• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: GARPÇILIK FİKRİNİN YANSIMALARI

2.2. SOSYAL ALANDA GARPÇILIK

2.2.2. Âdâb-ı Muâşeret ve Avrupa İnsanı

Dilimizde görgü, protokol ve etiket gibi çeşitli yerli ve yabancı kelimelerle ifade edilen âdâb-ı muâşeret; bir topluluk içerisindeki insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen bir kaideler sistemi olarak düşünülmüştür. Âdâb-ı muâşeret, temel olarak doğrudan ahlakla ilgili olmaktan ziyade terbiyeye ait bir husus olduğundan toplumlara ve zamana göre değişmektedir. Fransızca "savoir-vivre"; yani "yaşamasını bilmek" ya da "yaşam bilgisi" olarak ifade edilen bu kavram, gündelik hayatla özellikle yaşam tarzıyla yakından ilişkilidir.511

Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılın ortaları ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan gelişmeler, toplumda birtakım ciddi siyasi, ekonomik ve sosyal problemler yaratmıştır. Böyle bir ortamda devleti kurtarmak amacıyla Batı dünyasında yaşanan gelişme ve ilerlemeleri izleme kaygısı sosyal alanda da etkilerini göstermiştir. Bu kaygı, toplumda yeni hareketlilik alanları açtığı gibi bireyler arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasını da sağlamıştır. Bu durumda benimsenmeye başlanan Avrupa âdâb-ı muâşereti, Osmanlı toplumunda özellikle kendi dinamiklerine yaslanmayan yönüyle sosyo-kültürel bir değişimi temsil etmektedir.512

İlk örnekleri, Avrupa toplum hayatına ilişkin gazete haberleri şeklinde yansıyan âdâb-ı muâşeret; ecnebi tiyatro kumpanyaları, Avrupaî tarzda giyinme, yaşama, moda, müzik ve mimaride yenilik gibi göze çarpan alanlarda kendisini göstermeye başlamıştır. Uzun bir süreden beri, Osmanlı tebası olan gayrimüslimler

509

Aksoy, a.g.e., ss. 84-85.

510Ekrem Işın, "Tanzimat Ailesi ve Modern Âdâb-ı Muâşeret", Tanzimat-Değişim Sürecinde

Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye İşbankası Kültür Yayınları, Ankara, 2006, s. 574.

511Okay, a.g.e., s. 116.

512Nevin Meriç, Âdâb-ı Muâşeret: Osmanlı'da Gündelik Hayatın Değişimi (1894-1927), Kapı

arasında etkili olan bu değişim, çeşitli vesilelerle başta saray yaşamına ya da elit tabakaya olmak üzere kısa süre içinde toplumun geneline sirayet etmeye başlamıştır.513

A. Hamdi Tanpınar'ın aktardığı üzere; yazın Tarabya'da, Büyükdere'de görülen ecnebî kıyafet ve adetlerini, Müslüman halk sık sık gidip gelmeye başladığı Beyoğlu'nda görmeye başlamıştır. Garp hayatının temel unsurları, taklit ve moda yoluyla Osmanlı günlük hayatına girmiş ve özellikle Kırım Savaşı sonrasında Avrupakârî ticaret ve sanat müesseseleri Müslüman halkın sıklıkla uğradığı mekânlar haline gelmiştir.514

Tanzimat ricalinin temsil ettiği ve ilerleyen süreçte toplumun genelinde etkili olmaya başlayan modern âdâb-ı muâşeretin yozlaşmaya açık yönünü keşfeden ve bu konuda ilk uyarılarda bulunan isim Ahmet Cevdet Paşa olmuştur. Garplılaşmaya karşı olamamakla birlikte bu konudaki aşırılıklara karşı çıkan Ahmed Cevdet Paşa, modern âdâb-ı muâşeretin etkisiyle geleneksel aile yapısının bozulmaya başladığına dikkat çekmiştir. Özellikle Mısır'dan gelip, başkent İstanbul'a yerleşen Mehmet Ali Paşa hanedanından hanımların, beylerin ve paşaların alafranga yaşayış tarzları kentte yaşayan diğer insanları etkilemeye başlamış ve Kırım Savaşı sonrasında bu durum yaygın bir hal almıştır.515

Ahmet Cevdet Paşa, Batı dünyasıyla olan ticari ilişkilerin artmasının ve Kırım Savaşı sonrasında Batılıların yoğun bir şekilde İstanbul'a gelişinin "Servet-i kâzibe" adı verilen sunî bir refah dönemini başlattığına dikkat çekmiştir. Onun bütün bu açıklamaları, aslında üst tabaka Tanzimat ailesinin modern âdâb-ı muâşerete dönük olarak benimsediği hayat standardının giderek toplumun diğer kesimlerine doğru nasıl yaygınlaştığını ve özellikle İstanbul ölçeğinde gündelik hayatın aile yaşamında yarattığı yeni normların mevcut geleneksel dokuyla olan farklılığını yansıtması açısından dikkat çekicidir.516

Ahmet Cevdet Paşa'nın Avrupa âdâb-ı muâşereti doğrultusunda gerçekleşen ve taklit esasına dayalı olan bu hızlı değişim sürecine yönelik eleştirilerinin hazırladığı zemin üzerinden hareket eden Ahmet Mithat Efendi, yanlış anlaşılan ve uygulanan modern âdâb-ı muâşereti "Avrupa

513Işın, a.g.m., s. 564., Meriç, a.g.e., s. 32., Okay, a.g.e., s. 117. 514Tanpınar, a.g.e., s. 131.

515Işın, a.g.m., s. 565., Tanpınar, a.g.e., s. 133. 516Tanpınar, a.g.e., s. 133., Işın, a.g.m., s. 566.

Âdâb-ı Muâşereti Yahûd Alafranga"517

başlığı altında sistemleştirmiş ve dolaylı yoldan Tanzimat ailesinin eleştirisini yapmıştır.518

Avrupa âdâb-ı muâşeretinin Ahmet Mithat Efendi'nin eleştirisini yaptığı üst tabakadaki etkisi, kendi toplum hayatına yabancılaşmış, ayrıksı bir fert görünümüne sahip modern bir Osmanlı bireyi yaratmada kendisini göstermiştir. Geleneksel toplum hayatına yabancılaşan bu bireyler, Osmanlı bürokrasisinde kilit görevler üstlenmişlerdir. Sarayla birlikte Osmanlı modernleşme hareketinin taşıyıcısı, bu toplumdan uzak modern bürokratlar ve aileleri olmuştur.519

II. Meşrutiyet'e uzanan süreçte özellikle alafranganın hızlanması, bireylerin zihinsel ve düşünsel açıdan büyük bir dönüşüm yaşaması, ulaşım ve haberleşme sisteminin gelişmesinin etkisiyle Osmanlı sarayının ve Tanzimat bürokrasisinin adeta tekeli haline gelmiş olan Avrupa âdâb-ı muâşeretinin orta ve alt tabakalara sirayet etmesi sağlanmaya başlanmıştır.520

II. Meşrutiyet Dönemi'nde ise artık Avrupa âdâb-ı muâşereti saray protokollerinden sıyrılarak toplumun diğer tabalarında etkili olmaya başlamıştır. Dolayısıyla konjonktürel gelişmelere bağlı olarak hanedanın siyasi nüfuzunun azalmasıyla birlikte toplumsal alanı belirlemede etkili olan zümreler ve tavır alışları da değişmeye yüz tutmuştur.521

Dönemin âdâb-ı muâşeret anlayışı ve bunun toplumdaki yansımalarını değerlendirmek için 1913 yılında İçtihad Kütüphanesi'nin 34. adedi olarak yayımlanan Lütfi Simavi'nin "Teşrifât ve Âdâb-ı Muâşeret" adlı eseri ve Abdullah Cevdet'in 1927 yılında yayımlanan "Mükemmel ve Resimli Âdâb-ı Muâşeret Rehberi" dikkate alınmıştır. Bu değerlendirme sürecinde diğer Garpçı aydınların özellikle de Celal Nuri'nin konuya yaklaşımını dikkate almanın elzem olduğu görülmüştür. Müderris Necip Asım'ın temel amacını, "Bizi Avrupalılara karşı

küçük mevki'de bulundurmamak, bizi o hayatda acemilikden kurtarmakdır."522

şeklinde özetlediği Lütfi Simavi, "Teşrifât ve Âdâb-ı Muâşeret"523

adlı eserinde dönemin koşullarına göre değişen sosyal yaşam pratiklerini özellikle hariciye ve ordu

517

Bkz: Ahmet Mithat Efendi, Avrupa Âdâb-ı Muâşereti Yahud Alafranga, (Yay. Haz. İsmail Doğan, Ali Gurbetoğlu), Akçağ Yayınları, Ankara, 2001.

518Işın, a.g.m., s. 566. 519Meriç, a.g.e., s. 35. 520Meriç, a.g.e., s. 36. 521Meriç, a.g.e., s. 47. 522

Necip Asım, "Âdâb-ı Muâşerete Dair", İçtihad, No: 157, (1 Eylül 1923), s. 3221.

mensupları üzerinden değerlendirerek göstermeye çalışmıştır. Abdullah Cevdet'in "Pek mühim ve acil bir ihtiyâc-ı ilmî ve milliyi tatmin ediyor."524 diye nitelendirdiği Lüfti Simavi'nin bu eserinde, kitaplarda olmayan ve okullarda öğretilemeyen sosyal hayata ilişkin birtakım inceliklerin insanlar tarafından ancak tecrübeyle, dikkatle ve bilen birilerine danışılarak öğrenilebileceği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla Lütfi Simavi, bireylerin sosyal hayatta modern âdâb-ı muâşerete ilişkin bilmesi gereken bazı önemli noktaları açıklamış ve yetiştirilecek olan "Batılı tip"in nasıl bir yaşantıya ve sosyal hayatta ne tür pratiklere ihtiyacı olduğunu göstermeye çalışmıştır.525

Bu bağlamda eserde;

 Merasimlerde uyulması gereken kurallar, gösterilmesi gereken tavır ve davranışlar,

 Büyüklerle tokalaşmanın esasları, resmikabul veya ziyaretlerde protokole riayet etmenin gerekliliği,

 Daha önceden tanışmayan insanları birbirine takdim etmede dikkat edilmesi gereken noktalar, araçta ya da evde kadına nasıl hürmet gösterilmesi gerektiği,

 Ziyaret ve yemeklerde ne tür elbiselerin giyilmesinin uygun olduğu, yemek yerken dikkat edilmesi gereken hususlar, sokakta, vapurda, otobüste vb. halka açık yerlerde uyulması gereken kurallar,

 Eski terbiye usulleri ve çocukların uyması gereken kurallara değin geniş ölçekli sosyal davranış kriterlerine ya da diğer bir deyişle modern âdâb-ı muâşeretin esaslarına dikkat çekilmiştir.526

Modern âdâb-ı muâşeret, sosyal ilişkilerde insanları dinî kökenlerine göre sınıflandırmayı reddettiğinden; Lütfi Simavi eserinde bu konuya özellikle dikkat çekmiştir. Lütfi Simavi'ye göre, belirli dinlerin temsilcilerinden oluşan bir toplulukta din ve mezhepten bahsetmek muâşeret usullerine aykırı bir durumdur. Buna bağlı olarak yaşanan bir olayın yarattığı nezaketsizliği aktaran Lütfi Simavi, böyle ortamlarda din, mezhep ve hatta politika meselelerini konuşmaktan kaçınmak gerektiğini savunmuştur.527

524Abdullah Cevdet, "Teşrifât ve Âdâb-ı Muâşeret", İştihad, No: 131, (21 Teşrîn-i Sânî 1918), s. 2819. 525 Simavi, a.g.e., s. 11. 526 Simavi, a.g.e., ss. 11-48. 527 Simavi, a.g.e., ss. 26-28.

Lütfi Simavi'nin eserinde, dikkat çektiği önemli hususlardan biri de birçok âdâb-ı muâşeret kitabında değinilmeyen esnaflık olmuştur. Değişen sosyal şartların belirlediği yaşam biçiminin resmi yönü kamusal alanda açık bir şekilde kendisini dış dünyaya yansıtırken, ticaret erbabının bu sosyal düzende nasıl davranması gerektiği de modern âdâb-ı muâşeretin konusu haline gelmiştir. Ticaret hayatı, toplumsal ve tarihsel gelişmeler doğrultusunda farklı bir algılayışla yeniden düzenlenirken gerek esnafın gerekse de müşterilerin bu yeniden yapılanma sürecinin gereklerine uygun davranış kalıplarını bilmesi gerekmektedir.528 Nitekim bu doğrultuda hareket eden Lütfi Simavi, eserinde Müslüman esnafın âdâb-ı muâşerete ters düşen bazı tavırlarından yakınmış, onların en az Hıristiyan ve Yahudi esnaflar kadar hoşgörülü ve güler yüzlü olmalarını ve iş yerlerinde temizlik hususuna dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamıştır.529

Batı dünyasında yaşanan gelişmelerin etkisiyle "iftar usûlü" ve "estağfirullah" duası gibi bazı geleneklerin yok olmaya yüz tuttuğundan yakınan Lütfi Simavi, eski terbiye yöntemlerinin belirli açılardan son derece önemli olduğunu ve bu nedenle devam ettirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ancak bazı aileler istisna olmak üzere genel olarak eski terbiye sisteminin terk edilmeye başlandığını ifade eden Lütfi Simavi, "İyi validelerden iyi vatan-perverler hâsıl olur." anlayışı doğrultusunda kızların eğitimine önem verilmesi gerektiğini ve onlara aile hissinin aşılanmasının son derece elzem olduğunu dile getirmiştir.530

Lütfi Simavi, diğer âdâb-ı muâşeret kitaplarında bulunmayan birtakım önemli noktalara da temas ederek özellikle yönetim merkezli Avrupaî yaşam tarzının gereklerini bu kısa eserinde özetlemekle birlikte, modern Türk ütopyasında beliren popülist eğilime karşı seçkinci geleneğin bir temsilcisi konumunda olan Abdullah Cevdet ve onun âdâb-ı muâşeret anlayışı da bürokratik elitin değerleriyle sınırlı kalmıştır.531

Abdullah Cevdet'in bu âdâb-ı muâşeret anlayışını yansıtan "Mükemmel

ve Resimli Âdâb-ı Muâşeret Rehberi"532

1927 yılında basılmış oldukça hacimli bir çalışma olmasına rağmen, 19. yüzyılın klasik âdâb-ı muâşeret kitaplarından pek

528

Simavi, a.g.e., s. 47., Meriç, a.g.e., ss. 251-252. 529

Simavi, a.g.e., ss. 47-48. 530

Simavi, a.g.e., ss. 28-30.

531Meriç, a.g.e., s. 252., Işın, a.g.e., s. 152. 532

Abdullah Cevdet, Mükemmel ve Resimli Âdâb-ı Muâşeret Rehberi, Yeni Matbaa, İstanbul, 1927.

farklı sayılmaz. Ahmet Mithat Efendi'nin "Avrupa Âdâb-ı Muâşereti Yahûd Alafranga" adlı eseriyle karşılaştırıldığında, bu eserde daha ziyade seçkinci eğilimlerden ötürü gündelik hayatın pratik bilgilerine yeterince yer verilmediği görülür.533

Temel amacı, Osmanlı insanını gündelik hayatın pratikleriyle uyumlu bir kültürlenme sürecine sokmak olan ve seçkinciliğin evrensel boyutunu eleştiren Ahmet Mithat Efendi'ye nazaran Abdullah Cevdet, modern âdâb-ı muâşereti bütün bir toplumun kolektif katılımına açmayı popülizm saymakta ve bu durumu Gustave Le Bon'un seçkinci fikirlerinden hareketle yaratmaya çalıştığı elitist ruhu yozlaştırıcı bir tehlike olarak görmektedir. "Kibâr âlemin birtakım icâbâtı, kâideleri, kanûnları vardır ki bunlara uymak, bunlara tevfik-i hareket etmek lazımdır. Aksi takdirde

cemiyetden dışarı atılmak tehdidi altında bulunulur."534

şeklinde bir açıklamada bulunan Abdullah Cevdet'in âdâb-ı muâşereti, kişiye günlük yaşamın pratiklerini kazandırmaktan ziyade onu kibar âleminin seçkin bir üyesi yapmayı hedeflemektedir.535

Abdullah Cevdet'in âdâb-ı muâşeret anlayışı, evrensel manada toplumun tümünün değil, yaratılmaya çalışılan "Batılı tip"in değerlerini uygarlık sürecine katmakta ve Avrupa ölçeğinde modernleştirilmiş bir tipin toplumun uygarlaştırılması misyonunu üstlenmesini hedeflemektedir. Bununla birlikte, modern âdâb-ı muâşeretin aile içindeki terbiye ile kazanılabileceğine de dikkat çeken Abdullah Cevdet, özellikle Jean-Marie Guyau ve Gustave Le Bon'dan yaptığı çevirilerden536 etkilenmiş ve bu çalışmalardan kaynaklanan laik eğitimi, modern âdâb-ı muâşereti aile içinde bireye kazandıran bir araç olarak tasarlamıştır. Çünkü Guyau'ya göre, laik ahlak Avrupa toplumlarında modern çağın gereklerine uygun bir bilimsellik anlayışıyla yoğrulmuş ve gündelik hayatın dokusuna yerleşmiştir. Bu durumda eğitim, bu rafine dokuyu modernleşme sürecindeki diğer toplumlarda da

533Işın, a.g.e., s. 154. 534

Abdullah Cevdet, a.g.e., ss. 12-13. 535Işın, a.g.e., s. 154.

536

Abdullah Cevdet, Jean-Marie Guyau'nun "Education et Hérédité" adlı eserini "Terbiye ve Verâset" adıyla, Gustave Le Bon'un "Hier Et Demain" adlı eserini "Dün ve Yarın" adıyla "Les Incertitudes De

L'heure Présente" adlı eserini de "Âmelî Ruhiyyât" adıyla çevirmiştir. Abdullah Cevdet ilgili âdâb-ı

muâşeret kitabında, bu eserler ile "Dimâğ ve Melekât-ı Âkliye" adlı eserinin terbiye bahsine başvurulması gerektiğinin altını çizmiştir. Bkz: Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak..., ss. 417- 418., Abdullah Cevdet, a.g.e., s. 16.

canlandırarak; onu veraset yoluyla gelecek nesillere aktarır.537 Bu açıklamalarıyla ahlakın ve eğitimin âdâb-ı muâşerette büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Abdullah Cevdet, "Ahlak âdâb-ı muâşeret kavâidinin şerh ve izâhına takaddüm

etmelidir; çünkü âdâb-ı muâşeret âdât ve erkânının asıl temeli bizce ahlakdır."538

diyerek bu konudaki eğilimini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, söz konusu eserinin iki amacından birinin de "terbiyelilik" oluşu; eğitimin modern âdâb-ı muâşeret anlayışı üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, pedagoji terbiyesi ile âdâb-ı muâşeret terbiyesinin iç içe olduğunu vurgulayan Abdullah Cevdet, mükemmel bir insanın bu iki terbiyeye sahip insan olduğunu ileri sürmüştür.539

Genel itibariyle "Aile Hayatı", "Hizmetçiler", "Sokağa Çıkmalar", "Ziyaretler ve Kabuller", "Etbâya Aid Âdâb-ı Muâşeret" ve "Merasim"540 şeklindeki ana başlıklardan oluşan eseriyle Abdullah Cevdet, laik ütopyayı ahlaki yönden denetlemek isteyen Osmanlı seçkinlerinin izini taşıyan bir âdâb-ı muâşeret anlayışı geliştirmiştir.541

Doğu medeniyetinin ancak Batı medeniyetine tâbi olmasıyla kurtuluşa erişebileceğini iddia eden Abdullah Cevdet'e nazaran Celal Nuri, Batı medeniyetinin sadece teknik boyutuna dikkat çekmiş ve âdâb-ı muâşeret konusunda Batı dünyasının birtakım bozulmuş değerlere sahip olduğunu vurgulamıştır. Ona göre, Doğu ve Batı medeniyetleri kadın, aile, fiziki koşullar ve terbiye yöntemleri gibi birçok konuda birbirinden farklı olmakla birlikte ya da diğer bir ifadeyle bu hususlarda Batı medeniyeti Doğu medeniyetinden daha ileri olmakla beraber âdâb-ı muâşeret konusunda iyice incelmek kaygısıyla hareket edilmemeli, Batı medeniyetinin birtakım içtimâî hastalıklarından uzak durulmalı ve toplumun her yönden gelişimi ona göre düzenlemelidir.542

Garpçılar, buraya kadar ifade edilen fikirleriyle Cumhuriyet Türkiyesi'nin entelektüel temellerinin inşa edilmesinde etkili olmuş ve bu süreçte yapılan reformlara fikirsel bir zemin oluşturmuşlardır. Bu fikirsel zeminin inşa süreci, Cumhuriyet reformlarını anlamlandırmak ve değerlendirmek açısından önem arz etmektedir.

537Işın, a.g.e., ss. 154-155. 538

Abdullah Cevdet, a.g.e., s. 17. 539

Abdullah Cevdet, a.g.e., s. 20. 540

Abdullah Cevdet, a.g.e., ss.21-508. 541Işın, a.g.e., s. 164.