekillendirme, 25X35 cm, 2011.

Resim 102: Olcay Boratav, İsimsiz, Şamotlu Kil, Yüksek Pişirim,Serbest Şekillendirme, 35X30 cm, 2012.

Benzer Belgeler